İçeriğe geç

Sergüzeşt (cep boy) Kitap Alıntıları – Samipaşazade Sezai

Samipaşazade Sezai kitaplarından Sergüzeşt (cep boy) kitap alıntıları sizlerle…

Sergüzeşt (cep boy) Kitap Alıntıları

İnsan, hayatın bölümlerinin hangi devrinde olursa olsun anneye karşı daima çocuktur.
Gönül sevgiye karşı daima çocuktur.
Ağlamak esaretin en büyük hakkıdır. Biz o hürriyete sahibiz…
Bir kalp, sevmek için mutlak servete, asalete mi muhtaçtır?
Yıldızlar karanlık içinde parladığı gibi fakirlik ve sefalet içinde de saflık ve yücelikle parlayan ruhlar yok mudur?
Evet! Birkaç günden beri saatim beni yanıltıyor.Yanıltıyor diyorum,adeta benimle eğleniyor.Bazen yoracak kadar koşturur,bazen uzun müsaadeler vererek vapuru kaybettiriyor.Yanlış saat,muhakemesi bozulmuş bir zihne benziyor!
“Voltaire’nin , Hugo’nun,Jan Jacques Rousseau’nun lisanını insanlık alemi öğrenmeye mecburdur.
Güzellikten büyük asalet, temiz kalpten büyük bir servet mi olur?
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan kuvvet kalıntılarının bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar bizde o iktidarın da mahvolduğu vakitlerdir ki onun yerine geçen etkili bir sessizlik, en şiddetli elem gözyaşından gönül yakıcıdır.
Meydanı boş buldukça küstahlıklarını artıran bu tip aşağılık ve rezil herifler , terbiyesizliklerinin hesabını vermeye gelince daima korkaktırlar..
Senin bana ne kadar tesir ettiğini biliyor musun? Beni gündüzleri düşündüren gece sabahlara kadar uyutmayan hep sensin!
Biçare genç bilmiyordu ki, sevdiğini, insan kalbini anlamayanların kanlı ellerine teslim etmişti.
Gökyüzünde seherin renkleri, zeminde altın renkli bir sabah, çiçeklerden bir demet, kuşlar ötüşüyle alkışlanan, ilk aşıkane öpücük edebi olmaya layık değil midir?
Beni gündüzleri düşündüren, gece sabahlara kadar uyutmayan hep sensin.
Bak şu yıldızlar gecenin bu derin sükuneti içinde nasıl parlıyor. Ta şu ufkun üzerinde senin gönlüne bakan iki benzer yıldız düşündüklerini Zühre’ye söylemek için ufuklara doğru uzaklaşan iki beyaz güvercini andırmıyor mu? Bunlar güzel! Hepsi güzel! Fakat sen onlardan daha güzelsin
Asalet, gösteriş ve servete; servet, asalet gösterisine tapıyor. Ben, namus ve sevgiye
Yıldızlar karanlık içinde parladığı gibi fakirlik ve sefalet içinde de saflık ve yücelikle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalp sevmek için mutlak servete, asalete mi muhtaçtır? Bence en gerçek ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz, en büyük servet kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, kalp temizliğinden büyük servet mi olur?
Genel ahlak , genel terbiye adına baştan aşağı örtüler altına soktuğumuz , kafes içine hapsettiğimiz Türk kadınına milli namusun yüzüne tükürür gibi , sokaklarda utanmadan laf atmak Sonrada Avrupalılar, kadınlarımıza neden çarşaf giydirdiğimizi sorunca : Kendilerine karşı duyduğumuz saygıdan Yanıtını vermek Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Bunların taban tabana birbirine zıt şeyler olduğunu itiraf etmeliyiz.
Güzellikten büyük asalet, kalp saflığından büyük servet mi olur?
“Bilinmez ki Doğu ‘da her hakikat, kadınlar gibi örtülüdür,derdi.
Bir kuşun ötüşüyle bir çocuğun ruhu arasında bir bağ vardır.
Dudaklarının kızıllığı varken, baş eğmem gül renkli şaraba ben.
(Hacı Faik Bey’in gazeli)
Hepsi Adem’in oğlu olarak doğdu. Ama kurtlar gibi kan dökmek için keskin pençelidirler.
Beklemeye kalmadı bak gücüm
Yalnızlık köşesinde oldum ihtiyar
Beklemem hep vatanın saadetidir
Kaldı ki bir düşman elinde darmadağın
Bu vatanda gördüğüm her gün benim
Feryat figan ve can çekiştir
Karşı durdum (iktidarın) iyiliğine, tehdidine
Mertlikle işte meşhur oldum

Sami Paşazade Sezai

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çekinme! Kimseler işitmez. Korkma! Bu ağaçlar, çiçekler ketumdur (sır saklayıcıdır). İnsan değildirler ki hıyanet etsinler.
Zavallı hafıza! Günden güne yok olmaya doğru gittiğini hissettiğimiz, vücut denilen şu toprak yığınının üzerinde durmadan ölümsüzlüğe çalışır durur. Hüzün verici bir bakışı senelerce hatırlar. Bir sözü, bir gülüşü yıllarca saklar. Etrafından baş dönmesi verecek şekilde büyük bir süratle geçen bütün anıları ve üzüntüleri hemen kaydetmeye çalışır. Bu katlanılması güç çalışma ile bütün kuvvet ve takati kaybolunca, bize ümit veren gelecek biter. Hayatımıza arkadaşlık eden geçmiş, unutuş denizi içinde mahvolur. O zaman, öldürücü bir surette yaralanmış bir asker gibi, bizi mezarın kapısında bırakarak, işini terk eder.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yıldızlar karanlık içinde parladığı gibi, fakirlik ve sefalet içinde de saflık ve ulvilikle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalp sevmek için mutlak servete, asalete mi muhtaçtır? Bence, en doğru ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin duygularını gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, kalp saflığından büyük servet mi olur?
Bir kalp, sevmek için mutlaka servete, asalete mi muhtaçtır? Bence en gerçek ikbal, içinde ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan yansıyan tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, kalp saflığından büyük servet mi olur?
Genel ahlak ve terbiye adına örtünmeleri istenen Müslüman kadınlara millî namusu ayaklar altına alacak bir surette söz söylemenin ve sonra kadınların örtünmesinin sebebini soran Avrupalılar’a Kadınların namusuna olan hürmetimiz cevabını vermenin büyük bir tezat olduğunu itiraf etmeliyiz.
Galiba söyleyecek bir sırrı, emniyet edecek son bir sözü vardı; fakat kime söylemeli? Nehir merhametsiz! Ağaçlar hissiz! Bulutların arasında büsbütün kurtulmaya çalışarak ışığını yayan ay, kayıtsız!
Büyük bir şehrin üzerine çöküp de damlara dokunan bir siyah bulutun karanlığı altında kalan sokaklardan kimse geçmez,
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu vakitlerdir ki, onun yerine geçen etkileyici bir sakinlik, en şiddetli elem gözyaşlarından daha yakıcıdır.
Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz eski Asya vahşetinin kullandığı ve birkaç asırdan beri insanlığın zorbalık yükünün altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir.
Heme âdemî zâde bûdend lîkin
Çü gurkân behûnhoregî tîz-cengî
(Bütün insanlar Âdem oğludur, ama kurtlar gibi birbirlerinin kanlarını akıtırlar.)
– Ben evlilikte asalet şartını pek faydasız görüyorum.

Amcası gayrı ihtiyari:

– Niçin? diye sordu.

– Zira bir güzel bakış, bir tatlı tebessüm, en yılmaz bir asalet taraftarının fikrini değiştirecek kuvvete sahip değil midir?

Zannederim ki dünyada gençlerin en büyük hakkı, istedikleriyle evlenmeleridir. Gözlerin seçme hakkına, zevkin münasip görme hürriyetine, ruhun tabiî anlaşmasına karışmak en büyük zulüm değil midir?
“Bence en sahih ikbal, ruhun gördüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan yansıyan tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, kalp saflığından büyük servet mi olur?”
Hayatımıza arkadaşlık eden geçmiş, unutuşun denizi içinde yok olur. O zaman, ağır yaralanmış bir asker gibi, bizi mezarın kapısında bırakarak hizmetini terk eder.
Asalet, saygınlık ve servete; servet, asalet gösterişine tapıyor. Ben ise masumiyet ve sevgiye
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar bizde o gücün de mahvolduğu vakitlerdir ki onun yerine kaim olan acılı bir sükûnet en şiddetli acıların hasıl ettiği göz yaşlarından bile daha yakıcıdır.
Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz birkaç asırdan beri insanlığın altında inlediği esaret zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir.
Ağlamak, başımıza gelen felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin feryadıdır.
Zavallı çocuklar ! Sizin o minicik elleriniz , Asya vahşetinin kullandığı ve son birkaç asırdan beri bütün insanlığı çeşitli eziyetler altında zorbaca ezen kölelik zincirini Kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçücük kuşları , güzel çiçekleri okşamak içindir
Yanlış saat, muhakemesi bozulmuş bir zihne benzer.
Gönül sevdaya karşı daima çocuktur.
Ağlamak esaretin en büyük hakkıdır. Biz o hürriyete sahibiz!
Gönül sevdaya karşı daima çocuktur.
Hayatımıza eşlik eden mazi, unutuşlar deryası içinde yok olur.
Yıldızlar karanlık içinde parladığı gibi fakirlik ve sefalet içinde de saflık ve mutluluklar yok mudur?
Bir kalp sevmek için mutlaka servete ve asaleti mi muhtaçtır?
Bence en hakiki ikbal ruhun gördüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren dudaklardan akseden tebessümdür.
Güzellikten büyük asalet, temiz kalpten bir servet mi olur ?
Evlilik için lazım olan asalet ve ikbal değil midir ?
Hayır anneciğim. Güzellik ve namus.. Sevgi de çoğunlukla bunların ardından gelir.
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır.
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar bizde o kuvvetin de mahvolduğu vakitlerdir ki onun yerine geçen etkili bir sakinlik, en şiddetli keder gözyaşlarından daha kalp yakıcıdır.
.çok keder görmüş, çok ağlamış, ınsanlığın bazı haksizliklarina karşı çokça nefret etmiş fakat
Şiddete aşina olmayan yaradılışındaki nezaketini,
Hiddet hiç bozmamıştı..
Doğu’da her gerçek kadınlar gibi örtülü..
Bir kalp, sevmek için mutlak servete ve asalete mi muhtaçtır?
Yıldızlar karanlık içinde parladığı gibi fakirlik ve sefalet içinde de saflık ve yücelikle parlayan ruhlar yok mudur?
“Yıldızlar karanlık içinde parladığı gibi fakirlik ve sefalet içinde de saflık ve yücelikle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalp, sevmek için mutlak servete ve asalete mi muhtaçtır? Bence en hakiki ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, temiz kalpten büyük bir servet mi olur?”
Yanlış saat, düşünme yetisi bozulmuş bir zihne benziyor.
Sevgiyle dolu bakışının sevdalı gölgesi olan uzun kirpikler yaş içinde
Büyük bir şehrin üzerine çöküp de damlara dokunan siyah bir bulutun zulmeti altında kalan sokaklardan kimse geçmez.
Bir çocuğun , bir çocuktan yardım dilemesi , diğerinin de insanlık sevgisine açık, küçücük kalbinin bütün sıcaklığıyla dostunu kurtarmak için tek çare olarak seni dolaba saklarım diye masumane bir vaatte bulunmasını işitmek ne hüzünlü bir şeydir!..
Bir kuşun ötüşüyle bir çocuğun ruhu arasında münasebet vardır.
Ahlaksızlık ve batıl inançlar bulaşıcı hastalık gibidir. Bütün bir toplumu etkileyebilecek üzücü olaylardan, kanunun yasakladığı cinayetlerden tamamen kurtulabilmenin tek çaresi, insani ve ahlaki güzellikleri vicdana yerleştirmektir
Artık dayanacak gücü kalmamıştı.
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir