İçeriğe geç

Sessiz Oyun Kitap Alıntıları – René Char

René Char kitaplarından Sessiz Oyun kitap alıntıları sizlerle…

Sessiz Oyun Kitap Alıntıları

Uzun aydınlıklı yazda, karanlıkta uçacak, geceyarısı kepenkleri arasında
Her şey yok oluyor bu geçitte!
İnsan kalacağız bağışlanmazlık adına
Ayarttığım umut
Düşüş içiyor beni

Çayırın şarkı söylediği yerde
Hem varım hem yoğum

Yalan söyler yıldızlar
Beni bulan göklere

Benden başka kimse
Geçemez oradan.

-Deliliğin kıyısında dolaştım-
Yüreğimin sorularında,
Artık sormasa da yüreğim bunları
Yol alır gemi yüksek bitkisel denize doğru
Bütün ışıkları sönmüş, alır bizi bordasına
Gün ağarmadan ayaktaydık onun belleğinde
Neyimiz eksik,
Varoluş mutluluğu ve yok olan dört nal mı
Gömülmüş bir balta mı ikisi arasına?
Dövüş, acı çeken! Çek git, tutsak!
Yüzümün inceliğindeyim şimdi, karanlığımın sevinçle kapladığı
Ne durumdadır acaba şimdi gözdeniz
Kendi yüreğinin tutup
Saydam fırtınalara fırlattığı gözde?
Sen, haykıran karanlıkla sarılmış
İki ucu birbirine eş güneş.
Ve zorladılar bizi yüzüstü bırakılmışlığında yaşamaya
ölümcül bir kayraya indirgenmiş
Seni ısırdıkça büyüyor günler
Daha duyarlıksız, daha kapalı günler
Kemiklerin derinliğinde yırtılan bulutlardan.
Susma saatidir artık
Kule olma saati
geleceğin göz diktiği
Ve senin yüreğindir
kızaran utkun zamanıyla
bu Sabah yıldızı
durdurmadan önce savaşını takımyıldızlarının.
Benzerini arar bakışlarım adağında. Gitttiğim uzaklık bağlılığımdır benim. Umudu çizer ve kolayca uzaklaştırır onu.
Parça parça sürdürüyor yokoluşunu dünya
Kesintiye uğramadan
Yanılmadan
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz.”
Siz, parça parça yıkılan kıyılar
Doldurmak için bütün aynayı,
Akıntının götürüp getirdiği kayığın
Mırıldandığı çakıllı kumsal,
Ot, o her zaman yayılmış ot,
Ot, o hiç dinlenmeyen ot,
Ne durumdadır acaba şimdi gözdeniz
Kendi yüreğinin tutup
Saydam fırtınalara fırlattığı gözde?
Okun tüylerinde oturur kan, ucunda değil. Çünkü yay böyle olsun istemiştir.
Geriledi çılgın gök.
Gizlendi ateşin salyası.
Bir ölüm buğusu göründü, dans etti cücelerle
Bir güzel kokulu ay oldu bir okaliptüs eriği.

Yürekli küçük kızlar,
Güzel bir şey sakınmasız olmak.
Ama aşk için
Pumanızın,
Islatın dudaklarınızda alevi,
İmgede çiçek açtığı zaman, orada.

Yanına uzanmış, devindiririm, özgürlüğünü senin.
Bir toprak parçasıyım ben kendi çiçeğini isteyen.

Nasıl da güzel bana sessizliğini veren çığlığın!

Çocukluktan çıkar çıkmaz sonsuza dek kişioğlunu boğazlayamaz insan. Volkanlar pek az yer değiştirdilerse de lavları dünyanın bütün boşluğunu bir baştan bir başa dolaşır ve yaralarında türkü söyleyen erdemler getirir ona.

Gitmekle iyi ettin Arthur Rimbaud! Olası mutluluğa kayıtsız inanabilecek birkaç kişiyiz senin yanında.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kimileri yuvarlak bir imgeleme açar gizlerini. Gitmek yeter bana. Yanımda umutsuzluk getirdim sevgilim, küçük bir sepet, solgun dallardan örebildiğim.
Ah! Öyle bir şey yapsın ki güzellik ve gerçek, çok kalabalık olun kurtuluşun yaylım ateşlerinde.
Delikanlının ağzında tuttuğu çiçek
Ne gizliyordu biliyor musun
Sineklerle çevrili katıksız acıyı, baba,
Acımamın içine sakladım onu
Tutuyordu ama gözleri
Verdiğim sözü kendime
Bir deliyim ben yepyeniyim
Şimdi değişen sensin baba.
Hüzünlüdür aşkım
Çünkü aşkın kargışlı huyundandır hüzünlü olmak
Işık gibi
Mutluluk da hüzünlüdür

Kumdan kolanlarını bize verdin özgürlük.

Soluk soluğaydı.

Bir orman yangını gibi yürüyorsun,
Puma sevgilim,
Nasıl izlemeli seni!

Hemen yazmak zorundasın,
Hayat karşısında geç kalmışsın gibi.
Böyleyse eğer yanında ol kaynaklarının.
Çabuk ol.
Uzun geceler geçirdim
Uyuyuşuna baka baka
Oyna ve Uyu…

Oyna ve uyu, iyi susuzluk, sert değil burada
ezenlerimiz.
Seviyorlar şaka yapmayı ya da kolumuzu tutmayı
Geçmek için tehlikeli mevsimi.
Kuşkusuz yatıştı içlerindeki zehir,
Barbar huylarını gevşetecek kadar.
Ama nasıl da kovaladılar bizi buraya kadar,
susuzluğum,
Ve zorladılar bizi yüzüstü bırakılmışlığında
yaşamaya ölümcül bir kayraya indirgeniş
aşkımızın!
Sizin için mi ey hoş kokulu otlar?
Yoksa sizler için mi bir susuzluk duvarının
altında savaşan tüm bitkiler? Ya da siz,
sütuna veda eden, enginlerdeki bulutlar?

Nasıl kestirilebilir sonsuzda?
Nasıl atlatılır bu zorbalar, ey sevgilim?
Sen oyna ve uyu, ben de hesabını yapayım
şansımızın.
Ama, seni de birlikte sürüklemem gerekecek,
yardıma gelmek istersen bana, ve ben
tehlikeye atmak istemiyorum seni.
Öyleyse bekleyelim biraz daha…kim söyleyebilir
korkak olduğumuzu bizim?

Çağrı

Yazın tırpanının işkence edip izlediği aşıkları çağırıyorum, beyaz uyuşukluklarının havasıyla akşamı kokulandıran.

Karabasan yok artık, tatlı sürekli uykusuzluk yalnızca. Tiksinti yok artık. Sadece bir şenlik molası, gökyüzünün bütün bulutlarında bir giriş kapısı olan.

Çeşmelerin uğultusundan önce geliyorum, taş yontucunun sonunda.

Daha hafiftir sazımın üzerinde bin yıl bir ölüden.

Aşıkları çağırıyorum.

Öncel

Kaçak, ölçülebilir ölümü tanıdım bir kayda, ve onun küçük oyuncularının yatakların bir incir ağacının gölgesi altında. Hiç iz yok taş yontucudan: Yeryüzünün her sabahı kanatlarını açıyordu alt basamaklarında gecenin.
Yinelemeksizin gereksiz yere, kurtulmuş durumda insanların korkusundan, havaya kazıyorum mezarımı ve dönüşümü.

3 Eylül 1939

Tanyeri başkentine girdi sarıasma kuşu
Hüzünlü yatağı örttü türküsünün kılıcı
Her şey bitti artık sonsuza dek, her şey.

Seviyordum seni. Seviyordum fırtınanın aşındırdığı kaynak yüzünü ve gizyazısını öpüşlerimi saran yurtluğunun. Kimileri yuvarlak bir imgeleme açar gizlerini. Gitmek yeter bana. Yanımda umutsuzluk getirdim, sevgilim, küçük bir sepet, sorgun dallarından örebildiğim.
Oyna ve Uyu…

Oyna ve uyu, iyi susuzluk, sert değil burada
ezenlerimiz.
Seviyorlar şaka yapmayı ya da kolumuzu tutmayı
Geçmek için tehlikeli mevsimi.
Kuşkusuz yatıştı içlerindeki zehir,
Barbar huylarını gevşetecek kadar.
Ama nasıl da kovaladılar bizi buraya kadar,
susuzluğum,
Ve zorladılar bizi yüzüstü bırakılmışlığında
yaşamaya ölümcül bir kayraya indirgeniş
aşkımızın!
Sizin için mi ey hoş kokulu otlar?
Yoksa sizler için mi bir susuzluk duvarının
altında savaşan tüm bitkiler? Ya da siz,
sütuna veda eden, enginlerdeki bulutlar?

Nasıl kestirilebilir sonsuzda?
Nasıl atlatılır bu zorbalar, ey sevgilim?
Sen oyna ve uyu, ben de hesabını yapayım
şansımızın.
Ama, seni de birlikte sürüklemem gerekecek,
yardıma gelmek istersen bana, ve ben
tehlikeye atmak istemiyorum seni.
Öyleyse bekleyelim biraz daha…kim söyleyebilir
korkak olduğumuzu bizim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir