İçeriğe geç

Şen Bilim Kitap Alıntıları – Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche kitaplarından Şen Bilim kitap alıntıları sizlerle…

Şen Bilim Kitap Alıntıları

Bu genç dünya, -mutluluğun değil de­ mutsuzluğun dışarıdan gelmesini ya da görünür olmasını ta­lep eder; hayalleri bu mutsuzluğu önceden bir canavara dönüş­türmekle meşguldür ki sonradan bir canavarla dövüşebilsinler. Bu sefalet düşkünleri, kendilerine yarar sağlayacak, içsel olarak kendileri için bir şey yapacak gücü kendilerinde hissederlerse, o zaman kendileri için kendilerine özgü sefaleti yaratmayı bilecek­ler. İşte o zaman buluşları daha ince, doyumları iyi bir müzik gi­bi ses verecek: Oysa bu arada onlar dünyayı sefalet çığlıkları ile sonunda da, sık sık sefaIet duygusu ile dolduracaklar. Kendileriyle ne yapacaklarını bilmiyorlar, -bu yüzden başkasının mutsuzluğunun resmini yapıyorlar duvara: Her zaman başkalarına muhtaçlar – Bağışlayın, dostlarım, duvara kendi mutluluğumun resmini yapacak cesaretim var.
.
Her şeyi derin bulmak bu uygunsuz bir özelliktir. İnsanın her zaman gözlerini yorar ve sonunda arzu ettiğinden fazlasını bulur.

.
Bilgide yavaş olanlar, yavaşlığın bilgiye ait olduğunu zannederler.

– Hayatımızda öyle zamanlar olur, öyle yakınızdır ki birbirimize, hiçbir şey dostluğumuzu ve kardeşliğimizi engellemiyordur, yalnızca küçük bir yaya köprüsü vardır aramızda. Sen tam köprüye adımını atarken, sordum sana: Köprüyü geçerek gelmek istiyor musun bana? Oysa artık istemiyorsundur; yeniden sorduğumda, sessiz kaldın. O zamandan beri dağlar ve deli gibi akan coşkulu ırmaklar ve her ne ayırıp yabancılaştırıyorsa, tümü girdi aramıza; bir araya gelmek istediysek de gelemedik! Şimdi bu küçük yaya köprüsünü düşündüğünde sözcükler boğazında düğümlenir, – yalnızca hıçkırıklar ve şaşkınlık kalır.
Biri çıkıp da alışkanlıklara saldırıp arkalarındaki sebep ve niyetleri sormaya başlayınca sebep ve niyetler icat edilir. İşte bütün çağların muhafazakârlarının büyük namussuzluğu: – Tümü de katmerli yalancı onların.
Tüm bu uğraşlar gerçekleştirildiğinde, tüm sorunların en zor, en nazik olanı çıkacak su yüzüne: Bilim eylemlerini amaçlarını belirleyecek mi, bu armaclarini bir kenara konup, yok edilebileceği kanıtlandıktan sonra? Deney yapmaya gelecek sıra, doyurn sağlamak için her türlü kahramanlığa izin veren deneye, şimdiye dek tarihin bü­tün büyük kurbanlanm ve büyük çalışmalanın gölgede bıraka­cak yüzyılların deneyine. Şimdiye dek bilim tek gözlü dev ya­pılar yapmadı, ama bunun da zamarn gelecek.
Çok telaşlı düşünüyoruz, yürürken, yolculuk­ta ya da diğer şeylerle uğraşırken, konu ne denli ciddi olursa ol­sun; çok az hazırlığa gereksinimimiz var, çok az sessizliğe hatta sanki kafamızda en uygunsuz koşullarda bile çalışmayı sürdüren, durdurulamaz bir makine taşıyoruz. Eskiden düşünmek isteyen insana bakıp -böyle insanlar çok nadirdi!- onun daha bilge ol­mak istediğini, bir düşünce için kendini hazırladığım söyleyebi­lirdiniz; yüzü dua eden bir insanın yüzüne dönüşür, yürümesini durdururdu; evet; insan saatlerce yolun ortasında dururdu, dü­şünce gelince ona; tek ayak ya da çift ayak üstünde. İşte böy­le, ayağa düşmeden önce, düşünmenin bir onuru vardı!
Gi­derek insan diğer hayvanlardan farklı olarak bir varolma koşu­lunu daha yerine getirmek zorunda olan fantastik bir hayvana dönüşüyor: İnsan zaman zaman niçin varolduğuna İnanmak, niçin varolduğunu bilmek zorunda, türü yaşama periyodik gü­ven olmaksızın gelişim gösteremez! Yaşamdaki akla inan­maksızın!
Tanrı adına, Tanrının sözcüleri adına konuştuldarını söyleseler de bu çok açık. Onlar türün yaşa­mına, yaşama olan inancı destekleyerek, destek verdiler. Yaşam, yaşamaya değer diye bağınyordu her biri; yaşamda bir şey var; ardında, altında bir şey var yaşamın; dikkat!
İnsanla­ra durup şöyle iyi ya da kötü yanlariyla bir bakmak istesem onlari daima tek bir ödevle ilgilenirken bulurum, tümünü ve özellikle teker teker hepsini: İnsan türünü korumak için iyi ola­nı yapmak. Türlerini sevdikleri için değil elbette, yalnızca basit bir nedenden, içlerinde bu dürtüden daha eski, daha güçlü, daha ödün vermez, daha üstesinden gelinmez bir şey yok, -çünkü bu dürtü türümüzün ve sürümüzün özünü oluşturuyor.
Övüyorsun onu yok diye gözünde kıskançlığın zerresi
İyi de alkışlarına aldırmıyor ki
Onunki uzağı görmek için kartal gözleri
Yalnızca yıldızları görüyor görmüyor seni
Kendine dehşet vermeyen kimseyi korkutamaz.
Komşumu yakında sevmem,
yukarıda, uzakta olsun isterim.
Başka türlü yıldızım olabilir mi benim?
Keskinlik yetmez, pas da gerek
yoksa, senden söz ederken
hep “daha çok genç derler.
Dansı ustasıyla edenler için
cam gibi buz cennettir.
Küçük kız Sevgili tanrının her yerde olduğu doğru mu? diye sordu annesine; ’’Bence bu ayıp” -Filozoflar için bir uyarı!
Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu öldüren biziz. HâӀâ gölgesi beliriyor uzaklarda. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden? Hangi su var bizi temizleyecek? Hangi teselli şölenlerini, hangi kutsal oyunları icat etmek zorunda kalacağız? Fazla büyük değil mi bize bu davanın yüceliği? Buna lâyık olmak için birer tanrıya dönüşmeli değil miyiz?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bizim zamanımız da gelecek!
Bir kahkahanın bile, kim bilir, hala bir geleceği vardır!
mutluluğum adeta bir fırtına gibi
özgür ruhların en özgürüyüm
mutluluk çelengimizia alalım ve çok uzaklara
en uzak yıldıza kadar taşıyalım
Sert kuzey rüzgarlarının dans şarkıları
Onları kendi hastalıkları ve soğukluklarına terk ediyoruz
geriye sadece cesurlar yeryüzünün mutluluğunu bozanlar kalıyor
artık üzüntü bulutları dağılıyor
başımızın üstünde gökyüzü aydınlanıyor
ver elini en iyi dostum
mutluluğum adeta bir fırtına gibi
özgür ruhların en özgürüyüm
mutluluk çelengimizia alalım ve çok uzaklara
en uzak yıldıza kadar taşıyalım
O zaman gerçekten mutlu olmuş olacağız
bütün gölgelikler bizm olurken
güneş açan çicekelr için yansısın
sonra kuzey rüzgarları gibi dans edelim
bu dansa az.z ve cadı birlikte katılsınlar
rüzgar kadar hızı ve çevik olmamıs gerekiyor
ve aynı rüzgar gibi hastalık nedir bilememiz gerekiyor
aramızda iki yüzlülere ve vaaz verenlere yer yok
bıktıran öğremenleri
mavi cennetimizden dışarı atıyoruz
asık suratları aramıza almıyoruz
Sen çok telaşlı ve hizlı gördüm
bir nehir gibi kuvetle çağlayankayanağa gidiyorsun
seni cennete yükselirken görüyorum
atları vahşice sürüyorsun
kirpiğin kıvrılırken ona dokunan eller titriyor
gökyüzünde atların çektiği araban
aşağıya doğru dipsiz derinliklere doğru
bir ok gibi süzülüyor
güneş ışınları güllerin üzerine düşüyor
onları sevgiyle öpüyor
kıvrımlarında dans ediyor
bırakalım bilgilerimiz mutluluğumuz
sanatımız cılgınlığımız olsun
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
_Sert kuzey rüzgarlarının dans şarkıları_____
Wahşice sarsılan bulutların arasından esen
sert kuzey rüzgarı gökyüzünü
büyük bir sanatla sarsar
bize bir tek rahım katlanırken dostum
tek bir kader aramıza gırer
ayırır bizi
bu tüm dostların sonudur
seni düştüğün uçurumlardan selamlıyor
koşarak sana gelmeye çalışıyorum
sen söylüyorsun ben dans ediyorum
aramızda okyanus sınırı koyan
buna rağmen hareketlermizi özgür kılan yine sensin
aramızdaki bağ okadar güçlüki
okyanusa rağmen kanatlardan gemilerden
daha hızlı bir şekilde birbirimize ulaşabiliyoruz
rüyalarımda kayalık merdivenlerden inıyor
ve okyanusun altı rengi duvarına ulaşıyorum
____Yılmayan____
Durduğun yeri derine daha derine kaz
daha aşağıdadır kuyu
bırak onlar karanlıkta yürüsünler ve
Cehennem orda aşağıda diye bağırsınlar
.
Ölümün yaşamın karşıtı olduğunu söylemekten sakınalım. Canlı varlık sadece bir ölü türüdür ve çok ender bir türdür.

.
Derin olduklarını bilenler, netlik için çabalarlar. Kalabalığa derin görünmek isteyenler, bilinmezlik için çabalarlar. Kalabalık, bir şeyin özünü göremiyorsa, bunun derin olması gerektiğine inanır.

Neden yazıyorsun öyleyse?
-Şimdiye dek düşüncelerimden kurtulmanın başka bir yolunu bulamadim.
Hayat uzun bir ölümdür.
Yaşam şudur: Ölmek isteyen bir şeyden sürekli ayrılma; yaşam şudur: İçimizde, yalnız içimizde de değil, zayıf olan ne varsa, onlara karşı acımasız ve ödün vermez olan. Yaşam şudur öyleyse: Ölene ve sefile, eskimişe hiç saygı duymamak, daima bir katil olmak.
•Sanki ben ıssız bir denizin ortasında bir kelebek gibi uçan, beyaz yelkenli bir gemiyim. Evet! Varoluşa doğru! •
En yetenekli erkekler, en soylu kadın­lar da bu büyük çoğunluğun içinde henüz. İyi kalplilik, incelik, deha gibi erdemleri olanlar, inançlarında, önyargılarında bu gev­şek duyguları hoş görüyorsa; yüce insanı, aşağılık kişilerden ayıran kesinlik tutkusu, onların en içten hırsı, en derin gereksinimi de­ğilse bana ne bu insanlardan
Tüm anahtarlar birdenbire
Uçup ortadan kaybolmalı,
Ve her anahtar deliğine
Bir maymuncuk uydurulması!
Hep böyle düşünür kesinkes
Herkes – maymuncuk olan herkes.
Ne cin fikirli kadın, nasıl da böyle ince! Delirtti yine adamı, adam onu sevince.
Afet öncesi, sahipti kafasına bu kişi:
Şeytan girdi kafasına – hayır, hayır! Bir dişi!
Çok aradın peki ne buldun?
Bak ömrünün yansı gitti bile
Evet, nereden geldiğimi biliyorum.
Bir alev gibi memnuniyetsiz, memnun edilememişim.
Bir alev gibi kendi kendimi tüketiyor, kor halini alıyorum.
Her şey ışığa dönüşüyor ve ben kendi elimle,
Kömürden ayrılıyor,
Alev olarak yanmaya devam ediyorum!
Yorgun yalnızlar, ışıldayan güneşten korkarlar.
Ve gölgede kalabilmek için ağaçların altını tercih ederler.
Parmak uçlarınızda ayağa kalktığınızda,
Dört ayağınız üzerinde emeklediğinizden daha fazlasına nail olursunuz.
Anahtar deliklerini gözetlediğinizdeyse, açık kapılardan daha fazlasına nail olursunuz.
İki acı katlanılması daha kolay olandır.
O halde şimdi üç katına dayanmanız gerekmektedir.
Bugünden asılmış da kıldandır ipi
Boynuma zamanın amansız saati; Bugünden yıldızların nurlu dönüşü,
Durdu güneş, gölgeler, horoz ötüşü,
Ve ne gösteriyorsa bana zamanı,
Yok bir seda, şimdi dilsiz, sağır kör:
Doğa da ne varsa ses vermiyor bana Yasanın ve saatin tiktaklarıyla.
Araştırmacı mıyım ben? Ya biraz dur!- Yalnızca ağırım- o kadar ağır!
Düşüyorum, hep durmadan düşüyor
Düşen sonunda elbet dibe varır!
Düştün mü şan ve şöhretin ardına?
Öyleyse gel, kulak kesil de dinle:
Yazık olmasın git onlarsız yaşa
Şerefinle!
HERAKLİTÇİLİK
Tüm mutluluğu dünyaya
Yalnızca savaş getirir!
Elbette dost bulmada
Kanlı bir meydan gerekir.
Birde üç, dosttur bir çeşit:
Kardeş, sefalet önünde,
Düşman karşısında, eşit,
Özgür – ölüm geldiğinde!
Mutluluğun sıkmasın bizleri diye,
Şeytan tavırları yakıştır kendine.
Şeytanca zêkayı, şeytanca giysiyi.
Ama boşuna, bakınca gözlerinin içine,
Masumluğun söylüyor azizliğini!
Mutluğun sıkmasın bizleri diye,
Şeytan tavırları yakıştır kendine
Şeytanca zekayı, Şeytanca giysiyı.
Ama boşuna, bakınca gözlerinin içine,
Masumluğun söylüyor azizliğini!
Kafalarından geçenlerden insanların eminim,
Oysa hiç mi bilmiyorum, ben kimim?
Gözlerim, onlar işte kendime çok yakın bulduğum –
Oysa ben hiç değilim, gördüğüm, görmekte olduğum.
Ah ne iyi olurdu, elimden geleni yaparak.
Durabilseydim kendimden biraz daha uzak.
Düşmanlarım kadar mesafe olmamalı aramda!
En yakın arkadaşlarım, pek ırağımda onlar da –
Dostlarımla aramızda ara yerde duran öyle ne?
Çözün bakalım, kimim ben, nerede kendim nerede?
Yağmalama beni kadın, yüreğinin istediği kadar!
Diye düşünür erkek ;kadın yağmalamaz oysa, çalar.
.
Hiçbir şeye hakikatten daha fazla ihtiyaç yoktur ve onunla ilgili olarak her şeyin yalnızca ikinci sınıf değeri vardır.

.
Bir davaya zarar vermenin en haince yolu, onu kasıtlı olarak hatalı argümanlarla savunmaktan ibarettir.

.
Hristiyanların dünyayı çirkin ve kötü bulma kararı, dünyayı çirkin ve kötü yaptı.

Hiç de sevilesi gelmiyor bana şu dar ruhlular:
Ne iyilik sığar içlerine ne kötülük sığar.
boyun eğmeden ama umut da etmeden direnen bir ruhun- çılgınca eğlendiği bir bayramı gösteriyor.
Kendi evimde yaşarım Kimsenin hiçbir şeyini taklit etmedim Gülerim kendine gülmeyen her ustaya Evimin kapısının üzerine
Dökerim saçarım da çok şeyi,
Küçümsediğimi sanırsınız.
Oysa kimin doluysa kadehi,
Döküp saçsa da elindekini-
Küçümsemez hiç o, anlarsınız.
Erdemlerimiz tez ayaklı olmalı, dans etmeliler,
Homeros’un dizeleri gibi gelmelive gitmeliler!
Araştırmaktan yorgun düşeli beri,
Öğrendim işte var gücümle bulmayı.
Rüzgâr üstüme böyle geleli beri,
Bilirim ger rüzgarda yelken açmayı.
İnsan zaman zaman niçin varolduğuna inanmak, niçin varolduğunu bilmek zorunda, türü yaşama periyodik güven olmaksızın gelişim gösteremez!
Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu öldüren biziz. HâӀâ gölgesi beliriyor uzaklarda. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden? Hangi su var bizi temizleyecek? Hangi teselli şölenlerini, hangi kutsal oyunları icat etmek zorunda kalacağız? Fazla büyük değil mi bize bu davanın yüceliği? Buna lâyık olmak için birer tanrıya dönüşmeli değil miyiz?
Şiir olmadan insan bir hiçti, şiirle bir Tanrı oldu.
Gerçekten neden korkmaktadır o? Yalnızlaşmadan! Bir kişi ya da şey için en iyi dayanağı yıkan bir dayanaktır bu. – Böyle konuşur içimizdeki sürü dürtüsü.
Das Thier hat sein Recht wie der Mensch: so mag es frei herumlaufen, und du, mein lieber Mitmensch, bist auch diess Thier noch, trotz Alledem.
Alle Menschen sind unschuldig für ihr Dasein, die Weiber aber sind unschuldig im zweiten Grade..
Hakikatin ve bilimin zulmü, yalana saygıyı artıracaktır.
İnsanların çoğunda entelektüel vicdan eksiktir.
İnsan zaman zaman niçin varolduğuna inanmak, niçin varolduğunu bilmek zorunda, türü yaşama periyodik güven olmaksızın gelişim gösteremez!
Kısa trajedi her zaman eninde sonunda insan varlığı ebedi komedisini geri dönecek; ve sayısız kahkaha dalgaları -Aiskhylos’tan okursak- sonunda bu trajedicilerin en büyüğünü bile mağlup edecek.
İnsan varlığının komedisinin henüz bilincine varılmış değil, şimdilik biz hâlâ trajedi çağında yaşıyoruz.
Hayır, biz iyileşenlerin hâlâ bir sanata gereksinimi varsa, bu ayrı bir sanat olacak- alaycı, hafif, uçucu, Tanrısal, can sıkmayan, Tanrısal yapay bir sanat, parlak bir alev gibi bulutsuz gökyüzünde yükselen!
Yaşama güven yok olup gitti: Yaşamın kendisi sorun oldu.
Ahmet İnam’ın, Şen Bilimi tarifi muazzam.
Arada bir budalalığımızdan keyif almalıyız, Kesinlikle, bizler temelde ağır ve ciddi insanlar olup diğer insanlardan daha ağır geldiğimizden, hiçbir şey bize deli şapkası kadar iyi gelmez..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir