Ayhan Koç kitaplarından Sırlıçeşme kitap alıntıları sizlerle…
Sırlıçeşme Kitap Alıntıları
Ailemizde pedagoji nedir bilinmez. Bilinseydi de lüzumsuz görülürdü.
İnsanların savaşlarla, siyasetle, açlıkla toklukla uğraşmak yerine kılığını kıyafetini parçalayıp, başlarını elleri arasına alarak çırılçıplak, yalın ayak koşuştuğu, çığlıklar attığı bir panik dünyasıdır ideal olan.
Belirli ilkeler haricinde düşüncenin sistemleştirilmesi ve örgütlenmesinde paradoksal bir problem seziyor ve bundan rahatsız oluyordu. Haliyle hiçbir yere ait olamıyordu.
Her şey geçmişteki arketiplerin kötü ve sofistik bir tekerrüründen ibaret.
Bilirsiniz iki kıta arasına sıkışmış bu topraklarda dolanan hastalıklı toplumumuzda mutluluk yalnızca çocuklara yakıştırılır.
. dinlerken bilseydim içime sızmış vefa duygusunun esas arzularımı siliverdiğini, kulaklarımı tıkardım.
“ Ama susuyorsun. Korkaklar sükûtu altın, cahiller erdem, zalimler düzen sayar, ama bilesin, biri can biri şan, biri de kan derdindedir. Sen susanlardan olma Sadık.”
Ben onu görüyordum, o beni görmüyordu. Canı sağ olsun, önemi yok. Hiçbirimizi görmeyen, duymayan kör ve sağır bir Tanrı’nın evlatlarıyken hepimiz, hiç önemi yok.
En iyi ihtimalle yarım yüzyıldan bir çeyrek fazlayı bulacak şu fani ömrümüze kutsiyet ve mana atfetmek için niyedir bu çaba?
Hani bazen sensiz kalırım ya
Sensiz ve sessiz
Sana mahkûm şu yüreğin feryadı da olmasa
Ne kolay kanmak ecele vardığıma
Sensiz ve sessiz
Sana mahkûm şu yüreğin feryadı da olmasa
Ne kolay kanmak ecele vardığıma
Âşk, divanenin sinesinden nefes, meşrebinden nefs, irfanındansa ses alırmış.
Sadece dostların sessizliğini paylaşır
İnsan, yolunu gözleyenlerin umutları kadar yaşıyormuş meğer.
Korkaklar sükûtu altın, cahiller erdem, zalimler düzen sayar, ama bilesin, biri can biri şan, biri de kan derdindedir. Sen susanlardan olma
en renkli yalanları tarih boyunca en alelade insanlar yaratmadı mı?
Derimizin rengi, cinsiyetimiz, yaşımız, sosyal statütümüz, cebimizdeki para miktarı.. Tüm bu meseleler, yalnızca bir kez geldiğimiz şu esrarengiz yaşamı bize ait. O küçük pencereden, kendimize özgü dilimizi izah etmeye mani olmamalı
Ama susuyorsun. Korkaklar sükûtu altın, cahiller erdem, zalimler düzen sayar, ama bilesin biri can biri şan biri de kan derdindendir. Sen susanlardan olma Sadık.
Vardım bir zamanlar, kandıramazlar beni. Doğarken vardım, emeklerken vardım, anneme sarılırken, koşup oynarken, severken ağlarken vardım. Rüya görürken, korkarken, dertlenirken vardım. Rakı bardağını şereflere kaldırırken, tütünümü ciğerime çekerken, saatlik günahların içindeyken vardım. Bir zamanlar eminim vardım ama şimdi yokum. Hissetmiyorum varlığımı.
Bir türkünün içinde gitmemeli insan. Böyle muğlak olmamalı Ölümün içinde ümit, ümidin içinde mantığa sarılı acı bir hakikat olmamalı. Ya ölmeli ya yaşamalı insan.Ya bir matem ya tatlı bir muhabbet olmalı.
Hepimiz; ölmeyeceğini, çürümeyeceğini zannedip çoğalan, dört köşe duvarla muhafaza boşluklar almak için yırtınan, selülozdan imal şeyler uğruna kan akıtan asalaklara dönüştük. Nesine methiye düzeyim hayatın?
Pek bir seviyoruz üçüncü şahıslar hakkında bol keseden konuşmayı, onlar üzerinden şahsiyetimizi yüceltmeyi.
Çok öncesinde vazgeçmem gerekirdi yaşama duyduğum şu platonik sevdadan.
Sucun esas yikiciligi eylemin kendisinde degil; seni cevrendeki her seyden hatta zamanin akisindan bile soyutlayip kendinle bas basa birakmasi, mevcudiyetinin tum agirligini omuzlariniza yuklemesidir. Ama ne agirlik!
Insan, kendisini bekleyenlerim umutlari kadar yasiyor demisti.
Minibüs evin önünden geçerken elimi kaldırıp Bahtiyar Abi’nin selamına karşılık verdim. Ben onu görüyordum, o beni görmüyordu. Canı sağ olsun, önemi yok. Hiçbirimizi görmeyen, duymayan kör ve sağır bir tanrının evlatlarıyken hepimiz, hiç önemi yok.
Bir kişi hasmınız olmaya görsün Hemhâl olup onun da aynı sizin gibi hisleri olabileceğini, edimlerinde kendine göre haklı sebepler bulunabileceğini görmek yerine, en kolayına kaçarak tümden onu görmezden gelmek, reddetmek var fıtratımızda
Suçun esas yıkıcılığı eylemin kendisinde değil, seni çevrendeki her şeyden hatta zamanın akışından bile soyutlayıp kendinle baş başa bırakması, mevcudiyetinin tüm ağırlığını omuzlarınıza yüklemesidir
İnsan, yolunu gözleyenlerin umutları kadar yaşıyormuş meğer
Eğer bir yerde başarı varsa, güçlüler ya o başarıya dahil olur ya da o başarıyı satın alır
Korkaklar sükutu altın, cahiller erdem, zalimler düzen sayar, ama bilesin, biri can biri şan, biri de kan derdindedir Sen susanlardan olma
Bazı şeyler eksikti, bazı şeyler yoktu ve bazı konularda her şey düşünmeye gerek olmaksızın aynıydı.
En kötü günümüzün böyle olmasını dilemiştim sadece. Merhamet sahibi bir Tanrı için hayli basit bir dilekti.
Eşref saatinde değilmiş demek ki.
“ nesine kafiye düzeyim şu mendebur suratlı ömrün?”
Kim okur kim okumaz önemi yoktu. Zeynep’in okuması yeterdi. Romanı kapattığında, onun mavi gözlerinde kendini bir resim olarak değil, bir insan, derinliği olan, sonu mutlu bitecek bir serüven için ona el uzatan bir adam olarak canlanmak istiyordu.
Zira ezilenlerin feryadını asıl bastıran bu kelli felli ağa babalarının retorikleriydi.
Hangi nesil vatandaşları arasında fark gözetmeyeceğine söz vermiş devletinin o çirkin, hakiki yüzünü bu denli açık şekilde görebilmiştir?
Pek bir seviyoruz üçüncü şahıslar hakkında bol keseden konuşmayı, onlar üzerinden şahsiyetimizi yüceltmeyi.
Refikasının itirazlarına rağmen 1946 seçimlerinde Chp’den namzet olup milletvekili seçilir. Mebusluğu sırasında muhalefetteki Demokrat Parti’yi hakir gören bir tutum içine girer. Haksız da değildir hani. Cumhuriyeti kurmuş, devrimleri gerçekleştirmiş Chp’nin gün gelip seçimleri kaybedeceğine kimse inanmamaktadır. Heyhat, 1950 seçimlerinde Chp tarihin en büyük yenilgisini alır. Demokrat Parti tek başına iktidara gelir.
Sevginin ve ölümün olduğu yerde süslü kelimeler, vecizeler hiçbir halta yaramıyordu. Ne kadar kitap okusa da, ne denli sofistik bir muhakeme yeteneği olsa da o da benim gibi, hepimiz gibiydi. Babasını yitirmiş bir çocuktu. Ona merhem olamazdım.
En kötü günümüzün böyle olmasını dilemiştim sadece. Merhamet sahibi bir Tanrı için hayli basit bir dilekti.
Eşref saatinde değilmiş demek ki.