İçeriğe geç

Su Üstüne Yazı Yazmak Kitap Alıntıları – Muhyiddin Şekur

Muhyiddin Şekur kitaplarından Su Üstüne Yazı Yazmak kitap alıntıları sizlerle…

Su Üstüne Yazı Yazmak Kitap Alıntıları

Bir karıncanın bile ayak sesini işiten O, benim kırık dökük kalbimi de duyar. Niçin hüzünlü olmalıyım ki?
Eğer niyetiniz doğruysa, sonrası da doğru olur.
Gözlerin hep kör kalmayacak; sen kapıyı ara.
Şeyh Attar
Hiç kimse Allah’ın bereketini hak etmiş değildir.
Yoldasın ama henüz sadece yolun başındasın.
modern kültürün benimsettiği saçma bir beklentinin, çaldığım her kapının ne kadar şuursuzca çalsam da açılacağı beklentisinin farkına vardım.
Hele, Hiç yaşamadım ki ölemem o yüzden dizesi yakamı bir türlü bırakmadı. Anlaşılan o ki, Allah yolunun yolcusuna yaraşan, kendi acizliğini fark edip kabullenmek ve hayat bulmak için ölmekti. Yani, Allah’ın indinde hayat bulmak için, maddî arzular ve istekler itibarıyla ölmeden önce ölmek gerekiyordu.
Bilmek ile yapmak ve bilmek ile olmak arasında genelde dağlar kadar mesafe olur.
Haramlar ve ona götüren şeyler, nefsin ayrık otlarıdır. Ayrık otları kesmek yetmez, köklerini de kazımak gerekir.
Lâ ilâhe illallah. Kendimi arayışımın başlangıcıydı bu.
Allah’ın adı anıldığında göz yaşı dökenlerden asla ümit kesmemen gerekir, unutma.
Hem diyelim ki onu aldattım, her şeyi işiten ve gören Alim-i Mutlak’ı aldatabilir miydim?
Kalbini dinle, o asla haram şey fısıldamaz. Her yaptığını önce Allah ‘ın rızası için yap. Unutma ki O ‘ nu bulunca her şeyi bulur. O’ nu kaybedince her şey den olursun.
“İnsan dünyaya geldiği andan itibaren ‘Ben’ demeyi öğrenmiştir, ancak aşk insana ‘Ben değil, Sen’ demeyi öğretir.”
Kalbini dinle, o sana asla haram şeyler fısıldamaz.
Kalbin Hakk ile hayatlanmasıdır, der Hazret ve ekler: Diriyi öldür -yani nefsini. Ölüyü dirilt -yani kalbini. Bulduğunu yitir -yani dünyayı. Yitiğini bul -yani ahireti. Varı yok et -yani hevânı. Yoğu var et -yani niyetini. Mârifet kalptedir, delâlet dildedir. Ubudiyet tenden geçmekle yapılır: Eğer cehennemden kaçıyorsan, niyetine sadık kal; eğer Mevlânı arzu ediyorsan yüzünü O’na döndür, çünkü O’nu hemen bulacaksın..
Her gün sen de bir fakirlik elbisesi geçir üstüne” demişti Şeyh, ve içindeki dünyayı Hazreti İbrahim Aleyhisselâm’ın bıçağıyla kes.
Çektiğimiz her ıstırap, diyordu, “Aslında bir lütuftur. Rabbimize şöyle dua etmeliyiz: ‘Rabbim, bana ıstırap ve dilediğin kadar çile ver ki, Peygamberin (asm) ıstırabını takdir edebileyim ve (çektiğim ıstırap sayesinde) Sen’in her şeyi kuşatan Rahmetini tanıyayım
Çiçek solar ama rahiyası ona dokunanların kalbinde hatıra kalır.
Manevi arayışçı, tasavvuf savaşçısı için ise, kusursuzluk, arayışçının,

İçinde olduğu anın oğlu olabilmek için
Nefsten ve başına buyrukluktan kaçma disiplinini yakalamak demektir.

“Tevekkül,” der Şeyh Sühreverdi,
“ İnsanın işini, hiç muhtaç kalacağım korkusu olmaksızın Allah’a emanet ettiğini gösterir. Arayışçının, her takdirin Rabb-i Zülcelâl’in elinde olduğuna iman ettiği yakin derecesindeki imanın neticesidir.
Arayışçının Rabbi’ne itimadını, sebeplerin varlığı ya da yokluğu, hayatın neşeli ya da hüzünlü günleri değiştirmez.
Arayışçı, Müsebbibü l-Esbab’tan başka bir istinad tanımaz.
Arayışçı, böylece mütevekkil olur,
Tevhid hakikatiyle yaşamaya başlar.

İnsanın bu makama gelene kadar, sebepleri tesir sahibi olmaktan azletmesi,
Kendine verdiği makamı terk etmesi,
Kendisi bu çaba içinde fâni olması gerek tâ ki, huzur kapısının eşiğine varsın.”

Aslında Rabbine ait olan sıfatları ve isimleri o helâk olucu şeylere vererek, tâ başında matlubuna erişme fırsatını kaçırmıştır.
Aslında insanların hasret dolu kalplerinin peşine düştüğü şey, her daim, her tâlibin matlâbu olan şey olmuştur :

Belirsizlik, umutsuzluk ya da ayrılık tehdidi olmadan yaşanan lezzet hâli.
Ne var ki insan çoğu kez kaybettiğini yanlış yerde aramış, aklının taşına dünyanın maddi şeylerinin o tılsımı çözeceği fikrini kazımıştır.

Aslında Rabbine ait olan sıfatları ve isimleri o helâk olucu şeylere vererek, tâ başında matlubuna erişme fırsatını kaçırmıştır.

Arayışçı kardeşim, bil ki hazineyi açan anahtar aşktan başka bir şey değildir.

“İnsanların taş üzerine kazıdıkları yüzyıllık yazılar

Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir.”

Yürümek isteyen bütün ağırlıklarını bırakmalı, yaşamak isteyen ölmeli. Herşey tıpkı bir çiçek gibi bir devran içinde yaşar, çiçeklerini verdiğinde artık solacak demektir.
Edep hem bir eminlik hali hem bir karakter ve kişilik duruluğudur; bir mücadelenin meyvesi ve nefsin dizginlenmesidir.
Gözlerin hep kör kalmayacak; sen kapıyı ara..
Ey sessizlik, ne kıymeti bilinmez cevhersin sen aptalların aptallıklarını hikmet ehline de ilham olursun.
Her kapalı göz uyku değil, her veda ayrılık değildir.
Sen ruhuma nakşedilmiş susuzluğumsun benim.
Gökyüzü hiçbir yerde, kalbini Allah’a açan insanın üstünde olduğu kadar berrak değildir.
Kendini elmasla şereflenmiş, taşla aşağılanmış biliyorsan, sen Allah’la beraber değilsin. -Şeyh Attar
İyilerle yoldaş ol, geride çok az gül kaldı..
Sen Allah’ı unutmadıkça, Allah seni unutmaz.
İslâm Adidas gibi, Allstate gibi insanın alnına yapıştırılan zamklı bir etiket değildir. Allaha tam ve eksiksiz teslimiyettir.
Bugün Müslüman dünyanın dramı da budur işte: Dünya aşkı var, ama Allah aşkı eksik.
Neden itfaiyecilere yanan kalbimin üzerinde nazikçe yürümelerini söylemediniz?
Her kapalı göz uyku değil, her veda ayrılık değildir.
Unutma, eğer bu dünyayı istersen sadece bu dünyayı alırsın, ama eğer Allah’ı istersen, hem dünyayı hem ahireti alırsın.
Anlaşılan o ki, Allah yolunun yolcusuna yaraşan, kendi acizliğini farkedip kabullenmek ve hayat bulmak için ölmekti.
Ey biçare! Kapı kapalı mı ki?
Bu yolun sınavlarını göğüsleydi bizlerin sayıca hafif olduğunun farkındayız. Rabbi’mize bize kendini tanıtacak ihsanlarda bulunması için duacıyız. İnşaallah biz de Sevgili’nin yüzünü görenlerden oluruz.
O’nun rahmeti, lütfü, ihsanı ve cömertliği heryerde görünüyordu.
Çiçek insanı temsil ediyordu. Çiçeğin aslı nasıl tomurcuğunun kokusu ise, kişinin aslıda ruhudur.
Öyle bir ülke ki uzaklarda
Yaşı bilinmez çocuklar oynar
Ve herşey gerçek orada
Bir bilsen o ülkeyi ki,
Yükseklerden şarkılar duyar
Rüzgarı seyre dalarsın gökle oynaşında
Bir gemi kalkar bu limandan
O Büyük Deniz ‘e
Sefer başlamıştır bugünden
Kaptan ey Kaptan
Sorulacak onca şey var ama
Ta içimden bir ses duyuyorum
Yuvama dönüyorum diye.
Mesele, insanın potansiyeli meselesi, dedi Şeyh, hiç kullan madığı potansiyeli. Önünde ölüm-kalım meselesi yoksa bunun farkına varamaz.
Havuzu sevmek için illâ içine atlayıp yüzmeniz mi gerekir? Her tür balığı mutlaka tatmanız mı gerekir? Bu olağanüstü zevk sözlerinin maksadı n’ola? Maksat, sizi uyandırmak. Hiçbir şey, arzularını aşırıca tatmin eden iki âşıktan daha zavallı olamaz. Pastayı yemeye başlar başlamaz onu yeme arzusunu da kaybetti ğinizi fark ettiniz mi? Beklenti, aşırı tatminden evlâdır,
Dünyada ama, dünyadan değil.
Arabanın ölümü, imanın mükemmelliğe erişmesi, hiçbir sebebin eteğine erişemeyeceği safi bir itimada, yani Allah’a te vekküle kapı açılması ve ibadetin hayatın her anını kapsamast gerçeğine doğru atılmış ilk adımdır. İçimizdeki araba, duygular yoluyla dışımızdaki maddî arabaya bağımlı olan nefsimizdi. D₁ şımızdaki araba, bağlılığımız nedeniyle bizi asıl mahbubumuz olan En Sevgili’den uzaklaştıran dünyevi mahbublarımızın bir sembolüydü, o kadar. Arabanın ölümü, aslında, nefsin dünyevî mahbublardan el çekmesi demekti -yani, nefs-i mutmaine ma kamı. Mesele bedenin ölümü değil, heveslerin ve nefsî arzuların, hevânın ölümü idi. Nefsin Rabbi ile arasındaki nisbeti anlama sı, itiraf etmesiydi. Ölmek demek, kulun kendi iradesini Kadir-i Mutlak’ın iradesine teslim etmesi demekti.
Araba dersi sizi altüst edebilir ama ancak arabayı bul duğunuz yerden sürerek bunu keşfedebilirsiniz. Arabanızla ne kadar özdeşleştiğinizi fark etmek, içinizde bir şeyleri kımıldatır. Böylece onu ne kadar çok sevdiğinizi görürsünüz. Bu dünya eh linin arabasıyla hiç problemi olmaz gibi görünür; ama bir kere bu yola düştükten sonra, arabanızda -hem içteki arabada hem de dıştakinde- ürkütücü arızalar peydahlanır. İşte size bir büyük cihad meydanı: Nefsinizle cihad meydanı.
Nihayet kendinize ve arabaya olan yaklaşımınızda görüntüleri ortaya çıkan nefsinize geldiğinizde, içinizdeki arabanın farkına varmaya başlarsınız. Artık bu arabayı da söküp takmayı, onarmayı, temizlemeyi öğrenmeniz gerekir.
Baldıranı tatmayan balı da tatmamış demektir.
Ey kudsî şafak, kopup gelen
Bir ışık şelâlesiyle bu küçük hücreme
Bende yara açacak güç yok sende…
Çünkü zaten mezarımda istirahattayım.
Ama belki küçük bir ateş yakarsın
Küller altında yanıp tutuşan kordon
Çünkü sen zaten dirilişle dokunmadasın
Topraktaki menekşeye ve leylaklara
Ve ağaca…
Yolda kederler içinde çırpınıp durmaktansa, Sevgili yolunda canını hepten vermen daha iyidir.
Dünyaya bağlanma emareleri şeyhin nazarında aşikâr olmakla birlikte, mürid için perdelidir. Mürid ancak bir şeyhe bağlandığında, kendisinin daha önce farkına varamadığı nice dünyevi bağlar bulmaya başlar.
Kendi kendimizde ölmedikçe, adımız başka bir kişiyle ya da şeyle anıldıkça bize hürriyet yoktur. Bu yol, başını başka yaşamaklara vermişlerin yolu değildir.
Kendimle ve duygularımla aramdaki mesafenin netleşmesine yardımcı olmuştu.
Hiç cevapsız, umutla bekleşip oyalanırken bu gidişle daha yıllarca cevap arayacağımı fark ettim.
Allah’a güven o senin ne yapmak istediğini bilir.
Senin Allah’a aranda hiçbir şey yoktur.
Böylece kişi geleceğin hayali olmaksızın sadece bu an içinde yaşamayı öğrenecek, ruhu Marifetullah’ın lezzetini tatmaya başlayacaktı.
Allah kimsenin göğsüne iki kalp koymuş değildir..
Gerçi sevmezsiniz ama sizden mücadele etmeniz istenir. Bazen sevmediğiniz bir şey sizin için hayır olabilir ve sevdiğiniz bir şey sizin için şer olabilir. Muhakkak ki Allah bilir,siz bilmezsiniz..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir