İçeriğe geç

Spring Snow Kitap Alıntıları – Yukio Mişima

Yukio Mişima kitaplarından Spring Snow kitap alıntıları sizlerle…

Spring Snow Kitap Alıntıları

Zaman. Önemli olan zamandır. Zaman geçtikçe seninle
ben, ne olduğunu fark etmemiş bile olsak, karşı konulmaz biçimde dönemimizin ortak görüşüne dahil edileceğiz. Daha sonra, Taişo Dönemi’nin başlanndaki gençlerin şöyle ya da böyle düşündüklerini, giyindiklerini, konuştuklannı söylerlerken seninle benden söz ediyor
olacaklar. Hepimiz bir yığın halinde görüleceğiz. Kendo takımındaki sürüden iğreniyorsun değil mi? Onları küçümsüyorsun!
Evet, dedi Kiyoaki. – ‘Evet, onlan küçümsemekle kalmıyor, onlardan nefret ediyorum.
Sözlerinin doğrulandığını gören Honda, konuşmasını sürdürdü: ‘Tamam, şimdi gözünün önünde canlandırmaya çalış. Yirmi ya da otuz yıl sonra insanlar seninle senin nefret ettiğin şeyleri bir ve aynı, tek parça olarak görecekler. Kendilerine benzemeyen herkesi kadınsı olmakla suçlamalarına yol açan çirkin dar görüşlülükleri, alt sınıftakilere karşı saldırganlıklan, General Nogi’ye ölçüsüz bağlılıklan, İmparator Meiji tarafindan dikilmiş sakaki ağacının çevresini her sabah süpünnekten inanılmayacak bir doyum almalarını sağlayan düşünce tarzları yüzünden kafaları çalışmayan şu aşırı duygusal arkadaşlarınla seni, bütün duyarlılığınla seni, aynı kefeye koyacaklar.
Görüyor musun, dönemimizin özünü ortaya koymanın en kolay yolu bu – en düşük ortak paydayı almak.
Ancak uzun vadede insanın bütün iradesi hüsrana uğramaya yazgılıdır.
Rastlantıdan söz etmek, neden sonuç yasasının olasılığını büsbütün yadsımaktır. Rastlantı, özgür iradece kabul edilebilir tek ve en son mantıksızlıktır.
Zaman. Önemli olan zamandır. Zaman geçtikçe seninle ben, ne olduğunu fark etmemiş bile olsak, karşı konulmaz biçimde dönemimizin ortak görüşüne dahil edileceğiz.
Dönemimizin özünü ortaya koymanın en kolay yolu bu – en düşük ortak paydayı almak.
insanın bütün yaşamı bazen bir anlık duraksama yüzünden yön değiştirebilir. O an, bir kağıt gibi tam ortasından katlanır sanki. Böylece alt taraf üste çıkar, daha önce görülen tarafsa sonsuza dek görünmez olur.
..ama insanın bütün yaşamı bazen bir anlık duraksama yüzünden yön değiştirebilir.
O an, bir kağıt gibi tam ortasından katlanır sanki. Böylece alt taraf üste çıkar, daha önce görülen tarafsa sonsuza dek görünmez olur..
Erkeklerin tek düşündüğü para ve kadın. Erkekler bir erkeğe yakışan her şeyi unuttular.
Bu kısır ve aşağılık çağ daha ne kadar sürecek? Yoksa en kötüsü daha gelmedi mi?
Neden bir çöküş döneminde yaşıyoruz?
Neden dünya erdemi, gençliği, değerli tutkuları ve içtenliği hor görüyor?
Dokunabileceğimiz şeyden bir kez ayrıldık mı, artık o şey kutsallaşmıştır; ulaşılamayanın güzelliğini, mucizesellik niteliği kazanır.
Kimi zaman bir insanı mantıklı savlarla inandırmak güç olabilir, kimi zaman sahte bile olsa duygusal bir gös­teri onu kolayca etkileyebilir.
Kiyoaki suyla dolu deri bir torbaya benzeyen bu dünyanın dibinde küçük bir delik bulunduğuna hala emindi; zamanın bu delikten damla damla akışını duyar gibiydi.
Yaz mevsimi bütün hüsranları onarmış, acıları dindirmiş, yi­tirilen umutları yeniden canlandırmışa benziyordu.
Ona, ufukta kaybolmak üzere olan şey gençliği ya da gençliğininin en parlak parçasıymış gibi geliyordu
Hayatlarımızda bir ölüm bolluğu var. Hiç anı sıkıntısı çekmiyoruz-cenazeler, mezarlıklar, solmuş çelenkler, ölüme ait anılar, dostların ölümü, kendi ölümümüzü beklemek.
Hiçbir şey kötülüğün neden ve sonuçlarının ortaya dökülüşünü güvenli bir uzaklıktan seyretmek kadar iç gıdıklayıcı olamaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ama eski savaşların bittiği şu dönemde yeni tür bir savaş başladı;şimdi duygu savaşları dönemindeyiz. Bu, kimsenin göremediği, yalnızca hissedebildiği bir savaş-bu nedenle de vurdumduymazların, duygusuzların farkına bile varamayacakları bir savaş. Fakat başladığını da kimse inkar edemez.
Zaman. Önemli olan zamandır. Zaman geçtikçe seninle ben, ne olduğunu fark etmemiş bile olsak, karşı konulmaz biçimde dönemimizin ortak görüşüne dahil edileceğiz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Düş dünyası, uyanıkken yaşadığı duygusal gelgitlerle karşılaştırıldığında çok daha güvenilir görünüyordu. Gündelik duygularının, gerçek benliğinin bir parçası olup olmadığından bir türlü emin olamıyordu ama düşlerindeki Kiyoaki’nin en azından gerçek olduğunu biliyordu.
Ay, Kiyoaki’nin sol yanına, yüreğinin atışlarına uyarak soluk teninin kalkıp indiği yere göz kamaştıran bir parıltıyla vuruyordu.
Sanki acıyı hiç tatmamış gibi görünen bu çocuğun soluklaro hüzünlü bir halk şarkısını yansılar gibiydi.
Kapağına ba­karak bir kitabı anlayamazsınız, derler. Ne kadar doğru.’
Kiyoaki tıp­kı bir gölün yatağındaki çakıltaşlarını bir an açık seçik gösterecek kadar durulaşan, bir an sonraysa ani bir fırtınayla gözlerden gizleyen suları gibiydi.
Aydın biri olabilmek için insanın her yönden aydınlanması gerekir. Yarım buçuk ölçülerle olmaz.
duyduğu mutlulukta değerli bir mücevherin göz alıcı ışıltısı vardı. O an, hiç çıkmamacasına kazınmıştı belleğine. Biçimi olmayan, renksiz, karla kaplı bir çölün tam ortasında, allak bullak bir halde, bu yolculuğa neden giriştiğini de, yolculuğun nasıl biteceğini de bilmeden yol alırken mücevherin içini ısıtan parıltısı Kiyoaki için tıpkı bir pusula gibiydi.
rastlantı oradan kalkarsa irade­nin hiçbir anlamı kalmaz – arada bir şöylece bir göz ata­bildiğimiz o dev neden sonuç zincirindeki bir pas lekesi kadar önemi kalır ancak. Demek ki tarihte rol oynama­nın tek yolu var, bu da büsbütün iradesiz olmak – yalnız­ca parıldayan, güzel, ölümsüz ve değişmez bir atom gibi davranmak. Kimse insanın varoluşunda bundan başka bir anlam aramamalı.
Tarih yıkımların toplamıdır. Her ölümlü, bir sonraki ölümlü için yer açmak zorunda. Tarih için yaratmakla yok etmek tek ve aynı şeydir.
Bir dönemin ortasında yaşamak, onun tarzından habersiz olmak demektir bir kasede yüzüp duran ama onu hiç fark etmeyen kırmızı balıklar gibiyiz.
insanın bütün yaşamı bazen bir anlık duraksama yüzünden yön değiştirebilir. O an, bir kağıt gibi tam or­tasından katlanır sanki. Böylece alt taraf üste çıkar, daha önce görülen tarafsa sonsuza dek görünmez olur.
Düşler, anılar, kutsal şeyler-hepsi de aynıdır çünkü dokunamayız. Dokunabileceğimiz şeyden bir kez ayrıldık mı, artık omşey kutsallaşmıştır; ulaşılamayanın güzelliğini, mucizesellik niteliği kazanır.
hiç değişmeden, dışarı atılama­dan, bedene demir atıp öylece duran duyguların düşün­cesi ona dayanılmayacak kadar bunaltıcı geliyordu.
o iri, siyah gözlerine bakabilmişti. Ko­layca incinebilir, küçük, yağmur damlaları gibi ışıltılıydı bu gözler: Bir anlığına dans etmeyi bırakan kelebekler.
Uzun kirpiklerinin titreyişi, kelebeklerin kanat çırpışıy­dı
Hukuk gerçekten de tuhaf bir bilimdi. Bu ağın delikleri öyle küçüktü ki gündelik yaşamın en önemsiz olayları bile ona takılıyor, öte yandan bu ağ zamana ve uzama yayılmış o engin genişliğiyle güneşin ve yıldızların sonsuz devinimini bile yakalayabiliyordu. Ağını daha çok dol­durmak isteyen hiçbir balıkçı bir hukuk öğrencisinden daha açgözlü olamazdı.
Arkadaşı, dikkatsizi hafif bir dokunuşun bile üzerinde silinemeyecek bir parmak izi bırakacağı ye­ni boyanmış bir duvar gibiydi
Hosso Budizminin temel öğretisi: Varoluş bütünüyle öznel bilince dayanır.
Kiyoaki suyla dolu deri bir torbaya benzeyen bu dünya­nın dibinde küçük bir delik bulunduğuna hala emindi;
zamanın bu delikten damla damla akışını duyar gibiydi.
Her esin­tiyle dalgalanan bir flama olmak istiyordu. Ona geçerliy­miş gibi gelen tek şey, duygular için yaşamaktı – neden­siz ve gelgeç, salt yeniden dirilmek için ölen, hiçbir yönü ya da amacı olmaksızın sönen, sonra da ansızın alevlenen duygular için.
kibarlığı bir dikendi. Kabalığa duyduğu nefret gibi kibarlıktan aldığı hazzın da abes olduğunu biliyordu; köksüz bir bitkiydi o.
abartılı duygu­sallıktan tiksiniyordu.
Bir anda bakmakta olduğu tabutun üzerinde kendi adının yazılı olduğunu gördü.
İçten içe, gerçekten kaybetmiş olmayı, kaybetme korkusuna yeğliyordu.
Hayal gücünden yoksun olanların salt çevrelerinde gördükleri gerçeğe dayanarak bir sonuca varmaktan başka seçenekleri yoktur. Oysa engin bir düş gücüne sahip olanlar, kendilerinin tasarımladığı, sağlamlaştırılmış şatolar kurmaya, pencerelerini de sımsıkı kapamaya eğimlidirler.
Bir dönemin ortasında yaşamak, onun tarzından habersiz olmak demektir. Seninle ben şu ya da bu yaşam biçimine dalmış durumdayız; bir kasede yüzüp duran ama onu hiç fark etmeyen kırmızı balıklar gibiyiz.
Dokunabileceğimiz şeyden bir kez ayrıldık mı, artık o şey kutsallaşmıştır; ulaşılamayanın güzelliğini, mucizesellik niteliği kazanır.
Bedeninde kim bilir kaç tane sönmüş tutku, paslı zembereklerden oluşan bir yığın gibi duruyordu
Mutluluksa çoktan geride bıraktığım bir şey.
Her düş biter. Hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmeyeceğini bile bile, sürdürmeye hakkım var, diye tutturmak aptallık olmaz mı?
Biz kadınların gerçek dostları yoktur.
Kimi zaman bir insanı mantıklı savlarla inandırmak güç olabilir, kimi zaman sahte bile olsa duygusal bir gösteri onu kolayca etkileyebilir.
Rastlantı, iradenin en önemli sığınağıdır.
Tarih için yaratmakla yok etmek tek ve aynı şeydir.
Gelişmede herhangi bir irade söz konusu değilse, başarıdan da söz edemezsin.
İnsanın bütün yaşamı bazen bir anlık duraksama yüzünden yön değiştirebilir.
İnsanlığa saadet dağıtmak tehlikeli bir iştir, hatırı sayılır bir olgunluk ve bilgelik gerektirir.
Neden dünya erdemi, gençliği, değerli tutkuları ve içtenliği hor görüyor?
Dokunabileceğimiz şeyden bir kez ayrıldık mı, artık o kutsallaşmıştır; ulaşılamayanın güzelliğini, mucizesellik niteliği kazanır.
Yürek dışında hiçbir şeyi yaralamadım.
İnsanın kutsal bir şeye saygısızlık etmesinden kaynaklanan bir günahtan arınabilmesi için bir başka günah işlemesi gerekir.
Rastlantı, iradenin en önemli sığınağıdır.
Duygularla yaşamak kökeni ne olursa olsun bütün sınırlamaları yadsır; tuhaf ama bu yüzden de kendi içgüdüsel özgürlük dürtüsünü eninde sonunda gemleme eğilimi gösterir.
Bir insanın ruhundan çıkan tohumlar ruhunu; ağzından çıkan konuşmasını; bedeninden çıkansa, bedenini yaratacaktır.
Bu dünyada bedenle ruh üç tür davranış sergiler: iyi, duygusuz ve kötü.
Aklında tek bir şey varmış demek: Beni acıyla kıvrandırmak. Bunu yanına bırakmam!
Kim olursa olsun ona sevgi gösteren birini hemen dışlamak, buz gibi bir kibirle karşılık vermek zorundaydı sanki.
Bir şey, daha geri dönülmez biçimde kayıp gitmekte.
Ona geçerliymiş gibi gelen tek şey, duygular için yaşamaktı-nedensiz ve gelgeç, salt yeniden dirilmek için ölen, hiçbir yönü ya da amacı olmaksızın sönen, sonra da ansızın alevlenen duygular için.
Akşamüstü güneşinin vurduğu su durgundu. Tam altındaki küçük koya baktı. Arkadaşının coşkudan ne kadar yoksun olduğunu düşündü. Kiyoaki mutlak bir can sıkıntısıyla sırf eğlenebilmek için arada bir ona katılsa bile asla hiçbir şeye önayak olmazdı.
“Biliyor musunuz, biz kadınların gerçek dostları yoktur ”
“Ürkütücü düşüncelerin yönlendirdiği sıradan adam için hiçbir şey, kötülüğün neden ve sonuçlarının ortaya dökülüşünü güvenli bir uzaklıktan seyretmek kadar iç gıcıklayıcı olamaz.”
“Yaşamdaki rolünü bulmak, öyle çok zamanını almış ve öyle çok çaba gerektirmişti ki ”
“Çok uzun zaman önce, duygularını ona yol gösterecek tek gerçek olarak kabullenmişti, bunun amaçsızlık olduğunu biliyordu, yine de yaşamını ona dayanarak kuracaktı.”
“Sevdiğimiz birisiyle birlikteyken bile bedeniyle ruhunu iki ayrı şey gibi görecek kadar aptalık ediyoruz.”
“Bir mum, ışık saçarak yanıp tükendikten sonra alevi sönmüş bir halde karanlıkta yapayalnız duruyorsa, maddesinin eriyip sıcak balmumuna dönüşmesinden artık korkmaz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir