İçeriğe geç

Sherlock Holmes – Perde Kapanıyor Kitap Alıntıları – Arthur Conan Doyle

Arthur Conan Doyle kitaplarından Sherlock Holmes – Perde Kapanıyor kitap alıntıları sizlerle…

Sherlock Holmes – Perde Kapanıyor Kitap Alıntıları

İnsan beyninde çözülemeyecek kadar zor, tahmin edilemeyecek kadar karmaşık duygular ve arzular vardır. Arzuların karanlık olanlarına gelince; işte onlar oldukça soğuktur ve kişiyi adeta buzdan bir kütleye çevirir.
İnsan beyninde çözülemeyecek kadar zor, tahmin edilemeyecek kadar karmaşık duygular ve arzular vardır. O arzuların karanlık olanlarına gelince; işte onlar oldukça soğuktur ve kişiyi adeta buzdan bir kitleye çevirir.
İşin içinde olaylar varsa umut da vardır her zaman.
Değişen bir çağda durağan bir noktasın sen.
Şairliği bırak
İnsan bütün umutlarının ve planlarının son anda suya düştüğünü görmeye dayanamıyoruz
Doğudan bir rüzgar geliyor, Watson.
Sanmıyorum, Holmes. Hava epey sıcak.
Sevgili Watson! Değişen bir çağda durağan bir noktasın sen. Ne dersen de de doğudan bir rüzgar yaklaşıyor; İngiltere’nin daha önce hiç görmediği türden bir rüzgar. Hava soğuk ve buruk olacak, birçoğumuz onun karşısında direnemeyip yok olacağız. Ama nihayetinde Tanrı’nın kendi rüzgarıdır; fırtına nihayet dindiğinde daha güzel, daha güçlü ve daha temiz bir ülke uzanıyor olacak güneşin altında. Motoru çalıştır, Watson. Artık yola çıkmamızın zamanı geldi.
Biliyor musunuz, istesem çok iyi bir hırsız olabilirdim ve kimse de yakalayamazdı beni.
İnsan bütün umutlarının ve planlarının son anda suya düştüğünü görmeye dayanamıyor Bay Holmes.
Benim adım Sherlock Holmes, dedi dostum. Muhtemelen duymuşsunuzdur. Neresinden bakarsanız bakın, diğer bütün iyi vatandaşlar gibi benim de görevim adaletin yerini bulmasıdır.
Çok derin sularda yüzüyoruz Bay Mason, çok derin ve bulanık.
Kesinlikle Watson. Hayırsız ve acınası. Ama hayat da öyle değil mi? Onun hikayesi aynı bütünün bir parçası sayılmaz mı? Elimizi uzatırız. Yakalarız da. Ama sonunda ne kalır elimizde? Bir gölge. Hatta bir gölgeden de beteri, bir muamma.
ama bazen kartal sürüsünün arasına bir leş kargası da karışabilir.
Şey, bir adamın bazı tuhaflıkları varsa bir yere kadar mazur görülebilir ama yaptığı her şey tuhafsa o zaman durup düşünürsün.
O soğuk maskenin arkasında gizlenen sevginin ve bağlılığın derinliğini görmek, bir değil, binlerce yaraya bile değerdi. Her zaman keskin ve sert bakan gözler bir anlığına buğulanmış, çelik dudaklar titremeye başlamıştı. Büyük bir beynin, kendisi kadar büyük kalbini ilk ve son kez o zaman gördüm. Bunca yıldır tüm alçakgönüllülüğümle ve çoğu zaman tek taraflı gibi görünen hizmetlerimin karşılığını o kısacık, büyülü anda alıvermiştim.
Bekleyelim, zaman her şeyi kendi çözsün.
Ama gözleri insanı esir ediyordu. Bir insanın gözleri, yoğun iç dünyasını bu kadar mı yansıtır, bu kadar mı parlak, atik ve dikkatli olurdu?
Hava soğuk ve buruk olacak, birçoğumuz onun karşısında direnemeyip yok olacağız. Ama nihayetinde Tanrı’nın kendi rüzgarıdır; fırtına nihayet dindiğinde daha güzel, daha güçlü ve daha temiz bir ülke uzanıyor olacak güneşin altında.
Yapmayın, sevgili Beyefendi, faydacı bir çağda yaşıyoruz. Onur, ortaçağa ait bir kavram artık.
Ama sonra birdenbire kaya kadar sert bir şeye çarpıyorsun. Sınıra gelmiş olduğunu ve bu gerçeği kabullenmek zorunda olduğunu o zaman anlıyorsun işte.
Çok kolay kanan bir millet.
Güdülmeye daha hazır, daha saf bir toplum hayal bile edemiyorum.
Yürek acısını dindirmek için bir şeylerle meşgul olmak şart.
Ah şu insanlar yok mu Doktor Watson. Daha alçak, daha nankör bir varlık yoktur herhalde.
Adamı gördün mü? diye sordu.
Az önce çıkan ihtiyarı mı diyorsun?
Aynen.
Evet, kapıda karşılaştık.
Nasıl buldun onu?
Kimseye hayrı dokunmayan, düşkün, acınası bir yaratıktı.
Kesinlikle Watson. Hayırsız ve acınası. Ama hayat da öyle değil mi? Onun hikayesi aynı bütünün bir parçası sayılmaz mı? Elimizi uzatırız. Yakalarız da. Ama sonunda ne kalır elimize? Bir gölge. Hatta bir gölgeden de beteri, bir muamma.
İnsan bütün umutlarının ve planlarının son anda suya düştüğünü görmeye dayanamıyor.
Bazen kartal sürüsünün arasına bir leş kargası da karışabilir.
Geçinmek, olmadığın halde bir şeymiş gibi davranmaktır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Elimizi uzatırız. Yakalarız da. Ama sonra ne kalır elimize? Bir gölge. Hatta bir gölgeden daha beteri, bir muamma.
Geçinmek, olmadığın halde bir şeymiş gibi davranmaktır.
Yürek acısını dindirmek için bir şeylerle meşgul olmak şart.
Hayırsız ve acınası. Ama hayat da öyle değil mi? Onun hikayesi aynı bütünün parçası sayılmaz mı? Elimizi uzatırız. Yakalarız da. Ama sonunda ne kalır elimizde? Bir gölge. Hatta bir gölgeden de beteri, bir muamma.
Bir adamın bazı tuhaflıkları varsa bir yere kadar mazur görülebilir ama yaptığı her şey tuhafsa o zaman durup düşünürsün.
Her şey olacağına varır.
İşin içinde olaylar varsa umut da vardır her zaman.
Yapmayın, sevgili Beyefendi, faydacı bir çağda yaşıyoruz. Onur, ortaçağa ait bir kavram artık.
“Adamı gördün mü?” diye sordu.

Az önce çıkan ihtiyarı mı diyorsun?

Aynen.

Evet, kapıda karşılaştık.

Nasıl buldun onu?

Kimseye hayrı dokunmayan, düşkün, acınası bir yaratıktı.

Kesinlikle Watson. Hayırsız ve acınası. Ama hayat da öyle değil mi? Onun hikâyesi aynı bütünün bir parçası sayılmaz mı? Elimizi uzatırız. Yakalarız da. Ama sonunda ne kalır elimizde? Bir gölge. Hatta bir gölgeden de beteri, bir muamma.

Bekleyelim, zaman her şeyi kendi çözsün.
Faydacı bir çağda yaşıyoruz. Onur, ortaçağa ait bir kavram artık.
“Kanunun diğer yanında yer alsaydım en başarılı suçlu olurdum.”
Bir yabancı için en büyük tuzak yüzeydeki bu saflıklarıdır. İlk izlenimin, son derece yumuşak başlı insanlar oldukları şeklindedir. Ama sonra birdenbire kaya kadar sert bir şeye çarpıyorsun.
Yürek acısını dindirmek için bir şeylerle meşgul olmak şart.
Bekleyelim, zaman her şeyi kendi çözsün.
Büyük bir beynin, kendisi kadar büyük kalbini ilk ve son kez o zaman gördüm.
O soğuk maskenin arkasında gizlenen sevginin ve bağlılığın derinliğini görmek, bir değil, binlerce yaraya bile değerdi. Her zaman sert ve keskin bakan gözler bir anlığına buğulanmış, çelik dudaklar titremeye başlamıştı. Büyük bir beynin, kendisi kadar büyük kalbini ilk ve son kez o zaman gördüm. Bunca yıldır tüm alçakgönüllülüğümle ve çoğu zaman tek taraflı gibi görünen hizmetlerimin karşılığını o kısacık, büyülü anda alıvermiştim.
Hava soğuk ve buruk olacak, birçoğumuz onun karşısında direnemeyip yok olacağız. Ama nihayetinde Tanrı’nın kendi rüzgârıdır; fırtına nihayet dindiğinde daha güzel, daha güçlü ve daha temiz bir ülke uzanıyor olacak güneşin altında.
“Çok kolay kanan bir millet,” diye belirtti. “Güdülemeye daha hazır, daha saf bir toplum hayal bile edemiyorum.”
İnsan rahatlıkla Tanrı’nın lanetinin bu yozlaşmış dünyayı şimdiden sarmış olduğunu düşünebilirdi.
Benden bir istediğini iki ettim mi? Bir kadın daha fazla ne kadar şımartılır bilmiyorum.
Benim adım Sherlock Holmes, dedi dostum. “Muhtemelen duymuşsunuzdur. Neresinden bakarsanız bakın, diğer bütün iyi vatandaşlar gibi benim de görevim adaletin yerini bulmasıdır.
“Ah, ilginç bir şahsiyetmiş! Hep böyle mi davranır bu?”
“Hayırısız ve acınası. Ama hayat da öyle değil mi? Onun hikayesi aynı bütünün bir parçası sayılmaz mı? Elimizi uzatırız. Yakalarız da. Ama sonunda ne kalır elimizde? Bir gölge. Hatta bir gölgeden de beteri, bir muamma.”
“İşin içinde olaylar varsa umut da vardır her zaman.”
Yapmayın, sevgili Beyefendi, faydacı bir çağda yaşıyoruz. Onur, ortaçağa ait bir kavram artık.
Bütün bencil insanlar gibi o da kıskanç bir adam ve bir süre sonra bu kıskançlığı takıntıya dönüşmüş.
Yürek acısını dindirmek için bir şeylerle uğraşmak şart
Kazanırsam her şey yoluna girer.Ama kaybedecek olursam bunu düşünmek bile istemiyorum.
O soğuk maskenin ardında gizlenen sevginin ve bağlılığın derinliğini görmek, bir değil, binlerce yaraya değerdi.
Ayrıca bu ülkede kaçabileceğiniz bir fare deliği bile kalmadı artık.
Tutsak, büyük güçlükle koltukta doğrulmuş, onu yakalamış olan kişiye şaşkınlıkla karışık bir nefretle bakakalmıştı.
“Yürek acısını dindirmek için bir şeylerle meşgul olmak şart.”
Ah şu insanlar yok mu Doktor Watson. Daha alçak, daha nankör bir varlık yoktur herhalde.
“Kesinlikle Watson. Hayırsız ve acınası. Ama hayat da öyle değil mi?
İnsan bütün umutlarının ve planlarının son anda suya düştüğünü görmeye dayanamıyor Bay Holmes.
Değişen bir çağda durağan bir noktasın sen.
Faydacı bir çağda yaşıyoruz. Onur ortaçağa ait bir kavram.
bilinen gerçekler, söylentilere nazaran daha az korku uyandırır.
Bu ne gaddar bir dünya!
Ah şu insanlar yok mu
Daha alçak, daha nankör bir varlık yoktur herhalde.
İnsan bütün umutlarının ve planlarının son anda suya düştüğünü görmeye dayanamıyor
Ah şu insanlar yok mu Doktor Watson.
Daha alçak ,daha nankör bir varlık yoktur herhalde .
Bence yalnız kalmaktansa dostlarla birlikte savaşıp ölmek çok daha akıllıca bir davranış.
O soğuk maskenin ardında gizlenen sevginin ve bağlılığın derinliğini görmek, bir değil, binlerce yaraya değerdi.
Ama sonra birdenbire kaya kadar sert bir şeye çarpıyorsun. Sınıra gelmiş olduğunu ve bu gerçeği kabullenmek zorunda olduğunu o zaman anlıyorsun işte.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir