İçeriğe geç

Rübaiyyat-ı Arif 1 Kitap Alıntıları – Arif Nihat Asya

Arif Nihat Asya kitaplarından Rübaiyyat-ı Arif 1 kitap alıntıları sizlerle…

Rübaiyyat-ı Arif 1 Kitap Alıntıları

Gün doldu, emir geldi; icabet demidir.
Lakin kime teslim edelim dünyayı?
Gün doldu, emir geldi; icabet demidir.
Lakin kime teslim edelim dünyayı?
Dağdan bağa inenler, yoluma kül döküyor
Benim ayak izlerim taşralı gözüküyor
Farkına yeni vardım, suçluymuşum ben meğer
Otağımda cellâtlar… Kaçmak!.. Bu neye değer!
Gün doldu, emir geldi; icabet demidir.
Lakin kime teslim edelim dünyayı?
Ben, gayri, bu dünyadan atılmış gibiyim!
Kendin de inanmadın, fakat, öldüğüne
Bilmem, sana diller, nasıl öldün diyecek?
Dünya -ki severdi aylı yıldızlı dalı-
Bir böyle çiçek görmedi dünya olalı
Kaldıkça, fakat, gökte bu bayrak yaralı
Altında nesiller oturup ağlamalı!
Ölsek de, gömülsek de, silinsek de varız!
Yurdumda neden, böyle, misâfir gibiyim?
Mecnun, demek ister bana: Leylâ’mı bırak!
Yûsuf, atılıp der ki: Zelîhâ’mı bırak!
Öksüzlüğün artık yetişir.. Git, sen de
Bul Adem’i, gönlüm, de ki: Havvâ’mı bırak!
Bin bir çilenin yorgunuyum dünyada
Artık gecemin şefkati yok gündüzüme,
Bir lâhza huzûr uykusu girmez gözüme,
Yârabbi, neden aynaların ma’rifeti
İsyanımı vurmaktan ibâret yüzüme?
Bir ayrı çamurdan yaratılmış gibiyim;
Uzletle, doğuştan, kuşatılmış gibiyim
Göster bana bir başka diyâr, Allahım!
Ben, gayri, bu dünyâdan atılmış gibiyim!
Gün sönse de yok korkumuz artık geceden
Her gölgede gulyabâni, her kuytu pusu
Vaktiyle harâmi kırk imiş.. Bin şimdi.
Bir ülkedesin; yolcu da yollar da serâp..
Dünyâda nedir umduğun, ey hâne-harâp?
Yerlerde paramparça, ömür çerçevesi..
Artık ne gönül var, ne de gönlün hevesi
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Arş’ın çok uzaklarında kalmış yerimiz;
Beyhûdedir âteşgedemiz minberimiz..
Yalvarsa da sesler bu derinliklerden
Bin yılda varır Tanrıya âminlerimiz.
Şehrin getirip bir nice boş insanını,
Doldurmuşlar şu meydanın her yanını
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Taneyle değil zaferlerim, salkımla.
Tarih demiş: Türk, vatansız olmaz!.
Artık ne kulak veren nesîl kalmıştır;
Artık ne de anlatmaya dil kalmıştır.
Bir ülkeyi fethetmeye bir ses de yeter!
Gerçek zannetme düşte gördüklerini.
Zannetti övülmekten, ilâh olduğunu;
Fark etmedi övmenin mizâh olduğunu.
Alkışlar için konuştu kalkıp sözcü.
Gerçekleri söylemekten âciz diller,
Gerçekleri söylemekten âciz kafalar!
Artık ne uzaklar, ne de yakınlar belli.
Gönlümde güzel hatırâlar kaldı, derin
Sessizce düşünsek, duyacaklar bir gün:
Olmazları olmuş sayacaklar, bir gün
Onlar, bu vehimle, ellerinden gelse,
Rüyalara sansür koyacaklar, bir gün.
Biz şeytanı taşlarken iş altüst oldu
Ey gökyüzü, şeytan bizi taşlar, şimdi.
Yok hüsne hudûd, aşka hudûd.
Gündüz gece, derken yarı ömrüm geçti:
Bir şey diyecekti yâr, hâlâ, diyecek.
Ömrümce elimden tutacak, nerdeydin?
Yollar boyu, ey korlu dudak, nerdeydin?
Sislerde mi bekledin ilâhî günümü?
Ey ince tül, ey pembe duvak, nerdeydin?
Bin ömre bedel bir saatin her ânı.
Doğmuş gibi olsun yaşayanlar yeniden.
Üstünde uçan, kuş değil artık yarasa
Kâfi sana gözlerin.
Artık beni kalbinde ve nabzında ara;
Garbinde değil.. sevgili, şarkında değil.
Yâr oldu Kerem’sizlere Leylâsızlar..
Bir gün, gelecek sessiz adımlarla huzûr.
Ey yâr, saraylar sana, yollar banadır
Tutmaz mı yetîm elimden, Allah, benim?
Can almaya can vermeyi tercih ederim.
Bir gün bulunuz nâmütenâhîde beni.
Gün doldu, emir geldi; icabet demidir.
Lakin kime teslim edelim dünyayı?
Gün doldu, emir geldi; icabet demidir.
Lakin kime teslim edelim dünyayı?
Gün doldu, emir geldi; icabet demidir.
Lakin kime teslim edelim dünyayı?
Gün doldu, emir geldi; icabet demidir.
Lakin kime teslim edelim dünyayı?
Her değdiğinin, bahtı kapanmakta bugün;
Havva, ‘’nasıl ettim?’’ diye yanmakta bugün.
Pişman, yüce hilkat, seni halkettiğine
Âdem, baban olmaktan utanmakta bugün!
Ömrümce senin keyfin için hizmettim;
Yıllar yılı, bir ömür değil, mihnettim;
Artık, arayıp bulmalıyım sende onu:
Ey gövdem, içinde bir gönül kaybettim!
Bir bardağa dolmaz, gülüm, aşk içki değil!
‘’Rü’yâ’’ mı, dedin? Belki odur, belki değil!
Sevmek ve sevilmek ne ilâhi ihsân!
Lâkin tenimiz, rûhumuzun dengi değil!
İnsan ararız nerde o insan, Tanrı’m?
Vicdan sorarız kalmadı vicdan, Tanrı’m!
Gökler de mi küstü –artık- öksüzlere, ki
Dönmekte duâmız, yarı yoldan, Tanrım!
Ey gök, ne masaldır, ne rivâyettir bu:
Üç yavru, giden.. böyle cinâyettir bu!
Ben haykırırım da sen nasıl duymazsın.
Tanrı’m göğü saracak şikâyettir bu!
Yıldan, iyi günler istedik dinlemedi;
Yalvardık, üzüldük, inledik dinlemedi;
Tanrı’m yapacak işlerimiz vardı daha
Dünyâda zamana ‘’dur!’’ dedik dinlemedi.
Bir kuytuda yerleşmeyi bilsen bâri!
Dünyâya yük olmadan çekilsen bâri!
‘’Ömrüm’’ dediğin yıllara denmez ‘’yaşamak’’;
Ölebilsen bâri!
Leylâ, gecenin ra’d ile berkında değil;
Râm olduğunun, kendi de farkında değil;
Artık beni kalbinde ve nabzında ara;
Garbinde değil.. sevgili, şarkında değil!
Artık o büyük hatâyı tashîh ederim;
Bir parça da Azrâil’i takbîh ederim..
Noksânına versin bu fanîliğimin:
Can almaya can vermeyi tercih ederim.
‘’Zâlim’’ demedim kimseye, ‘’hâin’’ demedim..
Vurdun bana ey el, ‘’ne bu hâlin!..’’ demedim.
İnsanlık için duâ duâ yalvardım;
Tel’îne ve bedduâya ‘’âmin!’’ demedim.
Döndüm bitirip, birgün, asırlık çilemi;
Gördüm ki tüketmiş seneler câm-ı Cem’i..
Lâkin ne beis var; bana kâfi, şarabın
Kaldıysa eğer o gül dudaklarda nemi.
Yâr oldu Kerem’sizlere Leyla’sızlar!
Göster bana bir başka diyâr, Allahım!
Ben, gayri, bu dünyâdan atılmış gibiyim.
Beytiz, satırız, kinâyeyiz, teşbihiz;
Yollarda bugün şiir, yarın târîhiz.
Takip ederiz adım, adım, kafileyi;
Şaşmaz kaderin elinde bir tesbihiz.
Bir ülkedesin; yolcu da, yollar da serâb..
Dünyâda nedir umduğun, ey hâne-i harâb?
Yer, gök duman olmuş; göremem: yol neresi?
Sağ hangi taraftı, söyleyin; sol neresi?
Ey bilmece, ben de bilmem artık, bu tenin
Kalbim neresiydi; el, ayak kol neresi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir