İçeriğe geç

Saygı Kitap Alıntıları – Richard Sennett

Richard Sennett kitaplarından Saygı kitap alıntıları sizlerle…

Saygı Kitap Alıntıları

-Bunu affedersem kendime saygım kalmaz” vazgeçişi diye bir şey var, değer verdiğiniz insanları o noktaya getirmeyin.
Eğer bir insa­na kendimizin bir yansımasıymış gibi davranırsak, onun kendi va­roluşunun gerçekliğini inkar etmiş oluruz; kişi karşısındakinin baş­ka biri olduğuna dair temel gerçeğe saygı duymalıdır. Buradan çı­kacak ders şudur: Karşımızdakilere saygı duyuyorsak kendimizin onlarda projeksiyonunu yapmayalım.
“Çoğu açlıklar gibi, saygı kıtlığı da insan yapımıdır; yiyeceğin aksine saygının hiçbir maliyeti de yoktur. O zaman niçin saygı bu kadar kıt olsun ki?”
“Çoğu açlıklar gibi, saygı kıtlığı da insan yapımıdır.
Qui touisiours prent et rien ne donne,
L’ amour de l’amy abandonne.*

*[Kendisinden bir şey vermeyen ve daima alan kişiyi,
Terk eder arkadaşlarının sevgisi.]

Onur dünyasında birey, gerçek kimliğini rollerinde keşfeder, rollerinden vazgeçmek kendisinden vazgeçmektir [Günümüzde] birey ger­çek kimliğini, yalnızca kendisini toplumsal olarak empoze edilmiş rol­lerinden özgürleştirirse keşfedebilir, bunlar yalnızca onu bir aldanma­ya sevk eden maskelerdir.. ‘
İş yaşamında arzdan daha büyük olan talep kârı artırır; refah devle­tinde ise arzdan daha büyük olan talep sefalet yaratır.
Saygı, ifade yüklü bir gösteridir. Bir başka deyişle, diğerlerine say­gılı davranmak öyle kendiliğinden oluvermez, dünyadaki en iyi ni­yetli insan için dahi doğrudur bu; saygıyı karşı tarafa iletmek, bu­nun hissedilmesini ve inandıncılığı sağlayan kelimeler ve jestler bulmak anlamına gelir.
(..) hiç kimse geçmişe duyulan nefret üzerine yeni ve sağlam bir yaşam kuramaz.
Eğer bir insa­na kendimizin bir yansımasıymış gibi davranırsak, onun kendi va­roluşunun gerçekliğini inkar etmiş oluruz; kişi karşısındakinin baş­ka biri olduğuna dair temel gerçeğe saygı duymalıdır. Buradan çı­kacak ders şudur: Karşımızdakilere saygı duyuyorsak kendimizin onlarda projeksiyonunu yapmayalım.
yoksul topluluklarda yetenek sahibi gençler zaten baskı altındadır. Yoksul bir toplulukta en iyi -ya da aslında en kuvvetli- olarak değil, aksine başını daha çok eğik tutarak ayakta kalırsın. Gerçekten de kelimenin tam anlamıyla bu doğrudur: Caddelerde bir meydan okuma olarak algılanabilecek olan göz temasından bile kaçınırsın: eğer doğuştan bazı yeteneklerin varsa okulda kendini görülmez kılmaya çalışırsın. böylece diğerlerinden daha iyi notlar aldığın için dövülmezsin.
Şüphesiz ilham verici olan her öykü, daima bazı açılardan bir provokasyondur: Eğer ben bunu yapabildiysem siz neden yapamayasınız?
sosyolog Robert Merton ‘un Peter prensibi’ dediği şeyi somutlaştırırsak: Toplumda ne kadar yükselirsen oradan düşme ihtimalin istatistiksel olarak o kadar azdır.
İnsan tutarlı bir yaşam öyküsü yaratmaya ihtiyaç duyar. Yaşamdan çekilme bir onur işareti olabilir, ancak bir yaşam yaratma konusunda hiçbir şeyi çözmez.
Çok iyi eğitim almış profesyoneller ile vasıfsız annelerin birbirleriyle özgürce konuşabilmeleri için uzun bir zaman geçmesi ve aralarında çok sağlam bir güvenin kurulması gerekir; güzellerle çirkinler birbirleriyle bedenleri hakkında kolaylıkla konuşamazlar; yaşamları macerayla dolu olan insanlar kısacık rutinleri içinde sıkışıp kalmış insanların deneyimlerine ilgi göstermede sorun yaşarlar.
Beyazlar ırkçı sorunlara kendilerini adama ile zencileri gücendirme korkusu arasında kalmışlardı.
Eşitsizlik sınırını geçmek, bu yolculuğu yapan ve daha güçlü konumda olanın araya bir mesafe koymasını gerektirebilir; bu mesafelilik, durumun zorluğunu kabul eder, bu uzak duruş, tuhaf bir yol olsa da, bir saygı işareti olabilir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
yoksullara hürmet etmeyen bir gücü elinde tutan daha yüksek bir sınıfın insanlarıydılar; eğer onlar kendi yaşamlarını yoksullara adamışlarsa bu hayırseverliğin bizzat kendisi incitme gücüne sahiptir; acıma kolaylıkla hor görmeye sebep olabilir; merhamet eşitsizlikle yakından bağlantılı olabilir. Merhametin gerçekten işe yaramasını sağlamak için belki de aşırı hassasiyeti yok etmek ve diğerleriyle soğukkanlı bir şekilde ilgilenmek gerekliydi.
Büyük çoğunluk, utanç verici seçimlerde çok ciddi sonuçlar olmasa
da, sırf hoş olmayan sonuçlardan kaçınmak için oy verdi. Zorunlu yürüyüşlere katıldılar Acınacak ayrıcalıklarla satın alınan jurnalciler,
kolaylıkla işe alındı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hayatın boşluğunun üstüne bir de karmaşanın baskısını hissederek, insanlar . . . bir anda her şeyin kontrol dışına çıkabileceğinden korkuyorlar Etkili kurumlar ise, potansiyel eleştirmenlerinin akıllarını kör
edecek kadar karmaşıktır
Onur kuralı, bir anlamda kendi doğrularına indirgenir Kişinin aziz
tuttuğu herhangi bir değerler seti, kişinin onur kuralı sayılır ve kişinin
onurlu olma hakkı, uygun bir onur duygusuna sahip olmasıyla mümkündür, denebilir.
İşçi, yaşamını ve emeğini içinde bulunduğu topluluğa ve işverenlerine verdi Hizmetlerinden yararlanmış olanlar, ücretlerini ödeyerek ona olan borçlarını ödemediler. Kendisinden de sağlanan biraz
yardımla birlikte, işsizliğe, hastalığa, yaşlılığa ve ölüme karşı yaşamda belirli bir güvence sağlamak üzere, işverenleri gibi topluluğu temsil eden devletin kendisi de ona borçludur
Deniz kabuğundan yapılmış mücevher vermeyi ”başaran bir
adam ya da grup diğerlerini mecbur kılar; gelecekte bir gün onlar da
töreni tersine çevirerek kabukları geri vermek zorunda kalacaktır. Ancak bu arada iki taraf da karşılıklı yardım için diğerine bağlı
kalacaktır. Bu bağ taraflardan birinin cömertliğini içermez, yani altın armağan etmek, alanı küçültmez.
Onur dünyasında birey, gerçek kimliğini rollerinde keşfeder; rollerinden vazgeçmek kendisinden vazgeçmektir [Günümüzde]
birey gerçek kimliğini, yalnızca kendisini toplumsal olarak empoze edilmiş rollerinden özgürleştirirse keşfedebilir; bunlar yalnızca onu bir aldanmaya sevk eden maskelerdir
Yerleştikleri topraklarda kurulmuş
Ahlak yasalarının sahipleri
Katı takipçilerdir.
Şeytanın işlerinden bu soğukça kendini geri tutma,
Ve bu kaçınılmaz hayırseverlikler,
İnsan ruhunu nasıl tatmin edecek?
Refah devleti reformcuları bir tür sosyologtur.
Bir iş sahibi olmanın, kendine saygı açısından devletten düzenli
alınan çeklerden daha iyi bir kaynak olduğuna inanırlar;
onlar refah alanındaki kurumların ve profesyonellerin
mümkün olduğunca topluluklar ve gönüllülerle
yer değiştirmesi gerektiğine inanırlar. Bu toplumsal isteklerin
arkasında, refah devletinin daha çok kar amacı güden bir
işletme gibi çalışması gerektiğine olan inanç vardır.
Her insanın başkalarını, özellikle de sevdiği kişileri incitme kapasitesi olduğundan, bu
bilginin kendisi kişinin vicdanını dürtebilir, böylece kişi onlara kar­şı
suç işlemekten korkar.
Bir aşık hayal edelim şöyle desin: Benim için endişelenme ben
kendi kendime bakabilirim, hiçbir zaman sana yük olmam. Böyle
bir aşığa kapıyı göstermeliyiz; zira bu hiçbir şeye ihtiyaç duymayan
yaratık, bizim kendi ihtiyaçlarımızı da asla ciddiye almaz.
En iyi şarkı söyleyen ya da dans eden, en yakışıklı, en güçlü ve en zeki olan ya da en güzel konuşan kişi en fazla sayılan kişi olur; ve bu,
eşitsizliğe aynı zamanda da kötü huya doğru atılan ilk adımdır.
Kişinin yaptığı şeyi görmek gerekmez
yaptığının onun mesleği olup olmadığını anlamak için
yalnızca gözlerini izlemelisiniz:
bir sosu karıştıran bir aşçının
insan bedenine ilk neşteri vuran bir cerrahın
bir konşimentoyu hazırlayan bir satıcının
aynı adanmış ifadeyi takınırlar
işlerini yaparken kendilerinden geçerek.
Şüphesiz ilham verici olan her öykü,
daima bazı açılardan bir provokasyondur
Dışarıya çıkma cesaretini göstermek ve
ayakta kalmak. Beyaz ya da orta sınıf birisi gibi nasıl davranılacağını öğretmekten daha fazlasını gerektirir: Bu ,gencin Sunacak
neyin var? sorusunu içten bir şekilde cevaplayabilmesini gerektirir. Bizden, tecrübelerimiz aracılığıyla, onlara bu soruyu cevaplamalarına yardım etmemiz istenmişti.
Benim gençliğimde eşitsizlik gözlerden saklanmıştı; çünkü eşitsizlik. bir kişisel cesaret ve siyasi meydan okuma dilinin merceğinde
kırılmıştı. Bireysel kurtuluş ifadesi;benim kuşağım tarafından,
arkasındaki ayrıcalığın nereden geldiğini bilmeyen, o desteği fark
bile etmeyen bir kendine güven için kullanılmıştı. Bu dönemin
gençlerinde bir kariyer peşine düşülerek elde edilen bir kendine
güven hakimdi ; ancak. kendilerince sınırlı birer insan yaratabilirlerdi. Bu kariyerlerin hiçbirisi de, kendi değerini oluşturmak için
uzun dönemli bir tasarı olarak tutarlı değildi.
Sosyolog Dalton Conley. lrkını öğrenmek dil öğrenmeye benzer, diyor
Kaynakların kıt olduğu ve dış dünyanın onayının olmadığı yerlerde toplumsal onur çok kırılgandır.
Bir kimlik krizinin içinden geçiyorsun, ama oraya saplanıp kalmış değilsin.
Rasyonel olarak kendi için muhakeme yapmak kişiyi yetişkin kılacaktır.
Çoğu açlıklar gibi saygı kıtlığı da insan yapımıdır.Yiyeceğin aksine saygının hiçbir maliyeti de yoktur. O zaman saygı niçin bu kadar kıt olsun ki?
Yeteneğine göre herkesten alınıp, ihtiyacına göre herkese verilecek.
İnsan, insanlar aracılığıyla insandır;yalnız Tanrı, tek başına Tanrıdır.
Sınıf ve ırk eşitsizlikleri açık bir şekilde insanların birbirine saygılı davranmasını güçleştiriyor.
Elit grup yok olmazdı, sadece üyeleri değişirdi.
“Genellikle bir yolculuk yapmayanların, yapanları anlaması çok daha uzun sürer.”
“Kendisinden bir şey vermeyen ve daima alan kişiyi,
Terk eder arkadaşlarının sevgisi.”
XVI. yüzyıl Fransız atasözü
Adem Smith bir başkasının kötü durumu için sempati duymanın “ kendisini diğerinin yerine koymaya gayret ettiğinde ve en önemsiz olaylarında bile acı çeken kişide muhtemelen meydana gelebilecek üzüntünün en ufak ayrıntılarını kendisinde hissettiğinde” ortaya çıktığını söyler.
Yaşamdan çekilme bir onur işareti olabilir, ancak bir yaşam yaratma konusunda hiçbir şeyi çözmez.
Irkçılık musibeti, kurbanın kim olduğuna hiç bakmazsızın tırmanabilirdi.
“Kişinin yaptığı şeyi görmek gerekmez yaptığının onun mesleğinin olup olmadığını anlamak için. Yalnızca gözlerini izlemelisiniz.”
“Yeteneğini boşa harcayan çok zeki bir kişi saygıyı hak etmez; kendisine daha az yetenek bahşedilmiş olmasına rağmen yeteneğini sınırlarına kadar kullanan kişi ise saygıya layıktır. Kendini geliştirme, toplumsal itibarın bir kaynağı olur, çünkü toplum kaynakların israfını kınar ve kişisel deneyimdeki kaynakların da ekonomidekiler kadar etkin kullanımını ödüllendirir.”
Kuzey Afrikalı Berberi kabilesinin bir deyişi vardır: “İnsan, insanlar aracılığıyla insandır; yalnız Tanrı tek başına Tanrıdır.”
“Çoğu açlıklar gibi saygı kıtlığı da insan yapımıdır; yiyeceğin aksine saygının hiçbir maliyeti de yoktur. O zaman niçin saygı bu kadar kıt olsun ki?”
Merhamet, acıma şeklini aldığında, alan tarafı alçaltabilir de. Arendt, merhametin kendisinin adaletin yerine konulabileceğini, çünkü acımanın daima eşitsizlik anlamına geldiğini öne sürer.
Eğer bir insana kendimizin bir yansıması gibi davranırsak, onun kendi varoluşunun gerçekliğini inkar etmiş oluruz; kişi karşısındakinin başka biri olduğuna dair temel gerçeğe saygı duymalıdır.
Acıma, kolaylıkla hor görmeye sebep olabilir; merhamet, eşitsizlikle yakından bağlantılı olabilir.
Benim kendi öyküm bir açıdan burada sona erdi.Kişilerin birbirlerine karşılıklı saygıyla davranmalarına yol açabilme ihtimali olan toplum ve karakter açısından kaçınılmaz olan bir ilişki planı çıkardım.
Kişisel olmayan hizmet sunumu, insanlık durumuna dair kötümser bir görüştür. Bu görüş insanların diğerlerine kişisel olarak hizmet sunarak ve onları önemseyerek büyük ihtimallle onlara zarar vereceğini farz eder .
Bazı biyologlar diğerkâmliğın insan genlerinde programlı olduğunu iddia eder.
Günümüzde yoksulların temel ihtiyacı sadaka almak değil, gerçek arkadaşlığın ahlaki desteğidir.
Yeteneğin boşa harcayan çok zeki bir kişi saygıyı hak etmez; kendisine daha az yetenek bahsedilmiş olmasına rağmen yeteneğini sınırlarına kadar kullanan kişi ise saygıya layıktır.Kendini geliştirme, toplumsal itibarın bir kaynağı olur, çünkü toplum kaynakların israfını kınar ve kişisel deneyimdeki kaynakların da ekonomedekiler kadar etkin kullanımını ödüllendirir.
Bu destekler arasında, yorumlaması daha zor olan deneyimler de var: Başka birine saygı ve grup saygısı arasindaki saygı arasındaki ayrım, benliğin başkalarını azaltan gücü, kendine güven ile başkalarına hürmet arasındaki uyumsuzluk, başkalarının size benzer olduğunu hayal etme hatasın ndan doğan ilişki. Bunlar, bir toplu konut projesindeki yaşamdan ya da sınıf öfkesinden daha fazla öznel meseleler gibi görünebilir; fakat toplumsal güçler, daha nesnel şartları biçimlendirdikleri gibi, bu tür kişisel deneyimleri de şekillendirir.
Ancak yeteneğin birbirine eşit olmayan iki biçimi vardır. Bir şeyi iyi yapmanın kendine has özellikleri, insanlara saygı duyulması ve kendilerine saygı duymaları için yapılan nesnel eylemler alanına girer.
Şüphesiz ki insanın kendiyle ne yapacağını bilmesi de bir tuzak olabilir.

; fakat bu, genç yetişkin açısından fazla kolaya kaçmaktık, karmaşık arzulara ve hayatın gürültüsüne kendini kaptırmak kolaycılıktır.

Ancak yeteneğin birbirine eşit olmayan iki biçimi vardır. Bir şeyi yapmanın kendine has özellikleri, insanlara saygı duyulması ve kendilerine saygı duymaları için yapılan nesnel eylemler alanına girer.
Bir kisinin kendine güvenini kaybetmesinin, kişinin diğerlerinin daha fazla farkına varmasını nasıl sağlayabildiğini.
Çok iyi eğitim almış profesyoneller ile vasıfsız amelelerin birbirleriyle özgürce konusabilmeleri için, uzun bir zaman geçmesi ve aralarında çok sağlam bir güvenin kurulması gerekir; güzellerle çirkinler birbirleriyle bedenleri hakkında kolaylıkla konuşamazlar; yaşamları macerayla dolu olan insanlar, kısacık rutinleri içinde sıkışıp kalmış ınsanların deneyimlerine ilgi göstermede sorun yaşarlar.
Merhametin gerçekten işe yaramasını sağlamak için, belki de aşırı hassasiyeti yok etmek ve diğerleriyle soğukkanlı bir şekilde ilgilenmek gerekliydi. Eşitsizlik sınırını geçmek, bu yolculuğu yapan ve daha güçlü konumda olanın araya mesafe koymasını gerektirebilir, bu mesafelilik, durumun zorluğunu kabul eder, bu uzak duruş, tuhaf bir yol olsa da, bir saygı işareti olabilir.
Sağduyu bize şunu söyler: Eğer bir insana kendimizin bir yansimasiymiş gibi davranirsak, onun kendi varoluşunun gerçekliğini inkâr etmiş oluruz; kişi karşısındakinin başka biri olduğuna dair temel gerçeğe saygı duymalidir. Buradan çıkacak ders şudur: Karşımızdakilere saygı duyuyorsak kendimizin onlarda projeksiyonunu yapmayalım.
Dilin alçalması sadece medeniyetten geri çekilmeyi sağlamaz, aynı zamanda medeniyetsizliği üretir.. En küçük fikir farklılıkları şiddetli reaksiyonlar için yeterli motif haline getirildi. Televizyon tüm Amerika’yı öyle bir eğitti ki küçük bir şeye tepki vermek için bile birinin yüzüne yumruk atmanın normal yol olduğuna inanmasını sağladı.
Herkesin bir çeşit yeteneği olduğuna ve tüm yeteneklerin bir değeri olduğuna inanmak isteriz. Ancak yeteneğin birbirine eşit olmayan iki biçimi vardır. Bir şeyi iyi yapmanın kendine has özellikleri, insanlara saygı duyulması ve kendilerine saygı duymaları için
yapılan nesnel eylemler alanına girer. Potansiyel yetenek ise, farklı bir kategoriye girer; imkânlarla olduğu kadar motivasyon ve irade ile yalandan ilgili, oldukça kişisel bir değerlendirmedir. Tam da
bu farklılık çok önemli bir eşitsizliğe sebep olur. Kendini dönüştürmek fikri, kişinin daha önceden bildiği bir yaşamı arkasında bırakma gücüne sahip olduğunu farz eder.
Saygının yokluğu, açıkça yapılan bir hakarete nazaran
daha az saldırgan olsa da, aynı derecede yaralayıcı bir hal
alabilir.
“Sanatlarının rolünü sorgulamak, müzisyenleri insan olarak zenginleştirir.”
‘Merhamet yorgunluğu’, sürekli acı verici gerçeklikler karşısında sempatilerimizin tükenmesini ifade eder. ( ) Merhamet, sonunda yanıp biten ateş gibi tükenir.
“Çoğu açlıklar gibi, saygı kıtlığı da insan yapımıdır; yiyeceğin aksine saygının hiçbir maliyeti de yoktur.O zaman niçin saygı bu kadar kıt olsun ki?”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir