İçeriğe geç

Sorusunu Bulan Cevaplar Kitap Alıntıları – Necdet Subaşı

Necdet Subaşı kitaplarından Sorusunu Bulan Cevaplar kitap alıntıları sizlerle…

Sorusunu Bulan Cevaplar Kitap Alıntıları

&“&”

Hepimizin hayatında hiç bir şekilde gözden çıkaramayacağı birileri olmalı.
28 Şubat’la 15 Temmuz’u kesintisiz bir şekilde birbirine bağlayan şey, dinin her durumda pazarlığa açık bir istismar ve istihdam alanı olarak görülebilmesidir.
Bugün aklı başında herhangi bir Müslümanın gelenek içinde ortaya çıkmış en önemli kurumlardan birisi olan mezhep kavramını ulu orta eleştirmek, ulu orta reddetmek yerine bu durumun kendi sosyolojik tabiatı hakkında kafa yormasının daha yararlı, daha verimli olduğunu düşünüyorum.
Din toplumsal gerilim noktalarının alıp başını gittiği zamanlarda hatırlanacak bir araç değildir, din bir Aspirin de değildir. Al ve hemen sorunu çöz, bu olmaz.
Din farklı yorumlamalara farklı okumalara izin veren bir çerçevede kendini güncelleme kudretine sahip.
Türkiye Müslümanlığı amiyane bir tabirle oturmuş bir müslümanlıktır, komplekssiz, özgüveni yüksek, bilgilenme kaynakları ile irtibatını rahatlıkla kurabilen bir geleneksel devamlılık söz konusudur.
İslam’ın yüzyılları bulan geleneği içinde mezhep farklılıkları kelimenin tam anlamıyla zenginleştirici bir fenomen olarak değerlendirilmişken modern diskur içinde şekillenen laik hassasiyetlerde mezhep olgusu ayrıştırıcı, bölücü, parçalayıcı bir yapı olarak kodlanmıştır.
Ümmet kavramının bütünselliği içinde ihtilaf bir rahmet olarak tanımlansa da mezheplerin ortaya çıkışındaki ihtilafların bu bağlam içinde kalınarak tolere edilebildiğini söylemek güçtür.
Aslında İslam’da mezhepsel gerilim ilerleyen süreçte bir metodolojiye, bir bilgi ve değerlendirme formuna kavuşmuş olsa da başlangıç itibarı ile ortaya çıkan ayrışmaların dini bir temellendirmeden çok siyasi ve kültürel bir arka plandan beslendiğini unutmamak gerekir.
Siz Kuranı bulunduğunuz dünyanın vasatına taşıyamazsanız, Kur’an’la kendi sosyal gerçekliğiniz arasında sıkı bir bağ kuramazsanız, o zaman Kur’an’la bağınız kopmuş olur ve o bağı kurmak için dogmatik çözümlere başvurursunuz. Ya hayatı Kur’an’a uydurmaya zorlarsanız ya da Kur’an’ı hayatı uyması için zorlarsanız.

Üçüncü bir şık var mı?

Kur’an’ın İçinde bulunduğumuz zamanın ruhunu kavrayacak şekilde yeniden okumaya tabi tutulmasıdır.

İtiraf edeyim ki kitabevlerinin eski misyonlarını sürdürdüğünden söz etmek giderek zorlaşıyor. Okur profili hızla değişiyor, kitabın kadim kültürümüzdeki yeri bir hayli aşınmış durumda. Artık Kimse son okuduğu kitap üzerinden bile kendi dilini ya da dünya algısını tartışmaya açmaya gerek duymuyor. Şıpsevdi ilgilerle tükenen bir yönelim var kitaba karşı…
Din dersi konusunda mesela bir müfredatı Sünni İslam inancıyla ilişkilendirmeniz, doldurmanız, beslemeniz kolay gözüküyor ama Alevilik söz konusu olduğunda hangi Alevilik sorusu devreye giriyor.
Silahı değil çözümü, katletmeyi değil diriltmeyi, yok etmeyi değil var etmeyi önceleyen bir dil… Bir insanı öldürmek yerine bir insanı diriltmeyi önceleyen.
Oysa devlet dedeliğin meşruiyetini hukuksal açıdan yok etmekle yetinmişti. Ancak yeni Aleviler dedeliğin duygusal yönlerini de aşındırdı.
Her şeyden önce sıradan, tipik bir Alevi için Atatürk modern bir Ali’dir.
Bugün aklı başında herhangi bir Müslümanın gelenek içinde ortaya çıkmış en önemli kurumlardan birisi olan mezhep kavramını ulu orta eleştirmek, ulu orta reddetmek yerine bu durumun kendi sosyolojik tabiatı hakkında kafa yormasının daha yararlı, daha verimli olduğunu düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir