Yusuf Halaçoğlu kitaplarından Sürgünden Soykırıma – Ermeni İddiaları kitap alıntıları sizlerle…
Sürgünden Soykırıma – Ermeni İddiaları Kitap Alıntıları
Madde 2- Nakledilecek Ermeniler, bütün kıymetli taşınabilirlerini ve hayvanlarını birlikte götürebileceklerdir.

Madde 3- İskan bölgelerine sevk edilen Ermenilerin, yolculukları sırasında, can ve mallarının korunması, yiyeceklerinin ve rahatlarının sağlanması, yolları üzerinde bulunan vilayet görevlilerine aittir. Bu konudaki herhangi bir gecikme ve ihmalden her kademe devlet görevlileri sorumludur.
Madde 4- İskan bölgelerine varan Ermeniler, durum ve şartlara göre, ya bireysel olarak mevcut köy ve kasabalara eklenecek evlere veya hükümet tarafından belirlenecek köylere yerleştirilecektir. Yeni kurulacak köylerin sağlığa zararlı olmayacak ve ziraatin yapılabilecek yerlerde kurulmasına bilhassa dikkat edilecektir.
Madde 5- İskan bölgelerinde, şayet köy kurulması için boş veya boşaltılmış devlet arazisi bulunamazsa, devlete ait çiftlik ve köyler bunun için tahsis edilecektir.
Madde 6- Ermenilerin yerleştirilecekleri köyler ve kasabalar ile yeniden kurulacak köylerin sınırlarının, Bağdat demir yoluna 25 km uzakta bulunması şarttır.
Madde 7- İlave suretiyle köy ve kasabalara yerleştirilen Ermeniler ile yeni kurulan köyde iskan edilenlerin nüfus kayıtlarına esas olacak şekilde, her bir ailenin ismi, tanındıkları lakapları, hangi sanata sahip oldukları, iskan bölgesine ne zaman geldikleri, ayırt edilmeksizin bütün bireyleri tek tek kaydedilerek defter haline getirilecektir.
Madde 8- Kararlaştırılan yerleşim bölgesine ulaşan bir kimsenin, bağlı bulunduğu komisyonun bilgisi olmaksızın ve devletin güvenlik güçlerinden belge almaksızın başka bölgelere gitmesi yasaktır.
Madde 9- Kararlaştırılan bölgelere ulaşan ahalinin, yerleştirilinceye kadar yiyecek ve içeceklerin temini, muhtaç durumda bulunanların evlerinin yapılması, muhacirin tahsisatından karşılanmak üzere kesin olarak hükümetce yerine getirilecektir.
Madde 10- Yiyecek-içeceklerinin temini, yerleştirilmeleri ve bununla ilgili uygulamaları ile halkın sıhhatli komutanı da itina gösterilmesi, ayrıca sevk edildikleri için gönüllerini hoş tut olması, bulundukları bölgenin en üst düzeydeki idarecileri başta olmak üzere Muhacirin Komisyonuna aittir. Muhacirin Komisyonu bulunmayan yerlerde kuralına uygun olarak kurulacaktır.
Madde 11- Yiyecek-içecek ve yerleştirme işleminin aksatılmadan yerine getirilmesi için gerekli memurlarının tayini valilere aittir.
Madde 12- Yerleştirilen her aileye, ekonomik durumu ve ihtiyacı göz önüne alınarak yeterli miktarda toprak verilecektir.
Madde 13- Arazinin niteliği ve tahsisi işleri Muhacirin Komisyonu tarafından yerine getirilecektir.
Madde 14- Tahsis edilen arazinin sınırı ve kaç dönüm olacağı belirlenecek ve sahibine geçici tahsis belgesi ile verilecek, daha sonra tapu ve emlak işlerine esas teşkil edecek şekilde düzenli olarak deftere kaydedilecektir.
Madde 15- ziraat yapan veya sanat sahibi olan ihtiyaç sahiplerine, belli miktarda sermaye veyahut alet-edevat verilecektir.

abartılı bir propaganda malzemesi şeklinde sunuluyor. Bu durumda Osmanlı Devleti tarafından organize edilen sistemli bir katliamın yaşanmadığı, buna karşılık göçün meşakkatinden ve hastalıklardan bir çok Ermeni’nin hayatını kaybettiği sonucu çıkıyor.
kamlar, günümüzde 1,5 milyona, hattâ bazı kimseler tarafından iki milyona çıkarılmıştır. Halbuki, o tarihlerde yabancı devletlerce yapılan nüfus araştırmalarında, Osmanlı
Devleti’nde yaşadığı iddia edilen Ermenilerin toplam nüfusu ortalama 1,5 milyon olarak gösterilmekte, hattâ Ermeni Patrikhanesi bile 1,915,000 rakamını vermektedir. Nitekim pek çok kesim tarafından güvenilir bulunan Patrik Malachia Ormanianın tespitlerinde de Ermeni nüfusu 1,895,400 olarak gösteriliyor. Keza katliamı savunan Dr. Johannes Lepsius da Ermeni nüfusunun 1.845.450 olduğunu yazıyor. Bu durumda ancak 300-400 bin Osmanlı Ermenisi’nin hayatta kalması gerekirdi. Oysa ki, 1919 yılı itibariyle, Osmanlı topraklarından diğer ülkelere gerçekleşen
göçlere rağmen, Amerikan arşiv belgelerinde bulunan ve Ermeni Patrikhanesi’nce, diğer ülkelere göçenler hariç, sadece Anadolu’da yaşayanlar ve evlerine geri dönenler
644,900 olarak verilmekte, İstanbul İngiliz Büyükelçiliği ise, 1922 yılı itibariyle bütün dünyadaki Osmanlı Ermenilerinin
sayısını 1,200,000 olarak göstermektedir.Bu durumda 1,5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü iddia edenlere şu soru sorulabilir. Katledildiği iddia edilen Ermeni sayısı 1,5 milyon ise, 1,200,000 Osmanlı Ermenisi nasıl olup da hayatta kalmıştır? Keza, hastalığa bağlı olmaksızın bu denli yüksek sayıda Ermeni öldürülmüşse, bu Ermenilere ait toplu me-
zarların olması gerekmez mi? Bu durumda, en az 3,000 ilâ 5,000 arasında toplu mezar olurdu ki, Anadolu’nun her yerinden toplu mezar çıkması kaçınılmazdı. Meselâ Nazi Almanyası’nda katledilen Yahudiler gizlenebilmiş midir?
veya bulgu sunamamalarını da dikkate almamız gerekiyor. Şinasi Orel ve Süreyya Yüce tarafından sahte oldukları ispat
edilmiş olan Talât Paşa’ya ait olduğu iddia edilen telgrafların hangi sebeple ortaya atıldığını da sorgulamamız gerekiyor. Zira sonradan hazırlandığı tespit edilen bu telgraflar üzerinde yapılan incelemede, bu türden telgraflarda olması gereken Osmanlı bürokrasisinin mutat işlem kayıtlarının
bulunmadığı, telgrafın gönderildiği iddia edilen valinin, o tarihte o vilâyette valilik yapmadığı, her Osmanlı belgesinin en üstünde yer alan besmelenin olması gerekenden farklı bir
biçimde yazıldığı ve en önemlisi de Talat Paşa’nın imzasının sahte olduğu ortaya çıkarılmıştır. Oysa ki Talât Paşa’nın biz-
zat imzasını taşıyan gerçek şifre telgraflarda, hangi Ermenilerin sevk ve iskâna tabi tutulacağı, yolculukları esnasında
can ve mallarının korunması ile tebliğler yer almaktadır. Bir örneğini ekte sunduğumuz telgraflar, ayrıca Ermenilerin göç ettirilmesiyle ilgili son derece gizliliği olan ve ilgili resmi makamca belirlenen ve sadece onlarca bilinen harfler ve kelimelere karşılık olan rakamların yer aldığı orijinal belgeler olup, bu kadar gizlilik içinde gönderilen belgelerin hiçbirinde imha veya onu ima eder nitelikte bir ifadenin bulun-
madığı, aksine koruma hususunda talimat ve tedbirlerin yer aldığı dikkati çekiyor (Bkz. BELGE 13)223. Yukarıda tespit edilen hususlar bir şekilde Ermeni iddialarının dayanaktan
yoksun olduğunu ortaya koyuyor.
dım için oluşturulan yabancı yardım kuruluşlarına Ermenilerin iskân edildikleri kampların kapılarını açması, dolayısıyla sadece Suriye’de 486 bin kişiye yardım edilmesine izin vermesi, Ermenileri imha niyetinde olmadığını gösteriyor. Buna bağlı olarak, göç bölgelerindeki Ermenilerin tümü yerine belli bir kesiminin zorunlu göç kapsamına alınması, diğerlerinin evlerinde bırakılması, etnik temizlik veya soykırım iddialarını tümüyle ortadan kaldırıyor. Nitekim
özellikle ülkenin İstanbul, İzmir, Aydın, Bursa, Kütahya, Edime gibi şehirlerinden, terör mensupları dışmda kalanların zorunlu göç kapsamı dışında kalması, sürgünün Ermenilerin Ermeni oldukları için yapıldığı iddiasını ortadan kaldırıyor. Ayrıca göç uygulamalarında, soykırım sözleşmesinde ifade edildiği biçimde, topluca imha edilmeye yönelik bir art niyet olup olmadığı, göç edeceklere hazırlanmaları için süre verilmesi gösteriyor. Hele hele göçe tabi tutulanların, gittikleri yerlerde, geldikleri şehirler de kaydedilmek suretiyle, nüfus defterlerinin düzenlenmesi talimatının verilmesi, hayatlarını devam ettirebilmeleri için ziraate uygun bölgelere yerleştirilmeleri ve toprak tahsisi, sanat erbabına alet-edevat ve sermaye verilmesi, sürgünün imha düşüncesiyle yapılmadığını ortaya koyuyor. Özellikle, talimatnamelere aykırı davranan ve kafilelerin güvenliğine dikkat etmeyen ve suiistimalde bulunan görevlilerin, bizzat Talat Paşa’nm imzasını taşıyan telgraflarla derhal işine son verilmesi ve divan-ı harbe sevk edilmeleri, münferit hadiselerin de üzerine gidildiğini, suçlu bulunanların cezalandırıldıklarını gösteriyor (Bkz. BELGE 19/1-2). Savaşın sona ermesi ve güvenlik problemlerinin ortadan kalkmasının ardından göçmenlerin geri dönmelerine izin verilmesi, yetimhanelerde veya zengin aileler yanında bulunan Ermeni çocukların da misyoner kuruluşlar gözetiminde ailelerine teslim edilmesi, sevk ve iskânın güvenlik gerekçesiyle yapıldığını ortaya koyuyor.
1- Osmanlı Devleti, Nazilerin uygulamalarının aksine, topraklarında yaşayan Ermenilerin tümünü sürgün etmemiş, savaşın olağanüstü şartlarından dolayı isyan eden, düşman ülkelerle anlaşan ve tehdit unsuru olan belli bir coğrafyadakileri nakletmiştir. Nakilde, Osmanlı Devleti’ne karşı silahlı harekette bulunmayan ve bu tür gruplarla işbirliği yapmayan Katolik ve Protestanlar ile yaşlı, kadın ve çocuklardan büyük bir grup (300 ilâ 500 bin arasında) yerlerinde bırakılmıştır. Özellikle İstanbulEdime, Aydın, îzmir, Bursa, Kütahya, Antalya gibi şehirlerdeki, komite üyesi olanlar hariç Ermeniler sevk edilmemiştir.
2- Anadolu’daki bütün Ermeni nüfus Suriye’ye sevk edilmemiş, daha az zararlı telakki edilenler kendi kasaba ve köylerine yakın beldelere yerleştirilmiştir.
3- Nakledilenler yine Osmanlı sınırları içinde yer alan bir coğrafyaya göç ettirilmiş, göçe tabi tutulanlara, Nazilerin evlere baskın yaparak sorgusuz-sualsiz toplama kamplarına sevk etmeleri yerine, göç hazırlığı yapmaları için bir hafta ile 15 gün arasında süre verilmiştir.
4- Göçen Ermenilerin tüm ihtiyaçlarının (yiyecek, sağlık, bilet temini, seyahat sırasında duyacakları diğer ihtiyaçları v.s.) Muhacirin tahsisatı ndan karşılanması kararlaştırılmış, savaş dolayısıyla yer yer aksamalar görülmesine rağmen, istekte bulunan vilâyetlere bütçeden ek ödenek çıkarılmış, bir şehir ve kasabada yaşayan Ermenilerin tamamı sürgüne gönderilmemiş, hastalar, yetimler, Katolik ve Protestan mezhebi mensuplarıyla, zanaat sahipleri ve
orduda görev yapanlar zorunlu göç kapsamı dışında tutulmuştur.
5- Ermenilerin şevki sırasında (1915), Osmanlı ordusunda silah altında bulunan çok sayıda Ermeni asker sevk edilmeyerek geri hizmete alınmış, 24 Temmuz 1917 tarihi itibariyle bunlardan 522’si, hâlâ ordu komutanlarının tercümanlığında ve pek çoğu da kritik addedilecek bölüklerde görevde tutulmuştur.
6- Göçe tabi tutulanlara, Nazilerin toplama kamplarının aksine, gittikleri yerlerde, devlet tarafından evler yapılması, hayatlarını devam ettirebilmeleri için ziraate elverişli yerlere yerleştirilmeleri, sanat erbabına alet-edevat ve sermaye verilmesi gibi ihtiyaçları, imkânların elverdiği ölçüde karşılanmaya çalışılmış, göçmenlerin geldikleri vilâyetlerin belirlenerek, nüfus kayıtlarının çıkarılması yönünde çalışmalar yapılmıştır.
7- Nazi kamplarımn aksine, hasta göçmenler için kamplarda hastahaneler kurulmuş, göçmenlerin sağlık problemleri ile ilgili olarak Osmanlı Devleti’nin yanı sıra çeşitli ülkelerin sağlık ekiplerine de kamplarda görev yapmaları için izin verilmiştir. Hattâ çoğu kamplarda Ermeniler de görev yapmıştır.
8- Kimsesiz çocuklar ve yetimler, yolun meşakkatinden etkilenmemeleri için yetimhanelere ve bazı zengin ailelerin yanma yerleştirilmişler, bu yetimhanelerin yönetimi 1917’den itibaren misyonerlere bırakılmış, 1918’de geri dönüş izninin verilmesinden sonra yine misyonerlerin gözetiminde ailelerine ve yakın akrabalarına teslim edilmişlerdir (Bkz. BELGE 19/1-2)
9- Aşiretlerin ve sivil halkın saldırısına karşı kafilelerin korunması için jandarmalar görevlendirilmiş, suiistimalde bulunan görevlilere işten el çektirilerek divan-ı harbe sevk edilmiş ve cezalandırılmışlardır (Bkz. BELGE 20/1-2; BELGE 21).
10- Zorunlu göçten kurtulmak için Müslümanlığı kabul ettiğini söyleyenler de göç ettirilmiş, bu şekilde din değiştirenlere savaş sonrasında çıkarılan bir yasa ile, istedikleri
takdirde eski dinlerine dönebilecekleri bildirilmiştir.
11- Savaş, kuraklık, çekirge istilâsı, seferberlikten dolayı iş yapabilecek hemen bütün erkeklerin silah altına alınması gibi sebeplerle, tarladaki zirai ürünün kaldırılamaması veneticede meydana gelen yiyecek sıkıntısı ve bunun sonucu bulaşıcı hastalıkların yayılması pek çok göçmenin ölümüne yol açmış, bunun üzerine, başta Amerika olmak üzere çeşitli devletlere mensup yardım kuruluşları ve Kızılhaç’ın yardımlarına izin verilmiştir (Bkz. BELGE 13).
12- Savaşın sona ermesiyle birlikte, devlet tarafından çıkarılan geri dönüş kanunu ile göçmenlerin evlerine dönmeleri sağlanmış, Ermeni Patrikhanesi’nin tespitlerine göre
Sevr öncesinde, tehcir kapsamı dışında kalanlarla evlerine geri dönenlerin miktarı 644.900 olarak tespit edilmiştir. (Bkz. BELGE 14). Dönüş sırasında göçmenlerin tüm ihtiyaç-
ları devlet tarafından karşılanmış, evlerine muhacir yerleştirilmiş olanların evleri tahliye edilerek kendilerine iade edilmiş, dönenlerin eşyaları teslim edilmiş (BELGE 22), dönüşten sonra yirmi gün müddetle iâşeleri temin edilerek, vergi borçları ertelenmiş veya affedilmiştir.
sevk edilmemesinin devletin imha niyetinde olmadığını gösterdiğini ilân etmiştir.
edildiği gibi bir etnik temizlik veya soykırım olarak nitelendirilebilecek bir düşüncesinin olmadığını ortaya koymaktadır. Nitekim sevk ve iskânla ilgili vilâyetlere gönderilen talimatnameye aykırı davrananlar mahkemelere sevk edilerek cezalandırılmıştır. Özellikle, suçlanan devlet görevlilerinin mahkemeye sevk yazılarının bizzat Talat Paşa’ın imzasını taşıması, Ermenilere karşı işlenen suçların hükümetin bilgisi dışında cereyan ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu göstergeler ve mahkumiyet kararlan ile bir çoğunun infaz edildiğini gördüğümüz idam cezaları, tehcir olayının ve Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana
gelen Ermeni kayıplarının bir soykınm olarak adlandırılmayacağım açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
hapse, 68 kişi kürek, para, paranga ve sürgün cezalarına çarptırılmıştı; diğerlerinden 227 kişi hakkında beraat verilmiş, 109 kişinin mahkemesi sürmekte, 4 kişi velisine teslim
edilmiş, 624 kişi hakkında da henüz bir işlem yapılmamıştı. Bunlar içerisinden 528 kişi asker, polis ve Teşkilât-ı Mahsusa elamanı, 170’i de sıhhiye müdürü, tahsildar, kaymakam, belediye reisi, sevk memuru, telgraf müdürü, nüfus
memuru, Emvâl-i Metruke reisi gibi kamu görevlileriydi; 975 kişi ise çete mensubu ve halktan kimselerdi.
rem kaydıyla çekilen bir şifre telgrafta, heyetlerin vardıkları yerlerde gerekli incelemeleri yaptıktan sonra, neticelerini devamlı olarak merkeze rapor etmeleri istenmiş, 5 Eylül 1915 tarihinde ise, Ermeni kafilelerine saldıranlardan kaç kişinin cezalandırıldığı sorulmuştur. Bu arada sevkıyatın yapıldığı illerdeki görevlilere de Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanların yakalanarak cezalandırılmaları ve kafileleri koruyan muhafızların sayılarının arttırılması talimatı verilmiştir
kayıpla şevkin tamamlanması, plânlanan yerlere ulaşmaları ve yerleştirildikleri yeni yerlerde hayatlarına devam etmeleri, savaş sonrasında da evlerine dönmeleri konusunda
gerekli kolaylığın sağlanmasının hedeflendiğini göstermektedir. Bilhassa Ermeni göçmenlere, gerek ABD’den gönderilen para yardımlarının Osmanlı Hükûmeti’nin izniyle dağıtılması, gerekse Kızılhaç yetkilileri ile yardım kuruluşlarının yardım etmelerine izin verilmesi ve bilhassa bu tür yardımlar için ilgili yabancı kuruluşlara çağrı yapılması, savaşın olağanüstü şartlarına rağmen, Osmanlı Hükûmeti’nin Ermeniler hakkında bir art niyet beslemediğini belgelemektedir.
eski yerlerine geri dönüşlerinde de devlet tarafından harcamalar yapılmıştır. Nitekim 18 Aralık 1918 tarihinde çıkarılan Geri Dönüş Kararnamesi’nde188, yerlerine iade edileceklerin, yollarda perişan olmamaları ve dönüş mahallerinde mesken ve iâşe sıkıntısı çekmelerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması; Ermenilerden muhtaç olanların dönüşlerinde sevk ve iâşe masraflarının Harbiye tahsisâtından karşılanması gibi maddeler yer almaktaydı. Ayrıca yerlerine dönenler için 20 günlük yiyecek ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması da kararlaştırılmıştı. Nitekim bu konularda vilâyetlere gerekli talimat yollanmıştır. Bilindiği üzere bu karar sonrasında eski yerlerine dönenlerle birlikte Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısı, Sevr’in hemen öncesinde 644.900 olarak belirlenmektedir.
Protestanlarmm vekili Zenop Bezciyan’la olan görüşmesinde anlamını bulmaktadır: Ermeni Protestanlarımn vekili Zenop Bezciyan uğradı. Schmavonian kendisini benimle tanıştırdı.
Okul arkadaşıymışlar. [İçerilerdeki] şartlar hakkında bana çok şey anlattı. Zor’daki Ermenilerin hallerinden oldukça memnun ol-
duklarını söylemesine şaşırdım; işlerini kurup, hayatlarını kazanmaya başlamışlar bile Bana çeşitli kampların nerelerde olduğunu gösteren bir liste verdi ve yarım milyon kişinin buralara nakledildiğini sandığını söyledi. Kış bastırmadan onlara yardım edilmesi gerektiği hususunda ısrarlıydı ”.
Müslüman muhacirler ve Suriye’ye sevk edilen Ermenilerden dolayı 68 milyon kuruşluk ek ödenek tahsis edilmiş olması göstermektedir. Zira müdüriyetin 1915 yılı bütçesinin 78 milyon kuruşa çıkarılmasıyla178, bu yıla ait müdüriyetin bağlı olduğu Dahiliye Nezâreti bütçesinin dörtte üçüne tekabül etmesi, hükümetin Ermenilerin ihtiyaçlarının karşılanması konusunda ne kadar hassas davranmış olduğunun da bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
halinde yeniden tahsisat talep edilmesi istenmiştir.
olan Ermeniler hakkında araştırma ve incelemede bulunmak üzere Aşâir ve Muhâcirîn Müdürü Şükrü Bey, tesbit edilmiş olan Liva/Vilâyetlere giderek, bu hususun âcilen temini yolun da muhâcirîn tahsisâtından bu kene de (vilâyet ve sancaklara yollanan yukarıdaki meblağ yer almaktadır) kuruşluk havalename göndermekle ve adı geçen ahalinin idare ve yiyeceklerinin muntazam bir surette temini ile bir an evvel ve rahatları
teminen belirlenen iskân bölgelerine nakledilmeleri son derece önemli bulunduğundan, gereğinin yerine getirilmesi için her neye ihtiyaç duyuluyorsa yerine getirilmesi ve istasyonlarda Ermenilere verilmek üzere, mümkün olan miktarda ekmek ve zahire depolanarak sefâlet çekmelerine meydan verilmemesi ve mal sandığı mevcudu yeterli gelmezse telgrafla tarafımıza bildirilmesi talimatı verilmiştir.
160 binin üzerinde kayıp meydana gelmiştir Kafkasya’daki tespitler doğru olarak kabul edilecek olursa Anadolu, Suriye ve Kafkasya’daki Ermeni kayıplarının yaklaşık
250-300 bin civarında olduğu söylenebilir.
Osmanlı Devleti tarafından sürgün edilmediği halde savaşın tehlikelerinden korunmak için Kafkasya’ya korkularından göç edenlerden ise, çeşitli kaynakların belirttiğine göre, 160 binin üzerinde kayıp meydana gelmiştir. Kafkas-
ya’daki tespitler doğru olarak kabul edilecek olursa Anadolu, Suriye ve Kafkasya’daki Ermeni kayıplarının yaklaşık 250-300 bin civarında olduğu söylenebilir.
ğı anlaşılmaktadır. 1914 yılma ait nüfus
verileri hatırlanacak olursa, 1,5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü iddialarının, Birinci Dünya Savaşı’nın etkin propagandalarının hangi ölçüde etkisi altında kaldığını değerlen-
dirmek yerinde olacaktır.
de ölenler sınıfına dahil ettiklerini ve kayıp sayısını arttırdıklarını ortaya koymaktadır. Gerçekten de belgeler, yerlerine dönmeyenlerden büyük bir çoğunluğun Ortadoğu, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Güney Amerika ülkeleri ile Avustralya, Hindistan ve İran’a göç ettiklerini göstermektedir. Denizaşırı ülkelere göç edenlerin büyük kısmı geri dönmemiş ve göç ettikleri ülkelere yerleşmişlerdir. Ortadoğu dışındaki ülkelere olan göçler deniz yoluyla gerçekleşmiş olması dolayısıyla, meselâ Amerika’ya olan göçlerle ilgili olarak o tarihte ABD limanlarına giren gemilerin yolcu listelerine bakmak bize bu konuda yeterli bilgi vermektedir. Meselâ 1899’dan 1925’e kadar resmi kayıtlara göre, 62.713’ü erkek olmak üzere toplam 76.605 Ermeni’nin ABD’ye kabul edildiği gözlemlenmektedir. Göç edenlerin büyük çoğunluğunun 1900 yılından sonra gittiği ve 1914’e kadar bunların toplam sayısının 51.950 olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu şekilde gidenler de kayıplar listesinde yerini almıştır.
tur. 1919 yılma ait Erzurum nüfusunun
yer almadığı bu cetvelde verilen rakamlar, Ermenilerin iddia edildiği kadar kayıp verdiği tezini yalanlarken, nüfuslarla ilgili çoğu propagandaya yönelik iddiaların, hangi boyutlara ulaştığını da göstermektedir.
Bu raporda verilen rakamlar, tehcir uygulamasının henüz sona erdiği Şubat 1916 tarihini taşıması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Zira Ermenilerin katliam iddiaları, tehcirin yapıldığı Mayıs-Aralık 1915 tarihine odaklanmaktadır. Jackson ”un Suriye’ye geldiğini belirttiği Ermeni göçmenlerin sayısı Dr. J. K. Marden tarafından da teyit edilmektedir.
laşılmaktadır.
tupta da .Demiryolu çalışanlarının bildirdiğine ve başka kaynaklara göre Pozantı’dan 500.000 sürgün geçiş yaptı deniliyor. Henry Morgenthau hatıratında bu 500 bin rakamını, Ermeni Protestanlarımn vekili Zenop Bezciyan’la olan görüşmesinden şöyle aktarıyor: “Ermeni Protestanlarımn vekili
Zenop Bezciyan uğradı. Schmavonian kendisini benimle tanıştırdı. Okul arkadaşıymışlar. [İçerilerdeki] şartlar hakkında bana çok şey anlattı. Zor’daki Ermenilerin hallerinden oldukça memnun olduklarını söylemesine şaşırdım; işlerini kurup, hayatlarını kazanmaya başlamışlar bile .Bana çeşitli kampların nerelerde olduğunu gösteren bir liste verdi ve yarım milyon kişinin buralara nakledildiğini sandığım söyledi. Kış bastırmadan onlara yardım edilmesi gerektiği hususunda ısrarlıydı .
olan Ermenilerin sayısı 450.000 civarında verilmektedir. Bu sayı Zenop Bezciyan ve Boghos Nubar Paşa tarafından da doğrulanmaktadır. Bulgar Başpiskoposu Chevont Tourian’ınErmeni delegasyonu başkanı olan Boghos Nubar Paşa’ya, 25 Ağustos 1915 tarihinde gönderdiği yazıda, öldürülen, kaybolan, zorla Müslüman yapılan ve çeşitli şehirlerden sürgüne yollanan Ermenilerin Ermenistan’daki ve Küçük Asya’daki sayısının 500 bin olduğunu bildirmiştir.
kiyor ki, o da verilen bilgilerin çok azmin kendi müşahedeleri olduğu, çoğunun ise duyumlara dayandığıdır. Bu sebeple olsa gerek, bu raporların bazılarında, bir milyon Ermeni’nin sürgün edildiği kaydediliyor.
şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığım, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu da eklemiştir.
koyuyor. Zira, çıkarılan kararnameyle evlerine dönen Ermenilere tüm emlâkinin iadesi, {Geri dönenlerin emlâklerinin iade edildiğine dair Osmanlı Arşivi’nde pek çok belge bulunmaktadır. Bunun için bkz. Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, 1915-1920, Devlet Arşivleri yay., Ankara 1995, s. 218, 222, Belge 244, 249.} İslâmiyet’i kabul etmiş olanların istedikleri takdirde eski dinlerine dönebilecekleri, yetimhanelerde ve zengin aileler yanında bulunan çocukların aileleri ve yakınlarına teslimi, sevk ve iskândan kastın, “bu unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını önlemek ve bir Ermenistan teşkili hakkındaki emellerine engel olmak olduğunu gösteriyor.
Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkarılarak tayin edilen mıntıkalara şevklerinden hükümetçe takib edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmaları ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki milli emellerini takib edemiyecek bir hale getirilmelerini temin esasına matuftur. Bu kimselerin imhası söz konusu olmadığı gibi, sevkiyat esnasında kafilelerin emniyeti sağlanmalı ve muhacirin tahsisatından sarfiyat yapılarak iaşelerine ait her türlü tedbir alınmalıdır. ( .) Daha önce de tebliğ edildiği gibi asker aileleriyle ihtiyaç nisbetinde sanatkâr, Protestan ve Katolik Ermenilerin sevk edilmemesi hükümetçe kesin olarak kararlaştırılmıştır. Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlara veya bu gibi saldırılara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında
şiddetli kanuni tedbir alınmalı ve bu gibiler derhal azledilerek Di van-ı Harblere teslim edilmelidir. Bu gibi olayların tekrarından vilâyet ve sancaklar sorumlu tutulacaklardır .
ana toplama alanı olarak belirlenmiştir.
Sevk ve iskâna tabi tutulacaklara, hazırlık yapmaları için, konsolos raporlarında da yer aldığı gibi genel olarak bir hafta ile onbeş gün arasında süre verilmiştir. Göç emri verilen Ermeniler, çoğu defa 2000’er kişilik kafileler halinde sevk edilmişlerdir. Kafileler,imkân nispetinde jandarma koruması altında gönderilmiştir“. Ayrıca sevk ve iskân kararı alman şehirlerdeki Ermenilerin tümü Suriye’ye nakledilmemiş, örgütlerle doğrudan ilişkisi görülmeyenler, çevre Anadolu şehir ve kasabalarına nakledilmişlerdir.
başka yerlere sevk ve yerleştirmeleri yetkisi verilmiştir. İşte 27 Mayıs 1915 tarihinde alman sevk ve iskân kararı , bu kanuna dayandırılmıştır.
Nisan 1915 gecesi üç Ermeni din görevlisi ile aralarında Ermeni gazetesi Puzantion un sahibinin de olduğu toplam 1800 Ermeni yakalanmıştır. Tutuklular Ankara’ya gönderilecektir. Tutuklananlann 500’ü Taşnak, 500’ü Hınçak ve kalanları da Ramgavar
partizanlarıdır denilmektedir. Tutuklanan Ermenilerin Müttefik ordularına hizmet eden Ermeni gönüllüler veya Müslüman katliamı sorumluları olduğu İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral’e gönderilen şifre telgraflarda da kaydedilmektedir.
olayları başlatan ve Ermenileri silâhlandıran komite yuvalarını dağıtmak için 24 Nisan 1915’te vilâyetlere ve mutasarrıflıklara acele ve gizli kaydı ile bir talimat yollandığı
görülüyor. Bu talimatta, Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşılarının tutuklanması gibi hususlar yer alıyor. Bundan sonra, bugün Ermenilerin soykırım günü olarak nitelendirdikleri tutuklamalar gerçekleşmiştir.
ettikleri ve halen 20.000 Türk askerine karşı savaştıkları ifade edilmektedir
ğu Askeri Ateşesi Joseph Pomiankowski de Ermenilerle Ruslar arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklamaktadır: Talat ve Enver Paşa, hemen harp başlar başlamaz, Ermenilerin düşman tarafını tutmaları, bilhassa Osmanlı ordusuna karşı düşmanca girişimlerde bulunmaları halinde şiddetli karşı önlemler alınacağı hususunda kesinlikle uyardı. Buna rağmen Ermeniler, Türklere karşı düşmanca faaliyetlerde bulunmaktan, bilhassa
Türk silahlı kuvvetlerine saldırmaktan geri kalmadılar. Başlangıçta çok sayıda Ermeni asker ve bazı Ermeni subayları, başlarında bir Ermeni milletvekili olduğu halde kaçıp Rusya’ya gittiler. Bunlar, Rus sınırını geçen Ermenilerle birlikte Ermeni gönüllü
alaylarına katıldılar. Rusların safında Türk hududunu geçerek Müslüman halka barbarca saldırılarda bulundular. Ermeni haydut çeteleri Osmanlı ordusunun gerisine, ikmal kuvvetlerine, postalara ve bağımsız birliklere hücum ettiler. Türk hükümeti ve ordu ileri gelenleri, Ermenilerin genel bir ayaklanmaya girişecekleri hususunda endişe etmekte haksız değildi. Gerçekten de bu isyan Nisan 1915’te Van’da patlak verdi.
serbest kalmalıydı. Biz şartsız olarak Rusya’ya yönelmiştik. Hiçbir esas olmadan zafer heyecanı içindeydik; sadakatimize, çabamıza ve yardımımıza karşılık, Çar hükümetinin Türkiye’den kurtarılmış Ermeni vilâyetlerini bize vereceğini ve Kafkasya Ermenistanı’na da özerklik tanıyacağına emindik. Kafamızı duman sarmıştı. Kendi arzularımızı başkalarına bağlamıştık; sorumsuz kişilerin içeriksiz sözlerine büyük önem vermiştik, hipnoz altındaymışız gibi gerçeklen anlamadık ve arzulara teslim olduk”.
Katchaznouni daha sonra sürgünle ilgili olarak ise şunları yazıyor: Ermeni gönüllü birliklerinin savaşa katılmaları Türkiye Ermenilerinin kaderinde nasıl bir rol oynadı sorusunu sormak şimdi gereksizdir. Sınırın bu tarafından (Bugünkü Ermenistan sınırları çev.) biz farklı bir çizgi benimseseydik bile, bu acı-
masız sürgünün olmayacağını yine de hiç kimse söyleyemez. Aynı şekilde Türklere karşı düşmanca davranışımız olmasaydı, sürgünün niteliği ve boyutunun aynı olacağını da kimse söyleyemezdi .
kendi lehlerine çevirmek. Bunun için en kısa ve kesin yol, bölgedeki Müslümanları buralardan kovmaktı21. İşte bu sebeple bu örgütler, Müslüman ahalinin göç etmeleri için ko-
miteler aracılığı ile baskılara başladılar, isyanlar, çeşitli sabotajlar ve katliamlara giriştiler. Bu şekilde 1915 yılı Haziran ayma, yani tehcire kadar binlerce Müslüman öldürülmüştür.
Kasım 1912 tarihinde gönderdiği gizli raporundan, Ermenilerin ve Rusların hedeflerinin daha bu tarihlerde netleştiği anlaşılıyor:
Bu anlatılanlar Ermeni halkının gittikçe Rusya tarafını tutmakta olduğunu göstermektedir ve bu isteğin gerçekten de içten
ve samimi olduğu ortadadır. Rusya’ya olan sempati Ermeni burjuvası ve aydınları arasında da yaygındır. İhtilâlci partiler artık
gittikçe itibarını kaybediyor ve yerine konservatif programıyla yeni partiler kuruluyor. Van, Bâyezid, Bitlis, Erzurum ve Trabzon
konsoloslarımızın bildirdiklerine göre bu vilâyetlerdeki Ermenilerin hepsi Rusya tarafındadırlar ve bizim ordularımızı bekliyorlarveya Rusya’nın kontrolü altında reformlar yapılmasını istiyorlar. 21 Kasım’da Bâyezid Konsolosu’nun bildirdiğine göre, bütün Ermetliler Türkiye’ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Rusya’nın hamiliğini, Ermeni topraklarını işgal etmelerini bekliyorlar. Ermeni Patriği Rusya’ya Türkiye’deki Ermeni halkını kurtarması için yalvarmaktadır. Bana göre, biz bu koruyucu tavrımızı devam ettirmeliyiz. Şu-
nu da unutmayalım ki, Türkiye’nin Ermeni vilâyetlerinde durum çok istikrarsızdır. Her an ayaklanmalar ve karışıklıklar ortaya çıkabilir. Eğer bir katliam meydana gelirse, bu halkın militanları bizden destek alabileceklerine güvenmezlerse Üç Devlete başvuracaklardır. Bu durumda biz şansımızı kaybederiz; fırsat Avrupa devletlerine geçecektir .
olmasına rağmen, devlet adamlarına suikast tertip eden, isyan çıkaran ve bombalamalarda bulunan Ermeni örgütlerine karşı menfi yönde bir tavır takınılmaması, buna karşılık ıslahat için sürekli baskı uygulanması, bu örgütlerin faaliyetlerinin bu devletler tarafından desteklendiğini veya en azından sempati ile bakıldığını ortaya koymaktadır.
kip edilecek usûl; propaganda, kışkırtma, terör, teşkilâtlanma ile işçi ve köylü hareketidir. Kışkırtma vasıtaları hükümete yönelik gösteriler, vergi vermemek, ıslahat istemek ve
devlete karşı düşmanlık şeklinde belirlendi. Terörün hedefi, Bâbıâli ile hükümette görev yapan Türk ve Ermeniler, casus ve muhbirler idi. İhtilâl, Osmanlı Devleti savaş halinde
iken gerçekleştirilecek ve Anadolu’daki Ermenilerin bağımsızlığı sağlandıktan sonra Rusya ve İran Ermenileri ile federatif bir Ermenistan kurulacaktı. 1890 yazında Tiflis’te Ermeni İhtilâl Federasyonu(Taşnaksutyun) kuruldu. Kısa adı Taşnak olan bu partinin 1892’de açıklanan programına göre hedefi, sonuca isyanla ulaşmak, ihtilâlci çeteler kurmak, halkı silâhlandırmak, hükümet yetkilileri ve kurumlan ile muhbir ve hainlere karşı hareketler düzenlemek olarak tespit edildi.
Buna karşılık, kurulan bir Milletlerarası Tahkikat Komisyonu, 20 Temmuz 1895’te yayınladığı raporunda Sason olaylarında Ermenilerin masum olmadığını açıkladı.
Ermeniler, Sason İsyanı’nın Bâbıâli üzerinde Avrupa’nın fiili bir müdahalesine yol açmaması üzerine, aynı yıl içinde, özellikle Hınçak komitesi üyelerinin örgütlemesiyle, İstanbul, Divriği, Trabzon, Eğin, Develi, Akhisar, Erzincan, Gümüşhane, Bitlis, Bayburt, Urfa, Erzurum, Diyarbakır, Siverek, Malatya, Harput, Arapkir, Sivas, Merzifon, Maraş, Muş, Kayseri, Yozgat ve Zeytun dahil Anadolu’nun 27 yerinde olaylar çıkarmayı başardılar. Bu olaylarda Türklerden başka kendilerine katılmayan Ermeniler de öldürüldü; işyerleri ve evleri kundaklandı.
22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos v.s. olmak üzere pek çok Ermeni yüksek devlet görevlerinde yer almıştı. Bu durum 1915’e kadar devam etti.