İçeriğe geç

Sınıf Kitap Alıntıları – Rıfat Ilgaz

Rıfat Ilgaz kitaplarından Sınıf kitap alıntıları sizlerle…

Sınıf Kitap Alıntıları

İşte herkes kendi âleminde
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.
Benim bilgili, becerikli çocuğum,
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum!
Eğer çalışmadığın içinse,
bildiklerin sana yeter,
notun önceden verilmiş,
bilmediğin şahıs zamirleri olsun!
Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,
benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler
Tartışılacaksa, düşünce özgürlüğünün Türkiye’de sınırlanması gerekip gerekmediği değil, fakat ülkemizde bir nebze de olsa düşünce özgürlüğü olsun mu, olmasın mı, önce onu tartışalım.
En acı duyduğum olaysa, beni zincire vurmalarıdır. Düşünün ki bir şairi zincire vuruyorlar.
Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak
Kitaplar suç ortağınız
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
Kötürüm olmak işten değil.
Kendi kendine büyüdün bir Ahlat gibi,
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
Kötürüm olmak işten değil.
Farkında değiliz mevsimin,
ne yazlık gömlek var arkamızda,
ne modaya uygun bir ceket;
pabuçlar kıştan kalma,
üstümüzdekiler geçen yazdan.
Kimin için bırakmışız sıcak yatağı
fabrika düdüklerinden önce,
bu kör boğaz için mi bütün çilemiz!
hesapla kitapla işimiz yok.
Nasıl olsa kurtulmuyor
iki ayağımız bir pabuçtan.
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.
Benim bilgili, becerikli çocuğum,
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum!
Bütün kış,
sabah uykusunun
ve bir bardak ıhlamurun hasreti çekilir.
Bizim gayretimiz getirir de yazı
tadını başkaları çıkarır
Kimin için bırakmışız sıcak yatağı
fabrika düdüklerinden önce,
bu kör boğaz için mi bütün çilemiz!
Benim bilgili, becerikli çocuğum,
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden ?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi ?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum !
Eğer çalışmadığın içinse,
bildiklerin sana yeter,
notun önceden verilmiş,
bilmediğin şahıs zamirleri olsun !
İşte herkes kendi âleminde
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Biraz kalınlaşınca
bir apartman dikersin Beyoğlu’na:
Emek Apartmanı .
Kiraları yüksek diye
kim açabilir ağzını,
sen tem eli 39’dan sonra attın.
Sonra genişletirsin yazıhaneyi
bir iki kâtip çalıştırır,
bir de muhasip tutarsın
Biri esmer, biri sarışın
iki daktilo alırsın yanına
Yalova’da geçirir yazları
kışın Uludağ’a çıkarsın,
sen de bilirsin para yemesini
alın teriyle kazandıktan sonra.
Şimdilik babadan kalma
son tencere de çıksın bakırcılara,
gereği yok sana kabın kaçağın;
ilerde yeniden düzersin takımı
iğneden ipliğe kadar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Geç vakit işten çıkarsın,
iki satır konuşmak için
hasretsin bir ahbap yüzüne,
bıçak açmaz dostların ağzım
değirmenci su derdinde
Yorgunluğu çıkarmak istersin
bir koltuk meyhanesinde,
kesen elvermez,
ne yaparsın, gün o gün değil
Bir kahveye sokarsın başını,
dolaşamazsın ya böyle soğukta
Temiz bir kahve çeker canın,
mis gibi nohut gelir burnuna,
sen eski tiryaki, gel de iç bakalım !
Duramazsın okumadan yeni haberleri,
gazeteler emeklilerin elinde
Vakit gelir radyo açılır,
dinle dinleyebilirsen!
Erkek müşteriler uğrar meyhane dönüşü,
bir sözle kestirip ajansı
plâkla Urfa havası çaldırır,
ne diyebilirsin,
paraya geçer hükmün!
Girecek değilsin ya belâya
tutarsın erkenden evin yolunu ;
hem altıda kalkacak adamın
işi ne, kahve köşelerinde!
Bütün zorumuz boğazdan,
hasretiz bol sirkeli salataya
henüz girmedi mutfağımızdan içeri
A yşekadın
Dilimiz bağlı geçiyoruz
manavların önünden,
ne karpuzun turfandası bizim ,
ne üzümün.
Farkında değiliz mevsimin,
ne yazlık gömlek var arkamızda,
ne modaya uygun bir ceket;
pabuçlar kıştan kalma,
üstümüzdekiler geçen yazdan.
-Açık kalmasın da sırtımız
giyinmek bizim için değil
-Eğer ev tutacaksan,
suyu içinde olsun
ev sahibi dışında,
zehir eder insana lokmasını
Sokakta kalmak istersen
kız da yüzüne karşı çek kapıyı
şimdiden hazırdır kiracılar
Biliriz açmasını
kesenin ağzını yerine göre,
hesapla kitapla işimiz yok.
Nasıl olsa kurtulmuyor
iki ayağımız bir pabuçtan.
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.
Efkârlandığın günler
sözde şarkı satarsın mahalle arasında,
Uyan Sunam’ı söylersin
apartmanlara karşı.
Şu kuyruksuz da olmasa
çekerdin acısını yalnızlığın.
İyi köpektir,
bir yediğiniz ayrı gider.
O da bilir senin kadar
peşine düşecek çöp arabasını.
Karışanın yok, görü şenin yok,
ne hocadan azar işitirsin
çalışamadığın için,
ne başına kakanlar bulunur
yediğin ekmeği.
Hangi işe soktunsa burnunu
dikiş tutturamadın,
ne zormuş ekmek parası çıkarmak!
Macuncunun defini çaldın gündelikle
çabuk usandırdılar,
mani düzdün ketenhelvacıya, olmadı.
Küfecilik ettin, kıvıramadın,
incittin belini.
Silemezsin ne yapsan hayalinden
Hacı Bekir’in helvasını
ve Halep Kebabı’nı Rasim Usta’nın
Ne yatak bilirsin, ne yorgan,
ne ayağın çorap görür, ne sırtın ceket
Sünnetini bile unutmuştur Kızılay.
Belki karakol dolabından gayrı
bir çatı altına da sokmadın başını
Bilmem , neden ısınamadın şu bekçilere,
haksız mıdırlar, kendi mahalleleri dışına,
seni kovarlarsa?
Onlar da karışmazsa sana
unutursun neyin nesi olduğunu.
Dumanlı bir salonda
kendime göre karşılarken akşamı,
nane şekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en dalgını sınıfın!
isterken adam olmanızı
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
palto, ayakkabı yüzünden.
Kiminiz limon satar Balıkpazarı’nda
kiminiz Tahtakale’de çaycılık eder;
biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,
tereyağındaki vitamini
ve kalorisini taze yumurtanın!
Neler düşünmedik beraberce
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
Hazan rüzgârı nda dökülmüş
hasta yapraklar a mı üzülmedik!
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi unutarak!
Açık kal masın da sırtım ız
giyinmek bizim için değil . ..
Bütün zorumuz boğazdan,
hasretiz bol sirkeli salataya
henüz girmedi mutfağımızdan i çeri
Ayşekadın
Dilimiz bağlı geçiyoruz
m anavların önünden,
ne karpuzun turfandası bizim,
ne üzümün.

Dudaklarınca ne anne, ne kardeş adı
yağan yağınura aldırmadan mahpuslar,
eğilerek yıkıntılar üstüne
insan arıyorlar, kurtaracak! ..

Dudaklarınca ne anne, ne kardeş adı
yağan yağınura aldırmadan mahpuslar,
eğilerek yıkıntılar üstüne
insan arıyorlar, kurtaracak! ..
Açık kal masın da sırtım ız
giyinmek bizim için değil . ..
Bütün zorumuz boğazdan,
hasretiz bol sirkeli salataya
henüz girmedi mutfağımızdan i çeri
Ayşekadın
Dilimiz bağlı geçiyoruz
m anavların önünden,
ne karpuzun turfandası bizim,
ne üzümün.
Bilmem neden ısınamadın şu bekçilere?
Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak
Kitaplar suç ortağınız
Yoklama defterinde öğrendim sizi,
Benim haylaz çocuklarım.
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler!
İşte herkes kendi âleminde
Rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez
Bu değirmen dönüyor ya
Sorma nerden geldiğini suyunun!
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil
Neler düşünmedik beraberce
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
Ne sorayım sana
Kulak dolgunluğu bellediklerini mi söylersin
Uyku sersemliği göz gezdirdiğin kitaptan
Aklında kalanları mı
Çalısmadın istediğim gibi
Ya komşunun suyunu taşıdın
Bekar çamaşırı yıkarken annen
Ya da beşiğini salladın kardeşinin
Gaz yoktu belki bu gecelik
Şişesi çatlamıştı lambanın
Karşılıksız kalacak sorularım demek

Ama vakti gelince senden öğreneceğim
Makarna verildigini karneyle
Bulgaryadan gelen kömür motorlarının
Yanaştığını Kumkapı’ya
Kulağına kar suyu kaçan toriklerin
Karaya vurduğunu Boğaz’da
Yaramasa da işimize, kahvenin
Kaça sürüldügünü el altından
Yaz ortasında bulursun
Hasta için olduktan sonra
Limonun en sulusunu
Mahalle kırılırken uyuzdan
Sen taşırsın kükürtü
Mısır Çarşısı’ndan
Kursağına girmese de bulursun
Yumurtanın en tazesini

Her derdine koşarsın mahallenin
İnsaflısını verem doktorunun
Dişçinin en ucuzunu
Sen salık verirsin komşulara
Bildiklerin de vardı fazladan
Kalayla çivi üzerine
Biraz daha kurcalarsam
Dökersin içyüzünü nalburların

Benim bilgili becerikli çocuğum
Derse kalktığın zaman
Yüzünün kızarması neden
Üstte başta yok diye mi
Utanmak bize düşer çocuğum
Çalışmadığın içinse
Bildiklerin sana yeter
Notun önceden verilmiş
Bilmediğin şahıs zamirleri olsun!

(1943)

Bu ayaklar benden hesap soracak
Bir düşüncenin peşinde dolastirdim
Sokak sokak
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle
Bazı sarhoş, bazı yorgun .
Her zaman bir yastığa hasret!
İşte herkes kendi âleminde
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
Dudaklarında ne anne, ne kardeş adı
Yağan yağmura aldırmada mahpuslar,
Eğilerek duvarlar üstüne
İnsan arıyorlar, kurtaracak!!
Gönül şen olmazsa para mı eder?
Nerde dedim, gelsin görsün
Serçenin yuvasını düşünen şair!
Dermansız çıkmışsın kıştan..
Nasıl olsa kurtulmuyor
İki ayağımız bir pabuçtan
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
Kötürüm olmak işten değil.
Farkında değiliz mevsimin,
ne yazlık gömlek var arkamızda
ne modaya uygun bir ceket;
– Eğer ev tutacaksan,
suyu içinde olsun
ev sahibi dışında,
zehir eder insana lokmasını
Evde kalacak değilsin ya,
gidersin bir uygununa vaktin gelince.
O başını aldı gitti şehire
sen Hanife’ nin türküsünü değil,
yine kendi türkünü söyle:
İndim dere beklerim
Vay benim emeklerim!
sen de bilirsin para yemesini
alınteriyle kazandıktan sonra.
Zaten bu devirde,
ne atarsan bir kenara
gün geçtikçe koymakta üstüne;
İşte herkes kendi âleminde
rahatsın ya, fazla karıştırmaya gelmez,
bu değirmen dönüyor ya
sorma nerden geldiğini suyunun!
Gidenler gelenlerle
yolladığımız selamlar da olmasa
çoktan yitirirdik izimizi.
Ne yapalım düşmüşüz kendi derdimize,
zor geliyor iki satır karalamak
Biliriz açmasını
kesenin ağzını yerine göre
hesapla kitapla işimiz yok .
Nasılsa kurtulmuyor
iki ayağımızı bir pabuçtan
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
Efkarlandığın günler
sözde şarkı satarsın mahalle arasında,
Uyan Sunam ı söylersin
apartmanlara karşı.
Şu kuyruksuz da olmasa
çekerdin acısını yalnızlığın,
iyi köpektir,
Hangi işe soktunsa burnunu
dikiş tutturamadın,
ne zormuş ekmek parası çıkarmak!
Bir gün baktık ki, bütün mahkeme heyeti, daktilo falan kalkıp hastaneye geldiler.
En acı duyduğum olaysa, beni zincire vurmalarıdır. Düşünün ki bir şairi zincire vuruyorlar.
– Rıfat Ilgaz
Tartışılacaksa, düşünce özgürlüğünün Türkiye’ de sınırlanması gerekip gerekmediğini değil, fakat ülkemizde bir nebze de olsa düşünce özgürlüğü olsun mu, olmasın mı önce onu tartışalım.
Dr. Çetin Yetkin
Siyasal İktidar Sanata Karşı
Bilgi Yayınevi, 1970
Benim bilgili, becerikli çocuğum,
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
– utanmak bize düşer çocuğum! –
Eğer çalışmadığım içinse,
bildiklerin sana yeter,
notun önceden verilmiş,
bilmediğin şahıs zamirleri olsun!

(1943)

Ne sorayım sana,
derste kulak dolgunluğu
hatrında kalanları mi söylersin,
uyku sersemliği
şöyle bir göz gezdirdiğin kitaptan
aklına gelenleri mi?
Neler düşünmedik beraberce
burnumuzun dibindekini görmeden
bulutlara mı karışmadık!
Hazan rüzgâr ında dökülmüş
hasta yapraklar a mı üzülmedik!
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi unutarak!

(1943)

III

Saat biri otuz beş geçiyor
Köpekler silkindi uykudan
Değişti birden manzara,
canlı cansız
devrildi ne varsa ayakta,
yok oldu insan emeği
Döküldü sokaklara insanlar
ölüler kaldı yerinde

Bu akşam başı dumanlı Ilgaz’ in
Devres’ in üstünde bulutlar,
Havada yağmur ağırlığı
Üçü de düştü cemrelerin,
hükmünü gösterdi üç dokuzlar,
yüz tuttu havalar ısınmaya.
Tam kendini dinleyecek zamanın,
Ulu çamlara köknarlara karşı
Yaşıyorum diyebilmek göğüs dolusu
Bir otuyum diyebilmek bu toprağın
Menekşe değil bir ardıç eğilmezliğinde
Özsuyunda üreme varolma tutkusu
Ne kimseye boyun eğme ne kula kulluk.
Hastanenin saçağına kuşlar konuyor
Güvercinler, gözleri umut yeşili
Gidemem ciğerlerim yetmiyor solumaya
Bu ayaklar benim değil ne zamandır.
Bu ayaklar benden hesap soracak,
Bir düşüncenin peşinden dolaştırdım
Sokak sokak
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle
Bazı sarhoş ,bazı yorgun.
Her zaman bir yastığa hasret!
“Biliriz açmasını
kesenin ağzını yerine göre,
hesapla kitapla işimiz yok.
Nasıl olsa kurtulmuyor
iki ayağımız bir pabuçtan.
Yorgana göre uzatmaktan ayağımızı
kötürüm olmak işten değil.”
“Benim bilgili, becerikli çocuğum,
kalktığın zaman tahtaya
yüzünün kızarması neden?
Ayağında sağlamca bir pabuç
sırtında bir ceket yok diye mi?
Ne var bunda sıkılacak,
utanmak bize düşer çocuğum!
Eğer çalışmadığın içinse,
bildiklerin sana yeter, “

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir