İçeriğe geç

Sahabe Hatıraları Kitap Alıntıları – Elif Erdem

Elif Erdem kitaplarından Sahabe Hatıraları kitap alıntıları sizlerle…

Sahabe Hatıraları Kitap Alıntıları

Bilâl’in sesiyle Mekke semaları aydınlanıyordu.

Ve bu aydınlık, Bilâller ezanlar okudukça kıyamete kadar
böyle devam edecekti

Peygamberin sofrasında sadece mide değil kalp de doyardı.
Rasulullah (s.a.v.) ile beraber zorluklarla imtihan edildik ve sabrettik. Hz. Peygamber zamanından sonra ise bollukla imtihan edildik, fakat sabredemedik.
[Abdurrahman b. Avf]
Peygamberin sofrasında sadece mide değil kalp de doyardı.
Ne ailesi ne malı vardı onun , tek sermayesi Allah ve Resulü’ne duyduğu derin muhabbetti. Bu muhabbet onun için dünya ve içindeki her şeyden değerliydi.
Peygamberin sofrasında sadece mide değil kalp de doyardı.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber zorluklarla imtihan edildik ve sabrettik. Hz. Peygamber zamanından sonra ise bollukla imtihan edildik, fakat sabredemedik.
İyiliklerimizin karşılığını bu dünyada almaktan ve ahirete bir şey kalmamasından korkuyorum!
Allah Resûlü Hz. Fâtıma’yı “ ümmü ebîhâ”, babasının annesi diye severdi. Ona çok düşkündü. “ Fâtıma benden bir parçadır. Ona eziyet veren şey bana da eziyet verir.” buyururdu.
( Müslim, Fedâilü’s- Sahâbe,94)
Hz. Hatice’nin Allah Resûlü ile yaşadığı muhabbet dolu aile hayatı yüzyıllar boyu inanan nesiller için eşsiz bir örnek oldu. Öyle ki kurulan her yeni ailenin bu ideal yuva gibi olması arzusuyla evlenen çiftlere yapılan nikah Duasında şu cümleler yer aldı: “ Allah’ım bu iki insanı birbirine kaynaştır. Tıpkı Hz. Muhammed ile Haticetü’l- Kübrâ’yı birbirlerine kaynaştırdığın gibi.”
Sakin bir kişiliğe sahip olan Hz. Osman, Allah Resûlü’nün ifadesiyle “ kendisinden Meleklerin bile utanıp çekindiği” hayâ timsali, güzel ahlakıyla meşhur bir mümindi.
( Müslim, Fedâilü’s- Sahâbe,26)
Hz. Peygamber’in makamını emanet almak.. Onun yerine geçip namaz kıldırmak.. Bu son vazife, ancak hayatının her anında Peygamberin (sav) en yakınında olan can dostuna, Ebû Bekir es-Sıddîk’a nasip olabilirdi…
Peygamberin sofrasında sadece mide değil kalp de doyardı. Ve Ebu Hureyre’nin kalbi onun muhabbetinden en çok nasiplenenler arasındaydı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ne ailesi ne malı vardı onun , tek sermayesi Allah ve Resulü’ne duyduğu derin muhabbetti. Bu muhabbet onun için dünya ve içindeki her şeyden değerliydi.
Bazı sözler vardır, kulak onu işittikten sonra kalbe düşer, orada kendine derin bir yer edinir ve kalp durana kadar yerini muhafaza eder. İnsanın kalbi kadar, nefesi kadar değerlidir bu kelimeler. Çünkü bunların sahibine insan kendi kalbi kadar değer vermiştir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Nebî’nin izinden giden Esmâ, öğrendi ki bu yol nice yolculuklara gebeydi.
Şahitti Medine’de hurma dallarına yansıyan hilaller ve dolunaylar her şeye. En sevdiklerini en sevdiği için feda edebildiği zaman insanın nasıl tamamlandığına, nasıl Ebû Talha olduğuna
Kalpleri olduğu halde anlamayan, gözleri olduğu halde görmeyen, kulakları olduğu halde işitmeyen görünürde sağlıklı nice bahtsız insanın aksine karanlık dünyasını imanın nuruyla aydınlatan âmâ sahibi İbn Ümmü Mektûm, Rabbinin rızasına giden yolda engelleri aşarak sonunda arzu ettiği mertebeye ulaştı.
Sesiyle Karanlıkları Aydınlatan Sahabi Bilal – i Habeşi (r. a.)
Bilal ”Allahu ekber ” dediği anda O’nun dışındaki her şey küçülüyordu. Bilal ”Eşhedu en la ilahe illallah ” diyor, sesinin ulaştığı her bir zerre buna şehadet ediyordu. Bilal ”Hayya ale’s – salah ” dediğinde Peygamber mescidi müminlerle dolup taşıyordu. Bilal ezan okuyor, Allah Resülü dinliyordu. Sonrasında Nebi’nin arkasında bütün bir kainat kıyama duruyordu.
o zamanlar evlerde kandiller yoktu. Ay ışığı sızardı küçük pencerelerden Damlardı ayın şavkı hurma dallarından toprak duvarlara. Mescidin avlusuna bitişik küçük odalar da alırdı nasibini ay ışığından ama sadece ay değildi odalardan birini aydınlatan. Aişe’nin (r. a.), uzun secdeler aydınlatırdı yüzünü, sakalını ıslatıncaya kadar ağlayan sevgili eşinin akıttığı her bir damla kandile ihtiyaç bırakmazdı Onun o küçük odasında hiç gece yaşanmamıştı ki Kararmamıştı ki hiç Aişe’nin ( r. a.) göz bebekleri
Hicretten sonra Yüce Allah’ın mükâfatıyla ashab çeşitli nimetlere nail olmuşken Mus’ab b. Umeyr bunların hiçbirini göremeden yokluk içinde şehadete yürütmüştü. Fakat onun nezdinde Allah ve Resûlü’nün sevgisi yanında malın, mülkün, şöhretin hiçbir kıymeti yoktu. Onun gerçek serveti imanıydı.
Efendisi Bilâl’i satın almayı başarmıştı ama onun imanını esir alamamıştı. Bilâl’in aklı, vicdanı, cesareti köleleşmemişti. Korkusuzca kabul etti Muhammed’in dinini korkusuzca bunu dile getirdi.
Temiz kadınlar temiz erkeklere,temiz erkekler de temiz kadınlara layiktir.
Nur24/26
Bir gün mescidin kapisinda karşilaştiği Hz.Peygamber ,kensisine su mujdeyi verdi : Ya Osman!Bu,Cebrail ‘dir.Kızım Rukiyye ‘nin mehri kadar mehir karşiliğinda ,onunla yaptığin hayat arkadaşliği gibi bir arkadaşlik yapmak üzere ,Allah’ın (kızım)Ümmü gülsümün nikahini sana kıydığini bana haber verdi. Böylece Rasulullah’ın iki kızıyla evlenme bahtiyarliğina eren Hz. Osman ,diğer bütün üstün meziyetlerinin yani sira Zinnureyn yani iki Nur Sahibi lakabiyla şöhret buldu ve hayırlı bir eş olarak tarih sayfalarindaki yerini aldi.
Resûlullah (s.a.v.) ile beraber zorluklarla imtihan edildik ve sabrettik. Hz. Peygamber zamanından sonra ise bollukla imtihan edildik, fakat sabredemedik. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 30)
Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz. Allah’ım! Musibetimin ecrini bana ver, bana kaybettiğimden daha hayırlısını ver!
Öğrendiklerini özümseyip hayata geçirmeden yenilerine geçmez; tüm yaşantılarını ilahi emirler doğrultusunda inşa etmeye özen gösterirlerdi.
Dinlemek onun için asla pasif bir eylem değildi.
İyiliklerimizin karşılığını bu dünyada almaktan ve ahirete bir şey kalmamasından korkuyorum!
İnfak konusunda kendisiyle yarışan Hz. Ömer’i hüsrana uğratacak kadar eli açık idi. Bir defasında servetinin tamamını infak ederek, Resülullah’ın ailene ne bıraktın sorusuna Allah ve Resûlü’nü” cevabını vermiş ve bu cevabıyla Hz. Ömer’i geride bırakmıştı.
Haksız da olsa kötünün, zorbanın, zalimin sesi gür çıkardı ne de olsa!
Güneşin yaktığı ama aydınlatmadığı zamanlardı.
Medine’de ay hilalden dolunaya dönüyor, Ebû Talha vazgeçmenin de imandan olduğunu öğreniyordu. Eksilmiyor, bilakis tamamlanıyordu. Göklerden gelen her bir haberi tasdik ettiğinde imanın tadına varıyor, kulluğunun tamamlandığını hissediyordu. En son indirilen ayette Rabbi Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Âl-i İmran, 3/92) buyurmuştu da Ebû Talha soluğu hemen Allah Resûlü’nün yanında almıştı. Bir an dahi duraksamadan dudaklarından şu sözler dökülüverdi:
Ey Allah’ın Resûlü, Yüce Allah, Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz buyuruyor Benim en çok sevdiğim mülküm Beyruhâ’dır. O, Allah yolunda sadakadır. Ben, onun Allah katında sevabını ve âhiret azığım olmasını dilerim. Ey Allah’ın Resûlü, onu Allah’ın sana işaret buyurduğu yerde kullan!
Allah Resûlü onun bu davranışını takdir etmiş ve bahçesini ihtiyacı olan akrabalarına bağışlamasının daha uygun olacağını söylemişti. Bunun üzerine Ebû Talha bahçeyi yakınları arasında paylaştırdı. (Buhârî, Zekât, 44)
Vefatının yaklaştığı zamanlarda Allah Rasülü, Allah bir kulu dünya ile kendi katındakiler arasında muhayyer kıldı ve kul, Allah katındakileri tercih etti. dediğinde, orada bulunanlardan sadece Hz. Ebubekir ayrılık vaktinin yaklaştığını anlamış ve gözyaşlarına hakim olamamıştı.
Kimin başına bir musibet gelir de Allah Teala’nın emrettiği gibi ‘Biz şüphesiz Allah’ a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz. Allahım! Musibetimin ecrini bana ver, bana kaybettiğimden hayırlısını ver! ‘ diye dua ederse Allah mutlaka onun duasını kabul eder demişti Allahın Resulu.
Hane i Saadetin Unutulmaz Hanımefendisi: Hz. Hatice (ra.)
Cahiliye karanlığında Tahira lakabıyla anılan tertemiz bir insandı o.
Seçkin ve başarılı bir hanım tüccar olarak toplumdaki saygın yerini almıştı. Ayrıca soylu, güzel ve oldukça zengindi.
Mekke’nin Tahira isimli en seçkin hanımefendisi, kendisi gibi Cahiliye döneminde yaygın tüm kötülüklerden uzak olan iffeti, hakkaniyeti ve güvenilirligiyle Muhammedu’l-Emin adıyla şöhret bulan Muhammed (s.a.v.) ile hayatını birleştirdi. Bu güzel yuvada altı çocuk dunyaya geldi.
Evlilikleri boyunca Hatice, Muhammed’in (s.a.v.) hep yaninda oldu. Ona inanıyor, güveniyor, güzel huylarını takdir ediyor ve onu gerçekten seviyordu.
İlk vahiy tecrübesini yaşayıp Allah’ın Elçisi olma serefine erdiğinde bu inanılmaz hadiseyi anlatmak üzere derhal biricik eşinin yanına koşmuştu. Cehrail ile ilk kez karşılaşmanın verdiği heyecan ve korkuyu onunla paylaşmış, onun sözleriyle sükunet bulmuştu.
Zira bu yaşadıklarna bir anlam veremeyerek Kendimden endise ettim. diyen Allah Resulu’ne Hz. Hatice’nin cevabı şöyleydi: Öyle deme: Allah’a yemin ederim ki, Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanla ilgilenirsin, işini görmekten aciz olanların yukunú yüklenirsin, yoksula kazanç kapısı sağlarsın, misafiri ağırlarsın, başa gelen her türlü musibette yardım edersin. (Buhari, Bedu’l-vahy. 1) Yaşamının en zor anlarında eşinin dudaklarından dökülen bu sozler Allah Resulü için oldukça manidardı.
Allah Resulu’nun bu ilk vahiy tecrübesini paylaşan Hz. Hatice, onun getirdigi dine de ilk inanan kimseydi. Hz. Peygamber’in hayatının en zor zamanlarını yaşadıgı Mekke döneminde onun en büyük desteği olmuştu.
Butün bu sıkıntılı dönemlerde Hz Peygamber’in en büyük yardımcısıydı Hz. Hatice. Manevi desteği bir yana butun servetini de onun ve ona inananların yolunda harcamıştı. Fakat ne yazık ki Müslümanların refaha erdigini göremeden, hicretten iki yıl evvel, Ramazan ayının onuncu günü velat etti ve Mekke’nin Hacun Kabristanı’na defnedildi.
Allah Resalu Hz. Hatice ile yirmi beş yıl saadet dolu bir evlilik hayatı sürmüştü. Yasa mı boyunca maddi manevi en büyük destekçisi olan bu güzide eşini kaybetmek ona o kadar ağır gelmişti ki. Onun ardından hayatında önemli bir yeri olan sevgili amcası Ebu Talib de vefat edince bu yıl, Allah Resülü ile birlikte bütün Müslümanlar için hüzün yılı olarak tarihe geçti.
Resulullah, Hz. Hatice ile olan evliligi boyunca başka hiç kimseyle evlenmedi. Vefatinin ardından da onu bir ömür boyu hiç unutmadı,
Onun için dua ediyor, kendisine onu hatirlatan herkese ve her şeye saygı ve ilgi gösteriyordu.
Hz Hatice’nin sevdigi, değer verdiği kimselerle yakından ilgilenirdi Allah Resulü.
Resulullah. Hz Hatice’den oyle cok bahsederdi, onu öylesine overdi ki, Hz Aise validemiz kendisini hiç görmemesine ragmen onu kıskanırdı. Fakat Hz. Peygamber’in gönlunde Hz. Hatice’nin bambaşka bir yeri vardı. Çünkü o Resulullah’a, bir insanın hayatını paylastigi esinden bekleyebileceği her şeyi en mükemmel halde sunmuştu.
Yüce Allah bana Hatice’den daha hayırlı bir eş vermemistir. Bütün insanlar bana inanmazken o bana inandi. Herkes beni yalanlarken o dogruladi. Insanlar (yardımlarını) benden esirgediklerinde o bana malıyla destek oldu. Yüce Allah bana baska kadınlardan değil ondan çocuklar ihsan etti. (Ibn Hanbel, VI, 118)
Peygambere olan sevgisi ve desteği, Islam dini uğrunda yaptığı hizmet ve fedakarlıklarla örnek bir şahsiyet olan Hz. Hatice, Resulullah’ın ifadesiyle kendi döneminin en hayırli kadını ydı.
Ali (ra), Hz. Peygamber’in dünya ve ahiret kardeşi (Tirmizi, Menilai, 20), onun ciğerparesi Fatıma’nın sevgili eşi, torunları Hasan ve Hüseyin’ın babası. Beş yaşından itibaren Allah Resulu’nun hanesinde, onunla birlikte yaşamaya başlayan Ali. onun damadı olarak saadetli hanenin, Allah Resulu’nun ailesinin bir ferdi olarak yaşamaya devam etti. Allah Resulu’nun son anına dek yanında bulunan Hz. Ali, onun örnekligini ilmiyle, ahlakıyla, takvasıyla, cesaret ve kahramanlıgıyla en guzel sekilde temsil etti
Allah Resûlu’nun damadı Osman b. Affan: bizim aşina oldugumuz ismiyle, Hz Osman.
Rukiyye, Islam’ın aydınlığında kendisine hayat arkadaşı, can yoldaşı olmuştu. Hz Osman, Müslümanların ilk yıllarda çektiği sıkıntıları onunla birlikte goguslemişti.
Efendimizin yanında Bedir savaşına gitmeyi çok istesede gidememişti, Bedir de savaş sürerken Hz. Osman, sevgili eşi Rukiyye’nin başında bekliyor. Bir yandan savaşa katılamamanın buruklugunu duyarken bir yandan da nice zorlukla birlikte astigı sevgili eşini kızamık hastaliginın pençesinden kurtaramamanın üzüntüsünü yaşıyor.
henüz yirmi iki yaşlarında olan biricik eşini yalnız başına ebedi aleme uğurladı. Resulullah henüz Bedirden dönmemişti. Bu yüzden Hz Osman, onun emaneti olan sevgili eşinin cenaze namazını kendisi kıldırdı.
Kızının cenazesine yetişemeyen Allah Resulu, gitmeden önce Sana, Bedir Savaşı’na katılmış bir gazinin sevabı ve ganime payi vardir diyerek ona bakmakla gorevlendirdigi (Buhari, Fedail ashabi’n nebt. 7) damadı Hz. Osman’ı Bedir’e katılanlardan saydı ve ona ganimetten hisse verdi.
Hz. Ömer (ra.):
Peygamberligin altıncı yılı bir gün kılıcını kuşanıp Hz Peygamber’i öldürmek üzere Erkâm’ın evine giden Omerb Hattab, Allah Resûlü’nün duasından nasibini almış ve o evden İslam’la sereflenerek geri çıkmıştı.
Hz. Ömer, Resulullah’ın sadık dostu Hz. Ebu Bekir’den sonra en yakın ikinci arkadaşı, önemli kararlar alacağı zaman istişarede bulunduğu, ilmine güvendiği kıymetli şahsiyetler den biri oldu. Hz. Peygamber’in vefatına kadar gerek canıyla gerek malıyla hiç tereddüt etmeden ona destek oldu. Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te, Huneyn’de Allah Resülu ile birlikte dusmanla korkusuzca çarpıştı. Katıldığı seriyyeler dışında onun yanından hiç ayrılmadı. Resulullah’ı sevindiren her şey onu da sevindiriyordu. Resulullah’ın üzülmesine ve ona saygısızlıkta bulunulmasına ise hiç tahammül edemiyordu.
Allah Resulü, Allah bir kulu dünya ile kendi katındakiler arasında muhayyer kıldı ve kul, Allah katındakileri tercih etti. dediğin de, orada bulunanlardan sadece Hz, Ebu Bekir, Peygamberin vefatının yaklaştığını ayrılık vaktinin yaklaştığını anlamış ve gözyaşlarına hakim olamamıştı. (Buhari, Fedail,3)
Nebi (s.a.v.), son zamanlarını yaşarken, kendisinin yerine ashabına namaz kıldırması için onun adını vermiş, mihrabını ona emanet etmişti. Hz. Peygamber’in makamını emanet almak Onun yerine geçip namaz kıldırmak Bu son vazife, ancak hayatının her anında Peygamberin (s.a.v.) en yakınında olan can dostuna, Ebu Bekir es-Siddik’a nasip olabilirdi
Sadık dostun Hz Ebu Bekirin adımları hep Peygamberini izledi.
Peygamberi ile yürüyen o idi.
Peygamberini uyandırmaya kıyamayıp da başucun da uyanmasını bekleyen o idi.
Mağarada korku içerisinde, “Ya Resulallah, yakalandık! dediğinde, Peygamberin (s.a.v.) Üzülme, Allah bizimle! diyerek cesaret verdiği o idi. (Buhari, Lukata, 12; Müslim, Zahd, 75)
Miraçta Peygamberinden sadakatini esirgemeyen Ebu Bekir es-Siddik, hicrette de onun can yoldaşı, mağara arkadaşı, yar-ı gar’i idi.
Hicrette, Bedir’de, Uhud’da, Hendekte her anında Peygamberin vefalı dostu hep o idi.
Failini arayan her hayırlı fiilin yolu Hz. Ebu Bekire çıkıyordu. Peygamber’in (s.a.v.) Kim? diye sorup da olumlu cevap aradığı her soruya, o cevap veriyordu: Ben Bir defasında Allah Resülü ashabına Bugün sizden kim oruçlu olarak sabahladı? diye sordu. Cevabı veren o idi: Ben! Hz. Peygamber, Bugün sizden kim bir cenazenin arkasından gitti? dedi. Yine aynı ses: Ben Hz. Peygamber (s.a.v.), Bugün sizden kim bir fakiri doyurdu? diye sordu. Cevap yine ondan geldi: Ben! Hz. Peygamber (s.a.v.), Peki, bugün sizden hanginiz bir hastayı ziyaret etti? dedi. Yine fail Ebu Bekir idi, Ben! dedi. Ve bunun üzerine Allah Resûla, dostunu şu sözlerle müjdeledi: Bu hasletler kimde bulunursa o, mutlaka cennete girer (Maslim. Fedailus-sahabe, 12)

14

Allah’ın Dostunun Dostu: Ebu Bekir es-Sıddık (ra.)
Hz. Ebu Bekir, sevincini Peygamberinin sevincine kattı, hüznünü hüznünü, Nebi’nin (s.a.v.) belini büken yükü onun da yaka; derdi onun da derdi idi. Aynı yolda yoldaş, aynı halde haldes idiler. Öyle ki Allah’ın kendisini dost edindiği Resûlu ümmetinden dost edinecek olsa, malıyla da arkadaşlığıyla da insanların en cömerdi olan Hz. Ebû Bekir’i edineceğini söylemişti. (Buhari, Fedail, 2. Mastim, Mesteid, 23)
Sadakat, samimiyet, fedakarlık, tevazu, takva Her bir güzel vasıf, onun şahsında kendine bir yer bulmuştu. Her güzel amelin öznesi o idi.
Dinlemek onun için asla pasif bir eylem değildi.
Allah Resûlû bu dünyadan gelip geçti de, ne kendisi ne de aile efradı doyuncaya kadar arpa ekmeği yemedi.
(Tirmizi, Şemail, 174)
Haksız da olsa kötünün, zorbanın, zalimin sesi gür çıkardı ne de olsa!
Fâtıma onun huzuruna girdiği zaman Resulullah ayağa kalkar, onun elini tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu.
Temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler temiz kadınlara lâyıktır. (Nur, 24/26)
Dünyadan ve içindeki her şeyden daha kıymetliydi onlar için Allah ve Rasulü.
İbn Ümmü Mektum’un ama oluşu hakikati görmesine ve o doğrultuda çabalamasına engel olmamıştı.Zira asıl engel arınmayı reddeden iman yoksunu kalplerdeydi.
Bereket neydi,çölün ortasında kıtlık ve kuraklık zamanında bereket ne demekti? Ümmü Ma’bed,yabancının uzattığı sütü kana kana içtiğinde öğrendi ki bereket,adını bile bilmediği bu yabancının elinde idi.
Peygamberin sofrasında sadece mide değil kalp de doyardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir