Antoine de Saint-Exupéry kitaplarından Savaş Pilotu kitap alıntıları sizlerle…
Savaş Pilotu Kitap Alıntıları
Yanmayı kabul eden biri,
Yaralarını yadırgar mı?
Genel tutarsızlığın birer parçasıyız hepimiz.
Malını mülkünü seven adam gün gelir, birtakım uyumsuz nesneler yığını gibi görür onu. Karısını seven adam gün gelir, yalnızca bir kaygı, terslik ve zorunluluk yığını gibi görür sevgiyi. Şu müzikten hoşlanan adam gün gelir, ondan hiç zevk almaz olur. Gün gelir, şu anda olduğu gibi, yurdumu anlayamam bir türlü. Yurt, zekâmın her zaman kavrayabileceği bir bölgeler, adetler, araç ve gereçler toplamı değildir. Bir varlıktır o. Ve gün gelir ben, varlıkları göremediğimi anlarım.
Hiç kimsenin dile getirmediği, apaçık bir gerçek karşısında ağzım açık kalıyor: Ruh, kesik kesik yaşıyor. Yalnız zekanın yaşamı sürekli ya da hemen hemen sürekli. Çözümleme yetikerim pek çeşitli değil. Ama ruh nesnelere aldırmıyor, onları birbirine bağlayan anlama bakıyor. Tersinden okunan yüz ve ruh, bir şeyi ya bütünüyle görüyor ya da hiç görmüyor.
Bunalım, tekdüze bir ışıltı veriyordu sanki yüzüne. Ondan sonra ne düşünüp ne duyduğunu sezmek olanaksızlaşıyordu. Evrenle arasında bir kayıtsızlık çölünün meydana geldi farkediliyordu. Başka hiçbir yerde, hiç kimsede rastlamadım heyecanın böylesine.
Uygarlık, insanoğlunun yazgısı, yurdumdaki arkadaşlık sevgisi üstünde düşüneyim. Henüz dile getirilemeyen ama varlığını zorla insana kabul ettiren bir doğru"nun ortaya çıkmasına yardımcı olurum belki…
Gündüz aile kavgalarına ayrılmıştır ama geceleyin, kavga edenler sevgi ile kucaklaşır. Çünkü sevgi, bütün o laf ebeliklerinden daha yücedir. Ve insanoğlu, yıldızların altında, uyuyan çocuklarının, kazanılacak ekmeğin, az ötede yatan, alabildiğine kırılgan, ince ve kısa ömürlü bir yaratık olan karısının sorumluluğunu omuzlarında duyarak penceresine yaslanır. Sevgi tartışma götürmez. Vardır. Haydi, haydi, akşam olsun, sevilmeye değer bir iki doğru göreyim!
Savaş, ölüm, özveri, Fransa ve daha başka şeyler geçiyor kafamdan, ama temel kavramlardan, açık seçik bir dilden yoksunum. Çelişkiler içinde düşünüyorum. Elimdeki doğru paramparça ve ben, ancak birer birer gözden geçirebiliyorum bu parçaları. Neyse, ölmezsem, akşama düşünürüm. Sevgili gece. Geceleyin akıl uyur, yalnız nesneler vardır. Gerçekten önemli şeyler önem kazanır, gündüzki akıl yürütmelerin yıkıcı etkisinden sıyrılıp yaşamaya başlarlar. İnsanoğlu kırık çıkığını onarır, sakin bir ağaç olur yine.
Bir ateş değil, tedirginlik sarıyor vücudunuzu. Yalnız yengi kızıştırır çünkü. Yengi düzen getirir, yengi kurucudur. Ve herkes tuğla taşımakta birbiriyle yarışır. Yenilgiyse, bir tutarsızlık, bir sıkıntı ve hepsinden öte bir yararsizlik duygusu içine düşürür insanları. Çünkü her şeyden önce, bizden istenen görevler yararsızdır. Her geçen gün, bir öncekinden daha yararsızdır. Daha kanlı, daha yararsız. Emir verenlerin, kaymakta olan dağı durdurabilmek için, ellerindeki son kozları harcamaktan başka çareleri yoktur.
Mantık ruhun yaşamını mahveder.
Edebiyatçıların gözlerimizi kamaştırmak için uydurdukları o çılgınlık nerededir acaba?
İçinde bulunduğum katedrali göremiyorum artık. Ölmüş bir tanrıya hizmet için giyiniyorum.
Rahatsızlık galip gelir, çoşku değil. Yanlızca galibiyet çoşkuyu getirir. Kazanmak düzen getirir, yeni kurucudur. Ve herkes tuğla taşımakta birbiriyle yarışır.
Nihayetinde silahlar asıl düşmanlara çevrilir.
Yaşamak, var olmak zor. İnsan, bir ilişkiler düğümünden başka bir şey değil ve benim kurduğum ilişkilerin artık fazla değeri yok.
Birer figüran olarak kullanıldığımız bu acımasız oyunda ölene kadar direnmemiz isteniyorken nasıl eglenebiliriz?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İçinde bulunduğum katedrali göremiyorum artık.
Ölmüş bir tanrıya hizmet için giyiniyorum.
Ölmüş bir tanrıya hizmet için giyiniyorum.
Savaşın son günlerinde tüm hisleri bastıran bir his var: Saçmalık hissi.
İnsanı kendi prangalarından kurtarmak için kendisini, kendisinin efendisi olduğuna inandırmak zordur.
Sedir tohumu, iyi de olsa kötü de olsa sedir ağacı olacaktır. Böğürtlen tohumu da böğürtlen verir. İnsanı, kararlarını doğrulayan kalıplar üzerinden yargılamaya karşı çıkıyorum. Laflardaki özen de hareketlerdeki yön de kolayca yanıltabilir kişiyi.
Yenilenler susmak zorundadır. Buğday taneleri gibi…
Çocukluğumun epey gerilerine gidiyorum. Herkesin geldiği o geniş bölgedir çocukluk! Nereliyim ben? Çocukluğumdanım. Falanca ülkeden olduğum gibi çocukluk ülkesindenim ben…
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanı unuttuk yavaş yavaş, ahlakımız yalnız biriyle uğraşır oldu. Kimse başka bir kişiye karışmasın istedik. Taşların her biri, ötekilere zarar vermeden yerinde kalmalıydı.
…
İnsanların birbirine eşit olduğunu söylemeye devam ettik ama insanı unuttuğumuz için kendi söylediğimizi kendimiz bile anlayamaz olduk.
…
İnsanın özgürlüğü ile ilgili öğütler vermeye devam ettik ama insanı unutmuş olduğumuz için özgürlüğümüzü başkalarına zarar vermediği sürece kullanılacak belirsiz bir izin olarak kabul ettik. Bunun bir anlamı yoktur çünkü dünya üzerinde bir başkasını ilgilendirmeyen tek bir hareket bulunmaz.
…
…
İnsanların birbirine eşit olduğunu söylemeye devam ettik ama insanı unuttuğumuz için kendi söylediğimizi kendimiz bile anlayamaz olduk.
…
İnsanın özgürlüğü ile ilgili öğütler vermeye devam ettik ama insanı unutmuş olduğumuz için özgürlüğümüzü başkalarına zarar vermediği sürece kullanılacak belirsiz bir izin olarak kabul ettik. Bunun bir anlamı yoktur çünkü dünya üzerinde bir başkasını ilgilendirmeyen tek bir hareket bulunmaz.
…
İçimde kendi değerimi artırabilmek için başlattığım bir savaş var. İçimdeki bu savaşı anlayabilmek için zor bir yolculuk yapmam gerekliydi. Aklıma gelen görüntünün değerini bilmiyorum, ama kendi kendime, bireyin bir yoldan başka bir şey olmadığını söylüyorum. O yolda iz bırakan insanlar bir öneme sahiptir sadece.
Her kişi, bir başkasının günahını omuzlarında taşıyor.
Sorun malzemelerde değil, saat de saatçi de yok.
Her savaşta, birkaç dakika içinde bir çocuk öldürülür.
Yüreğimdeki şu sızı, canlı olduğunu sandığım şu sızı olmasa, yaşlanmakta olan bir tiran gibi belli belirsiz hayallere dalardım.
Ölenler, kalanlara güven veriyor belli ki.
Sevgili gece. Gece olduğunda akıl uyur ve her nesne en basit haliyle görünür. Gerçekten önemli şeyler önem kazanır, gündüz yapılan akıl yürütmelerin yıkıcı etkisinden arınırlar ve yaşamaya başlarlar. İnsanoğlu parçalarını toplar sakin bir ağaç olur yine.
Gündüz aile kavgalarına aittir ama gece olduğunda insanlar sevgi ile kucaklaşır. Çünkü aşk her şeyden daha güçlüdür. Ve insan pencereyi dirseklerini dayayıp yıldızların altında uyuyan çocuklarının, kazanılacak ekmeğin, olabildiğince kırılgan ve kısa ömürlü karısının sorumluluğunu yüklenir yeniden. Sevgi tartışma götürmez. Vardır akşam olsun ve gece, aşka değer gerçekleri ortaya çıkarsın.
Gündüz aile kavgalarına aittir ama gece olduğunda insanlar sevgi ile kucaklaşır. Çünkü aşk her şeyden daha güçlüdür. Ve insan pencereyi dirseklerini dayayıp yıldızların altında uyuyan çocuklarının, kazanılacak ekmeğin, olabildiğince kırılgan ve kısa ömürlü karısının sorumluluğunu yüklenir yeniden. Sevgi tartışma götürmez. Vardır akşam olsun ve gece, aşka değer gerçekleri ortaya çıkarsın.
Ölümü içimizde hissedebilmek için ölene ihtiyaç duyduğumuz vakitleri düşünmeliyiz. "
Çünkü aşk, her şeyden daha güçlüdür.
Zaman boşa akmayı durdurdu artık. Nihayet görevimin başındayım. Beni neyin beklediğini bilmediğim bir geleceğe doğru yürümüyorum artık. Gelecek,garip bir hayalet gibi korkutmuyor beni. Her bir hareketim geleceğimi oluşturacak.."
Giyinirken,İnsanın son anları nasıl geçer acaba?" diye düşünüyorum.Hayat, kafamda uydurduğum şeyleri boşa çıkarmıştır hep. Ama bu sefer, serseri yumruklar altında, dirseğimiz yüzümüzü bile koruyamadan, çırçıplak ilerlemek zorundaydık.
Böylelikle yitirdik insanlığı."
Yer çekiminin çizdiği gizli yol, taşı kurtarır. Sevginin görünmez yolları da insanı kurtarır.
Bir insanın nasıl olması gerektiğini bilirken, o insanın kim olduğuyla ilgili bir fikrim yoktu.
Var olabilmek için, her şeyden önce, sorumluluk almak gerekir.
İyileri benimseyip kötüleri dışlamak, işin kolayını seçmek gibi geliyor bana.
Büyümek büyük kabahatti. Oysa çocukken ne kadar da mutluydum.
Gerçek sonsuzluk gözle anlaşılmaz, onu ruh fark eder ancak.
Bir şeyleri gözden çıkarmak güzel şeydir: Kimimiz, başkaları yaşasın diye ölüyor.
Dünya birbirine uymayan dişlerle kurulmuş. Sorun malzemelerde değil, saat de saatçi de yok.
Hiçbir durum, varlığından haberdar dahi olmadığımız bir kişiliği ortaya çıkarmaz. Yaşamak, yavaş yavaş doğmaktır.
Keşke zamanında öğrenebilseydik kimin için öldüğümüzü.
İnsanların beni anlayabileceğine dair bir umut taşımıyorum ve bunu umursamıyorum da.
Asıl olan, o andaki amaca yönelebilmektir. Ve bu amaç zekayla ilgili değil, ruhla ilgilidir.
Ruh kesik kesik yaşıyor. Sürekli yaşamaya çalışan ise zekâ.
Sevgi tartışma götürmez. Vardır.
Çünkü, her şeyden önce bizden istenen görevler boştur. Her geçen gün biraz daha içi boşalır.
Yenilgiyse, bir tutarsızlık, bir sıkıntı ve her şeyden öte bir boşluk duygusu içine sokar insanları.
Her şeyin yıkıldığı anda riskleri nasıl düşünebiliriz?
“İnsan kaçarak bir yere varamaz.”
“Bilmek bir görüntüye ulaşmaktır. Açıklamak ya da ispatlamak değildir. Ancak görebilmek için önce göreceklerine katılmayı kabul etmek gerekir.”
Nereliyim ben, nereden geldim? Çocukluğumdan geldim, bir ülkeden gelir gibi."
Mantık ruhun yaşamını mahveder.
Sevgiyi sağlama için bir şeylerden vazgeçmekle bağlamalı işe. Sevgi sonra diğer fedakarlıkları birleştirir ve zaferlerinde onları kullanır.
Yer çekiminin çizdiği gizli yol, taşı kurtarır. Sevginin görünmez yolları da insanı kurtarır.
Mütevazı olmak kişinin değerini düşürmez, aksine kişiyi yüceltirdi.
Geceyi bekleyeceğim, hâlâ yaşıyor olursam köyümüzün içinden geçen yolda sevgili yalnızlığıma sarılıp neden ölmem gerektiğini anlamak için biraz yürüyeceğim.
İçimde kendi değerimi arttırabilmek için başlattığım bir savaş var. İçimdeki bu savaşı anlayabilmek için zor bir yolculuk yapmam gerekliydi. Aklıma gelen görüntünün değerini bilmiyorum, ama kendi kendime, bireyin bir yoldan başka bir şey olmadığını söylüyorum. O yolda iz bırakan insanlar bir öneme sahiptir sadece. Basmakalıp gerçeklerle kendimi kandırmayı bıraktım. Bireyleri suçlamanın ne faydası var? Onlar yollar ve geçitlerden ibaret yalnızca.
Büyümek büyük kabahatti. Oysa çocukken ne kadar da mutluydum.
Dünyadaki tüm insanları birleştirebilseydik eğer, hem dünyayı hem de kendimizi kurtarmış olacaktık. Başarılı olmadık .
…kurumuş yürekler kardeşlik ya da sevgiye varabilir sandık.
Yavaş yavaş yıpranıyoruz, içimizde taşıdığımız canlılık köreldi.
Bir ağaç için, bir tohumun çürümesi gerek.
Hayat her zaman formülleri bozar.
Büyümek büyük kabahatti.
Sonsuzluğa giden yollar virajlarla dolu.
Yetişkin olduğunuz anda tek başınıza kalırsınız.
Yol önüne geçilemeyen azgın bir nehir …