İçeriğe geç

Sojourn Kitap Alıntıları – R. A. Salvatore

R. A. Salvatore kitaplarından Sojourn kitap alıntıları sizlerle…

Sojourn Kitap Alıntıları

Hikayemin tam olarak anlatıldığına inanmaya cesaret edebilir miyim?
Sanmıyorum.
Çünkü gerçekten de evrende bir uyum var, sıradan mutluluğun uyumlu şarkısı. Bu şarkıya katılmak için bir kimsenin içsel uyumu, doğru görünen notaları bulması gerek.
Gerçek hakkında ortaya konulması gereken bir nokta daha var: Kötü yaratıklar, şarkı söyleyemez.
Uzun yolculuğumu artık gerçeği arayış olarak görüyorum
kalbimin içindeki gerçeği, beni çevreleyen dünyanın, neden ve varlık gibi büyük soruların gerçeğini. Bir kimse iyi veya kötüyü nasıl belirleyebilir?
Vicdan, her zaman mantıklı yargılamaya uymaz. Suçluluk her zaman kişinin kendisine oluşturduğu bir yüktür ama her zaman doğru değildir.
Dünyada suçluluktan başka, omuzlara daha fazla yük bindiren başka bir şey var mıdır? Ben bu yükü fazlasıyla hissettim, uzun yollar boyunca pek çok adımımda taşıdım.
Suçluluk, iki tarafı keskin bir kılıcı andırıyor. Bir tarafı, ondan korkanları kolaylıkla ahlaki bir yöne itiyor. Vicdanın sonucu olan suçluluk hissi ise, kötüleri, iyi insanlardan ayırıyor
Kişisel amaçlar güden kişilerin hırslarının, karmaşa getiren bir kayıp olduğunu, sonsuz bir kayıpla sonuçlanan, sonu gelen bir kazanç olduğunu öğrendim. Çünkü gerçekten de evrende bir uyum var, sıradan mutluluğun uyumlu şarkısı. Bu şarkıya katılmak için bir kimsenin içsel uyumu, doğru görünen notaları bulması gerek.
Gerçek hakkında ortaya konulması gereken bir nokta daha var: Kötü yaratıklar şarkı söyleyemez.
Suçluluk, iki tarafı keskin bir kılıcı andırıyor. Bir tarafı, ondan korkanları kolaylıkla ahlaki bir yöne itiyor. Vicdanın sonucu olan suçluluk hissi ise kötüleri, iyi insanlardan ayırıyor.
Dünyada suçluluktan başka, omuzlara daha fazla yük bindiren başka bir şey var mıdır? Ben bu yükü fazlasıyla hissettim, uzun yollar boyunca pek çok adımımda taşıdım.
O müzik gibi duyulan sesinde bozuk bir ton, bir şüphe duyulduğunda, bu dünya için kederli bir gün olacak
Suçluluk, iki tarafı keskin bir kılıcı andırıyor. Bir tarafı, ondan korkanları kolaylıkla ahlâki bir yöne itiyor. Vicdanın sonucu olan suçluluk hissi ise kötüleri, iyi insanlardan ayırıyor
Orada acıyla fakat aynı zamanda mutlulukla dolu koca bir dünya var, dostum. İlki seni olgunlaşırır, ikincisi ise yolculuğunu tahammül edilir kılar.
Azla yetinenler az şey başarırlar. Bundan şüphe edilemez. Düşündüğüm kadarıyla, ulaşamayacağını bilip de oturup bocalamaktansa, yıldızları yakalamaya çalışmak daha iyidir.
Barışı ve savaşı gördüm ve temin ederim ki ilkini tercih ederim!
Dünyada suçluluktan başka, omuzlara daha fazla yük bindiren başka bir şey var mıdır?
Hayatta kalmak için uyum sağlamalıydı.
Bunlara, senin onlara baktığın gibi bakacağım, diye söz verdi Drizzt, bu insanın kendisine ne kadar büyük bir hediye verdiğinin farkında olarak. Ve bunları, diye ekledi Montolio’nun gerçekte ne duymak istediğini bilerek, sadece gerektiğinde kullanacağım.
O halde onları hiç kullanmamak için dua et, Drizzt Do’Urden, diye karşılık verdi Montolio. Barışı ve savaşı gördüm ve temin ederim ki ilkini tercih ederim!
“Kişisel amaçlar güden kişilerin hırslarının, karmaşa getiren bir kayıp olduğunu, sonsuz bir kayıpla sonuçlanan, sonu gelen bir kazanç olduğunu öğrendim. “
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Dünyada suçluluktan başka, omuzlara daha fazla yük bindiren başka bir şey var mıdır?”
Üzüntün dürüstçe mi? diye sordu Montolio. Çoğu değildir, bilirsin. Kendi üstüne yüklenen yüklerin pek çoğu yanlış anlaşmalarla temellenir. Biz – ya da içimizden samimi olanlar- kendimizi çoğunlukla, başkalarının uymasını beklediğimizden daha sert standartlarla yargılarız.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Mantık, suçluluğun ağırlığına karşı etkisiz bir savunmaydı.
Vicdan, her zaman mantıklı yargılamaya uymaz. Suçluluk her zaman kişinin kendisine oluşturduğu bir yüktür ama her zaman doğru değildir.
Azla yetinenler az şey başarırlar. Bundan şüphe edilmez. Düşündüğüm kadarıyla, ulaşamayacağını bilip de oturup bocalamaktansa, yıldızları yakalamaya çalışmak daha iyidir.
Evrende bir uyum var, sıradan mutluluğun uyumlu şarkısı. Bu şarkıya katılmak için bir kimsenin içsel uyumu, doğru görünen notaları bulması gerek.
Gerçek hakkında ortaya konulması gereken bir nokta daha var: Kötü yaratıklar şarkı söyleyemez.
Suçluluk, iki tarafı keskin bir kılıcı andırıyor. Bir tarafı, ondan korkanları kolaylıkla ahlaki bir yöne itiyor. Vicdanın sonucu olan suçluluk hissi ise, kötüleri, iyi insanlardan ayırıyor.
Nicedir, herhangi bir şaşkınlık duygusundan yoksun olduğumu görüp, buna şaşıyorum.
“ama hayatın kaybı, sadece ona yaşama şansı verenler için büyüktür!
Tüm diyarlardaki ırklar arasında, hiçbirisi insanlardan daha akıl karıştırıcı ya da aklı karışmış değildir.
Ama mantık suçluluğun ağırlığına karşı etkisiz bir savunmaydı.
Diyarların tanrıları pek çok ve çeşitlidir; ya da aynı varlığa ait birden fazla isim ve kimliklerdir.
Hangisi kimdir bilmiyorum ve de umursamıyorum.
kesinlikle anlamlandırabilmişti Drizzt, uzun yıllardır duymayı beklediği kelimeleri:
‘Eve hoş geldin.’
“Bildiğinin peşinden gitmek istersin, bilirsin değil mi? Ama sonra bildiğinin, bildiğin şey olmadığını fark edersin!”
Seyret öyleyse, senden üstün olanı seyret !
Orada acıyla fakat aynı zamanda mutlulukla dolu kocaman bir yer var, dostum. İlki seni olgunlaştırır ikincisi ise yolculuğunu tahammül edilir kılar.
“Ejderhaların nefesine, okların mızraklarına, kötü adamların öfkesine ve toprağa kendi kazançları için tecavüz edecek kişilerin gururuna göğüs gerdim. Bunlardan hiçbiri acınmak kadar beni yaralamadı. Benim yanımda savaşan dostlarım, Korugözcüleri dahi bana acıdı. Sen bile ”
Her ne isen, kim olursan ol ve her neden burada olursan ol, pek az önemi var.
“Gece henüz taze, ay ise daha yarı yoldaydı.”
Hayatının bu zor anında Drizzt’in tek düşüncesi, kafasında durmaksızın tekrarlanan ve kalbini deşen tek bir kelimede odaklanmıştı: “drizzit.”
Dünyadaki tüm çeşitli insan toplulukları için hiç bir şey, tanrı kavramı kadar ulaşılmaz, derin bir şekilde kişisel ve kontrolcü değildir.
Drizzt oniks figürü yere koydu. “Gel Guenhwyvar,” diye emretti. “Bize ihtiyaçları var.”
Bazılarına göre vicdan ırklar arasındaki en büyük farktır.
Kaç! diye bağırdı. Bu bir kara elf! Bir drow! Hayatın pahasına kaç!
Düşündüğüm kadarıyla, ulaşamayacağını bilip oturup bocalamaktansa, yıldızları yakalamaya çalışmak daha iyidir. Drizzt’e o tipik acı gülümsemesi ile baktı. En azından uzanmaya çalışan iyice bir gerinir, güzel bir manzara görür ya da belki alçaktaki dallarda asılı bir elmayı kapar, çabasının karşılığı olarak!
Orada acıyla fakat aynı zamanda mutlulukla dolu koca bir dünya var dostum. İlki seni olgunlaştırır, ikincisi yolculuğunu tahammül edilir kılar. Dedi kör korucu Montolio, Drizzt’e
Ahlak, içten gelen bir güç değil miydi ve öyleyse kuralları, zorlanmak yerine içten gelmemeli miydi ?
İnsanlara -ve diğer iyi ırklarla, yeryüzü elflerine- göre vicdandan kaynaklanan acı, çoğunlukla dışarıdan gelen tehditlerden çok daha etkilidir. Bazılarına göre suçluluk -vicdan- Diyarlardaki ırklar arasındaki en büyük farklılıktır.
Dünyada omuzlara, suçluluktan daha fazla yük bindiren bir şey var mı?”
“Her şey, avantaj sağlayan bir duruma dönüştürülebilir. Bir kara elfin varlığı bile.”
O halde, geleceğe ümitsizlikle değil , bunun yerine hem düşüncemle hem de kararlılığımla, bu yüksek yere ulaşabileceğim umuduyla bakıyorum
İnsanlar, karakter çeşitliliğine tüm diğer varlıklardan daha fazla sahipler; onların ırkı, kendi ırklarına karşı -endişe edici sıklıkta- savaş açabilen tek iyi ırk.
Kötü yaratıklar şarkı söyleyemez.
Ama henüz ileri gitmeyecekti.
En iyi ejderha sesi taklidini yapana kadar.
Hayır! dedi Drizzt sertçe. Hayır, lütfen.
Hem sesine hem de duruşuna, muhafızların
anlam veremediği bir yorgunluk çökmüştü.
Drizzt’in anlamsız savaşlar ve yanlış anlamalar
için gücü kalmamıştı.
Guenhwyvar’ın çok uzun bir zamandır
yanında olduğunu ve artık astral boyuta
dinlenmek için geri dönmesi gerektiğini
farkettiğinde yanındaki keseye uzandı.
Fakat, daha Drizzt oniks figürü keseden
çıkaramadan, panterin pençesi havalandı ve onu
elinden fırlattı. Drizzt, Guenhwyvar’a merakla
baktı, kedi ise neredeyse ayaklarını yerden
kesecek şekilde, tüm ağırlığıyla üzerine
yaslandı.
Benim sadık dostum, dedi Drizzt, yorgun
panterin onun yanında kalmak istediğini
anlayarak. Elini keseden çekti ve bir dizinin
üzerine çökerek Guenhwyvar’a sıkıca sarıldı.
Daha sonra ikisi, yanyana cesetten uzaklaştılar.
Drizzt, gözlerini bu ihtişamdan ayırdığında
kendine nefes almayı hatırlatmak zorunda
kalmıştı. Onu bu hale getiren bu zenginlik
değildi -maddesel şeyler onun için pek önem
taşımıyordu- bunun yerine yüzlerce farklı
yönden kendisini saran bu denli eşyanın işaret
ettiği maceralardı. Ejderha inine bir bakması
Ağlayan Rahiplerle yolda yaşam mücadelesi
vermesini ve ev olarak nitelendirebileceği sessiz,
huzurlu bir yer bulma arzusunu küçük bir
şeymiş gibi gösteriyordu. Montolio’nun ejderha
hikayesini ve kör korucunun diğer hikayelerini
bir kez daha aklında canlandırdı.
Drizzt bir ev ve de kabul görmeyi istiyordu,
ama sonra ganimetlere bakarken farketti ki aynı
zamanda ozanlar tarafından yazılmış kitaplarda
adının geçmesini de istiyordu. Tehlikeli ve heyecan verici yollardan geçmeyi ve hatta kendi
hikayelerini yazmayı ümit ediyordu.
Hikayemin tam olarak anlatıldığına inanmaya cesaret edebilir miyim?
Sanmıyorum.

-Drizzt Do’Urden

Fakat bu savaşçılardan hiç biri, On-Kasaba’ya ilk geldiğimde tanıdığım genç bir kızı geçemez. Tanıdığım tüm kişiler arasında, hiç kimse Catt-brie’den daha fazla onur ve ahlak kavramlarına bağlı kalmadı. Pek çok savaş görmüş olmasına karşım gene de gözleri masumiyetle parlıyor, ve gülümsemesi ise bozulmadı. O müzik gibi duyulan sesinde bozuk bir ton, bir şüphe duyulduğunda, bu dünya için kederli bir gün olacak.
Ne zaman kendimi heyecandan arındırsam ve her şeyi daha enine boyuna düşünsem, her şeyin daha farklı gelişebileceğine yanıyorum.
İşte hatırlayabildiğim ve paylaşmak istediğim kadarıyla bu benim hikayem. Benimki, engeller ve izlerle dolu bir yoldu, ve ancak şimdi, aradan bunca zaman geçmesinden sonra dürüstçe aktarabiliyorum .
“Burada zayıflık gösteremezdi; leş yiyen köpekler gibi, orklar karşılarında dimdik durmayanlara hazırdı.”
Uzun yolculuğumu artık gerçeği arayış olarak görüyorum kalbimin içindeki gerçeği, beni çevreleyen dünyanın, neden ve varlık gibi büyük soruların gerçeğini. Bir kimse iyi veya kötüyü nasıl belirleyebilir?
“Tüm bildiklerim Menzoberranzan’a dayanıyor ve hala yalanlarla gerçekleri ayırabilmiş değilim.”
“Bu drowların yoludur,” deri Drizzt sakin ve açık şekilde, kara elflerin genelde cinayetlere bakışını anlatmaya çalışıyordu. “Menzoberranzan’da çok sıkı bir seviye düzenlemesi vardır. Bu basamakları atlayıp, bir üst seviyeye yükselmek için, ister bir birey ol, ister aile, üstündekini yok etmek zorundasındır.”
“Bu kadar saçmalık yeter,” diye devam etti Montolio, sıkkın görünüyordu. “Seni dost görüyorum, Drizzt Do’Urden, ve senin de beni öyle nitelendirmeni umuyorum. Omuzlarıma binen yük hakkında daha fazlasını bilmezsem nasıl bir dost olurum? Ya dostunumdur ya da değil. Seçim senin, ama eğer değilsem, yanında bu denli muhteşem geceler geçirmenin bir anlamını göremiyorum. Söyle bana Drizzt, ya da evimden git!”
“Bazı durumlarda ben de öyle hissetmiştim. Bir kez kılıcımı bir adamın kalbine saplamam gerekmişti. Dünyanın sertliği büyük üzüntüler getiriyor ama neyse ki bu geçici ve savaşın içine sokulmaması gereken bir üzüntü.”
“Her zaman yanlış anlaşılmaya mahkum mu olacağım” diye sordu kendine.
“İnsan olan büyücülerin,” derdi öğretmenler, “drow büyücülerden daha az hırsı yoktur, ama drow büyücülerin bu hedeflere ulaşmak için beşyüz yılı varken, bir insanın yalnızca birkaç on yılı vardır.”
Gözlerimi yakıyor ve vücudumun her bölgesine acı veriyordu. Piwafwimi ve çizmelerimi parçalamış, zırhımdaki büyüyü yok etmiş; ve de güvendiğim palalarımı zayıflatmıştı. Gene de her gün, hiç şaşmaksızın gün doğumunu beklemek için, aynı yükseltiye, benim yargılanma yerime oturuyordum.

(…)

Şimdi biliyorum ki, gün ışığında geçirdiğim kefaret saatlerim aslında yeryüzüne uyum sağlama çabamdan çok öteydi. Güneş, Karanlıkaltı’yla, yeni evim arasındaki farklılığı sembolize ediyordu. Geride bıraktığım, gizli işler ve entrikalar çeviren topluluk, gün ışığında varolamazdı.”

Hayatta kalmak için uyum sağlaması gerekiyordu.
Eğer ben o denli açık kalpli olsam, sadece sözlerine bakarak seni kabullensem ve kapılarımı ardına kadar açsam, içeri girip de kendine bir yuva bulabilir miydin? ikimiz de bunun cevabını biliyoruz. Sana temin ederim ki herkes bu denli sıcak kalpli olmayacaktır. Niyetin ve yaptıkların ne olursa olsun, nereye gidersen git rahatsızlığa yol açar, dövüşmek zorunda kalırsın.
Uzun yolculuğumu artık gerçeği arayış olarak görüyorum Kalbimin içindeki gerçeği, beni çevreleyen dünyanın, neden ve varlık gibi büyük soruların gerçeğini. Bir kimse iyi veya kötüyü nasıl belirleyebilir?
Dünyada suçluluktan başka, omuzlara daha fazla yük bindiren başka bir şey var mıdır? Ben bu yükü fazlasıyla hissettim, uzun yollar boyunca pek çok adımımda taşıdım.
İşte hikayem bitiyor bunu demeye cesaretim var mı? Şu anda dostumun, Mithril Salonunun kralının yanında rahatlıkla oturuyorum, ve her şey sessiz, huzurlu ve refah dolu. Gerçekten de bu drow yerini ve yurdunu buldu. Ama gencim, bunu unutmamalıyım. Geride kalan her yılın on katı kadarı önümde uzanıyor olabilir. Şu anki tüm memnuniyetime karşın, dünya, bir korucunun ilkelerine ve bununla birlikte silahlarına bağlı kalmasını gerektirecek kadar tehlikelerle dolu

Hikayemin tam olarak anlatıldığına inanmaya cesâret edebilir miyim?

Sanmıyorum. :))

Drizzt Do’Urden

Fakat bu savaşçılardan hiç biri, On-Kasaba’ya ilk geldiğimde tanıdığım genç bir kızı geçemez. Tanıdığım tüm kişiler arasında, hiç kimse Catti-brie’den daha fazla onur ve ahlak kavramlarına bağlı kalmadı. Pek çok savaş görmüş olmasına karşın gene de gözleri masumiyetle parlıyor, ve gülümsemesi ise bozulmadı. O müzik gibi duyulan sesinde bozuk bir ton, bir şüphe duyulduğunda, bu dünya için kederli bir gün olacak.

Beni sıklıkla bir kahraman olarak nitelendiren kişiler yalnızca savaştaki becerilerimden bahsedip, kılıçlarımı idare eden ilkeleri gözardı ediyorlar. Kendi yakıştırdıkları bu adı, kendi mutlulukları için kabulleniyorum. Catti-brie, beni bu şekilde adlandırdığında, o zaman, kılıç tutan kolumla değil de yüreğimle yargılandığımı anlayıp, mutluluğa bürüneceğim; işte o zaman bana yakıştırılan bu adın yerini bulduğunu anlayacağım

Tehlikelerle bu denli dolu, neredeyse her yolun her köşesinde arkların ve trolların bittiği dünyada, savaşabilen kişi çoğunlukla bir kahraman olarak adlandırılıyor ve cömert alkışlar kazanıyor. Bence kahraman yakıştırmasında, kol gücü ve savaştaki başarılardan çok daha fazlası olmalıdır. Mooshie, gerçek anlamıyla bir kahramandı, çünkü kendi zorluklarını yenebildi, çünkü sayıca üstünlüğe karşı bir kez bile gözlerini kırpmadı ama en önemlisi tamamıyla belirlenmiş ilkeler ışığında hareket etti. Başına buyruk bir drowu arkadaş kabul eden, eli olmayan derinlik gnomeu Belwar Dissengulp için daha azı söylenebilir mi? Ya da arkadaşlarının hayatını tehlikeye sokmaktansa, kendi hayatını feda eden Clacker için?

Aynı şekilde, savaş arzusu üzerinde bir ilkeye sahip olduğu için Buzyeli Vadi’li Wulfgar’ı da bir kahraman olarak adlandırıyorum. Wulfgar, kendi vahşi çocukluğunda edindiği yanlış algılamalarını yok edip, dünyayı, potansiyel hakimiyetler yerine bir umut yeri olarak görmeyi başarmıştı. Ve Bruenor, Wulfgar’a bu önemli dersi veren cüce, tüm diyarlardaki diğer krallar kadar, kral olmaya hak kazanmış biri. İnsanlarının değer verdiği tüm özelliklere sahip ve onlar da Bruenor’u mutluluk içinde hayatlarıyla savunur, ve son nefeslerinde dahi onun için şarkılar söylerler.

En sonunda, annemi, Saygıdeğer Malice’i reddedecek gücü bulduğunda babam da bir kahraman olmuştu. Hayatının büyük bölümünde kimliği ve ilkeleri için savaşlarını kaybeden Zaknafein, en sonunda kazanmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir