İçeriğe geç

Sonuncu İz Kitap Alıntıları – Osman Şahin

Osman Şahin kitaplarından Sonuncu İz kitap alıntıları sizlerle…

Sonuncu İz Kitap Alıntıları

“Aynaya bakmaya bile yüzüm yok. Yüzüm çalınmış.”
Bu ne vahşettir, bu ne kindir? Ermeni, Türk, Kürt ne fark ederdi? Ölüm işte oradaydı. Ölümün milliyeti var mıydı? Böyle kine, düşmanlığa lanet olsundu. Bu kin insan kiniydi. İnsan kini kadar korkunç olanı yoktur.
Çok yalnızlık çekiyor, yalnızca kalbime sığınıyor, kalbimle yaşıyordum.
Bugünü yaşıyor olsam da sürekli geçmişi sayıklayan biriyim. İçimin yolları hep gerilere doğru.
Kalın bir sessizlik, yoğun bir boşluk. Boşluğun kendi içimde yarattığı apayrı boşluk da cabası.
“Zaman vardır saniyesi bazen bir asır sürer,zaman vardır bir fincan kahvenin içimi kadar sürer.”
Ve unutma ki insan bazen ölerek de yenebilir düşmanını.
Kin ve nefret saygıyı öldürür. İnsana gerçek değerini yitirtir.
Eğer düşman arkadan sıkmışsa, kurşun kardaşımın göğsünden çıkmışsa, telaşa lüzum yoktur. İnsanı arkadan vuranın kanı, ahlakı zayıftır. Ben böylelerinin düşmanlığını üstüme almam.
Ölen kişilerin adları, anıları yaşasın diye yeni doğan erkek bebelere verilir. Öldürülen kişi, daha önce de vurulan bir başkasının adını taşımaktadır oysa. Yıllar önce öldürülenlerin isimleri devredile devredile ölüme biraz daha yaklaşılır. Öldürülen kişi ile adı verilen bebenin yazgıları birbirine bağlanır. Adı verilen şöyle yiğitti, böyle silah kullanırdı, denilerek, körpe kafalar ölüm nöbetine sokulur. Her öldürülenin adı, her doğan bebeye verilişte, ölüm de kendini tazelemiş olur böylece.
Hıristiyan iken, şimdi düz bir Müslüman olmuştum. Ermenice Lusik adımı Sabri Efendi Fatma olarak değiştirmişti. Müslüman bir Türk sayılırdım artık. Bu da farklı bir kapalılık yaratıyordu bende. Yüreğim, aklım, bilincim hâlâ kendi alanımdaydı. İçimden Ermenice düşünüyor, hayır dualarımı Ermenice söylüyor, düşlerimi bile Ermenice görürken, gündüzleri çevreye karşı Müslüman kimliğime bürünüyor, Türkçe konuşuyordum. İki ayın içinde insan kendi özkimliğinden ayrılır da, başka bir kimliğe bürünür mü? İçi Ermeni, dışı Müslüman olur mu?
Vahşetin milliyeti yoktur.
İnsanlığın çivisi çıkmış, kötülük yapmak artık bir kural haline gelmişti. Kimin kimden niçin nefret ettiği belirsiz olmuştu. Düşmanlarımız var mıydı? Varlarsa kimlerdi? Türkler mi, Kürtler mi, Ermeniler mi, yoksa bizler hepimiz miydik?
Ve unutmaki insan bazen ölerek de yenebilir düşmanını.
Kin ve nefret saygıyı öldürür.İnsana gerçek değerini yitirir.
Kurşun yolu kanla düzelmez.
Dünya ıssızlaşacak; çünkü dünya haksızlıktan yoruldu
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Zaman vardır saniyesi bazen bir asır sürer, zaman vardır bir fincan kahvenin içimi kadar sürer.
Ermeni, Türk, Kürt ne fark ederdi? Ölüm işte oradaydı. Ölümün milliyeti var mıydı?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Zaman kötüleşince insanlar da kötüleşiyordu.
İnsan bu; gözüyle görmese de sezgileri vardır. Sezgiler bazen görmenin, duymanın yerini alır.
Akıntıya koyacak gücün yoksa, akıntıya uymak bazen iyidir.
Kan bir kez dökülmeye görsün, gerisi gelirdi.
Dünya ıssızlaşacak; çünkü dünya haksızlıktan yoruldu
Ve unutma ki insan bazen ölerek de yenebilir düşmanını.
Ölmek için bu kadar sebep varken, yaşamanın anlamı ne?
Bu ne vahşettir, bu ne kindir? Ermeni, Türk, Kürt ne fark ederdi? Ölüm işte oradaydı. Ölümün milliyeti var mıydı?
Ermeni inancına göre, insan uyurken ölürse, acı çekmediği gibi öldüğünü de bilmezmiş.
İnsan ölümün kıyıcığından dönünce neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu daha iyi anlıyor.
Vahşetin milliyeti yoktur.
İnsan bu; gözüyle görmese de sezgileri vardır. Sezgiler bazen görmenin, duymanın yerini alır.
Akıntıya koyacak gücün yoksa, akıntıya uymak bazen iyidir.
Kendi hayatımızı bir başkasının hayatına nasıl aktaramazsak, kendimize ait bir ölüyü de bir başkasının ölüsüyle değiştiremeyiz.
Bir köpeğin sahibine ihanet edebileceğini, ama kendi doğasına asla ihanet etmeyeceğini bilirdim.
Kim var idi
biz burada yoğuken.
Sular donduğunda, toprak buz tuttuğunda, insanlık titrediğinde, sağlam olanlarla, hasta olanlar, gençlerle yaşlılar, zenginlerle yoksullar birlikte ölecekler.

Dünya ıssızlaşacak; çünkü dünya haksızlıktan yoruldu .

Korku duygusu yaşlanmaz, eskimez hiç.
Bulaşıcıdır.
İstediğin kadar cesur yaman ol, içine korku girmişse, yerleşir, yuva yapar ve sana sürekli hatırlatmaya başlar kendini.
Ölüm işte oradaydı.
Ölümün milliyeti var mıydı?
Defalarca girip çıktığımız kapılar, pencereler sessizdi. Hiçbiri soluk alıp vermiyordu. Yaşam yoktu içlerinde çünkü.
İçimin yolları hep gerilere doğru.
Ölenin bilinci yoktur ki öldürüldüğünü ceza olarsak algılasın, acı çeksin? Ölüm olsa olsa yaşayanlara verilen bir ceza olmalı.
Kısa ölümü, uzun ölümü tanıdım. Her kurşun bir başka ölüme devretti beni.
Unutma ki, insanı ölme şekli değil, ölme nedeni büyük yapar. Böylece hem kendi ölümümle yüzleşeceğim, hem de ölmeyi de yenmiş olacağım.
Şimdi de kendi rızamla ölümü seçiyorum. Her şeyden önce kendime ait bir ölüm olacaktır bu.
Vaktiyle bu gömleğin içinde bir insan yaşardı. Senin benim gibi soluk alır verirdi.
Geçmişin mezardadır, geleceğinse belirsizdir.
Gecenin ağırlığı biter, güneşin ağırlığı başlar.
Karanlıkta kan bekler demiş atalar çünkü.
Gülmek insan olmaktır. Ölümü düşünende ‘insanlık’ mı kalır?
Bir tas suyu bile bazen çiğneyerek içersin.
Korku duygusu yaşlanmaz, eskimez hiç. Bulaşıcıdır. İstediğin kadar cesur yaman ol, içine korku girmişse, yerleşir, yuva yapar ve sana sürekli hatırlatmaya başlar kendini.
Kan davası, kan takasından başka bir şey değildir.
Cana sıkılan kurşunun sesi farklı olur. O sesin içinde ölüm vardır.
Sular donduğunda, toprak buz tuttuğunda, insanlık titrediğinde, sağlam olanlarla, hasta olanlar, gençlerle yaşlılar, zenginlerle yoksullar birlikte ölecekler. Dünya ıssızlaşacak, çünkü dünya haksızlıktan yoruldu.
Ey ışık! Ey yanıltıcı ışık! Senin de ölümün yakın
Çift düğüm, tek düğüm Her düğüm onun için bir tür kayıt düşme, günce yerine geçerdi.
Ateşin çevresindeki hastalarla, hasta yakınlarının çevreye vuran, ölü zamanın hayaletleri gibi bir uzayan, bir kısalan gölgeleri
Sırtını dayadığı duvar çatlaklarının arasına irili ufaklı, saplı, sapsız bıçak eskileri sokulmuştu. Bıçak eskilerinin, geçmişi kestikleri, geçmişin tadına baktıkları için kötü ruhları kovacağına inanılırdı.
Ölenin bilinci yoktur ki öldürüldüğünü ceza olarak algılasın, acı çeksin? Ölüm olsa olsa yaşayanlara verilen bir ceza olmalı.
Yazgı dediğin dilsizmiş; konuşmazmış, duymazmış ama gereğini yerine getirirmiş.
“Ölenin bilinci yoktur ki öldürüldüğünü ceza olarak algılasın, acı çeksin? Ölüm olsa olsa yaşayanlara verilen bir ceza olmalı.”
“Barış düğümünü öyle sıkı, üst üste atalım ki, düğüm içine kimse parmağını sokamasın.”
“Kim var idi
biz burada yoğuken.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir