İçeriğe geç

Sessizliğin Müziği Kitap Alıntıları – Patrick Rothfuss

Patrick Rothfuss kitaplarından Sessizliğin Müziği kitap alıntıları sizlerle…

Sessizliğin Müziği Kitap Alıntıları

Bazen çok hayırsız olabiliyordu. Kendini arzularına kaptırabiliyordu.
Bazı günler kurşun gibi üstünüze çöküverirdi. Bazıları kediler kadar vefasız olurdu ve teselliye ihtiyaç duyduğunuzda kaçıp giderdi. Daha sonra onları istemediğinizde de geri gelip başınıza musallat olurlar ve soluğunuzu çalarlardı.
Bazen açgözlülük edebiliyordu. Bencilce isteklere kapılıyordu. Dünyayı çarpıtarak uygun şeklinden çıkarıyordu.
Mahremiyete düşkünlük iyiydi hoştu ama ya hiç adının olmaması? Ne kadar korkunç. Ne kadar yalnız.
Utangaç mıydı, yoksa esrarlı mı? Kayıp mı, yoksa yalnız mı?
Gece vakti delicesine öten yalnız bir cırcırböceği gibi mini minnacık bir şey.
O derinlere indikçe basınç artıyor, karanlıktaki loş suretler üstüne üstüne geliyordu.
Yukarıdan sızan altın sarısı günışığı bir mızrak kadar düz, parlak ve sabit bir şekilde gölete vuruyordu.
Bastırılmış gibi. Daha solgun. Soğuk. Soluk. Silik.
Her gün olmak için çabaladığı türden bir küçüklük değildi hissettiği. Ağaçlar arasındaki bir ağacın küçüklüğü de değildi, yer altındaki bir gölgenin küçüklüğü de.Üstelik küçük hissettiği tek şey bedeni değildi.
Bazı günler kurşun gibi üstünüze çöküverirdi. Bazıları kediler kadar vefasız olurdu ve teselliye ihtiyaç duyduğunuzda kaçıp giderdi. Daha sonra onları istemediğinizde de geri gelip başınıza musallat olurlar ve soluğunuzu çalarlardı.
İsteklerini dünyaya dayatmak, bencilliklerin en beteridir.
Gaddarlık dünyanın dönüşüne asla fayda getirmezdi.
Doğruluk ile doğru olmasını dilediğimiz şey arasında bir fark vardır.
Gaddarlık dünyanın dönüşüne asla fayda getirmezdi.
İstediğini dünyaya diretecek kadar kibirli değildi. Fakat dünyanın ona verdiği şeyleri kullanabilirdi.
Genç kız işleri usulüne göre yapmanın tüm bunlara değdiğini herkesten iyi bilirdi.
Başı epeyce zonkladı ama doğrusunu söylemek gerekirse asıl incinen duygularıydı. Bir şey ona bu kadar kabalık etmeyeli fani bir ömre bedel bir zaman geçmişti.
Auri dünyanın gerçek düzenine sırt çevirmişti.Önce kendini toparladın.Sonra evini.Sonra gökyüzünün sana ait olan köşesini. Ondan sonra
Akıntıya karşı yüzemez veya rüzgarın yönünü değiştiremezdin .Peki ya bir fırtına çıkarsa?Eh,o zaman yelken açmayıp gemiyi hazırlar ve sintine basardın.Auri bu haldeyken her şeyi allak bullak etmekten başka ne yapabilirdi ki?
Auri uzun bir süre öylece kalakaldı. Ağlayabileceğini düşündü ama içini yokladığında hiç gözyaşının kalmadığını keşfetti. Sanki içi kırık cam parçalarıyla ve çapaklarla doluydu .Bitkindi ve her şeyden ümidini kesmişti. Ve eli ağrıyordu.
Auri dünyanın gerçek düzenine sırt çevirmişti. Önce kendini toparlardın. Sonra evini. Sonra gökyüzünün sana ait olan köşesini. Ondan sonra
Üçüncü gün Auri ağladı..
Auri sakinleşmek için bir nefes aldı. Buna zaman yoktu. Onlar sert çizmeleriyle ve kibirleriyle bu yere dair en ufak bir bilgileri bile olmadan geleceklerdi
Auri sırıttı. Nerede olduğunu tamı tamına biliyordu. Her şey durması gerektiği yerdeydi.
Bazı yerlerin adları olurdu.Bazı yerler değişirdi veya adını açıklamaktan çekinirdi. Bazı yerlerinse hiç adı olmazdı ve bu daima üzücüydü.Mahremiyete düşkünlük iyiydi hoştu ama ya hiç adının olmaması?Ne kadar korkunç. Ne kadar yalnız.
Doğruluk ile doğru olmasını dilediğimiz şey arasında bir fark vardır.
Bazı günler kurşun gibi üstünüze çöküverirdi. Bazıları kediler kadar vefasız olurdu ve teselliye ihtiyaç duyduğunuzda kaçıp giderdi. Daha sonra onları istemediğinizde de geri gelip basınıza musallat olurlar ve soluğunuzu çalarlardı.
Dinledi, sonra kapıyı açıp yeniden baktı. Bir şey göremedi. Fakat görmemenin faydası olmadı. Auri görünüşün her şey demek olmadığını biliyordu.
Bazı şeyler kaldıkları yerde kalamayacak kadar doğru olurdu. Bazıları yalnızca bir süreliğine ziyaret edip giderdi.
Kendini tanıyacak kadar akıllı, kendisi olacak kadar cesur ve her nasılsa hem benliğini koruyup hem de kendini değiştirecek kadar yabaniydi.
Uysal ve kibar olmak daha iyiydi, isteklerini dünyaya dayatmak, bencilliklerin en beteriydi.
Dünyada hareket ederken daha nazik olması gerekirdi.İşlerin gidişatını bilirdi.Adımlarını daima bir kuş kadar hafif atmazsan tüm dünya kalkıp seni ezmeye gelirdi.Oyun kartlarından bir evmişsin gibi.Taşlara çarpan bir şişeymişsin gibi.
Dikkati elden bırakmazsan, gidişatın uygun bir parçasıysan yardımın dokunurdu.Çatlakları onarırdın.Çarpık bulduğun şeyleri düzeltirdin.Ve dünyanın
buna karşılık seni bir paçavra gibi fırlatıp atmayacağına güvenirdin.Yaşamanın tek zarif yolu buydu.Diğer her şey kibir ve gururdu.
Doğruluk ile doğru olmasını dilediğimiz şey arasında bir fark vardır.
Zavallı şey,böylesine hoş ve böylesine kayıp olmak . Tüm o bilgiler içinde kısılı kalmışken bu denli cevapkâr olmak. Güzel ve kayıp olmak
Adımlarını daima bir kuş kadar hafif atmazsan tüm dünya kalkıp seni ezmeye gelirdi. Oyun kartlarından bir evmissin gibi. Taşlara çarpan bir şişeymişsin gibi. Sıcak nefesi arzu ve şarap kokan bir elin sertçe zapt ettiği bir bilekmişsin gibi
Bazı günler kurşun gibi üstünüze çöküverirdi. Bazıları kediler kadar vefasız olurdu ve teselliye ihtiyaç duyduğunuzda kaçıp giderdi. Daha sonra onları istemediğinizde de geri gelip basınıza musallat olurlar ve soluğunuzu çalarlardı.
Cevaplar daima önemli olsa da nadiren kolay olurdu.
Doğruluk ile doğru olmasını dilediğimiz şey arasında bir fark vardır.
Yalınlıkla, keskinlikle, sadece yeterli olan şeylerin boşluğuyla çevrili yaşamak ne kadar feciydi.
Ağlayabileceğini düşündü ama içini yokladığında hiç gözyaşının kalmadığı keşfetti. Sanki içi kırık cam parçalarıyla ve çapaklarla doluydu. Bitkindi ve her şeyden ümidini kesmişti.
Şeyaltı’nın derinliklerinde ayakları sıcak taşa basan Auri, hafif fakat hoş bir melodi işitti.
Bunun nasıl bir şey olabileceğini biliyordu. Bazı günler kurşun gibi üstünüze çöküverirdi. Bazıları kediler kadar vefasız olurdu ve teselliye ihtiyaç duyduğunuzda kaçıp giderdi. Daha sonra onları istemediğinizde de geri gelip başınıza musallat olurlar ve soluğunuzu çalarlardı.
Üçüncü gün Auri ağladı.
Bitkindi ve her şeyden ümidini kesmişti.
“Dünyayla sırf dünyanın hatırı için ilgilenirdin.”
“Genç kız etrafına bakındı ve sahip olduğu lüks karşısında gülümsedi. Mükemmel ve sevecen bir ekmeği ile lavantası vardı. En gözde elbisesini giyiyordu. Adı Auri’ydi ve o ad, içinde durmaksızın parıldayan bir parça altındı.”
sırf kendisi olmak, dünyanın doğru düzgün dönmesi için yalnız başına çalışıp didinmek onu çok yormuştu.
Doğruluk ile doğru olmasını dilediğimiz şey arasında bir fark vardır.
Yalınlıkla, keskinlikle, sadece yeterli olan şeylerin boşluğuyla çevrili yaşamak ne kadar feciydi.
“Cevaplar daima önemli olsa da nadiren kolay olurdu.”
Bak, insanlar bir öyküden belli başlı şeyler beklerler, adımını dikkatli atarsan bunlardan bir veya ikisini es geçebilirsin ama hepsini başından savamazsın. Öykümde aksiyon sahnesine en yakın şey birinin sabun üretmesi. Birinin sabun üretmesini tarif etmeye sekiz sayfa harcadım. Bunu ancak bir deli yapar.
Her gördüğün şeyi sahiplenmezdin. Öylesi seni küçük kılardı.
Fakat asıl hazinesi, öpecek kadar şefkatli bakan suratının hoşluğuydu.
Hiçbir şey başka birşey değildi. Hiçbir şey olmaması gereken bir şey değildi.
İşleri usulüne göre halletmek herşeye değerdi.
Bu kitabı satın almak istemeyebilirsiniz.

Biliyorum, bu bir yazarın söyleyeceği türde bir söz değil. Satış departmanındakiler bundan hoşlanmayacaklar. Editörüm küplere binecek. Ama henüz yolun başındayken size karşı dürüst olmayı yeğlerim.

Yalnız kalmak korkunç bir şeydi.
Gaddarlık dünyanın dönüşüne asla fayda getirmezdi.
İşleri usulüne uygun halletmek her şeye değerdi.
Bu kitabı satın almak istemiyebilirsiniz.
Auri uzun bir süre öylece kalakaldı. Ağlayabileceğini düşündü ama içini yokladığında hiç gözyaşının kalmadığını keşfetti. Sanki içi kırık cam parçalarıyla ve çapaklarla doluydu. Bitkindi ve her şeyden ümidini kesmişti.
Auri bir süre karanlıkta oturdu. Daha önce de böyle şeyler olmuştu. Geçen seferki uzun zaman önceydi ama Auri onu hala hatırlıyordu. Tıpkı şimdiki gibi bir yumurta kabuğu kadar boş bir vaziyette oturup kalmıştı. Kızgın karanlıkta oyuk ve kurşun gibi bir göğüsle beklerken onu ilk kez müzik yaparken duymuştu. O , genç kıza tatlı, yeni ve mükemmel adını vermeden önce. O ad ki içini asla terk etmeyen güneşten bir parçaydı. Bir lokma ekmekti. Yüreğindeki bir çiçekti.
O anda içi panik kapladığını hissetti. Biliyordu. İşlerin ne çabuk raydan çıkabileceğini biliyordu. Yapabildiğin işleri yapardın. Dünyayla sırf dünyanın hatırı için ilgilenirdin. Güvende olacağını umardın. Ama genç kız gerçeği biliyordu. Hayatın bir anda tepetaklak olurdu ve elinden hiçbir şey gelmezdi.
Auri tutulan sırların ne kadar ağırlaşabileceğini çok iyi biliyordu.
Genç kız etrafına bakındı ve sahip olduğu lüks karşısında gülümsedi. Mükemmel ve sevecen bir ekmeği ile lavantası vardı. En gözde elbisesini giyiyordu. Adı Auri’ydi ve o ad, içinde durmaksızın parıldayan bir parça altındı.
Bazı günler kurşun gibi üstünüze çöküverirdi. Bazıları kediler kadar vefasız olurdu ve teselliye ihtiyaç duyduğunuzda kaçıp giderdi.
Üçüncü gün Auri ağladı.
O yoktu. Ama belki
Beklerse belki gelirdi.
Cevaplar daima önemli olsa da nadiren kolay olurdu.
Doğruluk ile doğru olmasını dilediğimiz şeyler arasında bir fark vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir