İçeriğe geç

Spinoza Problemi Kitap Alıntıları – Irvin D. Yalom

Irvin D. Yalom kitaplarından Spinoza Problemi kitap alıntıları sizlerle…

Spinoza Problemi Kitap Alıntıları

&“&”

Belki de terbiye edilmesi gereken şey erkeklerin zihnidir. Belki de kadınlardan peçe takmalarını istemek yerine erkeklerin at gözlüğü takması gerekiyordur.
Spinoza, kendine olan saygın başkalarının sevgisine dayanıyorsa, böyle bir sevgi değişken olduğu için hep kaygılı olacağını söyleyerek devam ediyor. Buna, içi boş benlik saygısı" diyor.
İnsan, duygularına yem olduğunda kendisinin efendisi olamaz, talihinin insafına kalır.
Belki Epikür bize dinginliği tavsiye ederken haklıdır. Her insan dışsal şartlarına ve zihninin doğal eğilimlerine ve içsel özelliklerine göre bu dinginliğin peşine kendi tarzında düşmelidir.
İnsanın kendisi adına düşünmesi hakkına müdahale eden bütün geleneklerin bitmesini istiyorum.
Önemli olan neye inandığın ya da inandığını söylediğin değil, nasıl yaşadığındır.
…mutluluğun yok olan nesnelerde olmadığını biliyorum. Dışarıda değil, içeride yatıyor. Neyin korkunç, değersiz, cazip veya paha biçilmez olduğuna karar veren şey zihindir, dolayısıyla değiştirilmesi gereken şey zihindir, sadece zihin.
Dini liderler siyasete karışarak kendi ruhani yönlerini kaybediyorlar.
Her tür dini yetkili, mantıklı melekeler geliştirmemize engel olmaya çalışıyor.
Doğanın seyri bu. Biz kontrol edemeyiz. Suçu üstlenmek sadece kendimizi kandırıp doğayı kontrol edecek kadar güçlü olduğumuzu düşünmenin bir yolu.
‘Bir insan duygularının esiriyse kendi kendisinin efendisi değildir, kaderin insafına kalmıştır. &‘
Cehalet ve batıl inançlar söndürülmesi güç bir ateş gibi yayılıyor. Dini liderler kendi pozisyonlarını güven altına almak için bu ateşi körüklüyorlar.
Bütün dünyayı da araştırsan batıl inançlı olmayan bir cemaat bulamazsın. Cehalet olduğu sürece batıl inançlara bağlılık olacaktır.
Eski arkadaşlarla yeniden arkadaş olamazsın
“Bence biz daha çok şey öğrendikçe, sadece Tanrı’nın bildiği daha az şey kalacak. Başka bir deyişle cehaletimiz ne kadar büyükse o kadar çok şey Tanrı’ya atfediyoruz.”
İnsanlar kendileriyle ilgilenen insanları severler.
İnsanın kendi adına düşünmek hakkına müdahale eden bütün geleneklerin sona ermesini istiyorum.
…Hitler’in Yeşilaycı, Alfred’in de tek kadehçi olduğunu öğrenince hevesi kursağında kaldı. Hitler’in vejetaryen olduğunu ve kâhyanın yemek odasına gururlanarak getirdiği, dumanı tüten ördek kızartması şenliğine katılmayacağını öğrendiğinde ise hevesi tümden kaçtı…
Dini liderlerin yaptıkları çoğu şeyin Tanrı’yla pek bir alakası yoktur.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Karakteriniz kaderinizdir.
Cehalet ve batıl inançlar yangın gibi yayılıyor ve dini önderler de konumlarını sağlamlaştırmak için bu ateşi körüklüyorlar.
Her sonlu şeyin sonsuz nedenler bağlamında sahip olduğu yeri kavramak. Bu, mümkün olduğunca, evrensel Doğa yasalarını kavramaktır.
Süleyman’ın şu sözlerini çok seviyorum: Bilgelik kalbinize girdiğinde ve bilgi ruhunuza iyi geldi­ğinde, o zaman hakkaniyeti, yargıyı, eşitliği ve evet, bütün iyi yolları kavrayabilirsiniz."
Bırak da Tanrı’yı kendimce seveyim ben!
Mucizeler sadece insanın cehaletinden beslenir. Antik çağlarda do­ğal sebeplerle açıklanamayan bütün olaylar bir mucize olarak görülü­yordu ve kitlelerin Doğa’nın işleyişine dair cehaletleri ne kadar büyük olursa mucizelerin sayısı o kadar artıyordu."
Ne var ki, yetkin olan geldiğinde sınırlı olan ortadan kalkacaktır.
Cehaletimiz ne kadar büyükse o kadar çok şeyi Tanrı’ya atfediyoruz.
Yanlış fikirler, yanlış ve kırılgan bir rahatlık sağlar.
Arkadaşlar beni dinleyin: eğer mutluluğu arzuluyorsanız hayatınızı gerçek anlamda ihtiyaç duymadığınız bir şey için mücadele ederek harcamayın.
Duyusal hazlar zihni öyle bir cezbeder ki, neredeyse uyuşturur, sanki üstün iyiye sahiden de erişmiş gibi olur insan, bu yüzden de başka hiçbir nesneyi düşünemez; böyle zevkler tatmin edildiğinde, ardından aşırı melankoli hâli gelir, ki bu durumda zihin cezbolmuş olmasa da rahatsız ve donuk hâldedir.
Bir inancın kuvvetli olmasının o inancın doğruluyla hiçbir ilişkisi yok." diye karşılık verdi Bento.
Arkadaşlar, çok az şeye ihtiyacınız var, bunlara kolayca ulaşabilirsiniz ve zorunlu acılara da kolaylıkla katlanılabilir. Zenginlik ve şöhret gibi saçma amaçlarla hayatınızı karmaşıklaştırmayın. Örneğin şöhret diğerlerinin fikirlerinden ibarettir ve haya­tımızı diğerlerinin istediği gibi yaşamamızı gerektirir. Şöhrete ulaşmak ve şöhreti muhafaza etmek için diğerlerinin sevdiği şeyleri sevmeli ve kaçındıkları şeylerden kaçınmalıyız. Bu nedenle şöhretle geçen bir haya­tın siyasetle geçen bir hayattan farkı yoktur. Uzak durun. Ya zenginlik?
Aman ha! Tuzak bu. Daha fazla şey elde ettikçe daha fazla ihtiyaç duyarız ve isteğimiz karşılanmadığında üzüntümüz daha derin olur. Arkadaşlar beni dinleyin: eğer mutluluğu arzuluyorsanız hayatınızı gerçek anlamda ihtiyaç duymadığınız bir şey için mücadele ederek harcamayın."’
Geçmiş derin izler bırakır, kolayca silinemez, şimdiki zamana kendi rengini verir, duygu ve eylemler üzerinde devasa bir etkiye sahiptir.
Bir yandan bilgelik ya da hakikate ya da olası en iyi ruh haline hiç aldırmaz veya bu konuda hiç düşünmezken olabildiğince zenginlik, şan ve şöhret elde etme isteğine sahip olmaktan utanmıyor musun?"
“Söyle bana Jacob, Tanrı’nın kadiri mutlak olduğuna inanıyor musun?”

Jacob başıyla onaylıyor.

“Tanrı’nın kusursuz olduğuna? Kendi başına eksiksiz olduğuna. . . ”

Jacob yine onaylıyor.

“O halde kusursuz ve eksiksiz bir varlığın hiçbir ihtiyacı, yetersizliği, isteği ya da arzusu olmadığını da kabul edersin, öyle değil mi?”

Jacob düşünüyor, duraksıyor ve temkinli bir şekilde başıyla onaylıyor. Spinoza, Franco’nun dudaklarında beliren bir gülümseme fark ediyor.

“O halde” diye devam ediyor Spinoza: “Ben Tanrı’nın onu nasıl yücelttiğimize, hatta yüceltip yüceltmemize dair bir isteğinin olmadığını iddia ediyorum. O zaman Jacob, bırak da Tanrı’yı kendimce seveyim ben. ”

…Bir sorum var. Bir oğlun, babasının yanan etinin kokusunu duyduğu bu dünyayı bir düşünün. Böyle bir dünya yaratan Tanrı nerede? Böyle şeylere neden izin veriyor o? Bunu sorduğum için beni mi suçluyorsunuz?
İnandığın ya da inandığını söylediğin şey­ler değil, yaptığın şeyler önemlidir.
Şöhret karşısında ise zihin kendini daha da çok kaptırır zira şöhretin her zaman başlı başına iyi olduğu ve bütün eylemlerin yöneldiği nihai amaç olduğu düşünülür. Dahası, zenginlik ve şöhrete ulaşıldığında, bunu, duyusal hazlarda olduğu gibi bir pişmanlık takip etmez, daha fazla elde ettikçe aldığımız keyif daha da artar ve bunun sonucunda hem şöhret hem de zenginliği daha da arttırmaya kışkırtılırız; diğer yandan, eğer ümitlerimiz boşa çıkarsa, en derin hüzne gömülürüz. Şöhretin bir handikabı daha var: ateşli takipçilerini hayatlarını diğer insanlara göre düzenlemeye, onların kaçındıkları şeylerden kaçınıp, onların arzuladıkları şeyi arzulamaya zorlar.
Duyusal hazlar karşısında zihin, sanki yüce iyiye hakikaten ulaşılmış gibi büyülenip, uyuşur, öyle ki başka bir şey düşünemez hale gelir; böyle bir haz karşılandığında bunu aşırı bir melankoli izler ve zihin büyülenmek yerine alt üst olup, körleşir.
Ama kalabalıkları en çok heyecanlandıran şey en yüksektekilerin gözden düşmesidir; hayranlığın karanlık tarafı, insanın kendi sıradanlığından duyduğu memnuniyetsizlikle birleşen kıskançlıktır.
Kendi sözlerime güvenemeyecek kadar moralim bozuk."
Bütün Hıristiyan kiliselerinde İsa’nın çarmıha gerilişini betimleyen resimler ya da vitraylar var. Hiçbirinde güçlü ve cesur İsa’ya, yozlaşmış hahamlara meydan okuyan, dolandırıcıları tapınaktan tek başına kovan İsa’ya dair görüntüler yok.
Bu her zaman böyle olmuştur, cinsel baskı canlılığımızın bir parçasıdır; türümüzün devam etmesini sağlayan güçtür bu."
Mucizeler söz konusu olduğunda, buna şahit olduğunu söyleyen insan sayısı ne kadar çoksa, olay inandırıcılıktan o kadar uzaktır.
Kitaplardan birini elime aldım ve kitabı okşarken, Demek
ki bu eski hikaye kitabının da anlatacak kendi hikayesi var." dedim.
Einstein Tanrı’dan bahsettiğinde Spinoza’nın Tanrısı"ndan bahsederdi, tamamen doğaya eşdeğer olan, bütün özleri içeren ve "evren için zar atmayan" bir Tanrı’ydı bu ki bununla istisnasız her şeyin doğa yasaları uyarınca gerçekleştiğini kastediyordu.
..“Yani başka bir kişiyi içeren insan sevgisinden farklı bir şeydir?”
“Kesinlikle. Ve değişmeyen, ebedi olan bir şeyi sevmek sevilenin kaprislerine, dönekliğine veya sonlu oluşuna maruz kalmamak anlamına gelir. Ayrıca kendimizi başka bir kişiyle tamamlamaya çalışmamamız anlamına gelir.”
Sadece mutluluğun yok olan nesnelerde olmadığını biliyorum. Dışarıda değil, içeride yatıyor. Neyin korkunç, değersiz, cazip veya paha biçilmez olduğuna karar veren şey zihindir, dolayısıyla değiştirilmesi gereken şey zihindir, sadece zihin.
Ölmeden kısa süre önce Nasyonal Sosyalizm fikrinin asla unutulmayacağı ve “acıyla sertleşmiş bir kuşaktan yeniden doğacağı” ümidini dile getirdi.
Eğitilmesi gereken şey erkek zihnidir. Belki de kadınların örtünmesini talep etmektense, erkeklerin at gözlüğü takması gerekir!
Bütün eşitlik anlayışları birer fantezidir ve doğaya aykırıdır."
Friedrich bugün farklı bir Alfred görüyordu; kitlesel Nazi toplantılarında konuşan, Nazi ideologu, propagandacı Alfred Rosenberg.
Duyusal hazlar karşısında zihin, sanki yüce iyiye hakikaten ulaşılmış gibi büyülenip, uyuşur, öyle ki başka bir şey düşünemez hale gelir; böyle bir haz karşılandığında bunu aşırı bir melankoli izler ve zihin büyülenmek yerine alt üst olup, körleşir.
Daha bir yıl önce 400 mark değerinde olan bir Amerikan dolarının bu sabah yirmi bin marka yükseldiğine inanabiliyor musun?
“Aklın tutkuyla baş edemeyeceğini biliyoruz.

“Evet. Bir duyguyu ancak daha güçlü bir duygu fethedebilir. Önümdeki görev çok açık: aklımı tutkuya dönüştürmeyi öğrenmeliyim."

İnsanın kendisi adına düşünmesi hakkına müdahale eden bütün geleneklerin bitmesini istiyorum.
Dünyada kendi vicdanımdan başka bir gücün peşine düşmeyeceğim.
Dostlar beni dinleyin: Mutluluğu istiyorsanız, hayatınızı gerçekten ihtiyacınız olmayan şeyler için mücadele ederek ziyan etmeyin.
Hayat varken ölüm yoktur, ölüm varken de hayat yoktur."
“Kulağa mantıklı geliyor ama gecenin bir yarısı ölüme dair bir kâbustan uyandığımızda bizi yatıştırabileceğinden şüpheliyim.”
“Hep başka bir seçenek vardır, Franco.

“Kulağa güzel geliyor ama doğru değil. Gerçek hayat bundan daha karmaşık."

‘Nasyonal’ akla ‘sağ’ı ‘sosyalist’ ise ‘sol’u getiriyor, ‘Alman’ sağı ve ‘işçi’ solu! İmkânsız bir şey bu. Partiniz nasıl aynı anda her şey olabilir ki?”

“Bu tam da Hitler’in istediği şey, herkes için her şey olmak, elbette Yahudiler ve Bolşevikler hariç.”

“Dini kuşatan şaşaalı törenler insanların kafasını dogmatizmle tıka basa dolduruyor, sağlam aklı dışarı atıyor ve zerre kadar şüpheye yer bırakmıyor.
Bizi korku ve umutla kontrol ediyorlar.
Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalıdır. Olası en ideal hükümdar özgürce seçilmiş, gücü bağımsız bir konsey tarafından kısıtlanan ve halkın huzuru, güvenliği ve refahı için çalışacak bir liderdir.
O yüce Yahudiler, o muhteşem şehitler din değiştirmektense ölmeyi tercih ettiler, birçoğu katillere boyunlarını kendileri uzattılar ve diğer birçoğu da ailelerinin Gâvurların kılıçlarıyla kirletilmesine izin vermektense kendi ailelerini öldürdüler. Din değiştirmektense ölmeyi tercih ettiler.
Bento ona inanmaz gözlerle baktı “Ve sen bunu alkışlıyorsun öyle mi? Kendi varlığına son vermeyi ve bu arada da kendi çocuğunu öldürmeyi takdire şayan buluyorsun…
“Bazı şeyler her zaman göründükleri gibi değildir. Onun aptal olduğunu düşündüğün için belki de sen aptalsındır.”
“Mucizeler sadece insanın cehaletinden beslenir. Antik çağlarda doğal sebeplerle açıklanamayan bütün olaylar bir mucize olarak görülüyordu ve kitlelerin Doğa’nın işleyişine dair cehaletleri ne kadar büyük olursa mucizelerin sayısı o kadar anıyordu.”
Oyuncak askerleri severdin… ölümcül ciddiyette küçük bir çocuk… bazen seni sırtımda taşırdım… sanırım hoşuna gidiyordu… ama her zaman hemen iniyordun sırtımdan… eğlenmek kötü bir şey miydi? evde bir soğukluk vardı… annesiz… baba bir kenara çekilmiş, depresif…
Mantığı dışarıda bırakan münakaşalar için müsait değilim.”
Tevrat’ta güce sahipken İsraillilerin de diğer herhangi bir millet kadar gaddar ve acımasız olduklarına dair birçok kanıt var. Diğer antik milletlerden ahlaki açıdan üstün, daha doğrucu ya da daha zeki değillerdi. Tek üstünlükleri, uzun süre var olmalarını sağlayan düzenli bir toplumsal ve üstün bir hükümete sahip olmaları.
“Herkes Tanrı’nın kendilerini seçtiğine inanıyor: Hıristiyanlar, Müslümanlar…”
Belli bir okurun belli bir yazara âşık olmasına neden olan, zihnin derinliklerinde -ya da Freud’un söylediği gibi, bilinçdışında- pusuya yatmış bir şey olmalı.
Bir oğlun, babasının yanan etinin kokusunu duyduğu bu dünyayı bir düşünün. Böyle bir dünya yaratan Tanrı nerede? Böyle şeylere neden izin veriyor o? Bunu sorduğum için beni mi suçluyorsunuz?
Dünyada yapayalnızdı, ailesi, cemaati yoktu ve dünyayı değiştiren kitaplar yazmıştı. Laikleşmeyi, liberal demokratik devleti ve doğa bilimlerinin yükselişini öngörmüş ve Aydınlanma’ya uzanan yolu döşemişti. Yirmi dört yaşındayken Yahudiler tarafından aforoz edilmiş ve Hıristiyanlar tarafından da hayatı boyunca yasaklanmış olması, muhtemelen kendi putkırıcı, sivil hayat yanlısı hassasiyetlerimden ötürü beni her zaman derinden etkilemişti. İlk kahramanlarımdan biri olan Einstein’ın da bir Spinozacı olduğu gerçeği bu garip akrabalık hissini daha da kuvvetlendirmişti. Einstein Tanrı’dan bahsettiğinde “Spinoza’nın Tanrısı”ndan bahsederdi, tamamen doğaya eşdeğer olan, bütün özleri içeren ve “evren için zar atmayan” bir Tanrı’ydı bu.
“Kendimi okumaya verdim ve dönüp de içime baktığımda , dünyayı daha önce hiç bu kadar berrak görmemiş olduğumu düşündüm.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir