İçeriğe geç

Şehid Bayram Ali Öztürk Hoca 1 (Hayatı ve Hatıraları) Kitap Alıntıları – Mustafa Hacıoğlu

Mustafa Hacıoğlu kitaplarından Şehid Bayram Ali Öztürk Hoca 1 (Hayatı ve Hatıraları) kitap alıntıları sizlerle…

Şehid Bayram Ali Öztürk Hoca 1 (Hayatı ve Hatıraları) Kitap Alıntıları

Osmanlı’ya söven dinsizdir, dinsizdir, dinsizdir!

Şehid Bayram Ali Öztürk Hoca Efendi

Zevkler alabildiğine tadılsın diye türlü türlü önlemler alınıyor, imanın tedbiri için bir şey yok!
Son olarak yaşadığımız bir olayı daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Irak Savaşı yeni çıkmıştı, telefon edip haber verdim. “Hoca’m Bağdat bombalanıyor!” dedim. Bir bacımızın mektubu vardı onu okudum. Çok içerlemiştim. Hoca’mıza bir şey yapalım demek istiyordum, secdeden kalkamıyordum okuduklarımdan sonra, gücüm kalmamıştı. Bunlara karşılık Hoca’m bana dedi ki; “Yumurta kapıya şimdi mi dayandı, şimdi mi soruyorsunuz ne yapalım diye, şimdi mi bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz? Oğlum ümmet gitti. Ümmet artık yanıyor!” dedi. O an kendimi daha kötü hissettim. Bunu anlamış olacak ki hemen sözleriyle devam etti; ”Bu saatten sonra ölmek gerekiyorsa bu dava için ölmeyi bilin. Davası için ölmeyi bilmeyenler dava adamı değildirler!” dedi.
Resulü Ekrem sav buyuruyor ki Allah-u Teâlâ bir kulundan memnun olursa, ona zalim bir devlet başkanını musallat eder. Bu herkesin kulağına küpe olsun. Hepimiz bunu beynimize yazalım demiyorum, beynimize kazıyalım! Allah eğer bir kulundan razıysa devleti onun başına musallat eder.
Devlet sürekli onunla uğraşır. Bakan, başbakan neyse artık… Sürekli onu bizar eder rahat bırakmaz ama sen bunu lütuf bil kerem bil. Muhammed Mustafa öyle buyuruyor
Bazı insanlar hafızlık yapar bazı insanlar hafızlık yapamaz, kafası almaz. Asıl mesele ezberlemek değil bütün mesele niyettir, yürekteki duygudur, iştahtır istektir. O iştahla cennete gireceksin. Ameller Allah’ın rahmetini celbeder. Cennete ebedi kalmak niyete bağlıdır. Niyetinizi Ali edin. Bir şeyi elde edemediğiniz zaman kendinizi kahretmeyin.
Bayram Ali Hocamızın bütün hayatı üç harf ile beş noktadan ibaretti;
ع، ش، ق AŞK
•Aşk tekellüm ve tesennüm ile değil teneffüs edilerek yaşanır.
Allah (c.c), hikmetini dinleyenlerin ölçüsünde vaizlerin diline telkin eder.
Ne güzel söylemişler:

Ey küffar! Siz bizlere ne yapabilirsiniz ki?
Hapsedilmemiz halvet,
Sürgün edilmemiz hicret,
Öldürülmemiz ise şehadettir.
Biz cenneti kalbimizde taşıyoruz..

Şehadetin mübarek olsun!

Bayram Hoca (Rahmetullahi aleyh) İsmailağa camii’ndeki son sohbetinde Bu işler aşk işidir. Varsa aşkın her şey tıkır tıkır gidiyor. Yoksa aşkın her şey allak bullak. Aşkın önünü, ölümden başka bir şey kesmez. Aşk pazarlık kabul etmez Aşk kanun dinlemez, ferman dinlemez. Allah böyle bir aşka sahip olmayı bizlere muvaffak eylesin. Cenab-ı Hakk makbulünden eylesin, mahrumiyet eylemesin. diye duasına devam ederken; (takribi bir dakika sonra) Allah-u Teala aşkına karşılık vererek şehadeti Bayram Hoca’nın ayağına getirir. Tıpkı Hazreti Ömer’in (Radıyallahu Anh) şehit edildiği gibi mescitte göğsünden hançerlenerek şehit edilir. (Allah-u Ekber!)
Şimdi öksüz kalan kitaplarının başını kim okşayacak, içimizin hüznünü kim dindirecek, gözyaşlarımızı kim silecek, kim okutacak Rabbani mektupları onun gibi, kim gezecek sahaflarda aşkını arayan sevdalı olarak, kim dizini kırıp okutacak yavrucaklarını, kim camileri şenlendirecek, kitapları nefes nefes kim hatmedecek
Bir sürü projemiz olurdu tabi bizim. Her seferinde Bayram Hoca’ya Başlayalım ama bunun altından kalkabilir miyiz? derdim.
Gür sesle güler sonra bana Altında durabilirsek iyi üstadım. derdi.
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş.

Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü,
Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş.

Öyle sanırdım ayriyem dost gayrıdır ben gayriyem,
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş.

Savm u sâlât u hac ile sanma biter zâhid işin,
İnsân‐ı Kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş

Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin,
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.

Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana Hakk’al‐yakîn,
Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş.

Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır,
Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş

Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur,
Âlem kamû bir yüz dürür gören anı hayrân imiş.

İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün,
Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş

Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş.

Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Delil sorardım aslıma aslım bana delilmiş.

NİYAZİ MISRİ

İslam’da ilim, amel içindir. Gayrimüslim de ilim, bilmek için okunuyor.
Dünyanın en zor ve mühim işi bir insanı anlamaktır, meramını, ne ifade ettiğini sezmektir.
Allah’tan korkana ölüm yar gelir.
Ölümden korkana dünya dar gelir.
Bana bak! Sana söylüyorum geceleyin kalk tamam mı? Eğer er isek, yiğit isek peki, geceleyin kalk al bir abdest kıl iki rekat teheccüt en azından. Bir O, bir de sen. Kaldır ellerini Cenab-ı Hakk’a yalvar. Sen O’na O sana kaybol git, ne halin varsa gör. Ne ihtiyacın varsa anlat Cenab-ı Hakk’a. Ama arada beni de unutma
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Toplumun genel yapısına ve ruh haline baktığımızda fertler kabalaşmış, incelikler kaybolmuş, gardlar alınmış, Nasıl yaparım da yumruğu yemem. tarzında bir iç muhasebeyle ilişkiler saldırgan bir şekil almaya başlamış. İnceler incesi toplumdan eser yok sanki!
Biz vardık. Şimdi o biz nerede? Efendim sabah-ı şerifleriniz hayrola, afiyettesiniz İnşaAllah? Peder Efendi iyiler mi? Efendim kerimeniz, ya mahdum o nasıl efendim? Gibi hoş ve nazenin temennilerle güne başlar ve bu tatlı temenniler sokaklarımıza ılık bir meltem gibi yayılırdı. Yitirdiklerimiz ve bu şirazeden çıkış için pek çok sebep gösterilebilir ama bir yetersizlik ve ihmal var ki bu kara tablonun en müessir sebebi sayılmalıdır. O da; öngördüğümüz eğitim tarzıdır.
Ahmet Hamdi AKSEKİ diyor ki; Şanlı tarihimizde Sırpsındığı diye ün salmış olan muazzam hadise cihanın malumudur. Tuğyan edip taşmış bir sel gibi Meriç ovasını kaplayan yüz bin kişilik bir düşman ordusunun karşısına dört bin süvari ile karşı çıkan Kahraman Komutan Hacı İlbay vardı. Bire yirmi beş olan bu üstün kuvvet karşısında yılgınlık göstermeden geceleyin düşündüğü bir planla tatbike geçti. Bu muntazam orduya karşı askerleriyle, her taraftan arşıalaya yükselen ‘Allah Allah’ sedalarıyla birden hücuma geçmiş ve birkaç saat içinde o muazzam oradan geriye leşlerle, çadırlardan başka bir şey kalmamıştı. Yine Hoca anlatıyor; 1. Cihan Harbi’nde, Bağdat cephesinde Yüzbaşı Muzaffer bey üstün düşman kuvvetleriyle savaşırken yaralanıp düşüyor. Artık Muzaffer Bey son nefeslerini yaşıyor ve konuşamıyorum. O anda cebinden bir zarf çıkarıp kanıyla bir tarafına zar zor şunları yazıyor; `Kıble ne taraf?’ Askerler bunun ne demek istediğini anlıyor ve hemen kıbleye çeviriyorlar. Bundan sonra zarfın öbür tarafına şunu yazıyor,’ Bölük savaştan yılmasın ve intikamımı alsın. Altında da ‘Eşhedü Ella İlahe İllallah Ve Eşhedü Enne Muhammeden Abdühü ve Rasulühü’ yazıyor ve ruhunu Allah’a teslim ediyor.
Kitapsız geçen ömrü ömür saymam. Okursan varsın okumazsan yoksun. İnsan kendini her gün katlayacak, yenileyecek! Evler, elbiseler yenileniyor model model, ama bilgi yenilenmiyor.
Çanakkale Harbi’nde iki yüz elli üç bin genç şehit verdik. 331 bin düşman öldürdük. Neden? Niye?
Seyit Onbaşı 276 kilogram ağırlığındaki mermiyi tek başına kaldırdı. İngilizler’in en büyük Ocean adındaki zırhlı savaş gemisini denizin dibine gömdü. Neden? Neden? Niye? Üstelik gemi, bacasından isabet alarak imha oldu. Allah, bu yardımları bizi niye yaptı? Çanakkale, anlatılamayacak kadar büyük bir savaştır. Göğüs göğse, süngü ile sağdan soldan vızır vızır mermilerin altında, siper etrafına düşen top, bomba, şarapnallerin altında Çanakkale Boğazı cehenneme dönüşmüştü. Mehmetçik bu anda kalbindeki imanla dağlara sığmadı. Şehit olmak için yarışıyorlardı. Ama bu savaş, bugüne kadar bu vatan evladına gereği gibi anlatılmadı . Eğer Çanakkale geçilseydi bugünkü bu Türkiye kalmayacaktı! Şu an düşman hala fırsat kolluyor. Hazırlığımız var mı? Güçlü olmak için birlik ve beraberlik şarttır. Ama bugün yöneticiler halkla uğraşıyor. Adam olmak için tarihi misyonumuz bize yeter ama bakanlar nerede? Un ve şeker var ama helva yapan yok! Beyin gücü, planlama mantığı nerede? Çanakkale’deki o ruh ve dinamizmi sen sanayiye, teknolojiye aktar, bak neler oluyor neler!
Toprağı ipek seccade gibi olan bu memleket için mücadele, mücadele, mücadele
Allah’ım bizi başkalarının toprağı ile değil, Salihlerin bastığı, onların ayaklarından kalkan tozu toprağı bize kefen eyle!
İmam-ı Rabbani (Kuddise Sırruhu) buyuruyor ki; Hiç bir amelime güvenmem ancak müstesna olarak Allah’ın düşmanlarına düşmanlığım vardır!..
Osmanlı döneminde yaşı kaç olursa olsun tarikata başladığı zaman ki yaşını söylüyorlardı. Çünkü hayat o zaman başlardı.
Bayrak semada, şehid toprağın sinesinde yücelmiş, iman ve İslam bayrağı uğruna, iman devleti uğruna, yarınlar uğruna bugününü feda edenler! Sizi övmüyoruz. Çünkü övemiyoruz, sizi öven övmüş hem de ne güzel övmüş! Dünyada tahtınız gönülle, Ahirette makamınız şehidler makamı! Ne mutlu sizlere!
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bizler, gerçek hayat düzenini insanoğluna bahşeden bir dinin mümessilleri, her türlü takdiri ihraz etmiş olan bir milletin torunlarıyız. Ecdadımız ilmin inkişafı için camilerin kandil islerini mürekkep, zeytinyağı kandilini ışık olarak kullanırken, bizlerin onların yüce şahsiyetlerine ve asırlara hükmeden eserlerine yabancı kalmamız çok hazindir. Geçen günler geri gelmez, geçen geçmiştir, zararın neresinden dönülse kardır. Şu uyanma devresinde, onların dünyasındaki benliğimizi tekrar elde edebilmemiz için, onların yürüdüğü yolda yürümekten başka çıkar yolumuz yoktur. O yolda Kur’an ve Sünnet yoludur.
Okumak, varlığın sırrına ermek ve hayatı yaşamaktır.
*

Aşk’tan gelen acı inletir amma canın yandığı için değil!
Lezzetten

*
Şehit Bayram Ali Öztürk Hoca

*

Aşk bir sırdır. Âşıkla maşuk arasındadır. Tefsirine kimsenin takati yetmez!

*

Asıl sevilen insanın ruhudur, eti kemiği değil.
Madem seviyoruz, öldüğü zaman neden yanına yaklaşmıyoruz, sarılamıyoruz?
İki gün sonra kokar diye yanında yatamazsın.
Demek ki insanın ruhu seviliyor, bedeni değil.
Öğrenmeyi, öğretmek elzem olandır
Nasıl kurtulacağız? Kelime-i Tevhid’in ilk kelimesi Lâ dır. Hayır, kabul etmiyorum demektir. Allah’a, Peygambere, Kur’ân’a karşı her türlü anlayış, kanun, sistemleri kabul etmiyorum dmektir. Başımıza gelen musibetlerden kurtulmak istiyorsak kime evet, kime hayır dememiz gerektiğini bilmemiz gerekiyor.
Müslüman, sırtında gül küfesi taşıyan insan gibidir. Vardığı yerin kötü kokusunu bastırır ve gül korkusuyla şereflendirir. diyor Mevlâna
Bir kitap, içimizdeki donmuş değerleri parçalayacak bir balta olmalıdır.
Bir insanın değeri, kitaplarının değeri ile ölçülür.
Bazı kitaplar tadılmalı, bazıları yutulmalı, birkaçı da ağır ağır çiğnenmeli ve sindirilmelidir.
Francis bacon
Kitaplar da dost gibi az, fakat iyi seçilmiş olmalıdır.
Kitapsız yaşamak kör, sağır, dilsiz yaşamaktır.
Her kitaplık bir cezaevini kapatır.
O’nun çarpım tablosu Kur’an ve Sünnet idi. O, bu tablonun içinde daima işlem yapardı. Toplar, böler, çarpar, çıkartır, sürekli Allah’ı düşünürdü. Yaptığı cümle işlemlerin eşittiri; Hazreti Muhammed Mustafa’yı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) verirdi.
ilim, amel içindir.
Bir gün ne vücud mülkü, ne dâr, ne diyâr kalır,
Kalırsa gönüllerde ol sohbet-i yâr kalır!..
Aşkta korku yoktur. Korkak âşık olamaz
Eskiler derdi ki Okumak, varlığın sırrına ermek ve hayatı yaşamaktır.
Asla unutmamak gerekir ki, bir kültür ve medeniyetin gücü lügatında bulunan kelime hazinesiyle ölçülür.
Avrupadaki ilimden hedef; iyi vatandaş yetiştirmek, İslam’daki ilimden hedef; iyi insan yetiştirmektir.
İslam’da ilim, amel için okunurken gayrı müslimlerde ilim, bilmek için okunuyor.
Ya hu müslüman olduk çile çekmek için mi?
Bu sorunun mantığı yoktur. Çile çektikçe ahiretteki ikan, ahirette olacak olanlar, ahiretle ilgili olan her şeyi daha iyi anlama, daha iyi kavrama becerisi hasıl olur diyor İmam-ı Rabbani (Kuddise Sırruhu)
Bir engel çıksa, sıkıntın çoksa, çaren de yoksa istiğfar eyle.
Vurulmuş tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna ya Rab! Ne güneşler batıyor.

MEHMET AKİF ERSOY

Asıl sevilen insanın ruhudur, eti kemiği değil.
Aşk yaratıldığında sabır dünyayı terk etmiştir.
Bugün ortalıkta yiğit Müslüman değil, yitik Müslüman kaldı.
Ben padişahlık istemiyorum. Ben yârimin kölesiyim.
Her kitaplık bir cezaevini kapatır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir