Ahmet Ümit kitaplarından Sultanı Öldürmek kitap alıntıları sizlerle…
Sultanı Öldürmek Kitap Alıntıları
&“&”
Toplumsal psikojenik füg… Bir toplumun geçici olarak hafıza kaybı… Geçici olduğundan pek emin değilim ama bir hafıza kaybımız olduğu muhakkaktı. Çünkü her gelen hükümdar, her gelen iktidar, tarihi kendi çıkarına göre yeniden yazdırıyordu. Çıkarlara göre yazılan tarihin gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktu.
İnsanoğlu öyle acayip bir mahluktur ki, onun öncelik sıralamasında ekmekle, din sık sık yer değiştirir. Karnı açsa, onun için en kutsal mekân midesidir. Ancak bedeninin ihtiyaçlarını giderince, yani dünyalığını kurtarınca, öteki dünya aklına gelir.
Hiçbir cinayet göründüğü kadar basit değildir .
Şahane bir aşk, çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir."
O benim delice tutkum, hiçbir zaman iyileşmeyecek yaramdı.
Yasalardan anlamayan insanları yasalara havale edemezsin.
Roller Müştakcım, roller sadece oyunlar için değildir. Modern toplumlarda hepimizin bir rolü vardır. İster benimseyelim ister benimsemeyelim, hepimiz dikte ettirilen rolü sonuna kadar oynamak zorundayız… Çoğu zaman mutluluğumuzu yitirmek pahasına da olsa o rolün dışına çıkamayız. Çıkarsak hem kendi düzenimiz hem de toplumun düzeni bozulur.
Gerçek bir aşk, acımasız bir sarmaşık gibidir. Nasıl ki sarmaşıklar sarıldıkları kocaman ağaçlar dahil etraftaki bütün bitkileri boğar, öldürürse aşk da kendisinden başka hiçbir duygunun yaşamasına izin vermez. Aşkta başarının, mutluluğun ve ahlakın yeri yoktur. Sadece acı ve güzellik…
Her milletin onur duyması gereken milli kahramanları vardır. Onları zavallı insanların ellerinden almamalıyız.
Hayranlığın olduğu yerde kıskançlık da vardır.
Vicdanı olmayan bir tarihçi, vicdanı olmayan bir yargıçtan daha kötüdür.
Beni sevenlerimden koruyun, düşmanlarımla nasıl olsa baş ederim.
İnsanoğlu öyle acayip bir mahluktur ki, onun öncelik sıralamasında ekmekle, din sık sık yer değiştirir. Karnı açsa, onun için en kutsal mekan midesidir. Ancak bedeninin ihtiyaçlarını giderince, yani dünyalığını kurtarınca, öteki dünya aklına gelir.
Korku insanı, acayip mahluka dönüştürebilir ama daha beteri ruhumuzu görünmez duvarları olan bir odaya hapsetmesi…Tutsak bir ruhtan daha fena ne olabilir? Korkuyla büyüyen gözler, korkuyla titreyen eller, korkuyla yaralanan benlik, korkuyla yarılan bilinç…
Sakın tekrar ile ezberi birbirine karıştırma. Ezber insanı papağan yapar, tekrar ise düşüncelerini açıklarken sırtını yaslayacağın bilgileri hafızanda tutar.
Öğrenmenin en iyi metodu dinlemek değil, sormaktır. Dinlerken sadece hafızanızı çalıştırırsınız, sorarken mantığınız da devreye girer…
İnsan, tuhaf bir mahluk Müştak Bey… Kendisine değer verenden kaçar, eziyet edeni sever.
“şahane bir aşk, harcanmış bir hayat demektir… çünkü gerçek aşk, acımasız bir sarmaşık gibidir. nasıl ki sarmaşıklar sarıldıkları kocaman ağaçları dahil etrafındaki bütün bitkileri boğar, öldürürse aşk da kendisinden başka hiçbir duygunun yaşamasına izin vermez.”
Şaziye, abartılı sevginin de bir tür şiddet olabileceğini, insan ruhunda yıkıcı travmalara yol açabileceğini söylemişti.
İnsan, tuhaf bir mahluk Müştak Bey… Kendisine değer verenden kaçar, eziyet edeni sever.
Hatırlamıyor oluşun gerçekleri değiştirmez.
Vazifesini layıkıyla yerine getirecek nesillerin çelikleşmiş şuuru, ulusal varlığımızın yegâne teminatıdır."
Tutsak bir ruhtan daha fena ne olabilir?
Genelleme, çoğunlukla yanlış bir metodtur.
Özünde insan hep aynı insandır.
Kendi haline bıraktım. Bıraktım konuşsun…
Ben gamlı hazan, sense bahar. Dinle de vazgeç."
İnsanın doğadan başka sığınacak yeri yoktur.
Bilinç altımız ele geçirir benliğimizi…"
Gerçek ne ise onunla göz göze gelmek.
Tek kurtuluş yolu yüzleşmekti.
Öteki insanların sevgisine şefaatine merhametine ihtiyaç duymadan…
Edebiyata,özellikle de şiire çok meraklıydı.
… İkimizde dağınıklıktan nefret ederdik. Hem yaşadığımız yerlerin,hem kafamızın dağınık olmasından. Etrafı toplamak kolaydı da kafayı toplamak…
Öldüğümde mezarımın üzerine menekşeler ekin"
Mantığın bittiği yerde kaos kaçınılmazdır.
Şahane bir aşk, çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir.
Kim neye inanmak istiyorsa inanmalıydı, kim hangi dili istiyorsa konuşmalıydı, kim hangi elbiseyi giymek istiyorsa giymeliydi, kim ne yemek istiyorsa yemeli, ne içmek istiyorsa içmeliydi. Herkes kendisi gibi olmalıydı.
Mantığın bittiği yerde kaos kaçınılmazdır.
Başınıza gelen berbat bir olay, belki de hayatımızın en büyük fırsatını sunacaktır size…
Ölümün telafisi yoktur.
İnsan en çok sevdiklerine acı çektirir.
Sonunda başladığımız yere geri döneriz.
İnsanın doğadan başka sığınacak yeri yoktur.
Ne güzel olurdu hiç doğmamış olmak…
Aşk, sadece dokunmak değildir.
Gözyaşları ruhun ilacıdır.
Hayır! Öldüğüne inanmadığımdan değil, onun ölümüne inanmanı nasıl bir şey olduğunu bilmediğimden.
Mantık, zihinsel faaliyetlerimizi koordine eden en büyük melikedir.
Aşık olduğunuz insanla yıllar sonra karşılaşmak… nereden bakarsanız bakın zor bir durumdu.
Fakat gösterdiğim her çaba hüsranla sonuçlanır, unuttum dediğim anılar eskisinden daha güçlü uyanır, bastırdım dediğim hisler eskisinden beter kabarmaya başlardı yüreğimde.
Tarih, zamanın etkisiyle eprimiş, kesinliğini yitirmiş, çoğu zaman hakkında yazılı bir vesika bile olmayan vakalara ve önemli şahsiyetlere dair yaptığımız tartışmalardan, yorumlardan başka neydi ki?
Şahane bir aşk , çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir .
Ne ruhumuz var ama… Mübarek, muharebe alanı gibi… Her an, her dakika iyiyle kötü, doğruyla yanlış, şefkatle nefret cenk etmekte…
Tarih, geçmişteki gerçek midir? Geçmişteki gerçeği yorumlayan bilim insanlarının yorumladıkları mı?
İnsan, tuhaf bir mahluk Müştak bey… Kendisine değer verenden kaçar, eziyet edeni sever.
Öğrenmenin en iyi metodu dinlemek değil, sormaktır. Dinlerken sadece hafızanızı çalıştırırsınız, sorarsanız mantık da devreye girer.
Rüyalar, insanların bilinçaltını açığa çıkarır. Bastırdığımız duyguları…
“Roller, roller sadece oyuncular için değildir. Modern toplumlarda hepimizin bir rolü vardır. İster benimseyelim ister benimsemeyelim, hepimiz dikte ettirilen rolü sonuna kadar oynamak zorundayız.. Çoğu zaman mutluluğumuzu yitirmek pahasına da olsa o rolün dışına çıkamayız. Çıkarsak hem kendi düzenimiz hem de toplumun düzeni bozulur..”
Gözyaşları ruhun ilacıdır.
Gözyaşları ruhun ilacıdır…
Mantığın bittiği yerde kaos kaçınılmazdır.
İrademi hiçe sayan tutkumdan, mantıklı kararlarıma aldırmayan alışkanlıklarımdan, şu çökmüş halimden o kadar bıkmıştım ki, bir yerde kendime dur demek gerektiğini hissettim.
Bunları düşünmek istemiyordum, ama gel de bunu çığırından çıkmış aklıma anlat. Kontrolden tümüyle kurtulan zihnim ardı ardına tuhaf fikirler yumurtlayıp duruyordu.
Sahiden de dünyanın en huzurlu yeri insanın kendi eviydi. Ama dışarıda yaşadığınız gerilim dolu anları yanınızda getirmediyseniz. Vicdan azabınız acımasız bir kene gibi teninize yapışıp kalmadıysa…
“Sustu.. Anlatmaktan, anlaşılmamaktan bıkmış gibiydi..”
İnsan tuhaf bir varlık Müştak Bey…Kendisine değer verenden kaçar,eziyet edeni sever.
…terk edilmişlerin birbirine duyduğu hazin empati.
“Korku mu dedim? Evet, korku insanı, acayip bir mahluka dönüştürebilir ama daha beteri ruhumuzu görünmez duvarları olan bir odaya hapsetmesi.. Tutsak bir ruhtan daha fena ne olabilir? Korkuyla büyüyen gözler, korkuyla titreyen eller, korkuyla yaralanan benlik, korkuyla yarılan bilinç.. Korkuyla büyüyen bir çocuk.. Sokaktan, hayattan ve insanlardan çekinen bir çocuk..”
“Neyi başarmıştım ki şunca yıllık ömrümde? Mesut bir aile mi kurabilmiştim? Mükemmel bir kariyer mi yapmıştım? İyi dostlarım mı olmuştu? Şahane bir aşk mı yaşamıştım?”
“Bu toprakların tarihi, ilmin önemini kavrayamayan nice mağlup hükümdarların hikayeleriyle doludur.”
Ne kadar güçlü olursa olsun bütün duygular hafifliyor.
Hani unutulmaz diyorlar ya, yalan !
Hepsi, her şey, herkes unutuluyor.
Bu işlerin tek ilacı var, oda zaman…
Hani unutulmaz diyorlar ya, yalan !
Hepsi, her şey, herkes unutuluyor.
Bu işlerin tek ilacı var, oda zaman…
… Yaptığı hatanın bedelini ödemeyen insanlar, toplumumuzun felakete sürüklenmesinin baş müsebbibidirler."
Fatih Sultan Mehmed’e atfedilen bir deyimi hatırladım: “Yapmak istediğimi sakalımın bir teli dahi bilseydi, o teli hemen koparır ve yakardım.”