Elias Canetti kitaplarından Saatin Gizli Yüreği kitap alıntıları sizlerle…
Saatin Gizli Yüreği Kitap Alıntıları
&“&”
Saklandığından bu yana, kendisi hakkında daha olumlu bir fikri var
İnsan bazen kendine, söylenebilecek her şeyin söylenmiş olduğunu söylüyor. Tam o sırada bir ses duyuluyor, gerçi aynı şeyi söylüyor ama, söylenen yine de yeni
Tükenmek bilmez bir kibarlık merakına kapıldı, sürekli eğilmek istiyor, herkes gitmiş, ama o eğilmeyi sürdürüyor
Yaşlanıyor ve saygı duyduğu insanlar bulabilmek için acele ediyor. Artık bundan böyle onun içinde değişmeyecek insanlar. Peki bu, daha önce tanımış olduklarının tümünün içinde birer canavara dönüştükleri anlamına mı geliyor?
Hiçbir şey düşünmüyor. Mutlu. Benim kurşun kalemime bakıyor ve gülümsüyor.
İnsanlara yaklaşımımızda sergilediğimiz sabırsızlıkta kötü bir güç gizlidir, sanki o insanlar ısıramasınlar diye iki elimizle birden ağızlarını kapatıyormuşuz gibi. Ama onlar, her defasında ısırmak istemezler, insan onların ağızlarını zorla kapadığında, ne istediklerini nasıl bilebilir ki? Belki de bir daha asla söylenemeyecek bir şeyi söylemek istiyor olamazlar mı? Belki inlemek istiyorlardır! Ya da soluk vermek!
İnsanların dişlerinden korkulduğu için en masum, en iyi şeyler kaçırılır.
Her şeyin belki de boşuna olduğu düşüncesi kafasından çıkmıyor. Sadece kendisinin değil, fakat her şeyin.
Ama buna karşın ancak her şey boşuna değilmiş gibi yaşamayı sürdürebiliyor
Doğanın asıl körlüğü olan o umursamaz çoğalma eylemi, anlamsızlığı, çılgınlığı, edepsizliği ve kendini beğenmişliğiyle ölüme karşı bir nefret bildirimi aracılığıyla bir yasaya dönüşür. Çoğaltma eylemi artık kör olmaktan çıktığında, tek tek her şeyi önemsediğinde, artık anlamlı gerçekleşiyor demektir. Daha çok! Daha! Daha! Yıkım uğruna!"nın korkunç bakış açısı, "Tek tek her şey kutsanabilsin diye: Daha çok!" a dönüşür.
En iyi insan, başkalarına yardım etmeyi boşuna dememiş olduğu için kendine nasıl yardım edeceğini bilemeyen insan mı olurdu?
Sadece satın aldıklarını öğrenen biri.
İçinde yaşamış olduğu bir odadan vazgeçemeyen bir insan – nasıl bir insandan vazgeçebilir ki?
Artık sadece kendi inşa etmiş olduğu köprülerin altından geçiyor, başkaca her yerde korkuya kapılıyor
Yaşlı Yakup şöyle dedi: Yabancı olmak, yabancıları kabul etmekten daha değerlidir."
Orada insan, yaşamının yirmi yıla kadarını armağan etmek hakkına sahip, daha fazlasını değil. Bu, gerçek anlamda bir kurban, çünkü insan kendisi için geride kaç yıl kaldığını bilmiyor. Her sevgi, armağan edilen yılların sayısıyla ölçülüyor. Değiş-tokuşun yarattığı kargaşa. Bir sevgi son bulduğunda, armağan edilen yıllardan duyulan pişmanlık. Müsrifler ve cimriler, her şey yıllarla ölçülüyor. İktidar sahipleri kendilerine zorla yıllar alabilmek için her şeyi yapıyorlar. Çocukları için yıllar dilenen ana ve babalar. Ana ve babalarını armağanlarla hayatta tutan çocuklar. Bir hayat iksiri yerine geçen yaşgünü armağanları
Bana yardım eden kimse yok, kendime bir tanrıya sahip olma iznini vermedim.
Onun şükran borcu karşısında kuşku duymak: Kendini yüceltmenin daha ustaca bir biçimi.
Tek bir güzel ses uzun bir konuşmadan daha güzeldir
Öldüğü 1985 yılında düştüğü son not, şöyledir: Kendini kendinden kurtarıyor ve rahat bir soluk alıyor. Artık kendisi hakkında asla bir şey bilmek istemiyor."
Böyle bir son not, sanırım ancak Canetti gibi bir yaşama bilgesinin kaleminden çıkabilirdi…
Çok fazla sözü olan ancak yalnız olabilir.
Kendini kendinden kurtarıyor ve rahat bir soluk alıyor. Artık kendisi hakkında asla bir şey bilmek istemiyor.
Bir yaşamın toplamı, parçalarından daha az.
Başkalarının deneyimlerinden ders almış olan öne çıksın. Peki ya kendininkilerden ders alanlar?
Paranoyak, hiçbir yerde yolda değildir. Dış dünyada ne varsa, onun içindeki labirentin bir parçası olur. Kendinden kaçamaz. Kendini unutmaksızın yitirir.
Kendin için en çok istediğin şey -ne büyük alçak gönüllülük!- okumaya yönelik bir ölümsüzlük.
İnsanlara yaklaşımımızda sergilediğimiz sabırsızlıkta kötü bir güç gizlidir, sanki o insanlar ısıramasınlar diye iki elimizle birden ağızlarını kapatıyormuşuz gibi. Ama onlar, her defasında ısırmak istemezler, insan onların ağızlarını zorla kapadığında, ne istediklerini nasıl bilebilir ki? Belki de bir daha asla söylenemeyecek bir şeyi söylemek istiyor olamazlar mı? Belki inlemek istiyorlardır! Ya da soluk vermek!
Hiçbir zaman bulamadığını unutmak mı istiyorsun?
Dünya beş dakikada bir çöle dönebilir, ve sen hâlâ kitaplardan kopamıyorsun.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Yaşama açlığını, yaşamı ucuzlatmayla karıştırmamak gerek.
Acaba insanın kendini görebilmesi için, tümüyle bir başkasının yaşamına mı girmesi gerekir?
Önemli olan, bir düşüncenin ne kadar yeni olduğu değildir; önemli olan, onun nasıl yeni olduğudur.
Acılar da yanılabilirler.
Düşmanlar bir insan için çok nahoş olabilirler, ama ne de olsa asla yandaşlar kadar sıkıcı olamazlar.
Çocukların birilerinden kötü olan ne varsa soyaçekim yoluyla almaları yetmiyor: İnsanlar çocuklarına kötülüğü büyük çabalarla ve kendi elleriyle de ekiyorlar.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Ölümle aklının başına gelmesi için, insanın ne sıklıkta yaşaması gerekir?
Nasıl da duman olup uçtun, ey gelecek, neredesin, hiçbir yerdesin. Hiçbir yerde olmayan senden kaçınan kaldı mı hâlâ?
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Felakete götürse bile, her kararın rahatlatıcı bir yanı vardır. Yoksa bunca insanın gözleri açık ve dimdik olarak kendi felaketlerine yürümeleri açıklanabilir miydi?
Anılar da bozulur. Acele et!
Kendini rahatsız etmek için yaşıyor.
Tanıdığım haliyle bu dünya için neden üzüldüğümü anlayamıyorum. Ondan bu kadar mı memnundum? Onu onayladım mı?
Artık ısıran düşünceler istemiyor. Soluk alıp vermeyi kolaylaştıran düşünceler istiyor.
Yakınan sürülerin bulunmadığı bir dünya.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Her şeyi unuttuğundan bu yana çok daha fazla şey biliyor.
Bu dünyada tek bir an, gelecek dünyadaki bin yıldan daha değerlidir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İstediğim, bir zamanlar ne olduğumu bilmek değil; ben, ne idiysem o olmak istiyorum.
Yazgıların en korkuncu: İnsanın ölmeden moda olması.
Eski yaşamına hiç cezalandırılmadan dokunabilir misin?
Çok düşün. Çok oku. Her konuda fikrini açıkla, ama susarak.
Sanki hep aynı kalma yükümlülüğü altına girmişlercesine, başkalarını farklılıkla suçlamak.
Günler damlalara dönüşmüş, her biri tek bir damla, hiçbir şey birikmiyor, bütün bir yıl ancak yarısı dolu bir bardak gibi.
Yükselme hırsı, düşüncenin ölümüdür.
Varolan her şeyin dökümünü yapmaya bile hiçbir yaşam yetmez. Bir de her şeyi bilmeye kalkışmak!
Bir düşle barışmak.
Onun bir parçası yaşlı, bir parçası ise henüz doğmamış.
Ben, yaşamları için korktuğum insanları sevdim.
Sanki geçmiş değiştirilemezmiş gibi, peşinden koşmakta.
Tam kalbine isabet ettirmek istiyorsun, öyle mi? Ama hangisine?
Ne idiysen onun değeri, her gösterişle birlikte azalır.
Bir daha düşünülmeye değer olabilecek bir düşünce var mı?
İnsan, başkalarına karşı bağışıklık kazanabilmek için kendi kitlesini mi oluşturmak zorunda?
Kendini geriye almak olanaksız.
İnsan ancak hiçbir şey istemediği zaman özgürdür. O halde neden özgür olmak ister?
Herkes, belli sayıda karakteri içinde taşır, bunlar, o insanın deneyimler hazinesini oluşturur ve o insanın insanlığa ilişkin oluşturduğu resmi belirler.
İçindeki hayal ağır ağır ölmekte, sen de yalın ve yararlı oluyorsun.
Kendinden memnun oluş bataklığının sularını boşaltmak.
En dayanılmaz olan şey, kendini daraltmak. Sınırlarını koruyan biriyle fazla beraber olmak.
Gökyüzünü fethederek onu yitiren kuşak.
İnsanın bulmak istemediği birini araması.
Daha eksiksiz nefret etmek için boyun eğmek.
Bir insanı bütün bir hayat boyunca tanımak ve susmak.
Abartmayı kurtarmak. Aklı başında ölmemek.
İnsanın elinde ansızın bir şeylerin olabilmesi için pek çok şeyin yitip gidivermesi gerekiyor.
&”İnsanın en şiddetle istediği şey, olanaksız olandır. Karıştırır durur tutkuyu, doyurulmasının olanaksızlığına ilişkin binlerce kanıtla.&”
İnsanın en şiddetle istediği şey, olanaksız olandır. Karıştırır durur tutkuyu, doyurulmasının olanaksızlığına ilişkin binlerce kanıtla.
&”İnsanın en şiddetle istediği şey, olanaksız olandır. Karıştırır durur tutkuyu, doyurulmasının olanaksızlığına ilişkin binlerce kanıtla.&”