İçeriğe geç

Sünuhat – Tuluat – İşarat Kitap Alıntıları – Bediüzzaman Said Nursî

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından Sünuhat – Tuluat – İşarat kitap alıntıları sizlerle…

Sünuhat – Tuluat – İşarat Kitap Alıntıları

Bir adam İbn-i Hacer’e nazar ettiği vakit, Kur’ân’ı anlamak ve Kur’ân’ın ne dediğini öğrenmek maksadıyla nazar etmeli. Yoksa İbn-i Hacer’in ne dediğini anlamak maksadıyla değil Bu ikinci tarîk de zamâna muhtaçtır. ~RN-Sünuhat Tüluhat İşârat/29~
Merak, ilmin hocasıdır.
İhtiyaç, medeniyetin üstadıdır.
Sıkıntı, sefâhetin muallimidir.
Acz, muhâlefetin menşeidir.
Bâzen nur, nar göründüğü gibi şiddet-i belâgât da mübalağa görünür.
Âlem-i rüya, âlem-i misalin zılli ve o da âlem-i berzahın zılli olduğundan, desâtirleri mütemasildir.
Rızk hayat kadar, kudret nazarında ehemmiyetlidir. Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inayet besliyor. Kudret-i ezeliye dehşetli bir faaliyetle âlem-i kesifi, âlem-i latîfe kalb ve zerrât-ı kâinatı hayattan hissedar etmek için edna bir sebep ile, bir bahâne ile kemâl-i ehemmiyetle hayatı verdiği gibi; aynı derece ehemmiyetle mebsuten mütenasib, rızkı dahi ihzar ediyor.
Unsuriyetin intibahı ya müsbettir ki, şefkât-i cinsiye ile intiâşe gelir ki, tearüfle teavüne sebeptir. Veya menfîdir ki, hırs-ı ırkî ile intibaha gelir ki, tenakürle teanüdün sebebidir. İslâmiyet bunu reddeder.
Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i alem.
Âkıbet, ikaba delildir;
Meselâ; tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir. Terettüb-ü neticede tevekküldür.
اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ *

{(*) Yalnız ıtlakın nüktesini beyan eder.}
Kur’ân sâlihât ı mutlak, mübhem bırakıyor. Çünkü ahlâk ve faziletler, hüsn ve hayr, çoğu nisbîdirler. Nev’den nev’e geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır. Mahalden mahalle tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa, muhtelif olur. Ferdden cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyeti değişir.

* İman edip güzel işler yapanlar! (Ra’d Sûresi, 13:29)

Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.
Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.
Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.
“Merak, ilmin hocasıdır.
İhtiyaç, medeniyetin üstadıdır.”
Şâirlerin divanları, tasavvur-u zeval-i lezzetten gelen bir elem-i fikrînin birer feryadıdır.
Bir tane sıdk, bir harman yalanı yakar.
Fıtrat-ı insan bir mezraa hükmündedir ki, secaya-yı hasene temayülat-ı şerriye ile beraber, taneler gibi dest-i kaderle içinde ekilmiştir.
Bu taneler neşv-ü nema bulmak için bir suya muhtaçtır.
Hevadan gelse, şer taneleri neşv-ü nema bulur.
Şimdiki şu medeniyet-i habîsenin heyet-i içtimaiyeye verdiği tesir gibi
Fıtraten -çendan- hayır ciheti galibdir, fakat sünbüllenmiş, semere vermiş on çekirdek, yüz değil bin kurumuş çekirdeğe galebe eder.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
tarîk-ı gayr-ı meşru ile bir maksadı takib eden, maksudunun zıddıyla ceza görüyor.
Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat

Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.

Fıtrî meyelan, mukavemetsûzdur.

Bir avuç su, kalın bir demir gülle içinde atılsa, kışta soğuğa maruz bırakılsa, meyl-i inbisat demiri parçalar.

Bedâvette bir adam dört şeye muhtaç iken, medeniyet yüz şeye muhtaç ve fakir etmiştir.
Zaman ihtiyarlandıkça Kur’an gençleşiyor, rumuzu tavazzuh ediyor.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bir tane sıdk, bir harman yalanı yakar.
Herkes, istediği ve haline münasib gördüğü meyveyi koparır.

Güzel gören, güzel düşünür.
Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

Hristiyanlığın malı olmayan medeniyeti ona mal etmek, İslâmiyet’in düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.
Bazan zalimane intikam-ı şahsî, arzuya fikir suretini giydirir.
Yahu pis bir çamura düşmüşsünüz, misk-ü anber diye yüzünüze, gözünüze bulaştırmağa ne mana var?
Evet ümidvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır!..
Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.
Acaba bir adam, kardeşinin günahıyla hak nazarında mes’ul olmadığı halde, nasıl oluyor ki, bir karyenin veya bir cemaatin binlerle masumları, hiçbir zaman fena tabiatlı ihtilalciden hâlî kalmayan bir şehirde veya bir mahallede bulunan bir serkeş adamın isyanıyla, hiç münasebet olmadığı halde, o masumlar mes’ul, belki ifna ediliyor.
Zaman ihtiyarlandıkça Kur’an gençleşiyor, rumuzu tavazzuh ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir