İçeriğe geç

Resimleriyle Çocuk Kitap Alıntıları – Haluk Yavuzer

Haluk Yavuzer kitaplarından Resimleriyle Çocuk kitap alıntıları sizlerle…

Resimleriyle Çocuk Kitap Alıntıları

Her resim, o resmi yapanın kişiliğinin bir yansımasıdır ;kişiliğin bilişsel olduğu kadar duygusal yönlerini de dışa vurur ;küçük çocuklar söz konusu olduğunda resim, çizilen nesneden çok onu çizen birey hakkında bir şeyler söyler.
Sanat, insanın çevresine olan tepkilerinin yansımasıdır.
Her resim, o resmi yapanın kişiliğinin bir yansımasıdır.
Çocuk, resim yoluyla dünyayı bize, kendi açısından ve en kestirme yoldan, özentisiz ve yalın bir anlayışla verir.
Çocuğun sözlerinde ve çizgilerinde dünya ile bir uyuşma çabası aranabilir ancak bir sanat kaygısı değil.
Çocuk resimlerinde gözlemlediğimiz saflık ve yaratıcılık, günlük hayatın karmaşası içinde çevrelerine bakmayı unutan ve dünyayı belirgin kalıplarla tanımlamaya alışan yetişkinlere, bir zamanlar sahip oldukları yaşam ve öğrenme coşkusunu hatırlatacak ve onlara dünyaya yeni bir gözle bakma olanağını sunacaktır.
Sürekli yasaklar, çocuktaki kendiliğinden girişimleri felce uğratır, başarısızlığa götürür. Koşma; bağırma; şarkı söyleme; gürültü yapma gibi ikazlarla çocuk hep engellenir. Bu tip ailelerde çocuk ebeveynine başvurmaz.
Çocuk resimde kendini ve çevresini anlatır. Resim yazı dilini aşan duyarlı bir ifadedir.
Çocuğun meydana getirdiği ürünlere eleştirici, düzeltici bir gözle değil, çocuğun gelişim düzeyi göz önüne alınarak bakılmalıdır.
O halde anne – baba ve öğretmen olarak çocuğu kendi normumuza göre hareket etmeye zorlamamalı , onu kendine özgü dinamik ve canlı ifadesini sürdürmesi yolunda cesaretlendirmeliyiz .
“Çocuğun sözlerinde ve çizgilerinde dünya ile bir uyuşma çabası aranabilir ancak bir sanat kaygısı değil”
Çocuk, resim yoluyla dünyayı bize, kendi açısından ve en kestirme yoldan, özentisiz ve yalın bir anlayışla verir.
Modern pedagoji açısından en iyi yazan çocuk; çok sayıda sözcüğü doğru yazan, cümleleri gramer kurallarına göre kuran değil, sözcükleri kişisel cümlelerde yaşatanlardır. Bu cümleler çocuğun düşünce ve yaşamını ifade ederler.
Resim konusunda en gelişmiş çocuk da okul isteğine ve perspektif kurallarına uyan değil, resmindeki kişi ve objelere yaşam veren çocuktur. İşte biz bu eylemi desteklemeliyiz.
Bu yaşta renk kullanımı heyecanlı bir deneyim olabilir. Çocuğun seçtiği rengi eleştirmek, ya da filan nesne için falan rengi kullanmasını önermek onun kendini açıklama ve ifade özgürlüğünü engeller.
Çocuğun anlama, yetenek ve yaratış gücünün bir ifadesi olarak ortaya çıkan resim etkinliği aynı zamanda zihinsel gelişimin bir göstergesi olarak da dikkati çeker.
Bütün bunların dışında, çocuk resimlerinde gözlemlediğimiz saflık ve yaratıcılık, günlük hayatın karmaşası içinde çevrelerine bakmayı unutan ve dünyayı belirgin kalıplarla tanımlamaya alışan yetişkinlere, bir zamanlar sahip oldukları yaşam ve öğrenme coşkusunu hatırlatacak ve onlara dünyaya yeni bir gözle bakma olanağını sunacaktır.
Çocuk resmini değerlendirmek için, yargılarımızı onun zihinsel düzeyine göre vermemiz gerekmektedir. Çocukta olgun bir düzenleme gücü ya da yetişkinlere göre saptanmış belli estetik kurallara uygunluk aramamalıyız. Çocuk hep çocukça çizecektir. Onun her çizdiği kuşkusuz sanatçı çizimi değildir, fakat saflığı yönünden gerçek yaratıcılıktır. Çocuk resmindeki saflık , çocukçalık çocuk resimlerine ilişkin özel bir estetik niteliktir. Çocuk resminde bizi çeken şey ise, eşya ve nesneleri taze bir anlayışla yorumlayan çocuğa özgü görüş açısıdır. Bu saf ve masum çocuk gözü, çağrılmadan zihne gelen ve gözlem yoluyla da netleşmemiş imgelerle yetinebilen bir gözdür.
Şiddetli okul korkusu yaşayan çocuk anne, baba ve kendisini ev figürü içinde sınırlamak suretiyle evin dışına çıkmak istemediğini başka bir deyişle anne ve babasının yanında kalmak istediğini ifade etmeye çalışmaktadır.
Zekâ düzeyi düşük olan bir çocuğun resmi, tam anlamıyla öngörü ve planlama eksikliğini sergilemektedir. Çocuk, çoğunlukla var olan mekana vücudun sadece bir organını sığdırabilir. Resmi yaparken zeka düzeyi normal olan bir çocucuğun aklına gelebilecek olan ağız, saç ve ayak gibi öğeleri ihmal eder. Zeka düzeyi düşük olan bir çocuk, biraz sonra üzerine resim çizeceği kağıdın temsil ettiği çevreyle insan figürünün nasıl bir ilişki içinde olacağını önceden düşünmeden çizmeye başlar. Böyle bir çocuk kendine göre kronolojik olarak daha küçük yaştaki çocuğa benzemez, burada fark bir derece farkı değil tür farkıdır.
Karalamayla resim etkinliğine başlayan çocuktan, ilerleyen yaşa paralel olarak daha anlamlı ve ayrıntılı figürler beklenir. Bu figürlerin görülmemesi çocuğun kendi yaş düzeyinin altındaki bir etkinliği sürdürmesi anlamını taşır. Bu durum, bir beceri eksikliğinden çok bir gelişim sorunu olarak değerlendirilebilir. Resim etkinliğinde bir üst aşamaya geçemeyen çocuk, büyük bir olasılıkla kendi yaş düzeyindeki psiko-sosyal olgunluğa da sahip olamayacak ve akranlarının gerçekleştirdikleri bazı etkinlikleri başaramayacaktır.
Anne ve babası birbirinden aynı olan bu çocuk, aile resmi çizmesi istendiğinde, babasının yurt dışında olmasına rağmen, anne ve babasına sarılmış bir çocuğu resmetmiştir.
Bir resimde de görüldüğü gibi çocuk üstün resim yeteneğine sahip olduğu halde, aile resmi istendiğinde Eli sakat olmuş bir adam, dayak nedeniyle, babaya benziyor açıklamasıyla ilkel bir resim örneği sergilemiş, böylelikle babası hakkındaki olumsuz duygularını dile getirmistir.
Kısa süre önce babasını yitiren çocuk aile resmi istendiğinde ata binmiş bir çocuk çizerek duygusal gereksinimini bu yolla telafiye çalışmıştır. Nitekim bu resimden sonra çocuk, önerimiz doğrultusunda Ayazağa’da düzeni olarak at binmeye başlamış, gerilim ve taşkınlığında belirgin bir iyileşme gözlenmiştir.
Baskın nitelikte anne ya da baba, bedensel büyüklüğü ne olursa olsun genellikle diğer aile bireylerine oranla daha büyük çizilir. Ancak bazı durumlarda anne figürünü çocuğun özenle çizmesi ona olan hayranlığından da kaynaklanabilir. Bu nedenle yorumun doğru yapılabilmesi, aileyle ilgili ayrıntılı bilgi edinilmesine büyük ölçüde bağlıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İletişimin sağlıklı olmaması bazen de resme kompartmanlaştırma şeklinde yansır. Kompartmanlaştırma, ailenin bir üyesinin diğerinden ayrılmasını gösteren bir kavramdır, böylece çerçeveyle sınırlanan her bir üye bir kutu içine yerleştirilmiş olur. Bu iletişim eksikliğini ve yalıtılmışlık duygularını ifade eder.
Çocuğun özellikle okul öncesi dönemde algılama, düşünme ve biçim verme süreçleriyle çevresini tanımayı, anlamayı, bir anlamda da fethetmeyi öğrenmeye başlamasıyla eleştiri yetisi de belirmeye başlar. Bu eleştiri yeteneğini mümkün olduğunca erken uyandırmak ve temellendirmek, anne-baba, öğretmen için bir görev sayılmalıdır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Eğitimci, çocuğa, duyuları yoluyla nasıl yaşantı ve deneyler edinileceğini öğretebilmelidir. Bu konuda çocuğa yardımcı bir yol olmak üzere, Bingöl şöyle bir yöntem önermektedir: Çocuk yapacak, siz soracaksınız, o açıklayacak. Arada unuttuğu yerler varsa ve bunlar konunun özü ile ilgili ise, çocuğun çevresini daha dikkatle incelemesini sağlamak için, onları yalnızca hatırlatmakla yetineceksiniz.
Sanat eğiticilerinin hemen tümünün birleştikleri bir nokta, çocuğun sanat etkinliğinde özgür bırakılması, bildiğince çizerek, yoğurarak kendi ölçülerini kendisinin saptamasının sağlanmasıdır. Çünkü çocuk yaşantı ve deneylerle öğrenir. Resim çizme gibi bir etkinlikte, beceriler çizerek geliştirilebilirler. Bir oyun halini alacak sanat etkinliği çocuğa kıvanç vermelidir.
Resim yapmaya yeni başlayan çocuğa yöntem öğretilmeye çalışılırsa çocuk bir karmaşaya itilmiş olur.
Bilindiği gibi, çocuk hiçbir zaman serbest resimde kopya etmeyi denemez. Bu onun için amaç değildir. Çocuğun amacı çevreyle ilişkiye girmek, ortamı etkilemek ve kendini ifade için bir teknik elde etmektir. Ancak çocuk bütün bunları kendi anlayış, yetenek ve yaratış düzeylerine uygun olarak gerçekleştirir.
Yeterli sayıda sözcüğe sahip olmayan çocuğun ifadesi nasıl kısıtlıysa, belirli bir grafik yetiye sahip olmayan çocuk için de istediği açıklama ya da öyküyü dile getirmesi öylesine kısıtlıdır. Konuşmayı öğrenen çocuk için amaç, sözcükleri kusursuz söylemek ve cümlede kullanmak değil, bunları yaşamın istekleri doğrultusunda kullanmaktır. Çocuğun ifade için yeterli sözcüğe sahip olması ona güç verir: Mimik ve jestle kuvvetlenen sözcüklerden bir bütün oluşturmaya başlar.
İlk yaşlardan itibaren çocuk serbestçe çizmeye bırakılmalıdır. Önce kaleminin kâğıt üzerinde rastlantıyla gezindiği görülür. Sonra benzerlik belirir, başarı doğar. Çocuk bunu otomatizmine geçirmek için tekrarlar. Bu çabayı diğer denemeler ve başarılar izler. Başarılamayan denemeler ise kendiliğinden bırakılır. Bu deneme işleminde hata yoktur.
Ev, çocuğun duygusal yaşamının oluştuğu merkezdir. Ev figürü çocuk resimlerinde çok erken dönemlerde belirir. Çocuk dünyasında evin önemli bir yeri vardır. Ev, güvenliğin, aile içtenliğinin, yaşam garantisinin yansımasıdır. Evlerin çok sayıda ve çeşitli olmasına karşın çocuk için tek bir ev vardır: Kendi evi.
Bu evrede çocuklar ne çizeceklerini uzun uzun düşünürler, yaptıklarını beğenmezler, olması gerektiği biçimde yapamadıklarını sanıp cesaretlerini yitirirler. Çocuğun bu yıllarda kendini anlatma gücüne olan güveni sık sık sarsılır. Kısaca yaratıcı etkinliklerinde beceriksiz ve şaşkındırlar. Fiziksel, zihinsel ve duygusal büyüme sonucu, artık daha önceki yıllarda kullandıkları uslüp onları doyurmaz.
Konu seçiminde kızlarla erkekler arasında ayrımlar belirir. Erkek çocuklar daha çok tekneler, uçaklar, trenler, savaş ve spor sahneleri; kızlar ise kadın yüzleri, giysiler, evler, çiçekler, yavrulu hayvanlar çizerler.
Figür ve diğer öğeler arasındaki ilişki, düzenleme bakımından kurallara uymaya başlamıştır. Mekân ve perspektif artık kendini gösterir. Yer çizgisi yukarı çıkar, toprak kendi rengine boyanır. Kesişmeler yer alır.
Bu dönemde çocukların en büyük gereksinimlerinden biri kendi kişiliklerini bulmaları, kendi güçlerinin farkına varmaları ve kendi grupları içinde kendi ilişkilerini geliştirebilmeleridir. İkinci olarak da her çocuğun, çevresi ve çevresini oluşturan nesneler ve malzemeler ile olan içten ilişkisini keşfetme ihtiyacı gelmektedir.
Bu evrede çocuk, ayrıntıya ilgi duyarken, giderek resimlerini göstermekten hoşlanmaz, onları açıklamaz. Artık renkler gelişigüzel seçilmek yerine, gerçeğe uygun bir biçimde seçilmeye başlamıştır.
Bu yaşlardaki çocuk artık toplumun bir üyesi olduğundan haberdardır ve bu haberdar oluşu çizgilerine yansıtmaya başlamıştır. Bu dönemdeki çocuğun daha önceki çalışmalarına oranla daha ayrıntılı çizgiler çizdiği ve daha gerçekçi bir yaklaşımda olduğu gözlenmektedir.
Okulöncesi dönem çocuğunun resimlerinde yer ve gök çizgilerini kullanmaya başlaması, onda, kavram ve form arasındaki ilişkilerin erkence oluşmasının bir belirtisidir. Başka bir deyişle, bu durum çocuğun kendi imajı ile yer arasındaki bağıntıyı kavrayabilecek olgunlukta olduğunu gösterir.
Resimlerde yer çizgisine karşılık bir de gök çizgisi görülür. Genellikle kâğıdın üst tarafına gökyüzü için ayrı bir yatay çizgi çizilir. Bu çizgi ile yer çizgisi arasında kalan yer çocuk tarafından ‘hava’ diye adlandırılır. Başlangıçta bu iki çizgi arasında yer alan figürler ağaçlar, uçaklar hemen hemen aynı büyüklüktedirler. Daha sonraki aşamada mekân daha belirginleşir, bir çeşit perspektif doğar.
Çocuğun resimlerinde görülen mekân ile ilgili değişiklikler de önemli göstergelerdir. Bu yaş düzeyi (7-9) sürecinde en büyük başarı mekânsal ilişkilerde belirli bir düzenin oluşudur. Çocuk artık bu dönemde, şema öncesi dönemde olduğu gibi bir ağaç, bir insan, bir araba figürünü birbiriyle ilişki kurmadan düşünmez. Artık çocuk: Ben toprak üzerindeyim, otomobil de toprak üzerinde duruyor, ot toprakta yetişiyor, toprakta çamur var, hepimiz toprak üzerindeyiz şeklinde düşünür.
8 yaş ve üzerindeki çocuklar çizimlerinde, yalnızca tek tek nesnelerde değil ama nesneler arasındaki ilişkilerde de derinliği vermeye çalışarak resim yaparlar.
Çocuk yaklaşık 7 yaşlarında insan figürü çizimlerinde belirli, bilinen bazı sembolleri kullanmaya başlar ve bedenin parçalarını kendi aktif bilgisine dayanarak betimler. Resimde sadece baş, gövde, kollar ve bacaklar olmamalı; gözler, burun, ağız gibi organlar da bulunmalıdır. Ayrıca bu yaşta gözlerin burundan, burnun da ağızdan farklı olması, boyun ve saçların çizilmesi beklenir. Genellikle çocuk, resmine eller hatta parmaklar ve ayaklar için ayrı ayrı semboller ekler. Çoğunlukla gövde yerine elbise çizilir, 7 yaş çocuğunun genel şeması bu parçaların pek çoğunu kapsar.
Bu dönem çocuğu kavramlarını bağımsız bir şekilde sunmaya çalışır. Örneğin o, bir ağız ya da bir burun nasıl yapılır diye sormaz. Hiç duraksamadan kendi başına bildiği gibi hareket eder. Çocuk grup içinde, her ne kadar başkalarının ne yaptığı ile ilgilenirse de etki altında kalmaz. Sadece belli bir güdü (motiv) söz konusu olduğunda değil, her zaman, içinden geldiği gibi, boyar, çizer veya malzemeleri kullanır.
Resim yapmak, çocuk için sadece hoş vakit geçirme uğraşı değildir. Resim çizmek, çocuğa zihinsel, sosyal ve estetik alanlarda gelişim fırsatı sağlamasının yanı sıra, kendi başına bir öğrenme yaşantısı da olmaktadır. Bu yaştaki çocuğa bazı sanatsal beceriler veya teknikler öğretmenin çocuğun kendini ve çevresiyle olan ilişkisini anlamasına yardımcı olacağı düşünülmemelidir.
İlk çizim aşamalarındaki çocukların sanatı, çocuğun kendinin doğrudan doğruya yansıması olarak görülebilir. Çocuğun çizdiği ve boyadığı resimler, onun kavramlarının, duygularının ve çevre algılamalarının sadece bir kaydından ibaret değildir, bunlar aynı zamanda yetişkinin çocuğu daha iyi anlayabilmesi için birer araçtır. Ancak unutulmamalıdır ki, çocuk sanatıyla bize kendisini yansıtırken, ondan, bir başkasına benzer şeyler çizmesi veya resmetmesi beklenmemelidir. Çünkü çocukların bireysel özelliklerinin farklılıkları gibi yaptıkları resimler arasında da belirgin ayrılıklar vardır.
ısrarla soğuk renkleri seçen anaokulu çocukları, gerçek duygularını bastırma ve gizleme eğilimindedirler. Bu çocuklar evlerinde aşırı baskı yoluyla kontrol edilmek istenen çocuklardır.
Renk üzerinde incelemelerde bulunan uzmanlar, kız çocukların renk seçimine erkek çocuklardan daha fazla önem verdikleri sonucuna varmışlardır. Gözlemler, bazı çocukların kırmızı, sarı ve portakal rengi gibi sıcak renkleri ısrarla kullanmalarına karşılık, bazılarının da siyah, mavi, yeşil, ya da kahverengi gibi soğuk renkleri seçtiklerini göstermektedir. Araştırmalarını renk konusunda yoğunlaştıran uzmanlar, sıcak renkleri seçen çocukların çoğunlukla, sevecen, uyumlu ve iş birliğine önem veren kişiler oldukları, buna karşılık sürekli olarak soğuk renkleri seçen çocukların ise iddiacı, çekingen, güçlükle kontrol edilebilen ve uyumsuz davranışlarıyla dikkatleri çeken çocuklar olduklarını belirtmektedir.
Çocuk 4-5 yaşlarına kadar hiçbir ayrım yapmadan ve önceden kararlaştırmadan renkleri kullanır. Renklerin, özellikle 3 ana rengin tanınması ve adlarının öğrenilmesi 4-5 yaşlarına rastlamaktadır. Karalama aşamasında renge fazla önem vermeyen çocuk 4-5 yaşlarından sonra parlak ve açık renklerden başlayarak yavaş yavaş bol renk kullanmaya gidecektir. İlk renk kullanımlarında üç ana renkler, kırmızı, sarı ve maviyle yetinir. 5 yaşındaki çocuk artık siyah, beyaz, turuncu, yeşil, mavi gibi renkleri de ister.
Genelde çocuklar yaşça büyüdükçe çizimleri de giderek daha gerçekçi olmaya başlar. Bununla birlikte 5-7 yaş arasındaki çocukların yaptığı çizimlerde bazen çocuğun var olduğunu bildiği ama normal olarak göremediği ögeler hala bulunabilir. Bunun sonucunda ‘saydam’ ya da ‘röntgen’ çizim denen şeffaf resim ortaya çıkar
5 yaşındaki çocukların çoğunluğu amaçlı resim yaparlar. Bu çocuklar neyin resmini yapmak istediklerini önceden bilirler. Çocuk 6 yaşına yaklaştıkça resimlerindeki oranlar daha gerçekçi olmaya başlar. Mekân içinde nesneleri yerleştirmesinde de bir ilerleme göze çarpar. Ayrıntılar çoğalır, sayfanın orasına burasına dağıttığı figür ya da ögeler bir merkez çevresinde toplanmaya başlar ya da yer çizgisi dediğimiz alttaki çizgi üzerine daha anlamlı biçimde dizilir.
Şema öncesi dönemdeki çocuklar genellikle yaptıkları resimleri göstermek ve açıklamak arzusundadırlar. Bu evrede çocuklar kişilik ve gelişimlerinin özelliklerini vurgulayan türde resimlerini açıklamaya çalışırlar.
İlerleyen her yaşla boyun, parmaklar, kulaklar ve gözbebekleri gibi özellikler eklenir. Tek boyutlu olan yüz, iki boyutluluk özelliğine sahip olur ve gövdenin çeşitli kısımları arasındaki oran değişir. Örneğin 5 yaşındaki bir çocuk daha büyük bir çocuğa oranla genellikle daha büyük bir kafa çizer. Yaş ile birlikte kalem kontrolü de gelişir ve bu gelişim çizim kalitesini de etkiler.
Bu dönemde dairesel ve uzunlamasına çizgilerin biçimlenmeye başladığı görülür. 5-6 yaşlarında çocuk kendi duygu ve düşüncelerini ortaya koyacak girişimlerde bulunur. En sevdiği konu, insan türüdür. 5 yaş çocuklarının çoğunluğu bir kafa ve bir gövde çizerler. Kafada gözler, bir burun ve bir ağız olur, kollar ve bacaklar ise artık gövdeden çıkar. Burt’e göre bu yaşta insan figürü oldukça doğru olarak çizilir, ancak bu, taslak biçiminde simgesel bir şemadır.
Cyril Burt’e göre, 4 yaş çocuğu için insan figürü en sevilen konudur. Baş yerine bir yuvarlak, gözler için noktalar, bacaklar için de iki düz çizgi çizilir. Daha seyrek olarak, gövde için ikinci bir yuvarlağın eklendiği ve daha da seyrek olarak kollar yerine de iki çizgi çekildiği gözlemlenebilir.
3 yaş çocuğu çok tipik olarak adam resmini bir kafa olarak çizer, zira bu yaştaki çocuğa en önemli görünen kısım kafadır. Gözler, burun ve ağız genellikle yüze yerleştirilecektir.
Genelde çocuklar, yaklaşık iki yaşında karalamaya başlar ve bu etkinlikleri dört yaşına basıncaya kadar sürdürürler. Anaokulu öğrencisinin hâlâ karalama ile uğraşması, çocuğun, kendi yaş düzeyinin altındaki bir etkinliği sürdürmesi anlamını taşır. Bu durum, bir beceri eksikliğinden çok bir gelişim sorunu olarak değerlendirilebilir. Büyük bir olasılıkla, hâlâ karalama evresini sürdürmekte olan çocuk, akranlarının düzeyindeki psikososyal olgunluğa sahip olmayacak ve onların gerçekleştirdikleri bazı etkinlikleri başaramayacaktır.
2-4 yaşlarına rastlayan karalama evresindeki gelişimin belirli bir düzen içinde olduğu görülür. Başlangıçta kâğıdın üzerine gelişigüzel konan işaretler şeklinde görülen karalama, zamanla yetişkinler tarafından tanınabilecek düzeyde çizgilere dönüşür. 1 yaşla 4 yaş arasındaki dönemde çizgilerde hızlı bir gelişimin olduğu dikkati çeker.
Çocuğun bu evrede kalemi istediği gibi kullanabilmesi için onu elinde tutmasını öğrenmesi gerekir. Başlangıçta omuzdan gelen zikzak ve dairesel hareketler zaman içinde yerlerini dirsek ve elden gelen hareketlere bırakır. Bu hareketlerin karşılığında, önceleri yukarıdan aşağıya yapılmış karalamalar, eğri zikzaklar, dairesel çizgilerle kalın bir yumak oluşturan karalama örnekleri ortaya çıkar.
Yaşamın ilk yıllarında ‘keşif’ ve ‘icat’ girişimleri içinde olan çocuk her şeye dokunur, dokunduğu objeler arasında kâğıt da bulunur. Eli amaçsız bir şekilde kâğıt üzerinde dolaşırken çizgiler bırakır. Çocuk oluşan çizgileri görür ve onların yaratıcısı olduğunu anlar. Bu istemdışı eseri, yetişkin anlamsız bulabilir, fakat çocuk için bu, faaliyetinin bir ürünü, kişiliğinin yansımasıdır. Böylece o yaratıcı gücünün bilincine varır. Başlangıçta rastlantısal olan bu yaratıcı güç, zamanla yeniden canlandırılmak istenen bir zevkin kaynağı olur.
Çocuk resmindeki gelişimi beş evrede ele almak mümkündür:
1. Karalama Dönemi (2-4 Yaş)
2. Şema Öncesi Dönem (4-7 Yaş)
3. Şematik Dönem (7-9 Yaş)
4. Gerçekçilik (Gruplaşma) Dönemi (9-12 Yaş)
5. Görünürde Doğalcılık Dönemi (12-14 Yaş)
• Burun: Burun güç savaşımının simgesidir resimde. Burnun yokluğu çocuğun güçsüzlüğünü gösterir.
• Ağız: Bir iletişim organının resimde çizilmemesi başkalarıyla ilişki kurmakta zorluk çekildiğini gösterebilir. Bazı astımlı çocukların da resimlerinde ağız figürünü ihmal ettikleri dikkatimizi çeker.
• Bacaklar: Bacaklar bedeni destekleyen, güçlendiren organlardır. Çocuk resminde bunların bulunmaması, çocuğun kendini desteksiz ve hareketsiz olarak algılamasıyla eşanlamlıdır.
• Ayaklar: Resimde ayakların yokluğu çocuğun kendini güvensiz ve yardımsız hissetmesi anlamına gelir.
Çocuklar yaptıkları resimlerde yakından ilgilendikleri ya da endişe duydukları beden kısımlarını eksik bırakabilirler.
• Eller: Ellerin çizilmemesi güvensizliği, çevreye uyumda güçlük çekilmesini simgelemektedir.
• Kollar: Kolların resimde olmayışı, güvensizliği dile getirmektedir. Kollar güç ve kuvvetin simgesi olduğu için, kolların çizilmemesi güç ve kuvvetin azlığını belirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir