İçeriğe geç

Seksen Günde Devri Alem Kitap Alıntıları – Jules Verne

Jules Verne kitaplarından Seksen Günde Devri Alem kitap alıntıları sizlerle…

Seksen Günde Devri Alem Kitap Alıntıları

&“&”

Müzmin bekar olan Passepartout, bir araya gelerek tek bir erkeği mutlu etmeye çalışan bu Mormon kadınlarına adeta ürkerek bakıyordu.
Dünyanın çevresindeyse üç yüz altmış boylam vardır, bunu dörtle çarptınız mı, tamı tamına yirmi dört saat eder yani farkına varmadan koskoca bir gün kazanılır. "
… eller ayaklar tutkuları bizzat ifade eden organlardır. "
Yaşarken insanlara sürtünmeyi de hesaba katmak gerektiğini biliyor ve sürtünmeler insanı geciktirdiğinden, kimseye değmemeye çalışıyordu. "
Ara sıra ben de duygularıma göre davranırım, … Vaktim varsa tabii. "
… kimsesizlik üzücü bir şeydir. Acılarınızı paylaşacak kimseniz yok demek ! "
Günün birinde, güneşin benim saate göre doğmaya karar vereceğinden emindim zaten !.. "
… büyük hırsızlar hep dürüst görünüşlüdür. "
&‘ Kesinlikle çok nazik bir alçak. &‘ diye düşünüyordu. &‘ Ama yine de alçak. &‘ "
Dünyanın dört bir yanında İngiliz kentlerinin izlerine rastlanır.
Ara sıra ben de duygularıma göre davranırım, vaktim varsa tabii.
Hong Kong, 1842 Savaşı’nın ardından Nanking anlaşmasıyla İngiltere’ye verilen bir adacıktır yalnızca. Büyük Britanya’nın üstün sömürgecilik yeteneğiyle burada, birkaç yılda, önemli bir kent ve bir liman, Victoria limanı kurulmuştur. Bu adacık, Kanton nehrinin ağzında bulunur ve nehrin karşı kıyısına kurulmuş Portekiz kenti Makao’yla arasında yalnızca altmış millik bir mesafe vardır. Hong Kong ticari bir rekabette Makao’yu yenecekti elbet, nitekim Çin ithalat ve ihracatının büyük bir bölümü İngiliz kenti üzerinden yapılmaktadır.
Allahâbad, Tanrı’nın kenti demekti, sularıyla Hint yarımadasının bütün hacılarını oraya doğru taşıyan iki kutsal nehrin, Ganj’la Jumna’nın birleştiği yerde kurulduğundan, Hindistan’ın en önemli kentlerinden biriydi.
-SEKSEN GÜNDE DÜNYA TURU- Adlı Kitaptan;

“Hiçbir zaman acele etmedikleri hâlde her an hazır olan!…”

(…) Özel bir ıslıkla hayvanı yürüteceği sırada, Bay Fogg buna engel oldu ve Sir Francis Cromarty’ye dönüp:
– Şu kadıncağızı kurtarsak mı? dedi.
– O kadını kurtarmak mı dediniz, Bay Fogg!.. diye bağırdı tuğgeneral.
– Programa göre on iki saat kazancım var hâlâ. O zamanı bu işe harcayabilirim.
– Bak hele! Siz de bir yürek taşıyorsunuz ha! dedi Sir Francis Cromarty.
– Ara sıra ben de duygularıma göre davranırım, diye doğrudan karşılık verdi Phileas Fogg. Vaktim varsa tabi…
Yeni şeyler görmek istersen, yolculuk hiç de yararsız değil.
Ertesi gece Mongoli, Babülmendeb Boğazı’nı geçti. Bu Arapça sözün anlamı Gözyaşları Kapısı’ydı.
– Peki ama efendiniz nereye gidiyor böyle?
– Hep burnunun doğrultusunda! Dünyayı dolaşıyor!
Ne kazanmıştı onca yer dolaşmaktan? Ne kazanmıştı bu yolculuktan? Hiçbir şey, mi diyeceksiniz? Evet, güzel bir eşin dışında hiçbir şey getirmedi gerçekten – ama bu kadın, belki inanmayacaksınız, onu dünyanın en mutlu insanı kıldı! Aslında, bundan daha azı için bile dünya gezisine çıkmaya değmez mi?
Pasaportlar dürüst kişilerin canını sıkmaktan ve alçakların kaçmasına yardım etmekten başka bir işe yaramaz."
Dünyada beklenmedik bir şey yoktur.
Yok artık! Devenin pabucu! Ben de şöyle sessiz sakin yaşayıp kafamı dinleyeyim diyordum!..
Yalnızlık hüzün verici, acı bir şeydir. Neşe ve ıstıraplarınıza ortak olacak bir kalbin olmayışına çok üzüldüm.
Dünyada beklenmedik bir şey yoktur.
“Bazen vakit buldukça duygularıma yenik düşerim.”
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Yalnızlık hüzün verici, acı bir şeydir. Neşe ve ıstıraplarınıza ortak olacak bir kalbin olmayışına çok üzüldüm."
Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Uşak,hemen yola çıktı Allahabad şehrinde dolaşmaya başladı. Allahabad, Tanrı şehri demektir. Burası Hindistan’ın en kutsal şehirlerinden biridir. Çünkü iki kutsal nehrin yani Ganj ve Jumma’nın birleştileri noktada kurulmuştur.
“Asla çok geç değildir.”
&”Ne kazanmıştı bu yolculuktan?
Hiçbir şey, mi diyeceksiniz? Evet, güzel bir eşin dışında hiçbir şey getirmedi gerçekten – ama bu kadın, belki inanmayacaksınız, onu dünyanın en mutlu insanı kıldı! Aslında, bundan daha azı için bile dünya gezisine çıkmaya değmez mi?&”
-Demek ki vicdani olan birisiniz ?
– Vaktim olduğunda.
Yaşarken insanlara sürtünmeyi de hesaba katmak gerektiğini biliyor ve sürtünmeler insanı geciktirdiğinden, kimseye değmemeye çalışıyordu.
Beklenmedik olay diye bir şey yoktur! Eğer zamanınızı iyi ayarlarsanız, olmayacak şey yoktur.
Bu sırada koşarak bir karakola girdi. Üst başı ve sacları dağılmış bu adam Müfettiş Fix’di.
Bütün bunlar olurken Müfettiş Fix çok sinirliydi. Elinden geleni yapmasına rağmen Fogg ve ekibinin parmaklarının arasından kayıp gidiyordu.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Hesabı ödeyince oradan ayrıldı.
Ayağa kalkmak istedi ama hemen sandalyeye çöktü.
Bu soru üzerine Fix, biraz rahatsız olduğunu söyleyerek kamarasindan çıkamadigini söyledi.
Rahipler ve yargıç bu suçlamaya şaşırdı.
Rahipler birbirine bakarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Istasyondan çıktıkları sırada bir polis yanlarına yaklaştı.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Bu rahip alayı, gezgin grubu fark etmeyerek yürüyüşlerine devam etti. Bir süre sonra da sesleri tamamen uzaklaştı.
Ah , sizi gördüğüme çok sevindim, " dedi Fogg.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Passepartout bir şey söyleyecek gibi oldu ama vazgeçip odasına çıktı .
Yolculuğu yapmaya kalkışınca da seksen günde bu dünya turunu bitiririm, Bay Stuart."
Phileas Fogg, kağıtları açtığı sırada, her türlü olabilecek aksiligin seksen günlük hesabın içine dâhil olduğunu tekrarladı.
Tartışma öylesine bir hararet kazandı ki oyun sırasında bile tartışmaları sürüyordu.
Phileas Fogg araya girdi: Seksen günde. "
Bu son söz, kağıtlar arasından ancak yüzü gözüken Fogg’a aitti. Bu sözlerin ardından Fogg , arkadaşlarıyla da selamlasti.
Benim aradığım buydu. Tam istediğim gibi! Evine düşkün ve düzenli bir adam. Makine gibi. Bu makineye hizmet etmekten memnuniyet duyarım!"
Böylesine bir kulübü de zaten Baring Kardeşlerin tavsiyesi ile girmisti zaten. Bu kardeşlerin, bankalarla açık hesap ile çalışan ve kredi yüksekti. Fogg’un zengin olmasına zengindi ancak bu zenginliğinin nereden kaynaklandığını bilen de yoktu. Kendisine müsrif veya cimri de denemezdi ancak birisi ihtiyaç duyduğunda ona karşı cömert olmakta geri durmazdı .Gerektiği yerde konuştuğu için fazlasıyla gizemliydi. Hayatinin bir rutin halinde geçmesi de insanları sersemletiyordu.
Ingiltere’nin başkenti Londra’daki Reform Kulübü’nun en ilgi çekici ve tuhaf üyesi olan Phileas Fogg hakkında tek bilinen centilmen bir beyefendi ve yakışıklı biri olduğu gerçeğiydi. Ingiliz olmasına rağmen Londralı olup olmadığı net değildi çünkü onu ne borsada ne de limanda gören olmadığı gibi limandan Fogg adına kalkan bir gemiye rastlayan da olmamıştı. Adına barolar birliğine ne de tapınak da rastlayan yoktu. Londra’da faaliyet gösteren hiçbir enstitüye de kayıtlı değildi. Tek bilinen Reform Kulübü üyesi olmasıydı. Hepsi bu .
Çünkü yalnızlık çok kötü bir şeydir..
İçinizi dökecek kimse yok..
Dünya’da beklenmedik bir şey yoktur.
Dünyada her şey zamanında yapılırsa aksilik olmaz…"
&”Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu.&”
&”Büyük hırsızlar hep dürüst görünüşlüdür. Namussuz görünüşlülerinse seçeneklerinin olmadığı açıkça ortada, dürüst kalmaları gerekir, yoksa hemen yakayı ele verirler. Asıl dikkatle uzun uzun bakılması gerekenler, dürüst yüzlerdir.&”
&”Uzun kirpiklerinin arasından canlı gözleri ışıldamaktaydı, ancak bu gözlerdeki parıltıyı dilediği zaman söndürebilirdi. O anda, belli bir sabırsızlık içindeydi; gidiyor, geliyor, yerinde duramıyordu.&”
Asla çok geç değildir."
… sahte kahramanlardan korkulmaz."
“Bazen vakit buldukça duygularıma yenik düşerim.”
“Küçük adamları büyük hayaller, büyük adamları küçük hayatlar yıkar.”
Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu."
Çevresinde yerçekimiyle hareket eden gözyaşlarına aldırmadan, dünya çevresindeki gezisini akılcı bir tavırla tamamlıyordu.
Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu.
Yeni şeyler görmek istersen, yolculuk hiç de yararsız değil.
“Dünyada beklenmedik bir şey yoktur…”
Yaşarken insanlara sürtünmeyi de hesaba katmak gerektiğini biliyor ve sürtünmeler insanı geciktirdiğinden, kimseye değmemeye çalışıyordu."
Büyük hırsızlar hep dürüst görünüşlüdür. Asıl dikkatle uzun uzun bakılması gerekenler, dürüst yüzlerdir.
Büyük hırsızlar hep dürüst görünüşlüdür.

Asıl dikkatle uzun uzun bakılması gerekenler dürüst yuzlerdir.

___ Yok artık! Devenin pabucu! Ben de söyle sessiz sakin yaşayıp dinleyeyim diyordum!..
Her halükarda, hiç savurgan değildi, ama cimri de değildi; zira ne zaman soylu, yararlı ya da cömert bir işe katkıda bulunması gerekse, sessizce ce hatta gizlice yapardı bunu
Bazen vakit buldukça duygularıma yenik düşerim
Yalnızlık hüzün verici, acı bir şeydir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir