İçeriğe geç

Şehir Tutulması Kitap Alıntıları – Cihan Aktaş

Cihan Aktaş kitaplarından Şehir Tutulması kitap alıntıları sizlerle…

Şehir Tutulması Kitap Alıntıları

&“&”

Bir tereddüdün rengi olmaya griden daha fazla hangi renk yakışır ki… Çoğu zaman henüz isimlendirilemeyenin hem adı hem rengi oluyor gri.
Zenginler yoksullarla bir arada yaşamayı niye istemez oldular? ?
Kentsel dönüşüm seferberliği kişisel hatıra nedir umursamama tutumuyla kendini var ediyor
Deneyimlenmiş şehrin süratle yenilenmesi kısa vadede depreme karşı bir önlem olarak görünse de uzun vadede sosyal depremlere yol açacak.
Kentsel yozlaşmanın tahrip edici boyutlarına karşı, bir çare olarak öne çıkarılan arındırılmış bölgeler(siteler), sorunsuz olduğuna hükmedilen bir nüfusa katılarak kentin giderek artan sorunlarından kaçma talebine her keseye göre cevaplar sunan bir mekan siyaseti aslında.
Jane Jacobs’un ifadesiyle: … farklı amaçlarla gelmiş insanların gerçekten ve sürekli olarak birbirine karışması sokaklarda asayişi sağlamanın tek yoludur."
Bağlamlarımız erirken oyunu unutmaya mecbur ediliyoruz.
Mahalle aslında aileden kamuya öğretici bir geçiş rolü üstlenen sıcak kamu" alanı.
Araya piyasa kurnazlığının girmesine izin vermeyecek denli görmüş geçirmiş bir kelime, başlı başına ilişlki ve mekam kurucu bir kavram muhabbet.
Bana kalırsa, muhabbetle mekan arasında doğrudan bir bağlantı kurulabilir. Muhabbet, mekanı olumlu anlamda dönüştürür, ama aynı zamanda, kimi durumlarda bir türlü yerleşemediği mekan tarafından tüketilebilir de.
Gelecek kuşaklara daha hafif binalar ve şehirler borçluyuz.
Hem herkes türdeşiyle yaşarsa kardeşlik ve tebliğ/doğruyu bildirip yanlıştan sakındırma vazifesi nasıl gerçekleşecek?
Oysa geçmişin mirasını sadece korumakla yükümlü değiliz, aynı zamanda o mirası güzel ve sağlam, kullanışlı ve kalıcı kılan değişmez değerleri tespit edip şimdiki zamanın ihtiyaçları açısından yeniden yorumlama gibi bir yükümlülüğümüz var.
Hantal yığılmalar nasıl hareketli ortamlar sunabilir, beton yığınları çiçek bahçeleriyle esneyemez mi, boğucu mekanlara nefesimizi hafifletecek değişiklikleri kabullendirmemiz nasıl mümkün olacak?
Bir tereddüdün rengi olmaya griden daha fazla hangi renk yakışır ki… Çoğu zaman henüz isimlendirilemeyenin hem adı hem rengi oluyor gri.
Kuleler yükseldikçe insanlık azalıyor.
Sokaklar ellerimizden alınıyor birer birer, incir ağaçlarıyla, çeşmeleri bakkallarıyla, gölgeler oluşturan girinti çıkıntıları ve kaldırım muhabbetleriyle.
Yine Muhammediye’deki odamı özledim.
Bazen sabahları uyandığımda kendimi sedir yatağımda duyuyor ve gözlerimi açtığımda perdenin aralıklarından içeriye hurma ağacı yapraklarından sızan kimyon rengi bir ışığı bulmayı umuyorum. Geçen sene Ekim ayında sadece üç hafta kaldığım odayı niye o kadar sevmiştim?

Bir bakıma çocukluğumun odasıydı o; sediri, boşluğu, sade perdeleri, tahta döşemesi ve pencereden sızan ağaç/yaprak filtreli ışığıyla. Bir oda işte o kadar boş olabilir, kocaman bir yemek masası yerine sedirle uyumlu yükseklikte yuvarlak, açılıp kapanabilen bir sehpanın bulunduğu dikdörtgen bir salonu hayal etmeye çalışın.

Büyük evlere düşkünlüğümüzün ilk sebebi, ferahlık umudu. Oysa çok amaçlı kullanımı öğrenmeye gerek duymadığımız için hiçbir ev yeteri kadar ferah olmuyor. Toyota’nın sahibi Sakıp Sabancı’nın evi için, “Akıl almaz bir saray.
Ben 60 metrekarelik bir evde oturuyorum” demişti.
Bu hayret cümlesini aktaran Turgut Cansever, Uğur Tanyeli’ye, Türk toplumunun en fazla yarısının evlerinde odaların maksatlı kullanım için planlandığını hatırlatıyordu.
Bilge Mimar, buna karşılık gecekonduların hepsinin çok amaçlı kullanıma uygun yapıldığını da vurguluyordu

Kentsel dönüşüm seferberliği kişisel hatıra nedir umursamama tutumuyla kendini var ediyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir