İçeriğe geç

Soğuk Deri Kitap Alıntıları – Albert Sanchez Pinol

Albert Sanchez Pinol kitaplarından Soğuk Deri kitap alıntıları sizlerle…

Soğuk Deri Kitap Alıntıları

Bu koskoca açık alan hiçbir kapıya açılmıyor, karanlıkların somut bir sınırı yok. Katolik eğitim bunun tam tersini söylüyor : Cehennem, birden gidilen bir yer değildir; oraya, küçük adımlarla farkında olmadan girilirdi.
Bir insanın gözleriyle gördüğü bir manzaranın, iç gözde gizlenenlerin yansıması oluşuna sık rastlanır.
Birine karşı duyduğumuz sevginin büyüklüğü, bir üçüncü kişiye karşı beslediğimiz kinin boyutlarıyla açığa çıkıyor.
Dünya kötü insanlarla ve çok kötü insanlarla dolu. Ancak saf bir adam, insanların iyi olduğuna inanabilir.
Birine karşı duyduğumuz sevginin büyüklüğü, bir üçüncü kişiye karşı beslediğimiz kinin boyutlarıyla açığa çıkıyor
Benim açımdan gerçek yalnızlık içseldi ve komşularla dostça yakınlaşma fırsatlarını bir kenarı itmeyi gerektirmezdi.
Ama biz insanlar, birey olarak önemimizi arttırdığı için acılarımızın suçunu büyük katliamların üstüne atmaya eğilimliyizdir; gerçek her zaman küçük harflerle yazılıyor.
Ağladıktan sonra, hiç olmadığı kadar özgür düşünürüz.
Öldürmek ile bir insanı ölüme terketmek arasında fark yok! Siz bir katilsiniz!
Sonsuza dek yaşamak isteyenlerdensiniz siz. Saygıdeğer pederler size İsa’nın sözlerini okumazlar mıydı? Bir gün mutlaka öleceğimizi size defalarca söylemediler mi?
Silahı indirdi. Bakışlarını kaçırdı.
Hepimiz ölmek zorundayız. Bugün, yarın, Tanrı ne zaman isterse.
Ağladıktan sonra, hiç olmadığı kadar özgür düşünürüz.
…biz insanlar, birey olarak önemimizi arttırdığı için acılarımızın suçunu büyük katliamların üstüne atmaya eğilimliyizdir…
Cehennem, birden girilen bir yer değildir; oraya küçük adımlarla farkında olmadan girilir.
İnsanların doğuştan daha iyi ya da daha kötü oldukları kesinlikle ileri sürülemez. Sorun, bir kez bir araya gelince oluşturdukları toplumun iyi ya da kötü olmasıdır. İnsanların bir bütün olarak değerlendirilmesi, kişisel eğilimlere bağlı değildir.
Savaşta hiçbir askerin en son ölen asker olmak istemeyeceğini söylerler. Bu düşünce biraz muğlak, ama çok insancıl bir gerçeği içerir.
Saldırılar ne kadar azgın olursa, saldırgan da o ölçüde az düşünülmeyi hak edecekti.
Cehennem, birden girilen bir yer değildir; oraya, küçük adımlarla farkında olmadan girilirdi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Amacı beni dünyanın acımasızlığından korumak olan egzersizler eşliğinde okuttuğu bütün kitaplar, zaten aşırı hassan olan bir tene bir de duygusallık ekledi. Bu onun suçu değildi.
Aslına bakarsanız, Tanrı’nın sabrıyla karşılaştırıldığında, insan yaşamanın bir yılı nedir ki?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Nefret ettiğimiz insanlardan sonsuza dek uzak kalamayız.
Eskiden insanlar silahları saklarlardı, şimdi silahlar insanları saklıyordu.
Benden isteyebilecekleri tek şey, onlara veremeyeceğim tek şeydi.
Hakkında iyi bir şey söyleyemeyeceğimiz biri özlenebilir mi?
Bütün gözler bakar, bazısı gözler, pek azı görür.
Büyük bir olasılıkla şanssızlığımızın çözümü, burnumuzun dibindedir.
Ağladıktan sonra hiç olmadığı kadar özgür düşünürüz.
Cehennem birden girilen bir yer değildir; oraya küçük adımlarla farkında olmadan girilirdi.
Hayatta kalmak bir kez daha pamuk ipliğine bağlıydı.
İnsanların doğuştan daha iyi ya da daha kötü oldukları kesinlikle ileri sürülemez. Sorun, bir kez bir araya gelince oluşturdukları toplumun iyi ya da kötü olmasıdır. İnsanların bir bütün olarak değerlendirilmesi, kişisel eğilimlere bağlı değildir.
Otlar da insanlar gibi ne iyidirler ne kötü; sadece farklıdırlar. Onları tanırız ya da tanımayız, hepsi bu.
Zaman da göreceli bir kavrama dönüşüyor. Örümcek ağının ipliğinde asılı kalan bir damlanın düşmesi yüzyıllarca gecikebiliyor; bazen de tersine, göz açıp kapayana kadar bir hafta geçmiş.
Musaşi’nin özdeyişini genişletirsek: İyi bir savaşçı, savunduğu davayla tanımlanmaz, savaştan çıkarabildiği anlamla tanımlanır.
Kaybedenler cehennemine hoş geldiniz, yitikler cennetine hoş geldiniz.
Acımasız mıydı yoksa yalnızca acımasızlığı yeniden üreten biri miydi?
Geçmişim yoktu, geleceğim yoktu. Dünyanın sonunda, hiçliğin ortasındaydım, her şeyden uzakta.
Kuşkusuz yaşamımın en kısa gecesi olmuştu. Bana en uzunuymuş gibi gelse de.
Hüznü dinlenerek dağıtamayacağımdan çaba harcamayı seçtim.
İnsanoğlunun mutsuzluğunu süreklileştiren şiddet sarmallarının yönettiği bir dünyada kalmak istiyor muydum? Yanıtım, hayır, asla ve hiçbir yerde’ydi ve bu yüzden insansız bir dünyaya kaçmayı seçtim.
Her şey insanoğlunun kendini yeniden üretmeye ayarlanmış, görünmeyen bir mekanizmanın tutsağı olduğunu gösteriyor.
Umut sözcüğünün tüm anlamlarını yitirmiştim.
Eskiden insanlar silahları saklarlardı, şimdi silahlar insanları saklıyordu.
Yurdumuz bir coğrafya değildi gelecek düşüncesiydi.
Geçmişimize bakarak geleceğimizi kestirmeye çalıştığımız anlar vardır.
Bir insanın gözleriyle gördüğü bir manzaranın, iç gözde gizlenenlerin yansıması oluşuna sık rastlanır.
Aslına bakarsanız Tanrı’nın sabrıyla karşılaştırıldığında insan yaşamının bir yılı nedir ki?
Nefret ettiğimiz insanlardan sonsuza dek uzak kalamayız.
…dünya, önceden kestirilebilen, yeniliklerin olmadığı bir yerdi.
Yaşamsız bir ölüm, ölümsüz bir yaşam. Hangisi daha kötü? Donduran bir yaz mı yoksa yakan bir kış mı? Ve zamanın sonuna kadar böyle sürmesi…
Bütün gözler bakar, bazısı gözler, pek azı görür.
Ama biz insanlar, birey olarak önemimizi artırdığı için acılarımızın suçunu büyük katliamların üstüne atmaya eğilimliyizdir; gerçek, her zaman küçük harflerle yazılıyor.
Geçmişim yoktu, geleceğim yoktu. Dünyanın sonunda, hiçliğin ortasındaydım, her şeyden uzakta.
Düzensizlik yalnızca düzeni ve farklı durumları kabul etme kapasitemiz olmadığı ölçüde var. Evren düzensizlikten etkilenmiyor; biz etkileniyoruz.
Otlar da insanlar gibi ne iyidirler ne kötü; sadece farklıdırlar. Onları tanırız ya da tanımayız, hepsi bu… Dünya kötü insanlarla çok kötü insanlarla dolu. Ancak saf bir adam, insanların iyi olduğuna inanır.
İyi yiyin, çok çalışın, kendinizi anımsamak için aynaya bakın, konuşma alışkanlığını yitirmemek için yüksek sesle konuşun, zihninizi basit konularla meşgul edin. Hepsi bu. Aslında bakarsanız, Tanrı’nın sabrıyla karşılaştırdığında, insan yaşamının bir yılı nedir ki?
İnsanların doğuştan daha iyi ya da daha kötü oldukları kesinlikle ileri sürülemez. Sorun, bir kez bir araya gelince oluşturdukları toplumun iyi ya da kötü olmasıdır. İnsanların bir bütün olarak değerlendirilmesi, kişisel eğilimlere bağlı değildir.
İnsanoğlunun mutsuzluğunu süreklileştiren şiddet sarmallarının yönettiği bir dünyada kalmak istiyor muydum? Yanıtım, hayır, asla ve hiçbir yerdeydi ve bu yüzden insansız bir dünyaya kaçmayı seçtim.
Eskiden insanlar silahları saklarlardı, şimdi silahlar insanları saklıyordu.
Uğruna canımı verebileceğim kişiler, birdenbire tanınmaz insanlar olup çıkmıştı.
Geçmişimize bakarak geleceğimizi kestirmeye çalıştığımız anlar vardır. İnsan ücra yerde bir kayanın üstünde oturur ve büyük bozgunların dökümü geçmiş ile koyu bir karanlıktan ibaret gelecek arasında uyum yakalamaya çabalar.
Nefret ettiğimiz insanlardan sonsuza dek uzak kalamayız. Öte yandan, yine aynı nedenle, sevdiklerimize asla büsbütün yakın olamayacağımızı da düşünebiliriz.
Shakespeare‘ in Fırtına‘sında Prospero, kızıyla birlikte on iki yıl yaşamak zorunda kaldığı adadan ayrılırken sihirli asasını ve kitaplarını gömer. Prospero‘nun kayıp kitaplarından mahrum kalan insanlığın kendi rüyalarını ( ütopya) , kabuslarını ( distopya) ,hayallerini ( fantastik) ve geleceğini( bilimkurgu ) yazmaktan başka çaresi kalmamıştır artık.
İçimde bir inançtan daha çok şey ölmüştü. Umut sözcüğünün tüm anlamlarını yitirmiştim.
Pek çokları gibi Tom da kendini bir silah olarak görüyordu Ve bizim çağımızda yüreklilik, fazladan bir mermi demekti.
Üstün bir özgürlük bilinciyle savaş veriyorduk.
Yurdumuz bir coğrafya değildi, gelecek düşüncesiydi.
Bana sonuçta iki bu dünyada iki tür davranışın olduğnu öğretti: Yaşamı seçmek ya da ölümü seçmek. Biri, kömür işçilerinin en sefili olsa da yaşamı seçebilirdi; öteki yurdunun ve çağının en tanınmış yazarı olsa da ölümü seçebilirdi. Önemli değildi.
Geçmişimize bakarak geleceğimizi kestirmeye çalıştığımız anlar vardır. İnsan ücra yerde bir kayanın üstünde oturur ve büyük bozgunların dökümü geçmiş ile koyu bir karanlıktan ibaret gelecek arasında uyum yakalamaya çabalar.
Tek başıma o kadar çok saldırıya karşı koydum ki, kimsenin yardımına ihtiyacım yok.
Bir insanın gözleriyle gördüğü bir manzaranın, iç gözde gizlenenlerin yansıması oluşuna sık rastlanır.
İlgimizi hak eden gerçeklerin yanı sıra, üzerinde konuşmanın yakışık almayacağı gerçekler de var.
Nefret ettiğimiz insanlardan sonsuza dek uzak kalamayız. Öte yandan, yine aynı nedenle, sevdiklerimize asla büsbütün yakın olamayacağımızı da düşünebiliriz.
Bu, uygar zalimliğin tipik bir örneğidir. Önce iki masum insanı kurşuna dizmekle tehdit ediyorlar, sonra da birisini özgür bırakıyorlar; bağışlamış gibi yapıyorlar, aslında böyle bir şey yok.
Nefret ettiğimiz insanlardan sonsuza dek uzak kalamayız.
Biz insanlar, birey olarak önemimizi arttırdığı için acılarımızın suçunu büyük katliamların üstüne atmaya eğilimliyizdir; gerçek, her zaman küçük harflerle yazılıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir