İçeriğe geç

Qar Kitap Alıntıları – Orhan Pamuk

Orhan Pamuk kitaplarından Qar kitap alıntıları sizlerle…

Qar Kitap Alıntıları

İnsanlara güvenmezsen hayatta hicbir şey yapamazsın,
“Bir kadına uygulanan en sert şiddet sımsıkı sarılmak olmalıydı.”
Batılılaşmış, yalnızlaşmış ve Allah’a tek başına inanan birey seni korkutur.
Karın sessizliği beni Allah’a yaklaştırıyor.
Yazar olsaydım, Kar Ka’ya Allah’ı hatırlatıyordu! diye yazardım kendi hakkımda.
İslam’a dönüyordum.
Şimdi ikimiz de bir çeşit sürgün hayatı yaşadığımıza ve öyle çok başarılı, muzaffer ve mutlu olmadığımıza göre zor bir şeymiş hayat!
Şair olmak da yetmiyormuş
“Elbette ki intiharların sebebi kızlarımızın aşırı mutsuzluğu, bundan bir şüphe yok” demişti vali muavini Ka’ya. “Ama mutsuzluk gerçek bir intihar sebebi olsaydı Türkiye’deki kadınların yarısı intihar ederdi.”
İki türlü erkek vardır dedi Ka eğitici bir tavırla.
”Birincisi aşık olmadan önce kızın nasıl sandviç yediğini, saçlarını nasıl taradığını, hangi saçmalıkları dert edindiğini, babasına neden kızdığını, onun hakkında anlatılan diğer hikaye ve efsaneleri bilmelidir. İkincisi ise, ki ben onlardanım, kız hakkında pek az şey bilmelidir ki aşık olsun. ”
Şimdi herkes daha fakir ve daha gururlu.
Ka, Türkiye’de Allah’a inanmanın, insanın tek başına en yüce düşünce, en büyük yaratıcıyla karşılaşması değil, her şeyden önce bir cemaate, bir çevreye girmek demek olduğunu baştan biliyordu.
“Bir ansiklopedide baktım, ateist kelimesinin kaynağı Yunanca athos imiş. O kelime de Tanrı‘ya inanmayan kişiyi değil, tanrılar tarafından terk edilen yalnız
kişiyi anlatıyormuş.
Karın kocaman tanelerle hiç durmadan yağışını seyretti.
Hiçbir baskı gerçekten inanan bir kişinin günah işlemesi için yeterli değildir.
Türk gazeteleri Batılılar ilgilenmedikçe kendi milletinin sefaletiyle ve acılarıyla ilgilenmez.
Çünkü hayallerimde utanıyorum, ama hayallerimden utanmıyorum.
İnsan mutluyken mutlu olduğunu bilmez.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çocukken mutlu muydun?
Insan mutluyken mutlu olduğunu bilmez. Yıllar sonra, çocukken mutlu olduğuma karar verdim. Aslında değildim. Ama sonraki yıllarımdaki gibi mutsuz da değildim. Mutlu olmakla ilgilenmezdim çocukluğumda.
İnsan bazan hiç tanımadığı ve bir daha da hiç görmeyeceğine emin olduğu birisine bütün hikâyesini anlatmak ister ya, her şeyi
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Başkasının acısını , aşkını anlamak ne kadar mümkündür ? Bizden daha derin acılar , yokluklar , eziklikler içinde yaşayanlar ne kadar anlayabiliriz ? Anlamak eğer kendimizi bizden farklı olanın yerine koyabilmekse dünyanın zenginleri , hakimleri , kenarlardaki milyarlarca garibanın hiç anlayabildiler mi ?
Mutluluğun bu kadarı bana fazla geliyor ve mutlaka bir kötülük olacağını da seziyorum.
Şehrimizde erkekler kadınların zekasından değil başlarına buyruk olmalarından korkarlar
Sözle can yakma huyunun bir kimsenin ona duyduğu sevginin gücünü ölçmenin bir yolu olarak bütün ömrünce kullandığını da kendi kendine itiraf edecekti.
İşssizlikten, yoksulluktan, yolsuzluklardan ve cinayetlerden hepimizi kurtaracak kahraman ve fedakâr insan bekleyişi benimle konuşan herkeste vardı.
İşssizlikten, yoksulluktan, yolsuzluklardan ve cinayetlerden hepimizi kurtaracak kahraman ve fedakâr insan bekleyişi benimle konuşan herkeste vardı.
Sözle can yakma huyunun bir kimsenin ona duyduğu sevginin gücünü ölçmenin bir yolu olarak bütün ömrünce kullandığını da kendi kendine itiraf edecekti.
Mutluluğun bu kadarı bana fazla geliyor ve mutlaka bir kötülük olacağını da seziyorum.
Şehrimizde erkekler kadınların zekasından değil başlarına buyruk olmalarından korkarlar
Kadınlar kazanma umuduyla intihar eder dedi Kadife. Erkekler ise kazanma umudu kalmadığını görünce.
Insan mutluyken mutlu olduğunu bilemez.
Doğru olanı yapmak her zaman insanı mutlu etmiyor.
Ve O, hayatta hiçbir şeyin anlamı olmadığını, yaşamak istemediğini söylemeye başlamıştı.
Bitip tükenmez kışlarin çekip gitmesiyle şehrin çökmesi, fakirleşmesi, mutsuzlaşmasi arasında bir ilişki vardir sanki ????
Hayat ilkeler için değil, mutlu olmak için yaşanır.
Biz birbirimizi sevdikçe korkacak bir şey olmamalı.
İnsan bazan hiç tanımadığı ve bir daha da hiç görmeyeceğine emin olduğu birisine bütün hikâyesini anlatmak ister ya, her şeyi
Hayat sorumluluk gerektiren ciddi bir işti onlar için. Bizimki gibi körüne bir uğraş, bir acı imtihanı değil.
Aile denen şeyin mutsuzluk ve sorunlara rağmen birliktelikte çaresizce inat etmenin zevki üzerine kurulu olduğunu anlıyor, hayatta bunu kaçırmış olduğu için hayıflanıyordu.
İnsan mutluyken mutlu olduğunu bilmez. Yıllar sonra, çocukken mutlu olduğuma karar verdim: Aslında değildim.
Hicret , yalnız evdeki zalimden kaçmak içiN değil ruhumuzun derinliklerine ulaşmak içiN yapılır
Bambaşka bir hayat yaşayıp aynı Allah’a inanamazsın.
Mutlulukla gerçek şiir çok kısa bir süre birlikte olur. Bir süre sonra ya mutluluk şiiri ve şairi bayağılaştırır ya da gerçek şiir mutluluğu bozar.
Insan en çok âşık olduğu kişiyi tanır.
Insanlara güvenmezsen hayatta hiçbir şey yapamazsınız.
Benim gidecek yerimde kalmamıştı. Sanki tarihin dışına sürülmüş, uygarlıkların dışına atılmıştım. Uygarlık o kadar uzaktaydı ki, onu taklit bile edememiştim.
Kars’ta şehir de insanlarda sanki hakiki değildi. Burada herkes ya ölmek ya da çekip gitmek istiyordu.
Avrupalılar burada yaptıklarımızı görürse mahcup olurum diye mi korkuyorsun? Onlar senin hayran olduğun o modern dünyalarını kurabilmek için ne kadar adam astılar biliyor musun?
Hicret, yalnız evdeki zalimden kaçmak için değil, ruhumuzun derinliklerine ulaşmak için de yapılır.
Uygarlık o kadar uzaktaydı ki, onu taklit bile edememiştim.
İnsan tam neden intihar ettiğini bilebilse, o nedeni açıkça ortaya koyabilseydi intihar etmezdi.
Çocukken mutlu muydun?
Insan mutluyken mutlu olduğunu bilmez. Yıllar sonra, çocukken mutlu olduğuma karar verdim. Aslında değildim. Ama sonraki yıllarımdaki gibi mutsuz da değildim. Mutlu olmakla ilgilenmezdim çocukluğumda.
Bitip tükenmez kışların çekip gitmesiyle şehrin çökmesi, fakirleşmesi, mutsuzlaşması arasında bir ilişki vardı sanki.
Mutsuzluk gerçek bir intihar nedeni olsaydı Türkiye’deki kadınların yarısı intihar ederdi.
“İnsanlara güvenmezsen hayatta hiçbir şey yapamazsın,
Şimdi gene içimde o dayanılmaz kayıp ve terk edilmişlik duygusu var, bu her yerimi kanatıyor. Bendeki eksikliğin bazan yalnız sen değil, bütün dünya olduğunu düşünüyorum.
Bir mektupta Bir sözünle oraya gelirim, diye yazmıştı Ka.
Hepsi İpek’e yazılmıştı, hiçbiri yollanmamıştı, hepsi aynı cümleyle başlıyordu: Canım, sana bunları yazıp yazmamayı çok düşündüm.
Sanıldığının aksine, insan isterse aşktan uzak durabilir.
“Ama bir ruh olarak tabi ki tanıyorum onu; insan en çok aşık olduğu kişiyi tanır. Kendim gibi içeriden hissediyordum onu.”
“Çünkü hayallerimde utanıyorum, ama hayallerimden utanmıyorum.”
Önemli olan dinin buyruğu mu, yoksa insanların ne düşündüğü mü?
Mutluluk değildi aradığı, üçüncü kadeh rakıdan sonra bunu çok iyi hissetti. Mutsuzluğu tercih ettiği bile söylenebilirdi. Önemli olan o umutsuz birliktelikti, bütün dünyanın dışarıda kalacağı iki kişilik bir merkez kurmaktı.
Roman sanatının en temel ve en güçlü yanının, bizim gibi düşünmeyenlerin, bizim gibi yaşamayanların alemini de dürüstçe anlamak, en azından anlamaya çalışmak olduğunu, böylece yaşayarak hissettim. Romancı, okurlarının bilmek, anlamak istemediği, hatta tehlikeli bir düşman olarak gördüğü “öteki”nin insanlığını da ortaya koymalıdır.
İntihar anı kadınların yalnız olduklarını ve kadın olduklarını en iyi anladıkları zamandır.
Birbirlerine sarılarak ağlayabildikleri için ona daha da aşık olmuştu.
İkisi de ötekinin mutluluğu için kendini feda etmenin asıl mutluluk olduğunu biliyordu.
Daha sonra gelecek mutsuzluk büyük olmasın diye, mutluluk anlarına telaşla son vermek isterdi.
İnsan en çok aşık olduğu kişiyi tanır.
Hicret, yalnız evdeki zalimden kaçmak için değil, ruhumuzun derinliklerine ulaşmak için de yapılır.
“ Dinle beni: Hayat ilkeler için değil, mutlu olmak için yaşanır.”
“ Ama ilkesiz ve inançsız da kimse mutlu olamaz,” dedi Kadife.
“Doğru. Ama bizimki gibi insana değer verilmeyen zalim bir ülkede inançları için kendini mahvetmek akılsızlıktır. Büyük ilkeler, inançlar, onlar zengin ülkelerin insanları için.”
Çünkü hayallerimde utanıyorum, ama hayallerimden utanmıyorum.
Bu güçsüzlükten korkarak çektiği bekleme acısını gizlemek ise onu samimiyetsiz durumuna düşürürdü. Oysa artık her şeyi paylaşmak için âşık olmak istemiyor muydu? Aşk zaten her şeyi söyleyebilme isteği değil miydi?
Nerede kaldın?
Geç mi kaldım?
Ama Ka onu duymamış gibiydi.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir