Hermann Hesse kitaplarından Rosshalde kitap alıntıları sizlerle…
Rosshalde Kitap Alıntıları
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar
Ah bir uçabilsem, diyorum; kuşlarla yükseklerde gezip tozmak, ağaçların çevresinde dolanmak, bulutların içine dalmak istiyorum. Kuş olsam, bütün insanlarla gülüp alay ederdim yukarıdan.
Öyle ya, insan kötü bir şey yaptı mı, sonradan kendisi bilir kötü olduğunu, utanır yaptığından. Ama paylanıp azarlanırsa, o kadar utanmaz.
Hay Allah, insan teselliye bu kadar gereksinim duysun da, kendisini teselli edecek birini bulamasın!
Öyle ya, insan kötü bir şey yaptı mı, sonradan kendisi bilir kötü olduğunu, utanır yaptığından. Ama paylanıp azarlanırsa, o kadar utanmaz.
Kendisiyle konuşmak isteyen hiçbir şey yoktu bugün, ne bir kuş, ne bir kelebek; hiçbir şey yüzüne gülmek, onu sevindirip neşelendirmek istemiyordu. Her şey susuyordu, her şeyde bir yavanlık, karamsarlık ve bayağılık vardı. Karşısına çıkan bir ağaççıktan açık kırmızı renkte küçük frenk üzümü koparıp ağzına attı, soğuktu ve ekşiydi tadı. En iyisi oracığa uzanıp yatmak ve uyumak, diye geçirdi içinden, her şey eskisi gibi yeni, güzel ve eğlenceli bir görünüm kazanıncaya kadar uyumak. Buralarda böyle dolaşıp durarak kendi kendini yiyip bitirmenin ve nasıl olsa gerçekleşmeyecek umutlara kapılmanın anlamı yoktu.
İnsan karşılaştığı olayları çocukluğunda tüm derinliği ve tazeliğiyle yaşar ancak, yani on üç-on dört yaşına kadar, ondan sonra hazırdan yer, çocukluğundaki yaşantılarla beslenir hep.
Umudunu yitirmemiş kişi mutludur!
Çıkmayan canda her zaman umut vardır.
. Niçin hastalanırdi insan? Hastalanmak bir cezaysa, kendisi ne kabahat işlemişti ki cezalandırılıyordu?
Ah eczacı Gundermann dostum,
Bir merhem ver, koş yardıma diyorum!
Görüyorsun halimi, yürüyemiyorum,
Ağrılar içinde bütün vücudum!
Ama büyümek de istiyor değilim aslında. Ben böyle kalayım daha iyi; bazen de, ah uçabilsem, diyorum; kuşlarla yükseklerde gezip tozmak, ağaçların çevresinde dolanmak, bulutların içine dalmak istiyorum. Kuş olsam, bütün insanlarla gülüp alay ederdim yukarıdan.
Bazen insanın içindekileri dökmesi çok iyidir. Katlanmak zorunda olduğu şeyleri tanıması, bilmesi gerekir nihayet. Ama bize acı verecek, üzecek şeyleri boyuna eşelemekten sakınmalıyız yavrucuğum.
Tanrım, ne güzel şeydir şu ilk denemeler, aramalar, bulmalar!
Gönlünü özlemle doldurup hayallerle başını döndüren yalnızca tropikal denizlerin ve ada sahillerinin parıltısı, ormanların ve ırmakların zenginliği, yarı çıplak ilkel kabilelerin renkliliği değildi. Ayrı bir dünyanın sessizliği ve uzaklığıydı daha çok; öyle bir dünya ki, tüm acıları, üzüntüleri, kavgaları ve yoksunlukları orada kendisine yabancılaşacak, kendisinden uzaklaşarak silinip gidecekti. Ve yine orada günlük yaşamın ufak tefek yükleri ruhunun üzerinden kalkacak, eskisinden daha temiz, masum, acılara yer vermeyen yeni bir çevre kendisine kucak açacaktı.
Tevekkül mü? Olabilir. Başkalarında durum farklı mı sanıyorsun ki? Kim mutlu?
Umudunu yitirmemiş kişi mutludur.
.. Ben kendi gözlerime senden daha çok inanırım ve benim gördüğüm kadarıyla, durumun hiç de iç açıcı değil. Çalışmaların ayakta tutuyor seni, doğru, ama bu çalışmalar sana haz vermeyip uyuşturuyor, serseme çeviriyor seni. O güzelim kuvvetlerinin yarısı yoksunluklarda ve her gün üstesinden gelmen gereken küçük çaptaki savunmalarda çarçur ediliyor. Bu uğraşlar sonunda ele geçen şey, olsa olsa, mutluluk değil tevekküldür. Bunu da, sevgili dostum, sana asla reva göremem.
Yüzkarası mı?! Dedi Burkhardt usulcacık, paylar gibi.
Elbette, yüzkarası! O zamanlar işte böyle bir his vardı içimde, o gün bu günde durumda birşey değişmedi. Mutsuz olmak bir yüzkarasıdır. Yaşamını kimsenin görmesine izin vermemek, bir şeyi saklayıp gizlemeye, örtbas etmeye çalışmak yüzkarasıdır. Kapatalım bu konuyu! İzin ver de anlatmaya devam edeyim.
İnsan karşılaştığı olayları çocukluğunda tüm derinliği ve tazeliğiyle yaşar ancak, yani on üç on dört yaşına kadar, ondan sonra hazırdan yer, çocukluğundaki yaşantılarla beslenir hep.
Parkın ıslak yollarında aheste aheste yürürken,bir yandan da yaşamının ipliklerini hiç şaşmadan gerilere doğru izlemeye çalıştı;bu ipliklerin yalın dokusunu hiç bu kadar açık seçik ve hiç bu kadar sevindirici bir derli topluluk içinde görmemişti.Yüreğinde bir kızgınlığa yer vermeden anladı ki,söz konusu yolları gözleri kapalı yürümüştü hep.Bütün çabalara ve gönlünde asla sönmeyen özleme karşın yaşam bahçesinin önünden geçip gitmişti,çok iyi seziyordu bunu.Hayatında bir kez olsun bir sevgiyi tüm derinliği ile yaşayıp tatmış değildi;son günlerine kadar
“Kuş olsam, bütün insanlarla gülüp alay ederdim yukarıdan.”
Umudunu yitirmemiş kişi mutludur.
Umudunu yitirmemiş kişi mutludur!
Her zaman aynıydı zaten.
İnsan 1büyükle önemli 1konuda konuşmaya kalkmasın,
sonunda düş kırıklığı,
hatta aşağılanma hazırdı
Öyle ya, insan kötü 1şey yaptı mı,
sonradan kendisi bilir kötü olduğunu,
utanır yaptığından.
Ama paylanıp azarlanırsa, o kadar utanmaz
Sen beni hiç anlamıyorsun!!!
İleride ressam olmayı hiç aklından geçirmemişsindir sanırım.
Hayır, ressam olmayacağım.
Peki, ne olmak istiyorsun?
Hiçbir şey. Bir kuş ya da onun gibi bir şey olsaydım, başka şey istemezdim.
Elinde ne varsa kaldırıp atmalı, geçmişten tümüyle yunup arınmalısın, yoksa bir daha tam anlamıyla aydınlık ve özgür bakışlarla dünyanın karşısına çıkamazsın.
Sen de ileride büyük biri olmak istiyor musun?
İstiyorum tabii. Büyük insanların atları, arabaları olur, geziler yaparlar. Benim de özlediğim şey bu. Sonra, büyüdüm mü kimse bana artık ‘küçükbey’ demez, yanaklarımı çimdiklemez. Ama büyümek de istiyor değilim aslında. Büyük insanlar çokluk pek sıkıcı oluyorlar. Albert de değişti, bambaşka biri oldu. Hem büyük insanlar yaşlanıp yaşlanıp sonunda ölüyorlar. Ben böyle kalayım daha iyi; bazen de, ah bir uçabilsem, diyorum; kuşlarla yükseklerde gezip tozmak, ağaçların çevresinde dolanmak, bulutların içine dalmak istiyorum. Kuş olsam, bütün insanlarla gülüp alay ederdim yukarıdan.
oysa sen bir kenarda durdun, seyirci kaldın olup bitenlere. Elinden bir şey yapmak gelmez miydi? Şöyle biraz elimden tutamaz mıydın?
yine yalnız kaldı, eskisinden daha büyük bir yalnızlık ve boşluk içindeydi bu kez.
Kendisiyle konuşmak isteyen hiçbir şey yoktu bugün, ne bir kuş, ne bir kelebek; hiçbir şey yüzüne gülmek, onu sevindirip neşelendirmek istemiyordu. Her şey susuyordu, her şeyde bir yavanlık, karamsarlık ve bayağılık vardı.
Gözlerimde ölüm okunsa bile yine hiçbir şeyin farkına varmaz bunlar!
“Kuş olsam, bütün insanlarla gülüp alay ederdim yukarıdan.”
Kuş olsam, bütün insanlarla gülüp alay ederdim yukarıdan.
Umudunu yitirmemiş kişi mutludur!
Hüngür hüngür ağlamak istedi, ama yüzünü buruşturmaktan ve çaresizlik içinde sırıtmaktan başka şey gelmedi elinden.
Yaşamının zenginlikten, derinlikten ve sıcaklıktan yana uğradığı kayıp ölçüsünde sanatına zenginlik, derinlik ve sıcaklık kazandırmanın üstesinden yaradılışındaki metanet sayesinde gelmişti.
Hermann Hesse
Rosshalde
İnsan karşılaştığı olayları çocukluğunda tüm derinliği ve tazeliğiyle yaşar ancak, yani on üç – on dört yaşına kadar. Ondan sonra hazırdan yer, çocukluğundaki yaşantılarla beslenir hep.
“İnsan karşılaştığı olayları çocukluğunda tüm derinliği ve tazeliğiyle yaşar ancak, yani on üç- on dört yaşına kadar, ondan sonra hazırdan yer, çocukluğundaki yaşantılarla beslenir hep.”
Kuş olsam, bütün insanlarla gülüp alay ederdim yukarıdan.”
İstediğim şey, ciddiye alınmak. Bu yapıldı mı yeter bana. Ötesi ya gazetelerin şişirmesidir ya da para sorunu.
Hayatında bir daha bütün kalbiyle bir insanı sevebilecek, bir başkasının acılarını böyle paylaşabilecek miydi, Allah bilir. Bundan böyle yapayalnızdı.
İyi bir eğitim ve sağlam bir irade, bana kalırsa bütün kalıtsal yatkınlıklardan daha ağırlıklıdır. Doğruluk nedir, dürüstlük nedir, bunu bilebilir ve öğrenebiliriz; önemli olan da budur.
Kolay değildi anlatmak, çokluk pek anlamıyorlardı insanı.
Hay Allah, insan tesseliye bu kadar gereksinim duysunda, kendisini teselli edecek birisini bulamasın
İnsan kötü birşey yaptı mı, sonradan kendisi bilir kötü olduğunu, utanır yaptığından. Ama paylanıp azarlanırsa o kadar utanmaz.
Çocukluğumun birazını bir resme aktarmayı çok isterdim.
Çıkmayan canda her zaman umut vardır
Yaşamdı bu yine de, ışıktı, aydınlıktı ve gelecek demekti.
ne çok şey, bitip tükenmeyecek ne çok şey vardı
Ah dostum, içimde öyle bir duygu var ki, sanki güneş hanidir böyle parlamamıştı!
Bazen insanın içindekileri dökmesi çok iyidir. Katlanmak zorunda olduğu şeyleri tanıması, bilmesi gerekir nihayet. Ama bize acı verecek, üzecek şeyleri de boyuna eşelemekten sakınmalıyız.
“Hayır azizim Robert, doğru değil bu. İnsan karşılaştığı olayları çocukluğunda tüm derinliği ve tazeliğiyle yaşar ancak, yani on üç-on dört yaşına kadar, ondan sonra hazırdan yer, çocukluğundaki yaşantılarla beslenir hep.”
Mutsuz olmak bir yüz karasıdır. Yaşamını kimsenin görmesine izin vermemek, bir şeyi saklayıp gizlemeye,örtbas etmeye çalışmak yüz karasıdır.
İki ayrı güç zorlu bir savaş tutuşmuştu içinde, ama umut daha güçlüydü.
Umudunu yitirmemiş kişi mutludur.
İnsan kötü birşey yaptı mı, sonradan kendisi bilir kötü olduğunu, utanır yaptığından. Ama paylanıp azarlanırsa o kadar utanmaz.
Gülümsemeden duramadı, umutsuzluğa düşmüş bir kalbi sevince boğmak için ne kadar az şeyin yeteceğini düşünerek şaştı buna.
Yara cerahat topluyor ve canını yakıyordu, ama yeterince acı veriyor da denemezdi;henüz kendisinden beklenen özverinin yol açmasından korktuğu kadar şiddetli değildi acı. Bu yüzden hiç karışmıyor, o gizli saklı yaranın canını yakmasına ses çıkarmıyor, bunun nasıl sonuçlanacağını içten içe umarsız bir merakla bekliyordu.
Örselenip zedelenmiş insanlığı gelecekteki fırtınaların kokusunu alıyor, ona karşı duracak kökleri ve gücü kendi içinde bulamıyordu bir türlü. Ve yalnızlığa gömülmüş ruhu, hak edilmiş acıların kadehini pek yakında son damlasına kadar kafasına dikmesi gerekeceği düşüncesine ancak yavaş yavaş alışıyordu.
Umudunu yitirmemiş kişi mutludur!
Şimdiye kadar Veraguth, kendisini kendi gönlüyle dört duvar arasına kapayan, yaşamla bundan böyle hiç ilgilenmeyen, yaşamı yaşamaktan çok bir katlanma gibi gören bir kişinin doğal sayılamayacak, ama hiç ödün vermeyen hayatını sürmüştü.
Yara cerahat topluyor ve canını yakıyordu, ama yeterince acı veriyor da denemezdi;henüz kendisinden beklenen özverinin yol açmasından korktuğu kadar şiddetli değildi acı. Bu yüzden hiç karışmıyor, o gizli saklı yaranın canını yakmasına ses çıkarmıyor, bunun nasıl sonuçlanacağını içten içe umarsız bir merakla bekliyordu.