İçeriğe geç

Sosyoloji Yazıları Kitap Alıntıları – Max Weber

Max Weber kitaplarından Sosyoloji Yazıları kitap alıntıları sizlerle…

Sosyoloji Yazıları Kitap Alıntıları

“Çünkü tutkulu bir bağlılıkla kovalanmıyorsa, hiçbir şey insanın peşinden koşmasına değmez.”
Yaş belirleyici değildir; belirleyici olan, yaşamın gerçeklerine deneyimli bir acımasızlıkla bakabilmek, bu gerçekleri göğüsleyebilmek ve onlarla kendi içimizde boy ölçüşebilmektir.
– ( ) Elini vicdanına koyup söyle, yıllar boyu ortalama insanların senin önüne geçmelerine öfkelenmeden ve üzülmeden dayanabilecek misin?..
– ( ) İnsanoğlu hep imkânsıza erişmek istemeseydi, mümkün olana da ulaşamazdı
– ( ) Yalnızca gazeteci, para alan profesyonel politikacıdır; yalnızca gazete yönetimi sürekli bir siyasî örgüttür
– ( ) Akademik peygamberlikler de asla gerçek bir insan topluluğu değil, ancak ve ancak fanatik mezhepler meydana
getirebilirler
– ( ) Her şeyden önce, insanı mükemmel bir bilgin ve hoca yapan özelliklerle, onu pratik hayatta ve özel olarak da siyaset alanında yol gösteren bir önder yapan nitelikler aynı değildir
– ( ) Amerikan genci Alman gencinden çok daha az şey öğrenir…
Amerikalı’nın karşısında duran hoca hakkındaki anlayışı şudur: Babamın parasıyla bana bilgisini ve yöntemlerini satıyor, tıpkı manavın anneme lahana satması gibi
– ( ) Yanılgıları, profesörde olduğundan daha başka bir şey bulmayı beklemelerindedir.
Bir hoca değil, bir önder istemektedirler.
Ama biz kürsüde yalnızca hoca olarak bulunuyoruz
– ( ) Yalnız ve yalnız samimi bir vazife tutkusudur ki, bilim adamını, hizmet iddiasında olduğu alanın vakar ve yüceliğine yükseltebilir
– ( ) Bilim alanında yalnızca kendini bütünüyle elindeki işe adamış olanlar şahsiyet sahibidirler
– ( ) Siyasî yazar, özellikle gazeteci, bugün demagojik söylevin en önemli temsilcisidir
– ( ) Masalarımızda kafa yormamış ve ihtiraslı bir bağlılıkla cevaplar aramamış olsaydık, aklımıza yeni fikirler hiç gelmezdi
– ( ) İlham, bilimde sanat dünyasında oynadığı rolden daha önemsiz bir rol oynamaz
– ( ) Bilimin anlamı nedir?
Tolstoy şu sözleriyle en kısa cevabı vermiştir:
”Bilim anlamsızdır, çünkü bizim için tek önemli soruya cevap veremiyor: Ne yapacağız ve nasıl yaşayacağız?”
Bilimin bu soruya cevap veremediğine kuşku yoktur
Bilim adamı olmayı kafasına koymuş her genç adam şunu açıkça anlamalıdır ki önündeki işin iki yönü vardır. Yalnızca bir bilim adamı olarak değil aynı zamanda bir öğretmen olarak da kendini kanıtlamalıdır. Bu iki şey ise hiç bir zaman çakışmaz. İnsan çok değerli bir bilim adamı ama aynı zamanda berbat bir öğretmen olabilir.
“Machiavelli ( ) güzel bir pasajında, kahramanlarından birine, kentlerin büyüklüğünü kendi ruhlarının kurtuluşundan üstün tutan yurttaşları övdürtür.”
“İnsanlar ne yaptıklarının bilincinde olmadıkları sürece, kör toplumsal güçlerin nesnesi olurlar. bu güçler insanların eseri oldukları halde.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kardeşlik dinleri daima dünya düzeni ve değerleriyle çatışmış, dinin buyrukları daha tutarlı biçimde uygulandıkça çatışma sertleşmiştir. Dünya değerleri kendi yasalarına göre rasyonel ve makbul hale getirildikçe de uçurum genişlemiştir.
Modern ”bireyciliğin ” en önemli tarihsel temellerinden biri, çileci tarikatlar ve mezheplerdir. Ataerkil ve otoriter bağlarını kopartmaları kadar, kişinin insandan çok Tanrı’ya itaatle yükümlü olduğu inancını kendi yorumlayış biçimleri de çok önemli olmuştur.
Kişinin, ahlaki kusurları yüzünden, mezhebinden çıkarılması, ekonomik olarak kredisini, toplumsal olarak da konumunu yitirmesi demekti.
Modern bağlılık duyguları, kişisel değil işlevsel amaçlara adanmıştır. Tabii, işlevsel amaçların ardında çoğu zaman ”kültür değerlerine ilişkin düşünceler ” yatabilir. Bunlar, bu dünyadaki ya da bu dünyanın ötesindeki kişisel efendilerin yerine geçer: ”Devlet ”, ”kilise ”, ”toplum ”, ”parti ” ay da ”işletme ” gibi kavramların topluluk içinde gerçekleştiği düşünülür; bunlar, efendi için bir ideolojik hale işlevi görürler.
Statü kazanmak, esas olarak gasba dayanan bir tabakalaşmanın sonucudur. Böylesi gasplar, hemen her tür statü onurunun normal kökenidir. Ama sosyal düzenin herhangi bir tabakasında bir süre fiilen yaşandıktan ve dengeli bir ekonomik güç dağılımı sayesinde sağlam bir yer kazanıldıktan sonra, bu salt geleneksel konumdan yasal ayrıcalığa(pozitif ya da negatif) giden yolda çok kolay ilerlenir.
Doğa bilimleri bize, hayata teknik bakımdan egemen olmak için ne yapılması gerektiği sorusunun yanıtını verir. Hayat üstünde teknik egemenlik kurmamız gerekip gerekmediği ve bunun anlamlı olup olmayacağı sorusunu bir yana iter ya da bu konuda bazı kabullerde bulunarak ilerler.
Yaş belirleyici değildir; belirleyici olan, yaşamın gerekçelerine deneyimli bir acımasızlıkla bakabilmek, bu gerçekleri göğüsleyebilmek ve onlarla kendi içimizde boy ölçüşebilmektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dinlerin dünyadaki gelişmesi, tümüyle zıt bir olgu tarafından belirlenmektedir. Ezeli ”teodise ” sorunu da bu sorundan kaynaklanmaktadır: Hem her şeye yettiği, hem de iyi olduğu söylenen bir güç nasıl olur da hak edilmemiş acılar, cezalandırılmamış adaletsizlikler ve onulmaz aptallıklarla dolu böylesine bir dünya yaratır? Ya bu güç her şeye yetmez veya iyi değildir, ya da yaşamımızı bambaşka ödüllendirme ilkeleri belirlemektedir-ancak metafizik olarak yorumlayabileceğimiz, hatta asla anlayamayacağımız ilkeler.
Nesnelliğini yitirdiği için, gerçek iktidar yerine parlak iktidar görüntüleri peşinde koşar. Ama sorumsuzluğundan anlaşılır ki, iktidar için iktidardan hoşlanmaktadır; esas bir amacı yoktur. Politikada iktidar kaçınılmaz bir araç, iktidar mücadelesi de tüm siyasetin itici güçlerinden biri olmakla birlikte, ya da böyle olduğu için, siyasal gücün en zararlı yozlaşması iktidarla görgüsüzce övünme, kudret duygusuyla kendini tatmin etme ve genel olarak iktidar için iktidara tapınmadır.
Ama politikacının mesleğinin yüce ruhuna karşı günah işlemesi, iktidar için yaptığı mücadelenin nesnel olmaktan çıkıp salt kişisel sarhoşluğa dönüştüğü ve ”dava ”nın hizmetine girmekle ilgisi kalmadığı noktada başlar.
”Şimdiki durum, ‘kitle duygusallığının sömürülmesine dayanan bir diktatörlük’ olarak adlandırılabilir. ”
”İnsan ya politika ‘için’ yaşar, ya da politika ‘sayesinde’ yaşar. ”
Yazgı, istemeyeni sürükler, isteyene yol gösterir
Her şeyden önce siyaset mesleği insana bir kudret duygusu verir. İnsanları etkilediğini bilmek, onlar üstünde egemenlik kurmak, hepsinden önemlisi tarihsel olaylarının bir sinir lifini elinde tuttuğunu duymak, profesyonel politikacıyı günlük yaşamın üstüne yükseltir.
Dünyaya din ve ahlak açısından yaklaşımlar rasyonalize edilip ilkel ve doğaüstü kavramlardan arındırıldıkça, acı çekmeye haklı bir gerekçe bulabilmek güçleşti.
Bütün disiplinler, askeri disiplinden doğar.
Hiçbir görevli, ödediği paranın, ya da denetlediği bina, depo, alet ve savaş gereçlerinin kişisel mülkiyetine sahip değildir. Çağdaş ‘devlet’te yönetici kadronun, yönetim görevlilerinin ve işçilerin yönetsel örgütlenme araçlarından ‘kopuşu’ tamamlanmıştır. Bu ayrışma, devlet kavramının temelinde yatmaktadır.
yeter ki herkes kendi yaşamının iplerini elinde tutan tanrıyı bulsun ve ona itaat etsin.
Unutmayın ki şeytan yaşlıdır; onu anlamak için yaşlanmanız gerekiyor. Burada yaştan kastımız, nüfus cüzdanında yazılı olan yaş değildir. Bu şeytanla hesaplaşmak istiyorsa, insanın, bugün birçoklarının yaptığı gibi, ondan kaçmaması gerektiğidir. Şeytanın gücünü ve sınırlarını anlamak için, insanın, en başta onun yöntemlerini öğrenmesi gerektiğidir.
Sözgelimi siz şu tanrıya hizmet ediyorsunuzdur ve bu görüşe bağlanmaya karar verdiğinizde öbür tanrıyı gücendirmiş olursunuz.
Çünkü kendilerini önder sananlar genellikle önderlik vasıflarından yoksundurlar.
Hayat yaşanmaya değer midir, ya da ne zaman yaşanmaya değerdir- tıp bu soruyu sormaz.
İnsan yalnızca her sistemin tanrısının kim ya da ne demek olduğunu anlayabilir.
Ve Nietzsche’den beri biliyoruz ki bir şey, iyi olmayan bir yanına karşın güzel olabilmekle kalmayıp, o yanı sayesinde güzel olabilir.
Yine de şunu söylemek gerekir: Masalarımızda kafa yormamış ve tutkulu bir bağlılıkla yanıtlar aramamış olsaydık, aklımıza yeni fikirler hiç gelmezdi.
Çünkü tutkulu bir bağlılıkla kovalanmıyorsa, hiçbir şey insanın peşinden koşmasına değmez.
İnsanoğlu hep imkansıza erişmek istemeseydi, mümkün olana da ulaşamazdı.
Bu gece yavaş yavaş çekilip gittiğinde, baharın görünüşte sımsıcak ısıttıklarından hangisi hayatta olacaktır? O zaman her biriniz ne durumda olacaksınız? Kızgın ya da içi boşalmış mı olacaksınız? Dünyayı ve işinizi usnaçla kabul mü edeceksiniz?
Ama olgun bir insan -yaşlı olsun, genç olsun- eylemlerinin sonuçlarını açısından sorumluluğunun farkındadır ve bu sorumluluğu gerçekten yüreğinde ve ruhunda duymaktadır- işte bu çok duygulandırıcı bir şeydir.
Yaş belirleyici değildir; belirleyici olan, yaşamın gerçeklerine deneyimli bir acımasızlıkla bakabilmek, bu gerçekleri göğüsleyebilmek ve onlarla kendi içimizde boy ölçüşebilmektir.
Eline kılıç alanların hepsi kılıçla yok olacaktır. der Dağdaki Vaaz ın ahlakı; savaş her yerde savaştır.
Bir ulus, çıkarlarına zarar verilmesini bağışlar ama, onurun zedelenmesini affetmez, özellikle bağnaz bir haklılık duygusu yüzünden.
Ne var ki, bir çeşit inanç hep olmalıdır. Yoksa insanoğlunun üstündeki değersizlik laneti, görünürde en güçlü siyasal başarılara bile gölge düşürebilir.
Her şeyden önce, siyaset mesleği insana bir kudret duygusu verir. İnsanların etkilendiğini bilmek, onlar üstünde egemenlik kurmak, hepsinden önemlisi tarihsel olayların bir sinir lifini elinde tuttuğunu duymak, profesyonel politikacıyı günlük yaşamın üstüne yükseltir, görevi çok önemli olmasa da.
Modern örgütlenme biçimleri demokrasinin, genel oy halkının, kitlelere hoş görünme ve onları örgütleme gereğinin, tam bir amaç birliğinin ve en katı disiplinin çocuğudur.
İnsanın politikayı meslek edinmesinin iki yolu vardır. Ya politika için yaşar, ya da politika sayesinde yaşar.
Fata nolentem trahunt, volentem ducunt.
Yazgı, istemeyeni sürükler, isteyene yol gösterir.
Düşünceler, özel ruhsal nitelikleri pekiştirir; bu pekişmeler ve alışkanlığa dayanan (dolayısıyla toplumca denetlenen) davranışlar yoluyla özel bir kişilik tipi yaratır.
Soru, insanların gelecekte ne duygular taşıyacakları değil, kim olacaklarıdır. Kendi kuşağımızın mezarlarının ötesini düşündüğümüzde karşımıza çıkan soru budur.
Weber’e göre çağdaş toplum tanrısızdı; peygamberlere de, azizlere de bu toplumda yer yoktu.
Acı insana dua etmesini öğretir derler. Her zaman mı? Kendi deneyimime dayanarak bunu sorgulamak isterim. Ama tabi insansa vakarını kazandırdığı konusunda sana katılıyorum.
Düşünen varlıkları, emirlere otomatik kesinlikle uyam makineler olarak evcilleştirmek için harcanan zaman inanılmaz bir kayıp (tır)
Gerçekte itaat, hayli güçlü korku ve umut duyguları tarafından belirlenir; doğa-üstü güçlerin ya da iktidar sahiplerinin öç alacağı korkusu, bu dünyada ya da öbür dünyada ödüllendirilme umudu, tabii bir de her türlü çıkar duygusu tarafından
Etkin olarak siyasete giren kişi, iktidarı, ya başka amaçlara (idealist veya bencil) hizmet edecek bir araç olarak ya da lt;iktidar için iktidar gt; diye, yani iktidarın verdiği önemlilik duygusunu tatmak için ister.
Böylece, lt;siyaset gt;in bizim için anlamı, devletler arasında ya da devlet içindeki gruplar arasında gücü paylaşmaya ya da gücün dağılımını etkilemeye çalışmak olarak belirtmektedir.
Devlet, belli bir arazi içinde, fiziksel şiddetin meşru kullanımını tekelinde (başarıyla) bulunduran insan topluluğudur.
Modern devlet, bütün siyasal birlikler gibi, sosyolojik olarak ancak kendine özgü somut araçları açısından tanımlanabilir. O da fiziksel güç ve şiddet kullanımıdır.
Aşırı rasyonelleşme dünyanın büyüsünü bozdu ve bir anlam karmaşasına yol açtı.
“Birey, belli bir grubun hayat tarzının taklitçisi olmaktan çıkıp, o grubun kabul edilmiş içe dönük eylemlerine uyum göstermeye başladığı zaman, “statü”sü gelişmeye başlamış demektir.”
“Unutmayın ki şeytan yaşlıdır; onu anlamak için yaşlanmanız gerekiyor.”
“Bir şey, iyi olmayan bir yanına karşın güzel olabilmekle kalmayıp, o yanı sayesinde güzel olabilir.”
“Hocanın görevi, bilgisi ve bilimsel deneyimiyle öğrencilerine hizmet etmektir; kendi siyasal görüşlerinin damgasını onlara vurmak değil. “
En iyi fikirler insanın aklına gerçekten
de Iherng’in tanımladığı biçimde gelir: Divanda puro içerken. Ya da Helmholtz’un bilimsel bir
kesinlikle kendi hakkında anlattığı biçimde: Yumuşak eğimli bir sokakta yürüyüş yaparken.
Özgürlük ve demokrasi, ancak bir ulus kararlı iradesiyle kendini koyun gibi yönetilmekten
korumaya sonuna kadar dayanırsa olanaklıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir