İçeriğe geç

Ruhsatsız Sözcükler Kitap Alıntıları – Yücel Sarpdere

Yücel Sarpdere kitaplarından Ruhsatsız Sözcükler kitap alıntıları sizlerle…

Ruhsatsız Sözcükler Kitap Alıntıları

Filistinli Çocuğun Mektubu
Bağışlayın beni!
Kenarlarında renkli çiçekler olan mektup kağıtların yazmak isterdim.
Kelebek kanatları boyamayı, kuşların ötüşünü dinlemeyi,
hatta uçurtma uçurmayı ben de öğrenebilirdim.
Mektubumun kenarlarına renkli çiçekler çizemedim.
Kelebek kanatlarını boyamayı, kuşların ötüşünü dinlemeyi,
uçurtma uçurmayı beceremedim.
Bağışlayın beni!
Resim çizmeyi, çiçek boyamayı, kelebek kanatlarını
okşamayı sevmediğimden değil.
Ben, top ateşleri, bomba gürültüleri arasında doğdum.
Yaşım 13.
Ninniler yerine, makinelilerin takırtılarıyla büyüdüm.
Renklerden ilk önce kan kırmızısını tanıdım.
Çiçeklerden önce ölülerin arasında dolandım.
Kelebeklerle hiç saklambaç oynayamadım.
Üç yaşımdayken en büyük abimi, sekizimdeyken ortancayı kaybettim.
Babamı ellerini bağlayarak götürdüklerinde dokuzundaydım.
Gömdüğümüzde onumda.
Ablam 15’inde terk etti evi.
15 inde kızlar okula gider. 17’sinde dantel örer. Çeyiz sandığı düzer.
Bizim burada 15’inde kızlar savaşa gider.
Seçme hakki tanımaz İsrail zorbası.
Ya evinde oturup ölümü bekleyeceksin. Ha bugün, ha
yarın diye diye yaşarken öleceksin ya da
Ölümlerin ateşinden sesleniyorum size duyuyormusunuz?
Filistin’im ben anlıyor musunuz?
Ama yine de yaşıyorum iste.
Çünkü kanlı topraklarda büyürken yaşamayı
Çiçek boyamayı değilse de mezar taşlarında çiçek büyütmeyi
Kelebek kovalamayı değil ama, tüfek tutmayı öğrendik.
Bu kadar nefret, bu kadar acı arasında yaşamayı
Karanlıklar arasından güneşe bakmayı öğrendik.
Onun için kocaman ve karadır gözlerimiz.
Onun için hala sımsıcaktır, düşmana tas atarken nasırlaşan minik ellerimiz.
Sokak aralarında mermi kovanlarından oyuncak yaptık.
Patlamamış el bombaları topladık.
Mayınların üstünde sek sek oynadık.
Evimizi yıktılar dün. Mahallemizi yaktılar.
Mermi kovanlarıyla misket oynarken üzerimize bombalar attılar.
Üç arkadaşım can verdi. Üç küçük çocuk.
Bağışlayın beni kurtaramadım!
Sarkmıştı omzumdan aşağı kanlı kolum, uzatamadım.
Elim düştü yere, kolum çaresiz
Kanlarımız karıştı birbirine. İste orada kan kardeş olduk biz.
Gözlerim karardı önce. Başım döndü.
Ama uyumak istemiyorum.
Uyursam arkadaşlarım bu dünyadan göçer diye korkuyorum.
Bağışlayın beni!
Tutamadım kendimi. Yapıştıramadım alnıma açık dursunlar diye göz bebeklerimi
Yaşım 13.
Burada çocuklar çocuk olmaz.
Bebeler bile yasamak için beşikten siper yapar.
Çünkü İsrail denilen zorbanın Amerikan bombaları, beşikleri bile mezar yapar.
Ölümlerin içinden büyüyorum.
MİNİCİK YÜREĞİMLE ATEŞLERİN ARASINDAN ÖFKEYLE GELİYORUM.
DUDAKLARIMDAN DÖKÜLEN ÖZGÜRLÜK TÜRKÜLERİNİ DUYUYOR MUSUNUZ?

FİLİSTİN’İM BEN ANLIYOR MUSUNUZ?
Yücel Sarpdere
Ruhsatsız Sözcükler, Yücel Sarpdere

Ulan bir bakışına
Bir gülüşüne kanıp da
Dayanamayıp da
Atlarsam kollarına
Ya da kapanırsam ayaklarına.
Güneşe dönmüş,
göbek simsiyah ayçiçeği başakları gibi gözlerin
Bir kitaba başlar gibiydik
Ve şimdi koşarken yavaşlar gibi
Nasıl geçmişti günler?
Gözlerim karardı önce. Başım döndü.
Ama uyumak istemiyorum.
Uyursam arkadaşlarım bu dünyadan göçer diye korkuyorum.
Anamın ak sütü gibi sevdim seni ben.
Sokak aralarında saklambaç oynayan
Çocuklar gibi hep saklansan da.
Ya da gözlerime bez bağlayıp
Körebe gibi koştursan da beni arkanda.
En karanlık gecelerde yollar aşınmış
En rüzgârsız sularda yelken açılmıştı
Sen hiç sevdiğinin kollarında çıktın mı yıldız avına
Sen hiç kucağına alıp da yıldızların saçlarını taradın mı
Sen hiç kutup yıldızının kuyruğuna aşk mektupları bağladın mı
Unutma!
Sen senin olabilirsin ama
Hayallerim bana aittir yalnızca.
Evimizi yıktılar dün. Mahallemizi yaktılar.
Mermi kovanlarıyla misket oynarken üzerimize bombalar attılar.
Üç arkadaşım can verdi. Üç küçük çocuk.
Bağışlayın beni kurtaramadım!
Sarkmıştı omzumdan aşağı kanlı kolum, uzatamadım.
Tadı damakta
Zeytin gibi kapkara gözlerin.
Kız sen
Gemliğin neresindensin?
Büyük kalkınma halindeyiz diyordu adam.
Baktım sağıma soluma
Delinmişti ayakkabımın altı
Bir de yırtık burnu kalkmıştı havaya.
Dedim yandık gittik biz
Kalkınma buysa!
Hayat çözülmesi zor bir bilmece!
Bir sevgilim var.
Sabah başka.
Öğlen başka.
Akşam bambaşka
Bu nasıl aşksa?
Büyük kalkınma halindeyiz diyordu adam.
Baktım sağıma soluma
Delinmişti ayakkabımın altı
Bir de yırtık burnu kalkmıştı havaya.
Dedim yandık gittik biz
Kalkınma buysa!
Tamam, hayat denizdir
Belki de akan nehir.
Hayat çözülmesi zor bir bilmece!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ben hep böyle güzel şeyler anlatayım sana
İlkbahar sabahı gibi gelincik çiçeklerlerimle başucunda.
Aydınlasın gözlerinden dökülen ışık damlalarıyla sokaklar
Ve keklik olmak vardı dağlarda.
Olamadan ama
Vurdular onu
Bir Mardin akşamında.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir oturabilsek karşı karşıya
Sana neler neler anlatırdım.
Gündüzler yetmez de
Gecelerden borç alırdım.
Memlekt gibi gözlerin
Bir mahzun, bir güleç.
Tamam, hayat denizdir
Belki de akan nehir.
Bir oturabilsek karşı karşıya
Sana neler neler anlatırdım.
Gündüzler yetmez de
Gecelerden borç alırdım.
Akşamın karanlığı çöküyor kentin üzerine.
Yorgun işçiler ekmek taşıyor evlerine.
Memlekt gibi gözlerin
Bir mahzun, bir güleç.
Bir tek gençliğim vardı
Onu da rüzgarlar aldı.
Akşamın karanlığı çöküyor kentin üzerine.
Yorgun işçiler ekmek taşıyor evlerine.
Bir tek gençliğim vardı
Onu da rüzgarlar aldı.
Çünkü iyi adam dünyaya çalışmak,
yokluk çekmek,
bir ömür boyu üç parayı hesap edip kafayı yemek için gelmiştir!

İyi adam
bir ömür boyu
nazlı sevgiliyi bekler gibi ay sonunu bekleyecektir!

Gülüşünü çizdim sonsuzluklara
Umut olsun diye insanlara.
Nasıl söylenir ki, eylülün hüzzamında yitirilmiş yoldaşlara hüzünlü türküler?
Çıplak ve yalansız umutlara sarılınmıştı.
Ve neden yapışır arkadaşların yakasına en arsız ölümler?
Yaşayacaksan böyle yaşayacaksın.
Susmayacaksın.
Gözlerini yummayacaksın.
Memlekt gibi gözlerin
Bir mahzun, bir güleç.
Akşamın karanlığı çöküyor kentin üzerine.
Yorgun işçiler ekmek taşıyor evlerine
Bir tek gençliğim vardı
Onu da rüzgarlar aldı.
Çünkü iyi adam dünyaya çalışmak,
yokluk çekmek,
bir ömür boyu üç parayı hesap edip kafayı yemek için gelmiştir!

İyi adam
bir ömür boyu
nazlı sevgiliyi bekler gibi ay sonunu bekleyecektir!

Gülüşünü çizdim sonsuzluklara
Umut olsun diye insanlara.
Çıplak ve yalansız umutlara sarılınmıştı.
En karanlık gecelerde yollar aşınmış
En rüzgârsız sularda yelken açılmıştı
Bir tek o bedava diye
Ölümü seçti Emin.
Parası olmadığından
Hastane morgunda kaldı rehin
Tadı damakta
Zeytin gibi kapkara gözlerin.
Kız sen
Gemliğin neresindensin?
Büyük kalkınma halindeyiz diyordu adam.
Baktım sağıma soluma
Delinmişti ayakkabımın altı
Bir de yırtık burnu kalkmıştı havaya.
Dedim yandık gittik biz
Kalkınma buysa!
Bir oturabilsek karşı karşıya
Sana neler neler anlatırdım.
Gündüzler yetmez de
Gecelerden borç alırdım.
Memlekt gibi gözlerin
Bir mahzun, bir güleç.
Memleket satılmasın dediğim için
Vatana ihanetten yatıyorum
On yıldır,
On üçüncü koğuşun alt ranzasında.
Akşamın karanlığı çöküyor kentin üzerine.
Yorgun işçiler ekmek taşıyor evlerine.
Bir tek gençliğim vardı
Onu da rüzgarlar aldı.
Hayat çözülmesi zor bir bilmece!
Çünkü iyi adam dünyaya çalışmak,
yokluk çekmek,
bir ömür boyu üç parayı hesap edip kafayı yemek için gelmiştir!

İyi adam
bir ömür boyu
nazlı sevgiliyi bekler gibi ay sonunu bekleyecektir!

Gülüşünü çizdim sonsuzluklara
Umut olsun diye insanlara.
Ben hep böyle güzel şeyler anlatayım sana
İlkbahar sabahı gibi gelincik çiçeklerlerimle başucunda.
Aydınlasın gözlerinden dökülen ışık damlalarıyla sokaklar
Bir tek o bedava diye
Ölümü seçti Emin.
Parası olmadığından
Hastane morgunda kaldı
Rehin.
Akşamın karanlığı çöküyor kentin üzerine.
Yorgun işçiler ekmek taşıyor evlerine.
Oysa daha devrilecek kitaplar
Dizilecek yazılar
Yaşanacak baharlar vardı.
Tamam, hayat denizdir
Belki de akan nehir.
Bir kitaba başlar gibiydik
Ve şimdi koşarken yavaşlar gibi
Nasıl geçmişti günler?
Memleket satılmasın dediğim için
Vatana ihanetten yatıyorum
On yıldır,
On üçüncü koğuşun alt ranzasında.
Karga karga gak dedi.
Çık şu dala bak dedi.
Çıktı baktı o dala.
Karga dedi ki ;
Benim bir gak dememle çıktı dala
Bu adam ne budala
Anamın ak sütü gibi sevdim seni ben.
Sokak aralarında saklambaç oynayan
Çocuklar gibi hep saklansan da.
Ya da gözlerime bez bağlayıp
Körebe gibi koştursan da beni arkanda.
Bir şarkı söylüyor.
Öyle yumuşak ki sesi
Saçlarımı okşuyor.
Sana bir vasiyetim var :
Ölürsem eğer,
Dostlarım beni toprağıma şarap dökerek ansınlar.
Mezar taşıma,
Şu yalan dünyadan, bir doğru geçti diye yazsınlar
Unutma!
Sen senin olabilirsin ama
Hayallerim bana aittir yalnızca.
Ulan bir bakışına
Bir gülüşüne kanıp da
Dayanamayıp da
Atlarsam kollarına
Ya da kapanırsam ayaklarına.
Bir sevgilim var.
Sabah başka.
Öğlen başka.
Akşam bambaşka
Bu nasıl aşksa?
Ve keklik olmak vardı dağlarda.
Olamadan ama
Vurdular onu
Bir Mardin akşamında.
Her şeyden önce şükretmeyi bileceksin.
Okul yoksa öğretmen olduğuna
Öğretmen yoksa, okul olduğuna şükredeceksin
Bir oturabilsek karşı karşıya
Sana neler neler anlatırdım.
Gündüzler yetmez de
Gecelerden borç alırdım.
Sen hiç sevdiğinin kollarında çıktın mı yıldız avına
Sen hiç kucağına alıp da yıldızların saçlarını taradın mı
Sen hiç kutup yıldızının kuyruğuna aşk mektupları bağladın mı
Büyük kalkınma halindeyiz diyordu adam.
Baktım sağıma soluma
Delinmişti ayakkabımın altı
Bir de yırtık burnu kalkmıştı havaya.
Dedim yandık gittik biz
Kalkınma buysa!
Güneşe dönmüş,
göbek simsiyah ayçiçeği başakları gibi gözlerin
Gülüşünü çizdim sonsuzluklara
Umut olsun diye insanlara.
Çünkü iyi adam dünyaya çalışmak,
yokluk çekmek,
bir ömür boyu üç parayı hesap edip kafayı yemek için gelmiştir!

İyi adam
bir ömür boyu
nazlı sevgiliyi bekler gibi ay sonunu bekleyecektir!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir