İçeriğe geç

Seçme Sapan Şeyler Kitap Alıntıları – Ferhan Şensoy

Ferhan Şensoy kitaplarından Seçme Sapan Şeyler kitap alıntıları sizlerle…

Seçme Sapan Şeyler Kitap Alıntıları

-Yanınızda oturan olarak, ben de içmiş kadar oluyorum. Yazık değil mi benim pırıl pırıl akciğerlerime?
-Yazık tabii Oturmayın yanımda, siktirin gidin!
Kitap okumanın tek sakıncası, insana başka bir kitap okuma arzusu vermesi.
Bir davul sesi geliyor uzaktan
Uyanıyorum. Ramazan davulcusu geçiyor sokak­tan çok gereksiz gümbürtüler üreterek, kendisinin ma­ni sandığı pek anlaşılmayan zırvalamalar ifraz ederek. Davulun tokmağı yorgun, bezgin ve gergin derisi inli­yor:
– Güm be de güm Güm be de güm Yeter be adam güm
Herkes ünlü olmak zorunda değil! Ünsüz mutlu hayatlar da var!
“Ben aslında insanın maymundan geldiğine inanmıyorum Maymun nerden geliyor o zaman?” diye masadaki sessizliği bozunca, Darwin’e rastlasa çok sıkı teorik bir dayak yiyecek Yalçın
Ben bazı geceler uzun uzun incelerim yıldızları. Ay’dan çok uzaktalar. Ay bile çok uzak.
Sen hiç kitap okumadığın için ve senin bana an­lattıkların daha önce kitaplarda yazılmış olduğundan, bizim konuşmamız boş konuşma, çok önceden çok konuşulmuş şeylerin gevişini getirme durumuna düşüyor. Sus ve huzurumu bozma, ruhumu törpüleme, bak gök­yüzü ne güzel Yalçın!
Sanki psikopat değilmiş gibi mülayim mülayim anlatışı yok mu! Üstelik hepimiz onun psikopat olduğu­nu bilirken ve bunu bir türlü ona söyleyemezken İşte işin sinirlere boğum boğum düğüm atan yanı bu!
Sigara yasağın­dan önce bu denli içmiyordu. Yasak bir anlamda kam­çılayıcı oldu.
Neredeyse her yerde yasaklanmıştı tütün içimi. Cezası bilmem kaç lira. Tamam peki, al cezasını ver makbuzumu deyip yakamıyorsunuz sigarayı, o da ya­sakmış! Kimin kauçuk kaplama fikriyse, şimdilik sade­ce üstü açık alanlarda içilebiliyor.
Bu sene çok ölümler oldu. Bir hastalık girdi köye, ne olduğu anlaşılamadı,
Hiç de ona göre bir yer değildi Kuran kursu. Saç­ma bir işle uğraştığını düşünüyordu.
Hepimiz kervanda­şız. Biz dövüşeceğiz, birileri sırtımızdan para kazana­cak
Herkese yasak, kendisi içiyor!
— Nereye gidiyorsun evladım? Mesaj çektim oğlu­ma, şimdi bizi arayacak!
— Teyzeciğim, sıçıcam sizin oğlunuzun ağzına!
Kitap okumanın tek sakıncası, insana başka bir kitap okuma arzusu vermesi.
Ne kadar seçme sapan şeyler yaşıyoruz
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ressamlar n’apıcak peki? Tablosunu bilgisayar­ da mı çizecek, fırça, tuval, renk cümbüşü palet olmaya­cak mı?
İn­sanların kitaptan vazgeçmeyeceğini düşünüyorum ya da gönlüm bunu arzuluyor.
Ben bir kitabı okurken kimi yerlerin altını çizerim
Matbaadan yeni gelmiş bir kitabın kokusunu, ki­tabı eline alıp sayfalarını çevirmeyi, kaldığı sayfanın ucunu bükmeyi, bir kitabın arasında çiçek kurutmayı, bir ağacın dibine uzanıp kitap okumayı özlemeyecek mi insan?
Ve fakat bir şey çengellendi çok çengelengiz usu­ma; kitabı herkes internette bedava okuyacak!
– Yazarın telif hakkı n’olucak?
– Neyse Pek sokağa çıktığımız yoktu zaten
Okuyamadığımız çok kitabımız var, evimizde oturur, onları okuruz
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Adam ingilizce bilmiyordu ama, her türk gibi Fuck off! un ne demek olduğunu anlıyordu. Ekrandaki oyun­cu bunu söylüyor ingilizce, alttaki beyaz zemin üstüne beyaz yazı: Hay Allah müstâkını versin! .
– Sen hiç kitap okumadığın için ve senin bana an­lattıkların daha önce kitaplarda yazılmış olduğundan, bizim konuşmamız boş konuşma, çok önceden çok ko­nuşulmuş şeylerin gevişini getirme durumuna düşüyor. Sus ve huzurumu bozma, ruhumu törpüleme, bak gök­yüzü ne güzel Yalçın!
O ağzını açınca cümlenin sonunu özler hale geliyor insan. Tam;
– Bitiyor bu salak cümle, çok şükür!
diye düşünürken beynim, nokta yerine virgül nakşedip sürdürüyor keman gıcırtısını.
Kafa ütüleme konusunda uzmanlaşmış bir son ütücü olarak, kızgın demir ütüyü sinameki bir ahenk içinde gezdiriyor hiç de buruşuk olmayan kafa­mızda, sanırım bundan garip bir zevk imbikleyerek.
Herkesin bildiği şeyleri ilk kez düşünmüş, icad et­miş, sanki bunları hiç kimse bilmiyormuş gibi bir tavır takınarak heyecanla anlatıyor ve iki kez ikinin dört etti­ğini kendisi bulmuş bir matematik dehası olarak arkası­na yaslanıyor
Ne güzel bir şeydir yeni bir güne uyanmak, perdeleri, pencereyi açıp gün ışığına kavuşmak, günün te­miz havasını içine çekmek, çevrenin tanıdık kuşlarıyla günaydınlaşmak. Bakkalın kapıya bıraktığı taze ekme­ğe, günün gazetelerine kavuşmak. Evi dört dolanan demlenmekte olan çayın kokusu
– Ne sen sor, ne ben beyanat!
Aşırı kalabalık caddede cep telefonumu çalan ti­pe hiç çaktırmadan, onun mesaisi sırasında cüzdanını çalarak, cüzdanımı çalanın kıç cebinden cep telefonu­nu araklayarak, telefonlu ve cüzdanlı olarak, yani nere­deyse zararsız ulaştım Beşiktaş vapur iskelesine
– Develer tellal değil, ortada bir tellal var. Pireler tıraş sevmez!
Nazilli’deyiz besbelli. Nazilli çok nazili. Her yerde yasak içki! Tak zili, oyna Nazilli. Zilli zilli, herkes zilsiz Nazilli Yasağa homurdanan var ama, herkes dilsiz Nazilli
raludrutşulo releklü relüdlöb piyellesrap ıyaynüd raludlo nalaf sur ziligni zısnarf ılaylarutsuva ılayrutsuva edlah iğidemelyös yeşib enirelidnek esmik ralnasni
– Kaç kitap okusak bi şeyler biliyo oluruz Kafir bey?
diye sorduklarında Kafir beyin;
– Kitap okumanın tek sakıncası, insana başka bir kitap okuma arzusu vermesi. Bu da, her ne kadar kökü dışarda bir duyguysa da sanıldığı kadar zararlı değildir.
Ne kadar seçme sapan şeyler yaşıyoruz,
– Sıçtırtmayın teknolojinize! Yani en azından, ba­ri sanata dokunmayın dijital ellerinizle!
diye bağırdı şıpır şıpır ağlayarak.
Giderek ağırlaşıyor usumun çengellerine takılan şeyler
Yakıldığı andan itibaren küllük özlemindeki, ucu giderek küllenen sigarasından fırt çekti, üfledi dumanı akciğer röntgenlerime doğru. Ortada ne akciğer kaldı, ne siyah lekeler. Akciğerler sisli, puslu gri ciğer. Dumanın içinden gemiler geçiyor, gemilerin üstünde martılar devriye geziyor, bir geminin güvertesinde çocukluğum geziniyor, annemin elini tutmuşum okula gidiyorum, öbür elim sorumluluklarla dolu okul çantasını taşıyor. Güvertedeki siyah piyanonun tuşlarına 1957’nin yağmuru yağıyor sulu sepken, buna alışkın piyano dert edinmiyor, kimi bemol, kimi gereksizce diyez yağmur damlalarını, hayatımın eskisi eskicisiz geçiyor daracık sokaklardan
Ortasından açılmış kocaman eski bir tarih kitabıdır yatağı, solgun sayfaları çarşaftır yatağa, uzun sevişmeler yaşanır, minyatürlerle süslü nevresimin altında, gözüne gözlük çizilmiş padişah resimlerinin üstünde. Çok kalın, çok sayfalıdır kitap, eve getirdiği her kadına yeni bir sayfa açardı Şıpyaptı bey.
hayatımın eskisi eskicisiz geçiyor dar sokaklardan
Eylülün biri, dünya barış günü. Bugün savaşmayalım, yarın bombalaşırız! Savaşseverlerin tatil günü.
Giderek ağırlaşıyor usumun çengellerine takılan şeyler
– Sigara öldürücü işte yazıyor zaten paketin üstünde.
– Biliyorum. O yazılara çok gıcık oluyorum. Paketi alır almaz üstlerine çıplak kadın fotoğrafları yapıştırıyorum… Ayrıca bu benim hayatım size ne?
– Yanınızda oturan olarak, ben de içmiş kadar oluyorum. Yazık değil mi benim akciğerlerime?
– Yazık tabii… Oturmayın yanımda, siktirin gidin! diye bağırdı sabrı, bentleri aşmış sigaraperver.
Yangın bacayı ambalaj!
Ne kadar seçme sapan şeyler yaşıyoruz,
– Matbaadan yeni gelmiş bir kitabın kokusunu, ki­ tabı eline alıp sayfalarını çevirmeyi, kaldığı sayfanın ucunu bükmeyi, bir kitabın arasında çiçek kurutmayı, bir ağacın dibine uzanıp kitap okumayı özlemeyecek mi insan?
Kitap okuman ın tek sakıncası, insana başka bir kitap okuma arzusu vermesi .
Susup aptal zannedilmek, konuşup aptal olduğunu belli etmekten daha az aptalca.
Hiç de ona göre bir yer değildi okul. Saçma bir işle uğraştığını düşünüyordu.
Adam sigarasından derin bir nefes çekti, ağzından, burnundan, kulağından dumanlar çıktı. Sağ kulağından çıkan duman Alaittin’in lambasından çıkan cin oldu.
– Dile benden ne dilersen be adam? sorusunu sordu.
– Siktir git!
Dedi adam cine. Cin, cintonik oldu, kayboldu.
Sağ kulaktan çıkan duman Alaittin’in lambasından çıkan cin oldu.
– Dile benden ne dilersin be adam? sorusunu sordu.
– Siktir git!
dedi adam cine. Cin, cintonik oldu, kayboldu.
– Kaç kitap okusak bi şeyler biliyo oluruz Kafir bey?diye sorduklarında Kafir beyin;
– Kitap okumanın tek sakıncası , insana başka bir kitap okuma arzusu vermesi. Bu da, her ne kadar kökü dışarda bir duyguysa da sanıldığı kadar zararlı değildir.
Evlilikte ne muhteşem bir özgürlüktür evin en küçük alanı kenef! Hele kıçdanlığın yanında, küçük bir masanın üstünde, bulmacalar için arkası silgili kurşun kalem bulunursa ve bahçeye bakan tuvalet penceresi genişçe ve kaçmaya müsaitse
-ilerde kitap falan olmayacak. Herşeyi internetten okuyacaksın.
Dedi, dediğinden pek emin, kaşları kalkık, elleri dijital adam.
Birden ürperdim. Ne yani? Artık kitap okunmayacak mı? Usum bunu içine sığdırmakta zorlanıyor.

-İnternet kullanmayan n ‘apıcak? sorusunu serdim masanın rengarenk nakışlı örtüsüne.
-İnternet kullanmayan kalmayacak. İnternet kullanmadan banka işlemi yapamayacaksın diye yanıtladı, dijital ellerinin çok kısa parmaklarıyla masa örtüsünde trampet çalan, dediğinden pek emin,kaşları kalkık adam.

– Bilgisayar kullanmayı bilmeyen ne bok yiyecek? sorusunu nakşettim masa örtüsünün en nakışsız yerine.
– Öyle birileri de kalmayacak. Bilgisayar kullanmadan ikametgah, nüfus sureti alamayacaksın. diyerek aşağılayıcı bir bakış ifraz etti ,kalkık durumunu muntazam koruyan kaşlarının altından.

Başkentte en sinirlendiği şey havalimanının kente uzaklığı ve işi daha da strese bulayan, her gün dünden ziyade çetrefilleşen keşmekeş başkent trafiğinden sıyrılıp anayola ulaşmanın uzun bir zaman dilimine sere serpe yayılmasıydı.
Ben bir kitabı okurken kimi yerlerin altını çizerim örneğin Derken gene ağzıma tıkadı lâfı:

– Altını çiz’i tıklayacaksın!

İlerde kitap falan olmayacak her şeyi internetten okuyacaksın. dedi
Ne güzel bir şeydir yeni bir güne uyanmak, perdeleri, pencereyi açıp gün ışığına kavuşmak, günün temiz havasını içine çekmek, çevrenin tanıdık kuşlarıyla günaydınlaşmak.
Adam ingilizce bilmiyordu ama, her türk gibi Fuck off! un ne demek olduğunu anlıyordu. Ekrandaki oyuncu bunu söylüyor ingilizce, alttaki beyaz zemin üstüne beyaz yazı: Hay Allah müstâkını versin!
Kadın elinde bir kitapla balkona geldi, kitabı adama doğru sallayarak, güyâ denetlediğini sandığı bir sinirle:
– Dostoyevski’nin Suç ve Ceza sını aliim mi, sana mı bırakiim? kinâyeli sorusunu kustu.
– Al! Suç da senin, ceza da senin!
mecâz-ı mürsel böğürtüsünü kükredi adam.
Sağ kulaktan çıkan duman Alaittin’in lambasından çıkan cin oldu.
– Dile benden ne dilersin be adam? sorusunu sordu.
– Siktir git! dedi adam cine.
Yeni karşılaştığı bir kadınla muhabbete girebilmek için;
– Bu dansı bana lütfeder misiniz? ya da;
– Brahms’ı sever misiniz? daha salakçası;
– Size bir içki ısmarlayabilir miyim?
en geri zekâlısı;
– Akrep burcu musunuz?
gibisinden amatör zampara yöntemlerini kullanmazdı.
– Reenkarnasyona inanır mısınız? diye yaklaşıyor kadına Ve kadın ne yanıt verirse versin;
– Siz Kleopatra’yken, ben emir erinizdim biçiminde dalış yapıyo konuya.
Bir bulut biçiminde gökyüzünde gülümsedi nur yüzlü Hüseyin Rahmi Gürpınar, insanlar yeryüzünde yıldızların altında izdivaç halindeyken.
– Eti mundar, faaliyeti muzır! Bahçe duvarlarımızı yıkar, tarlaları darmaduman eder. Niye var ki bu domuz? Allah onu niye yaratmış? diyor köylü.
– Pirzolası güzel olur! diyor köydeki kâfir.
– Sümmü hâşâ! diyor köylüler koro halinde.
– Şaraba yaptırırsan mükemmel olur! diyor köydeki kâfir.
– Tövbe estağfurullah! diyerek günaha girmiş bir pişmanlık duygusuyla baş sallıyor köylüler.
Eylülün biri, dünya barış günü. Bugün savaşmayalım, yarın bombalaşırız! Savaşseverlerin tatil günü.
-Durup dururken adamı öldüren kadınlar da var diye düşündü serum
-Susan kadın ideal! dedi adamı yoğun bakıma götüren tekerlekli sandalyenin sağ ön tekeri. Sol ön teker:
-Dilsiz daha iyi! yanıtını verdi.
Matbaadan yeni gelmiş bir kitabın kokusunu, kitabı eline alıp sayfaları çevirmeyi, kaldığı sayfanın ucunu bükmeyi, bir kitabın arasında çiçek kurutmayı, bir ağacın dibine uzanıp kitap okumayı özlemeyecek mi insan?
Muhtarsızlık çok güzel. Mahallenin ortasına bir muhtarmatik koyulacak. Şifreni, vatandaş kimlik numaranı, annenin kızlık soyadını, babanın göbek adının bir, üç ve beşinci harflerini tıklayıp alacaksın makinenin ifraz ettiği nüfus suretini. Babanın göbek adı dört harfliyse yandın! Muhtarmatikin ekranında eksik tıklama yazısı çıkacak. Nüfus suretsiz sürdüreceksin yaşamı
– Kaç kitap okursak bir şeyler biliyor oluruz Kafir bey? diye sordular.
– Kitap okumanın tek sakıncası, insana başka bir kitap okuma arzusu vermesi. Bu da sanıldığı kadar zararlı değildir.
– Makineli tüfek gibi konuşuyor! diye iç geçirdi.
– Bu tür kadınlar sadece sevişirken konuşmaz!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir