René Char kitaplarından Sessiz Oyun kitap alıntıları sizlerle…
Sessiz Oyun Kitap Alıntıları
Düşüş içiyor beni
Çayırın şarkı söylediği yerde
Hem varım hem yoğum
Yalan söyler yıldızlar
Beni bulan göklere
Benden başka kimse
Geçemez oradan.
Yüreğimin sorularında,
Artık sormasa da yüreğim bunları
Bütün ışıkları sönmüş, alır bizi bordasına
Gün ağarmadan ayaktaydık onun belleğinde
Varoluş mutluluğu ve yok olan dört nal mı
Gömülmüş bir balta mı ikisi arasına?
Dövüş, acı çeken! Çek git, tutsak!
Kendi yüreğinin tutup
Saydam fırtınalara fırlattığı gözde?
İki ucu birbirine eş güneş.
ölümcül bir kayraya indirgenmiş
Daha duyarlıksız, daha kapalı günler
Kemiklerin derinliğinde yırtılan bulutlardan.
Kule olma saati
geleceğin göz diktiği
kızaran utkun zamanıyla
bu Sabah yıldızı
durdurmadan önce savaşını takımyıldızlarının.
Kesintiye uğramadan
Yanılmadan
Doldurmak için bütün aynayı,
Akıntının götürüp getirdiği kayığın
Mırıldandığı çakıllı kumsal,
Ot, o her zaman yayılmış ot,
Ot, o hiç dinlenmeyen ot,
Ne durumdadır acaba şimdi gözdeniz
Kendi yüreğinin tutup
Saydam fırtınalara fırlattığı gözde?
Gizlendi ateşin salyası.
Bir ölüm buğusu göründü, dans etti cücelerle
Bir güzel kokulu ay oldu bir okaliptüs eriği.
Yürekli küçük kızlar,
Güzel bir şey sakınmasız olmak.
Ama aşk için
Pumanızın,
Islatın dudaklarınızda alevi,
İmgede çiçek açtığı zaman, orada.
Bir toprak parçasıyım ben kendi çiçeğini isteyen.
Nasıl da güzel bana sessizliğini veren çığlığın!
Gitmekle iyi ettin Arthur Rimbaud! Olası mutluluğa kayıtsız inanabilecek birkaç kişiyiz senin yanında.
Ne gizliyordu biliyor musun
Sineklerle çevrili katıksız acıyı, baba,
Acımamın içine sakladım onu
Tutuyordu ama gözleri
Verdiğim sözü kendime
Bir deliyim ben yepyeniyim
Şimdi değişen sensin baba.
Çünkü aşkın kargışlı huyundandır hüzünlü olmak
Işık gibi
Mutluluk da hüzünlüdür
Kumdan kolanlarını bize verdin özgürlük.
Bir orman yangını gibi yürüyorsun,
Puma sevgilim,
Nasıl izlemeli seni!
Hayat karşısında geç kalmışsın gibi.
Böyleyse eğer yanında ol kaynaklarının.
Çabuk ol.
Uyuyuşuna baka baka
Oyna ve uyu, iyi susuzluk, sert değil burada
ezenlerimiz.
Seviyorlar şaka yapmayı ya da kolumuzu tutmayı
Geçmek için tehlikeli mevsimi.
Kuşkusuz yatıştı içlerindeki zehir,
Barbar huylarını gevşetecek kadar.
Ama nasıl da kovaladılar bizi buraya kadar,
susuzluğum,
Ve zorladılar bizi yüzüstü bırakılmışlığında
yaşamaya ölümcül bir kayraya indirgeniş
aşkımızın!
Sizin için mi ey hoş kokulu otlar?
Yoksa sizler için mi bir susuzluk duvarının
altında savaşan tüm bitkiler? Ya da siz,
sütuna veda eden, enginlerdeki bulutlar?
Nasıl kestirilebilir sonsuzda?
Nasıl atlatılır bu zorbalar, ey sevgilim?
Sen oyna ve uyu, ben de hesabını yapayım
şansımızın.
Ama, seni de birlikte sürüklemem gerekecek,
yardıma gelmek istersen bana, ve ben
tehlikeye atmak istemiyorum seni.
Öyleyse bekleyelim biraz daha…kim söyleyebilir
korkak olduğumuzu bizim?
Yazın tırpanının işkence edip izlediği aşıkları çağırıyorum, beyaz uyuşukluklarının havasıyla akşamı kokulandıran.
Karabasan yok artık, tatlı sürekli uykusuzluk yalnızca. Tiksinti yok artık. Sadece bir şenlik molası, gökyüzünün bütün bulutlarında bir giriş kapısı olan.
Çeşmelerin uğultusundan önce geliyorum, taş yontucunun sonunda.
Daha hafiftir sazımın üzerinde bin yıl bir ölüden.
Aşıkları çağırıyorum.
Kaçak, ölçülebilir ölümü tanıdım bir kayda, ve onun küçük oyuncularının yatakların bir incir ağacının gölgesi altında. Hiç iz yok taş yontucudan: Yeryüzünün her sabahı kanatlarını açıyordu alt basamaklarında gecenin.
Yinelemeksizin gereksiz yere, kurtulmuş durumda insanların korkusundan, havaya kazıyorum mezarımı ve dönüşümü.
Tanyeri başkentine girdi sarıasma kuşu
Hüzünlü yatağı örttü türküsünün kılıcı
Her şey bitti artık sonsuza dek, her şey.
Oyna ve uyu, iyi susuzluk, sert değil burada
ezenlerimiz.
Seviyorlar şaka yapmayı ya da kolumuzu tutmayı
Geçmek için tehlikeli mevsimi.
Kuşkusuz yatıştı içlerindeki zehir,
Barbar huylarını gevşetecek kadar.
Ama nasıl da kovaladılar bizi buraya kadar,
susuzluğum,
Ve zorladılar bizi yüzüstü bırakılmışlığında
yaşamaya ölümcül bir kayraya indirgeniş
aşkımızın!
Sizin için mi ey hoş kokulu otlar?
Yoksa sizler için mi bir susuzluk duvarının
altında savaşan tüm bitkiler? Ya da siz,
sütuna veda eden, enginlerdeki bulutlar?
Nasıl kestirilebilir sonsuzda?
Nasıl atlatılır bu zorbalar, ey sevgilim?
Sen oyna ve uyu, ben de hesabını yapayım
şansımızın.
Ama, seni de birlikte sürüklemem gerekecek,
yardıma gelmek istersen bana, ve ben
tehlikeye atmak istemiyorum seni.
Öyleyse bekleyelim biraz daha…kim söyleyebilir
korkak olduğumuzu bizim?