İçeriğe geç

Soruların Peşinde Kitap Alıntıları – İhsan Fazlıoğlu

İhsan Fazlıoğlu kitaplarından Soruların Peşinde kitap alıntıları sizlerle…

Soruların Peşinde Kitap Alıntıları

“Mevcûdât içinde, Evren’de, sorunlu ve sorumlu tek varlık insandır, çünkü yalnızca anlamını arayan odur; başka bir var-olanın bir anlam arayışı bulunmaz; bu nedenle, insandan başka hiçbir var-olanın tedaviye ihtiyacı yoktur. İnsanın nihaî devası da anlamını bulmaktır.”
Gidene mi zor kalana mı ?
Önce bilmeliyiz sonra okumalıyız; çünkü ancak bildiklerimizi kitaplarda bulabiliriz.
Bugün artık ihtiyaç, maddi, fiziki olmaktan çıkıp psikolojik bir zemine kaydı
ve insanın psikolojik ihtiyaçlarını doyurmak mümkün değil; eskilerin tabiriyle, insanın gözünü bir avuç toprak doyurur. İnsanın psikolojik ihtiyaçları sınırsızdır çünkü. Dolayısıyla, insanın psikolojik ihtiyaçlarının sınırsızlığı ile sınırsız üretim karşılıklı birbirini körüklemekte, tetiklemekte Bugünkü sorunların da ana kaynağı bu. İnsan, insan olmaktan sıyrılıyor artık, insanlığından çıkıyor. Bu yalnızca Batı’da değil, bütün dünyada böyle. Tabii işin traji-komik tarafı, Batı, bunu uzun yüzyılların sonucunda, belirli yaşama tecrübelerinden sonra gerçekleştirdi; biz ise bunu transfer ettik, her konuda olduğu gibi. Ve bu bizde daha çok sırıtıyor ve daha büyük hastalıklara, farklı kimlik bozukluklarına sebep oluyor.
Hiçbir insan dış-dünyada tek başına var değildir; ister kendi cinsleri ister maddi dünya olsun, benliğini biraz da başkalarıyla olan ilişkilerine göre kurar
her eylem, her eser, kişinin sahip olduğu duygunun, düşüncenin tecessüm
etmesidir
ilmin merkezi şehirdir; çünkü ilim ancak, toplumun ürettiği maddi artı-değerden pay alan, bu nedenle soru sormak için vakti bulunan insanın yapabileceği bir şeydir.
Bir insanın kendine ilişkin kanaati değişmeden olgu ve olaylara ilişkin bakış-açısı değişmez; çünkü insan yenilenmeden hayat yenilenmez
yanlışlarımıza ağıt yakmaktan bir türlü doğrularımızı inşa edemiyoruz
Karamsar olsam ne konuşur ne de yazardım. Karamsar değilim, çünkü sona değil yola bakıyorum; yani sonuca değil sürece Şöyle inanıyorum, sonuca odaklananlar ağır baskı altında kalırlar, sonuca ulaşmak için her yolu meşru görürler; başaramadıklarında ise bunalıma girerler. Sürece dikkat kesilenler, farklı süreçlerin varlığını öngörürler; süreçte olmak onları daim ayık tutar; çünkü süreç sürer, süreklidir.
Yerlileşme, bir daire çizmek için kendine bir merkez tespit etme işidir. Ancak bir yerden bir yere bakılabilir; bakmak için durulacak yer-dir yer-lilik; bir ait olmak, bir mensubiyet duymaktır kısaca Kendinden vazgeçmeden başkasına, bizi terk etmeden size uzanma işidir Kısaca, dışa uzanmak için
içte derinleşmektir
Kanımca, hür olmanın asgari şartı, razı olmadığı bir davranışla ya da bir
fikirle muhatap olduğunda kişinin rahatsızlığını dile getirmesidir
Temsil ettiği hakikate güvenmeyen, kısaca kendine güvenmeyen, yaşamak için bir düşmana, ötekine ihtiyaç duyar. Batı, var olmak için, varlığını sürdürmek için düşmana muhtaçtır.
mekanı yola dönüştüren, niyet sahibi bir kişinin adım atmasıdır. Bir niyet ile adım atmak da kişiyi, basit bir yürüyenden yolcuya dönüştürür. Ancak Nazariyat, yolda bir şey bulmak değil aramaktır. Çünkü ehl-i irfanın dediği gibi: İnsan için bulmak değil aramak esastır; bulmak için yola çıkan kaybolur, aramak için yola çıkan bulmaz, bulunur
Kanımca, önümüzde çıkılabilir bir yol yok; yani, biz yola çıkmaya başlamadan önce bizim için verili, orada duran, yürümek için hazır bir yol yoktur. Biz yola çıktığımızda, yürüyüşümüz ile yol birlikte birbirlerini var-ederler. Yürümek, yolun varlık koşuludur; yürümeyenin yolu yoktur, çünkü adım atabileceği bir önü yoktur, dolayısıyla niyetleneceği bir yönü yoktur
Ölümün dikkate alınmadığı bir yaşam amaçsızdır ya da daha hafif bir deyişle dünyevi amaçlarla sınırlıdır. Bu nedenle sık sık şu noktayı vurguluyorum: Modern/çağdaş zihniyet, insanı anlamdan arındırmak için ölümü itibarsızlaştırmıştır
Evren’de, sorunlu ve sorumlu tek var-olan insandır.
Hak ile Batıl’ın sabit coğrafyası olmaz; Doğu’da da olabilir, Batı’da da
bilgi, kültür, üst bir üretimdir ve maddi ile manevi güvenliğin olduğu, boş vaktin bulunduğu şehirde ortaya çıkar
Bizim geleneğimiz üç şeyde tatili caiz görmez: İbadette, akılda ve ilimde. İbadette tatil yapan Cenab-ı Hakk’la irtibatını kaybeder, akılda tatil yapan insanlıkla irtibatını kaybeder, ilimde tatil yapan ise hayatla irtibatını kaybeder. Tanrı’yla, insanlıkla ve hayatla irtibatını kaybeden bir kişinin akıbeti apaçıktır. Onun için bizim, yeniden bu tatili, tatil kavramını hayatımızdan kaldırmamız gerekiyor.
Taşköprülüzade, et-tefekkur fi’s-seyr der. Düşünce, düşünmek, yolda olmak demektir. Yola çıkacağız, yolda bizi ne bekliyor, onu bilmiyoruz. Yani,
her şeyi planlayarak yola çıkılmaz
Heidegger’in deyişiyle, teknoloji artık bilimin ve felsefenin yerini alan, yeni bir
düşünme biçimidir.
yüksek kültürler, dini, siyasi, iktisadi, içtimai ve dahi şahsi özellikleri tevhit edebilen kültürlerdir; bu farklı unsurları kolaylıkla tefrik edemezsiniz.
Güç insanları dönüştürüyor, başkalaştırıyor
ve
diğer insanlar da
bu güçten pay almak için bulundukları konumları,
insanlık konumunu terk ediyorlar;
ama şüpheniz olmasın,
gün gelecek
insanlık da insanları terk edecek..
insan, sırf akıl değildir. Sırf akıl soğukluktur, yalnızlığı getirir. O aklın etrafında halelenen hissiyat yoksa, toplumsal yapının organikliği kaybolur. Bunu Amerika’da görebilirsiniz. Amerika’da bugün o hissiyat olmadığından, insani ilişkiler sıfırın altındadır. Hakikaten, o insanların birbirine ilgisi, saygısı, o akli, mekanik ilişkilerin gerektirdiği kadardır. Muhabbet yoktur. Ama bizim
toplumumuzda hala var; kırıntıları bile bizi taşıyor
bir işi mümkün kılan, külli irade ile cüzi iradenin sentezidir
Felsefi sorular, beşeri, siyasi ve medeni ihtiyaçlarını karşılamış insanın sorabileceği sorulardır. O açıdan, biz, iki yüz yıldır beşeri ve insani ihtiyaçlarımızı çözmekle uğraştığımız için entelektüel üst soruları sormaya muktedir değildik; merakımızı giderecek, düşünce için düşünce üretecek bir
konumda değildik
Geleceğe ilişkin bir maksadı olmayan kişi için tarih, ya bir nostaljidir ya bir yüktür. Tarih, ancak geleceğe ilişkin bir projesi olan insan için anlamlı bir
yapıdır
Biz, kendi tarihimizi çalışırken tarafsız olamayız. Niçin? Çünkü biz zaten o değer dünyası içerisinde yaşıyoruz. Dürüst olma ile tarafsız olmayı bu açıdan birbirinden ayırmak zorundayız
Burada İbn Heysem’in o meşhur ilkesini kullanabiliriz: Bilgimizin iki ayağı vardır: bir ayağı dışarıdan gelen unsur, yani malzeme; ikinci ayağı ise bizim aklımızdaki yapılar, yani şemalar.
klasik geleneklerde, ister felsefi ister riyazi ister kimyevi olsun her türlü bilgi edimi, eşyanın hakikatini tespit etmeyle ilgilidir, teknik yaratmayla değil.
Seferle mükellefiz, zaferle değil Biz işimize bakalım, işimizi yapalım! Takdir O’nundur! Tedbir de, takdirin bir cüzüdür
Şiir, bir kültürün taşınabilir manevi vatanıdır. Şair de, idareye gelmeyen, idare edilemeyen bir adamdır.
Bizim sorunumuz, geçmişimizle değil geleceğimizle ilgilidir. Gelecek sorunumuzu çözmeden geçmiş bize sağırdır; geleceğe ilişkin bir derdi olmayanın geçmişle uğraşması, boşa vakit harcamaktır
İçinde soluklandığımız düşünceyi dönüştürmek ve ileriye taşımak istiyorsak, o düşüncenin köklerine geri gitmek zorundayız. Bu nedenle, Kadim, takaddüm edendir. diyorum. Yani, Kadim, öne adım atandır.
Medeniyet dediğiniz insandır ve insanda, hiçbiri diğerinin yerine ikame edilemeyecek özellikler vardır. Tüm bu özelliklerin temsil edilmesi gerekir
Taşköprülüzade, Miftah’ında, mü’min bir insan için, tercih edilebilecek üç makam olduğunu belirtir: Birincisi nübüvvettir, ki kesbi olmayıp vehbidir; üçüncüsü şehadettir, ki bir nasiptir. İkincisi ise alim olmaktır, ki niyet, hayret ve gayrete bağlıdır
Sultan il. Bayezid dönemi alimlerinden Ramazan Efendi’nin, yaşama ilişkin, ‘ahval kıyamete değin sürekli değişeceğinden bu ahvale taalluk eden her tür bilginin de kıyamete değin değişeceğini’ belirtmesini hatırlamalıyız
zafer ile değil sefer ile mükellefiz; insanın seferi de kendinden başlar, kendiyle devam eder, kendinde biter.
Siyaset konusunda ise, Gazali’nin deyişine bağlıyım: Günlük siyaseti ayrıntılarıyla takip et, izle; ancak kararlarını külli siyasete göre ver.
O’na sığın ve yola çık; yanlışın bile doğruna azık olur. Yolda olanın istikameti, niyetine göre verilir; hiç merak etme.
anakronizm (bugünün kavramlarını geçmişe taşımak) ve whiggism (geçmişi bugünü verecek biçimde örgütlemek)
ehl-i irfan, insanın, üç yapı(suret, siret ve hey’ et) ile üç niteliğin(meleki, şeytani ve ademi) kombinasyonundan mürekkep olduğunu söyler
Bilindiği üzere, ilm kavramı Arapçada, bilgi anlamına geldiğinde çoğul olmaz; bu nedenle bilgi parçalanmaz, parçalanamaz
kadim kültürümüzde, ilim tek başına var-olmaz, amel ile birlikte varlığa
gelir; daha doğrusu, birbirlerini birlikte var-ederler
insan, her şeyi ama her şeyi, ‘insan-ca’ya tercüme ederek bilebilir. Kısaca, idrak(bilgi) cihetinden her şeyin ölçüsü insandır; ve bilgi, bilen içindir
Kendimiz derdimiz, niyetimiz seferimiz, bilgimiz azığımızdır
Abdülaziz Ferhari’nin dediği gibi, görünüş ilk elde zan verir, bilgi değil. Zandan bilgiye geçiş soru sormakla, araştırmakla başlar.
Güç insanları dönüştürüyor, başkalaştırıyor
ve
diğer insanlar da
bu güçten pay almak için bulundukları konumları,
insanlık konumunu terk ediyorlar;
ama şüpheniz olmasın,
gün gelecek
insanlık da insanları terk edecek..
Bizim 150 yıl önce kullandığımız ve onların geri bulduğu değerleri kullanmaya başladılar ; fakat biz, bu zaman diliminde o değerleri unutup onların icbar ettikleri değerleri içselleştirdiğimizden, şimdi, kendi değerlerini bizim eski değerlerimiz adına eleştiriyorlar.
Doğal ihtiyaçlar sınırlıdır ve tatmin edilirler ; psikolojik ihtiyaçlar sınırsızdır ve doyurulamazlar.
‘Yer-yüzü’nde derdi olmayanın ‘gök-yüzü’ne çekecek numarası bulunmaz ; çünkü dert bile kendine layık olanı arar, herkese nasip olmaz.
Bu milletin tarihi tecrübesine ilişkin mensubiyeti ve aidiyeti olmayan bir kişiyle bu milletin geleceği üzerine konuşmam ; benim için onun bir Çinli ya da bir İngiliz’den farkı yoktur.
Kestane kabuğundan çıkmış da yerini beğenmemiş Soruyorum : Aydın bu halkın çocuğu değilse kimin çocuğudur?
Ölüsünü gömmeyi bilmeyen insanın ben entelektüelliğini değil, varoluşunu tartışırım.
İnsan için bulmak değil aramak esastır ; bulmak için yola çıkan kaybolur, aramak için yola çıkan bulmaz, bulunur.
Kendimize ait konuları, Batılıların dediklerini dikkate alarak tartışmamalıyız.
Bir eylemin bilgisine sahip olmayan bir insanın, o eylemde belirli bir kastı olmaz, Moğollar gibi Camiyi saray ; minberi taht sanan bir kişiden, kitabın ve kütüphanenin ne olduğunu bilmesini bekleyemeyiz.
Muhatap bulunmayan bir dünyadayız.
Kavramına sahip olmadığınız bir şeyin hakikatini inşa edemezsiniz ; inşa edilmiş hakikati de göremezsiniz.
Sırf akıl soğukluktur, yalnızlığı getirir.
Kudüs’e Kudüs diyen ve bunu resmileştiren, Türk kültürüdür. Kudüs isminin bizim tarafımızdan verildiğini bilmek, Kudüs hakkında susmamayı getirir.
Ziya Gökalp irkçılığın ideoloğu olarak bilinir, tam tersine : Irkçılık bir mikroptur. der ve şunu ekler : Bizim birliğimiz kan birliği değil, can birliğidir.
Başka kültürlerin uzayında nefes alıp vermeye çalışan insanlarız.
Geleceğe ilişkin bir derdi olmayanın geçmişle uğraşması, boşa vakit harcamaktır.
Sahici sorular sahici adamların işidir ve muhataplarına da sadık müstakîm yollar açarlar.
Telaşa gerek yok, öleceğiz
Talebeyim, öğrenmeye devam ediyorum.
Telaşa gerek yok, öleceğiz
Ben Türk’üm ve Türk bilgini olmaya çalışan bir kişi olarak milletimin tarihi tecrübesini önemli buluyor ve ciddiye alıyorum.
Birincisi, insanlara beşer olduklarını, dolayısıyla bilgilerinin sınırlı olduğunu hatırlatacak bir terbiye ve gerektiğinde susmalarını sağlayacak bir edep vermek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir