İçeriğe geç

Sıfır Noktasındaki Kadın Kitap Alıntıları – Nevâl El-Seddavi

Nevâl El-Seddavi kitaplarından Sıfır Noktasındaki Kadın kitap alıntıları sizlerle…

Sıfır Noktasındaki Kadın Kitap Alıntıları

Gerçeğe ulaşmak, artık ölümden korkmamak demektir. Her ikisiyle de yüz yüze gelmek büyük bir cesaret gerektirdiğinden, ölümle gerçek birbirine benzer.
Yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır.
+Yapacağım işi kendim seçmek istiyorum.
-Bu dünyada yapacağı işi seçebilen mi varmış!
Eskiden olduğumu sandığım kadar özgür olmadığımı fark ettim.
Onuru korumak için büyük paraların gerektiğini, ama büyük paraların onuru yitirmeden kazanılmayacağını öğrenmiştim.
Gözlerine kara gözlükler takıp sonra da güneşi göremediğini söylüyorsun.
Ne var ki yeryüzündeki hiçbir güç, bir tek anda zamanın akışını tersine çeviremezdi.
Ömrümün kaç yılı, bedenimle benliğim gerçekten istemediğim şeyleri yapacak kadar benim olmadan geçti?
Nasıl yaşayacağız? Yaşam çok zor.
Irak bir hazdı bu; yaşam yolculuğunun anımsanan yıllarından daha eski, belleğin uzunluğundan daha uzun, çok uzak yıllar önce ortaya çıkmış, derinliklere gömülmüş gibi gelen bir haz. Anımsar anımsamaz unutulan, bir kez olmuş ve yitip gitmiş ya da hiç olmamış bir şey gibi.
İnsanları ve işlek caddeyi, yaşama yüksek bir cezaevi duvarının üstünden bakmaya mahkûm edilmiş bir tutuklu gibi gözlerdim.
Düşer dururdum, uçsuz bucaksız bir denize atılmış, batmaya başladığında suyla, yüzmeye başladığında rüzgarla kamçılanan bir nesne gibi oradan oraya sürüklenirdim.
Yalnızca makyajım, saçım ve pahalı ayakkabılarım üst sınıf tı. Ben, ortaokul diplomam ve arzularımla orta sınıf a aittim.
O, koca dünyadaki milyonlarca insandan yalnızca biri değildi; bütün canlıları ve nesneleriyle koca dünyanın kendisiydi.
Prens bana yeniden bakarak güldü ve Gerçeği söylemiyorsun. Yüzünden bir kralın kızı olduğunu okuyabiliyorum, dedi.
Babamın bir şey dışında kraldan farkı yoktur.
Nedir o?
Bana öldürmeyi öğretmedi. Her şeyi yaşarken öğrenmeye bıraktı beni.
Bir gün gazeteler bir derneğe bağışta bulunurken resmimi basıp , benden sorumluluk sahibi bir yurttaş olarak bahsettiler.Bundan böyle ne zaman onura ya da üne gerek duysam, bankadan para çekmem yeterli oluyordu.
Artık onuru korumak için büyük paralar gerektiğini, ama büyük paraların onuru yitirmeden kazanılamayacağını öğrenmiştim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Başarılı politikacıların kendi içlerinde hep yenilmelerinden ötürü, başkalarının önünde yenilmeye dayanamayacaklarını biliyordum.Bir insan çifte yenilgiye katlanamaz. Onların yükselmek için sürekli uğraşmalarının gizi budur.Başkaları üzerinde kurdukları iktidar onlara bir üstünlük duygusu verir.Önem verdikleri tek şey olan büyüklük görünümünü yaymaya çalışırken,içten içe ne kadar boş olduklarını gizler bu zafer.
Ömrümde hiç ayna görmemisken , bunun kendi yüzüm olduğundan nasıl bu kadar emin olabilmiştim ?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır.
Nasıl yaşayacağız? Yaşam çok zor.
Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.
Ömrümün kaç yılı, bedenimle benliğim gerçekten istemediğim şeyleri yapacak kadar benim olmadan geçti?
Kendi değerini belirleyen kadındır.
Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.
Başarılı bir fahişe, zavallı bir azizeden daha iyiydi.
Gözlerine kara gözlükler takıp sonra da güneşi görmediğini söylüyorsun.
yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.
Tuhaftı; uyuduğum, düş gördüğüm, uyuyup düş görürken içi ne daldığım, ıslanmadan yavaşça battığım, boğulmadan yavaşça dibine indiğim bir denizin sularındaymışım gibi, bu koyu yeşilde, kendi derinliği, kendi kıvamı olan bu koyu yeşilde boğulma isteği duyuyordum. Sanki bu suya uzanmış, kâh içine, derinlere gömü lüyor, kâh yavaşça, kolumu ya da bacağımı oynatmadan yüzeye taşınıyordum.
İnsanla, otobüslerde, arabalarda, ya da kaldırımlarda bir koşuşturmaca içindeydi. Kör gibiydiler, hiçbir şey görmüyorlardı sanki.
Çünkü yoksulluğun toprağı yoktu.
Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız ve korkularımızdır.
Çünkü gelecek istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi.
“Yurtseverlik” sözcüğünü her andıklarında, aslında Allah’tan korkmadıklarını, kafalarındaki yurtseverlik kavramının yoksulun, zenginin toprağını, onların kendi topraklarını savunmak için ölmesi gerektiği anlamına geldiğini hemen anlardım, çünkü yoksulun toprağı yoktu.
Hükümdar süzülmüş gözlerinin arasından büyük bir küçümsemeyle, hakka ermiş gibi bakarak otururdu. Halkını aldattığı gibi, Allah‘ını da aldatmaya çalıştığını görürdüm.
Dünyaya kötülük tohumlarını eken, halklarını talan eden erkeklerdi bunlar; kalın sesli, ikna yeteneğine sahip, tatlı sözler seçip söyleyen, zehirli oklar atan erkeklerdi.
Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.
Kim demiş yumuşak kadınlar katil olmaz diye?
Gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hala benim
Ama aşkta her şeyimi vermiştim; yeteneklerimi, çabamı, duygularımı, en derin duygularımı Bir azize gibi, bedelini hiç hesaplamadan, elimde avucumda ne varsa hepsini vermiştim. Tek bir şey dışında hiçbir şey istememiştim, hiçbir şey: aşkın korumasına sığınmak. Kendimi yeniden bulmak, yitirdiğim benliğimi yeniden kazanmak. Küçük görülmeyen, aşağılanmayan, tersine saygın ve üstün tutulan, duyarak yaşayan bir insan olmak.
Bütün zavallılığına ve umarsızlığına karşın bu kadın, benim gibi yaşamının son anlarına tanık olan herkese, yaşama, sevme ve kendilerini gerçek özgürlük haklarından mahrum bırakan bütün güçlere karşı direnip bu güçleri yenme isteği vermiştir.
Savaş kıtlık ya da salgın hastalık sonucu yaşamlarını yitiren şehitlerin ruhları için istekle dua ederken görürdüm onları. Başlarını yere eğip, korku ve etin dolgunlaştırdığı popolarını kaldırarak secdeye varırlardı. “Yurtseverlik” sözcüğünü her andıklarında, aslında Allahtan korkmadıklarını, kafalarındaki yurtseverlik kavramının yoksulun , zenginin toprağını, onların kendi topraklarını savunmak için ölmesi gerektiği anlamına geldiğimi hemen anlardım,
çünkü yoksulluğun toprağı yoktu.
Her ikisiyle de yüz yüze gelmek büyük bir cesaret gerektirdiğinden, ölümle gerçek birbirlerine benzer.
Yaşamı da, ölümü de aşmıştım; çünkü artık ne yaşama arzusu duyuyor, ne de ölümden korkuyordum. Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey ummuyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır.
“Herkes bir gün ölecek Firdevs. Sen de, ben de. Önemli olan ölene kadar nasıl yaşayacağımız.
Nasıl yaşayacağız? Yaşam çok zor.
Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Ger­çekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.
Sulara fırlatılmış bir çakıl taşı gibiydim; dalgaların dövdüğü, oraya buraya attığı, kıyıda bir yere bırakılmak üzere yuvarlanıp duran bir çakıl taşı
Artık onuru korumak için büyük paraların gerektiğini, ama büyük paraların onuru yitirmeden kazanılmayacağını öğrenmiştim.
“Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hala benim ”
Tek bir adamı bekleme gereksinimi duymayacaktır. O dönmediği zaman üzülmeyecek, bir şey beklemeyecek, umutları suya düştüğünde acı çekmeyecektir. Hiçbir şey umut etmeyecektir artık, hiçbir şey arzulamayacaktır. Hiçbir şeyden korkmayacaktır, çünkü onu incitebilecek her şeyi zaten yaşamıştır.
Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hâlâ benim…
Yurtseverlik sözcüğünü her andıklarında, aslında Allah’tan korkmadıklarını, kafalarındaki yurtseverlik kavramının yoksulun, zenginin toprağını, onların kendi topraklarını savunmak için ölmesi gerektiği anlamına geldiğini hemen anlardım, çünkü yoksulun toprağı yoktu.
Gerçeğe ulaşmak, artık ölümden korkmamak demektir. Her ikisiyle de yüz yüze gelmek büyük bir cesaret gerektirdiğinden, ölümle gerçek birbirlerine benzer. Gerçekler de insanı öldürdüğü için, ölüm gibidir.
Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey ummuyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır.
…gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi.
Nil nehri, gökyüzü ve ağaçlar değişebilir mi? Ben değiştim, öyleyse neden Nil’in ve ağaçların rengi de değişmesin?
Gerçekler de insanı öldürdüğü için, ölüm gibidir
Ben seni derin denizlerde terk etmedim
Sen beni kuru toprakta bıraktın
Ben seni parlak altınlara değişmedim
Sense beni bir pula sattın.
Hiçbir şey beklemiyorum
Hiçbir şey istemiyorum
Hiçbir şeyden korkmuyorum
Özgürüm ben.
Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.
Herkes bir gün ölecek Firdevs. Sen de, ben de. Önemli olan ölene kadar nasıl yaşayacağımız.
Yeter! Dedim.
Gözlerine kara gözlükler takıp, sonra da güneşi göremediğini söylüyorsun.

#sıfırnoktasındakikadın
#bookstagram

Bazen insanın iki kez doğup doğamayacağını sorarım kendime.
Ben gerçeği söylüyorum. Gerçek vahşi ve tehlikelidir.
Sulara fırlatılmış bir çakıl taşı gibiydim; dalgaların dövdüğü, oraya buraya attığı, kıyıda bir yere bırakılmak üzere yuvarlanıp duran bir çakıl taşı
Gözlerine kara gözlükler takıp sonra da güneşi göremediğini söylüyorsun.
Çürümüş gözler, yara bere içinde bir yüzle sokaklarda dolaştım; ancak kimse bana dikkat etmedi. İnsanlar, otobüslerde, arabalarda ya da kaldırımlarda bir koşuşturmaca içindeydi. Kör gibiydiler, hiçbir şey görmüyorlardı sanki.
Herkes bir gün ölecek Firdevs. Sen de,ben de. Önemli olan ölene kadar nasıl yaşayacağımız.
Nasıl yaşayacağız? Yaşam çok zor.
Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.
“Ben seni derin denizlerde terk etmedim
Sen beni kuru toprakta bıraktın
Ben seni parlak altınlara değişmedim
Sense beni bir pula sattın.”
Kitapları sevmeye başladım, çünki her Kitaptan yeni bir şey öğreniyordum
Geçmişimde, çoçukluğumda kayda değer bir şey yoktu. Ne aşk ne de başka bir şey. Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Çünki gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hala benim..
Son erdem kırıntısını da, kafamdaki son kutsallık damlasını da atma zamanı geldi artık. Başarılı bir fahişe, zavallı bir azizeden daha iyiydi
Bütün kadınlar yalanların kurbanıydı.

En az aldatılan kadının fahişe olduğunu kavramıştım artık.

Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hala benim…
Bazen insanın iki kez doğup doğamayacağını sorarım kendime.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir