İçeriğe geç

Rabarba Kitap Alıntıları – Kasım Hasan Ünal

Kasım Hasan Ünal kitaplarından Rabarba kitap alıntıları sizlerle…

Rabarba Kitap Alıntıları

Bütün hengamelerden uzakta,bir can sıkıntısına değişilmek için sarf ettiğin o duruşun kimsenin ayağını tökezletmiyor.
Hep onların içinde,dışarıyı oymakla meşgulsün.
Dudak bükülen zararsız bir hikaye olarak bittim.
Kendimden kendime konakladığım darmadağınık bir göç…
ama görünürde bende ölen bir şey yok. her gün süregelen bir dirilmenin yorgunluğu bendeki.
Kendimden kendime konakladığım darmadağınık bir göç.
Kimi yanıltmışsam sonu hep doğru bitti.
Ama hep yanlış yaşadım.
Yalnızlığın, her zaman bir insanın yamacına uğranılmaması olduğunu zannederdim. Ama yanılmışım. Başkalarının acınla ne yapacağını bilmemesiymiş yalnızlık. Böyle olmalı. Yoksa ben neden hep kendimi suçlu hissedeyim ve neden hep yutkunup durayım hiç susamamışken.
Umursamazlık değil bu. Sadece can acıtacak olan o anı, erteleyebilmek için girişilen gülünç bir çaba.
Çoğu gece kendimden saçılmış bu karmaşaya toparlamaya uğraşmakşa yitip gidiyorum.
Rabarba
Kendinin, hayat oyununu biraz inandırıcı kılmak için olman gereken bir gürültüden ibaret olduğunu anlıyorsun.
Kendi hatıralarımın peşimi bırakmasını istiyorum. Ama bir gün onları tamamen unuturum diye de korkuyorum.
Bazen bir ses duyuyor, birden irkiliyorsunuz. Kapınızın çaldığını zannediyorsunuz. Sizin kapınız çalmıyor bayım, onlar başka kapılar.
Bir şairin çocukluğu insanı bir türlü terk etmeyen gökyüzüne benzettiğini okumuştum. Öylesine güzel ki. Ama yine de can yakıyor.
Gelecekte kendini hiçbir yerde görmüyorsun. Sen zaten her daim gelecek denen şeyin üzerinde sayıklıyorsun. Bu duvarlar, bu yatak, bu dalgınlıklar, bu bekleyişler seni ölüme kadar kabul eden tek şey.
“Ama görünürde bende ölen bir şey yok. Her gün süregelen bir dirilmenin yorgunluğu bendeki.”
Seni gittikçe yok eden şey içinde bekledikçe çürüyen bu kalabalık.
Herkesin önünde ağlaman gerekirken, utanıp da vazgeçtiğin o anlar.
Sessizlik ölebilirdi.
Yalnızlık bu derece şımarmayabilirdi. Duvarların olmayabilirdi. Belki de duvarların konuşabilirdi. Bekleyiş, geçici bir hastalık olabilirdi. Bir anda biri kapını açabilirdi.

Senin derdin ne? diye sorabilirdi.

Sen de boğuşuyorum diyebilirdin.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Gelecekte kendini hiçbir yerde görmüyorsun. Sen zaten her daim gelecek denen şeyin üzerinde sayıklıyorsun. Bu duvarlar, bu yatak, bu dalgınlıklar, bu bekleyişler seni ölümüne kadar kabul eden tek şey.
Kimi yanıltmışsam sonu hep doğru bitti.
Ama hep yanlış yaşadım.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yalnızlığın, her zaman bir insanın yamacına uğranılmaması olduğunu zannederdim. Ama yanılmışım. Başkalarının acınla ne yapacağını bilememesiymiş yalnızlık.
İnsanlar kendilerinin duymadığı, görmediği şeylere inanmak istemiyor.
Kendinin, hayat oyununu biraz inandırıcı kılmak için olman gereken bir gürültüden ibaret olduğunu anlıyorsun.
Sana yer kalmayıncaya kadar gittikçe sana benzeyen bir kalabalıksın.
Sadece o yolu, o bozuk bayırları ve yarılmış sokakları yürüdüğünde Allah’ın seni izlediğini hissediyorsun.
Sokak gezilerini bazen bile isteğe uzatıyorsun. Yarının her adımda biraz daha geç gelmesini kurcalamaktan başka bir uğraş değil bu.
Yastık yüzlerinde insanın kendi aksini seyretmesinin aynalara nazaran daha insaflı olduğunu düşünüyorsun.
Siz kötü bir adam değilsiniz bayım, sadece kafanız çok dolu.
Her şeyinizi bir bütün olarak biliyorum. Yalnız bir tek isminizi bilmiyorum.
Artık gözlerinizi kapattığınızda gördüğünüz tek şey, kendinizi zorladığınız gerçeği.
Sizi her gün doğuruyorum, siz her gün kapıdan ölmüş olarak giriyorsunuz.
Arada sırada seni uykularından uyandıran bel ağrısının, kaybettiğin kuyruğunun sancısı olabileceğini düşünüyorsun.
Kendimden kendime konakladığım bir göç.
Kimi yanıltmışsam sonu hep doğru bitti. Ama hep yanlış yaşadım.
Anneler, çocuklarının ilk neresinden öleceğini biliyor olmalı.
Çok uzak geliyor gidecek birinin kelimelerine yetişmek. İçimde bana benzeyen o kişiye geç kalacağımı haber verecek teçhizatım yok.
Yazmaktan korkmuyorum, sadece yazılacak bir şey değil o kadar.
Ölüm değil bu. Yavaşça sönükleşen bir yaşam. Kimseye heyecan vermeyen ucuz bir öykü. Modası geçmiş bir melodram.
..artık kelimelerimin de benimle yürümekten vazgeçtiğini hissediyorum.
Yalnızlığın, her zaman bir insanın yamacına uğranılmaması olduğunu zannederdim. Ama yanılmışım. Başkalarının acınla ne yapacağını bilmemesiymiş yalnızlık.
Bir şekilde, mutsuzluğa kapılan biri için en acı taraf, insanın bir türlü kendine ilgisiz ve kayıtsız kalamaması. Garip bir şekilde kendiyle ilgişi herşeyden haberdar oluyor insan. Böyleyim..
Bir şairin “çocukluğu” insanı bir türlü terk etmeyen gökyüzüne benzettiğini okumuştum. Öylesine güzel ki. Ama yine de can yakıyor.
Ama görünürde bende ölen bir şey yok. Her gün süregelen bir dirilmenin yorgunluğu bendeki.
Hayat, onu ciddiye aldıkça insanın gözünde gittikçe sönükleşen bir şey. Sebebini hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir mahrumiyet.
Rabarba..
Kendinin, hayat oyununu biraz inandırıcı kılmak için olman gereken bir gürültüden ibaret olduğunu anlıyorsun.
Yalnız değilsin..Sana yer kalmayıncaya kadar gittikçe sana benzeyen bir kalabalıksın.
Seni gittikçe yok eden şey içinde bekledikçe çürüyen bu kalabalık.
Kime baksan içinde ona ait bir yuva, bir oyuk oluşuyor.
“İnsanın acısının önünde Allah’ın olması ne kadar zor ve ne kadar kolay.”
Yani ertelenmiş bir şeydin sen. Sonraya bırakılmış, bir ara bakılacak ve marazı neresinde bilinmeyecek ve terk edilecek hüzünlü bir eşya. Renksiz ve eski, unutulmak için yaşanan bir hatıra.
Sırtlanılması gereken bir yük olarak bir köşede hep birilerini bekledim.
Çünkü ancak, insanlar hiç olmamış ihtimallere karşı gülümseyebilir.
Dalıp gitmeyebilirdin. Dalgınlık sende bir soluk olmayabilirdi..
Sessizlik ölebilirdi. Yalnızlık bu derece şımarmayabilirdi. Duvarların olmayabilirdi. Belki de duvarların konuşabilirdi. Bekleyiş, geçici bir hastalık olabilirdi. Bir anda biri kapını açabilirdi.
“Senin derdin ne?” diye sorabilirdi.
Sen de “boğuşuyorum” diyebilirdin.
Siz kötü bir adam değilsiniz bayım, sadece kafanız çok dolu.
“En masum yerimden örselenmiş gibiyim.”
“Bazı harfler parmak uçlarımı ezip geçiyor.”
“Çok uzak geliyor gidecek birinin kelimelerine yetişmek.”
“Ama görünürde bende ölen bir şey yok. Her gün süregelen bir dirilmenin yorgunluğu bendeki.”
“Kaburgalarımda dışarıya çıkmanın yolunu bir türlü bulamayan bir soluk var.”
“Gitmek sende tıpkı yalnız kalamadığın geceler gibi bir başına üstesinden gelinebilecek bir eylem değil.”
“Sana yer kalmayıncaya kadar gittikçe sana benzeyen bir kalabalıksın.”
“Seni gittikçe yok eden şey içinde bekledikçe çürüyen bu kalabalık.”
“Kime baksan içinde ona ait bir yuva, bir oyuk oluşuyor.”
“Onun, senin hayatının içinde kendi başına çoktan bir yer edinmiş olduğunu böylece anlıyorsun.”
“Seni kendine suçlu bulduran bir rüyadan henüz güneş doğmadan uyandığında içini bir ürperti kaplıyor.”
“Yastık yüzlerinde insanın kendi aksini seyretmesinin aynalara nazaran daha insaflı olduğunu düşünüyorsun.”
“Unutulmanın yalnızlığı sökebilmekten geçtiğini biliyorsun.”
“Çünkü ancak, insanlar hiç olmamış ihtimallere karşı gülümseyebilirdi.”
“Sizin kapınız çalmıyor bayım. Onlar başka kapılar.”
“Ölüme taşınan çocukluğum, olur da büyür diye korkuyorum.”
“Bir şairin ‘çocukluğu’ insanı bir türlü terk etmeyen gökyüzüne benzettiğini okumuştum. Öylesine güzel ki. Ama yine de can yakıyor.
“Kuyruk acına bir isim takıyorsun. Kaldırımlarda dengesiz, hedefsiz, çarpık yürüyüşünü bu isme yoruyorsun. Altı gece önce kalabalıklar arasında kaldırımda yürürken önünü kesip yüzüne hırlayan o köpek için bir hikâye yazmaya çalışıyorsun. Bunu uzun zamandır seni ciddiye alan tek kişi o olduğu için yapıyorsun.”

Kalemine sağlık KASIM HASAN ÜNAL

Doğduğun topraklardan uzakta bir şehirdesin. Uzun zamandır buradasın. Buranın senin ruhuna mal olduğunu düşünüyorsun. Ruhun küçük paylarla burada insanların ağızlarına kona kona zaman içinde kaybolup gitti.
Etten, kemikten ve üşengeçlikten kalma bir adam olup çıktın.
Ama görünürde bende ölen bir şey yok.
Her gün süregelen bir dirilmenin yorgunluğu bendeki..
Herkes masumdu sana karsı,
Herkes haklı ve zamansız .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir