İçeriğe geç

Taaşşuk-ı Talat Ve Fitnat Kitap Alıntıları – Şemseddin Sami

Şemseddin Sami kitaplarından Taaşşuk-ı Talat Ve Fitnat kitap alıntıları sizlerle…

Taaşşuk-ı Talat Ve Fitnat Kitap Alıntıları

Ne gariptir ki insanoğlu iyi kişileri bir defa görmekle sever, yanlarından ayrılmak istemez.
O mezarda çürüyecek şey etten, kemikten ibaret bir şey. Sevişen ruhlarımızdır.
insan, doğası gereği, ne büyük felaketlere ne de büyük sevinçlere birdenbire inanamaz.
Beşikten mezara kadar muhabbetimiz bâki olup, birbirimizi alamadığımızda kendimizi öldürmezsek bu sevgiye layık olmayan soysuzlarız.
Biçare ihtiyarlar!.. Geçmiş şeyleri hatırlarına getirdikçe hüzünlenirler. Çünkü ömürlerinde geçirdikleri sevinçli günleri andıklarında o günlerin bir daha geri gelmeyeceğine üzülürler. Çektikleri acıları hatırladıklarındaysa gönül yaraları tazelenir.
Çünkü insanın bir derdi olduğunda sanki dermanını, çaresini bulacakmış gibi kime rastlarsa anlatmak ister. Anlatacak insan bulmadığı taktirde de kendi kendine yahut taşlara, duvarlara anlatmaya mecbur olur.
Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek! Dünyada bundan iyi şey yoktur.
Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastlasa yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve daha önce görmediği bir kadına rastladığı anda gülerek yüzüne bakmaya, söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz, kadınları insan sırasına koymuyoruz. Kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkıyoruz. Serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz.
Bekliyorum, bekliyorum. Ben seni bekliyorum, ecel beni bekliyor!
İstemem anacağım, istemem! Büyüklük istemem, zenginlik istemem, mevki istemem Gönlümün istediğini isterim.
Hele ben onu daha çok seviyorum. Söylüyorum işte, seviyorum. Birini sevmek ayıp mı?
Akılsız, ilimsiz, huysuz, faziletsiz, sabırsız, acımasız, hayâsız insan bulunur, lakin aşksız insan bulunmaz.
Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek! Dünyada bundan iyi şey yoktur.
Çünkü insanın bir derdi olduğunda sanki dermanını, çaresini bulacakmış gibi kime rastlarsa anlatmak ister.
Hiç insan kendi ruhuna darılır mı?
Bir derde uğrar, devasını bilmez, çaresini bulamaz, umudunu keser. Umudunu keser de neyden umudunu keser? Başka şeyden değil, canından umudunu keser, dünyadan umudunu keser.
On senelik bir sevda, bir saat içinde gönülden çıksın! Ne bir saati Bin yılda da çıkmaz.
“Felek bütün ümitlerimizi yok etti! Bizi ümitsiz bıraktı!”
“O erkek, genç bir delikanlı Bense bir kız, nasıl görüşebiliriz? Yok yok, imkânsız. Fakat niçin imkânsız olsun? Doğru ya kızlar her erkekle çıkamaz, her erkekle görüşemez.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı başka bir erkeğe rastlasa yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve daha önce görmediği bir kadına rastladığı anda gülerek yüzüne bakmaya, söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz, kadınları insan sırasına koymuyoruz. Kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkıyoruz. Serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz.”
“Bir derde uğrar, devasını bilmez, çaresini bulamaz, umudunu keser. Umudunu keser de neyden umudunu keser? Başka şeyden değil, canından umudunu keser, dünyadan umudunu keser.”
“Ah, insanın dünyadan ve dünyada en çok sevdiği şeyden umudunu kesmesi ne zor şeymiş!”
“Kız, sevdiği çocuğu almalı ”
“Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek! Dünyada bundan iyi şey yoktur.”
“Ah biçare kadınlar!.. Bizi hiç insan yerine koymazlar.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Akılsız, ilimsiz, huysuz, faziletsiz, sabırsız, acımasız, hayâsız insan bulunur, lakin aşksız insan bulunmaz.”
Çünkü insanın bir derdi olduğunda sanki dermanını, çaresini bulacakmış gibi kime rastlarsa anlatmak ister. Anlatacak insan bulmadığı takdirde de kendi kendine yahut taşlara, duvarlara anlatmaya mecbur olur.
Mektuplaşma, yarı yarıya kavuşmadır derler. Kavuşmak ne büyük şey, kavuşmak
Ah biçare kadınlar ne çekerlermiş!

Biz erkekler onları kukla gibi kullanırız. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastgelse yüzüne bakmaz. Söz söylemez. Lakin tanımadığı ve hiç başka defa görmediği bir kadına rast geldiği gibi gülerek yüzüne bakmaya ve söz söylemeğe başlar. Ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek olur ki biz kadınları insan sırasına koymayız.

Yaşlı insanlar geride bıraktıkları mutlu günleri akıllara geldiği zaman böyle üzüntüye kapılırlar. O güzel günlerin bir daha yaşanamayacağını ve geriye dönüşün mümkün olmadığını düşünmek, yaşanmış acıların hatıra gelmesinden daha fazla acı verir onlara.
Esiriz, kendimize sahip değiliz! İstediğimizi yapamayız! Evet, kendimize sahip değiliz, lakin hayatımıza ölümümüze sahibiz! Kendimizi yokluk çölüne atabiliriz. Orada hür yaşayabiliriz. Bu dünyada hürriyet yokmuş! Dünyanın en ziyade hürleri esir imişler! … Hemen bu dünyadan kurtulalım!
Lakin insan kedere ne kadar dayanamıyorsa sevince de o kadar dayanamıyor.
Evet, kendimize sahip değiliz ama yaşam ve ölümümüze sahibiz.
Birbirini sevmeyen karı koca çocuklarını mı sevecek?..
Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastlasa yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve daha önce görmediği bir kadına rastladığı anda gülerek yüzüne bakmaya, söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz, kadınları insan sırasına koymuyoruz. Kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkıyoruz. Serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz.
Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz.
Bir evde karı koca arasında muhabbet yoksa o eve Allah yardım etsin.
Sevgimiz beşikten mezera kadar sonsuz sürecek olup birbirimizi almadığımız halde kendimizi öldürmezsek alçak ve beceriksiziz.
İnsan kedere dayanamadığı gibi, sevince de o kadar çok dayanamaz.
Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek! Dünyada bundan iyi şey yoktur.
Âşık olan, sevdiğiyle biraz ilişkisi olan adamları –velev ki âlemin en iğrenç adamları olsun– bile sever.
Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek.. Dünyada bundan iyi şey yoktur.
Şimdi bizim için bir dakika bin yıldır.
Akılsız, ilimsiz, huy yumuşaklığından uzak, faziletsiz, sabırsız, merhametsiz, utanmaz adam bulunur. Lakin aşksız adam bulunmaz. Aşk ve sevgi herkesin yetisinde mevcut olup ancak çağıran bir kuvvet olmadıkça fiile çıkmaz.
Aşk tabii bir emirdir ki insan cinsinin her bir kısmında yani erkeğinde dişisinde, ufağında büyüğünde, çocuğunda ergeninde, gencinde ihtiyarında, fakirinde zengininde, akıllısında ahmağında, âliminde cahilinde, medenisinde bedevisinde ortaya çıkar. Herkesin gönlü aşkla yoğurulmuştur. Beşikte olan çocukların gönülleri dahi aşktan çok sıyrılmış değildir.
Gönül öyle bir müftüdür ki istemediği şey için kolay kolay fetva vermez.
Ah zavallı kadınlar, neler çekerlermiş. Biz erkekler onları kukla gibi kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet, ne küstahlık? Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastgelse yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve hiç görmediği bir kadına rastgelince gülerek yüzüne bakmaya ve söz söylemeye başlar. Kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz kadınları insan yerine koymuyoruz. Kendimizi eğlendirmek için onların ruhunu sıkıyoruz. Serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz.
Lakin kadın olmak zordu. Yol boyunca rastgeldiği çapkınlar ona işaretler ettiler, omuz vurdular, laf attılar.
Beşikten mezara kadar muhabbetimiz baki olup, birbirimizi alamadığımızda kendimizi öldürmezsek bu sevgiye layık olmayan soysuzlarız.
Ah, insanın dünyadan ve dünyada en çok sevdiği şeyden umudunu kesmesi ne zor şeymiş!
Bu dünyada hürriyet yokmuş. Dünyanın en hür olanları esirlermiş!
Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastlasa yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve daha önce görmediği bir kadına rastladığı anda gülerek yüzüne bakmaya söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz, insanları insan sırasına koymuyoruz. Kendimize eğlendirmek için onların ruhunu sıkıyoruz. Serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz ve bir taraftan da kendimizi onlara güldürüyoruz. 
Kavuşmak ne büyük şey, kavuşmak
Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek..
Dünyada bundan iyi şey yoktur.
“Bu dünyanın işleri böyle,gelir geçer.”
“Çünkü insanın bir derdi olduğunda sanki dermanını, çaresini bulacakmış gibi kime rastlarsa anlatmak ister. Anlatacak insan bulmadığı takdirde de kendi kendine yahut taşlara,duvarlara anlatmaya mecbur olur.”
“Gönlüm ona öyle bağlanmış ki gördüğüm zaman gözlerim kamaşıyor. Gördüğüm zaman iradem kayboluyor.”
“Ah siz erkekler ne zalimsiniz! ”Ah!Erkeklerin sevgisine inanmak,onların sadakatine aldanmak ne büyük bir kabahat!”
“Gönülden gönüle yol vardır, derler.”
“İnsanın dünyadan ve dünyada en çok sevdiği şeyden umudunu kesmesi ne zor şeymiş!”
“Sevilen insan unutulsun, ah imkânsız şeyler !”
“Sevdadan olmadık şey yok bu dünyada.”
“İnsan doğası gereği, ne büyük felaketlere ne de büyük sevinçlere birdenbire inanamaz. Gönül öyle bir müftüdür ki istemediği şey için kolay kolay fetva vermez.”
“Kavuşmak,ne büyük şey kavuşmak ”
”Hem sevmek hem de sevdiğin kişi tarafından sevilmek! Dünyada bundan iyi şey yoktur.”
”Ah biçare kadınlar, neler çekerlermiş.
Biz erkekler onları kukla mesabesinde kullanıyoruz.
Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluruz.
Bu ne rezalet ve küstahlık.
Bir erkek, tanımadığı başka bir erkeğin yüzüne bakmaz, söz söylemez.
Lakin tanımadığı ve hiç görmediği bir kadına gülerek yüzüne bakmaya ve söz söylemeye başlar. ”
Gönülden gönüle, yol vardır derler.
Eyvah, eyvah! Senin nazenin vücudun, o gül gibi yüzün çürüyecek! Bir daha göremeyeceğim.Ama yok yok, yanlış söyledim. O mezarda çürüyecek şey etten, kemikten ibaret bir şey. Sevişen ruhlarımızdır. Evet, ruhlarımızı ki bu cisim kafesinden kurtuldukları anda görüşecekler. Evet, hiç şüphem yok, görüşecekler. Cenabıhak böyle iki aşığı ayırıp bir daha görüştürmemeye razı olmaz. 
Beşikten mezara kadar muhabbetimiz bâki olup, birbirimizi alamadığımızda kendimizi öldürmezsek bu sevgiye layık olmayan soysuzlarız.
“Çünkü aşk öyle tabii bir şeydir ki insanoğlunun her kesiminde yani erkeğinde dişisinde, küçüğünde büyüğünde, çocuğunda yetişkininde, gencinde ihtiyarında, fakirinde zengininde, akıllısında ahmağında, aliminde cahilinde, medenisinde bedevisinde ortaya çıkar. Herkesin gönlü aşkla yoğrulmuştur.”
“Bir evde karı koca arasında muhabbet yoksa Allah o eve yardım etsin!”
İnsan doğası gereği, ne büyük felaketlere ne de büyük sevinçlere birdenbire inanamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir