İçeriğe geç

Platon’un Bilgi Kuramı Kitap Alıntıları – Francis MacDonald Cornford

Francis MacDonald Cornford kitaplarından Platon’un Bilgi Kuramı kitap alıntıları sizlerle…

Platon’un Bilgi Kuramı Kitap Alıntıları

&“&”

Merak duygusu filozofun temel, belirleyici özelliğidir.
Bir olan gerçek varlık dünyası var ise, nasıl olur da aynı zamanda, ne tümüyle gerçek, ne de tümüyle var olmayan olan, bir Görünüş dünyası var olabilir?
Her yargı, yargıyı veren için doğrudur.
Gerekli düzenlemelerle birlikte yanılmazlık özelliğine sahip olsa bile, nesne olarak gerçek bir nesneye sahip değildir.
İnsanların hem bilimde hemde gündelik yaşamda, sözcükleri değişmez bir biçimde, sözcükle adlandırılan şeyin “özünü” bilmeksizin ya da ona ilişkin bir açıklama vermeksizin kullandıklarını açıkça farkeden ilk kişiydi.
Gerekli düzenlemelerle birlikte yanılmazlık özelliğine sahip olsa bile, nesne olarak gerçek bir nesneye sahip değildir.
Tüm doğa birbirine benzer bir nitelik arzeder ve ruh her şeyi öğrenmiştir; bundan dolayı, tek bir şeyi anımsamış -bizim deyişimizle öğrenmiş- birini, o araştırmada sabırlı, yorulmak bilmez biri ise eğer, geri kalan her şeyi kendisi için bulmaktan alıkoyan hiçbir şey yoktur, çünkü araştırma veya öğrenme anımsamadan başka bir şey değildir.
İnsanlar yoksa bilgili oldukları için, Bilge değil midirler?
Bilgi, algıdan başka bir şey değildir.
Merak duygusu filozofun temel, belirleyici özelliğidir.
Her insan kendi yargı ve inançlarının ölçüsüyse, nasıl olur da biri diğerinden daha Bilge olabilir?
Merak duygusu filozofun temel, belirleyici özelliğidir.
Sorguya çekilmemiş ve incelenmemiş bir yaşam, yaşanmaya değer değildir.
&”Öğrenme ile araştırma, belirsiz anımsamadan (anamnesis) başka bir şey değildir.&”
&”Bilgi eğitimle üretilir, her zaman temellerine ilişkin doğru bir açıklamayla birlikte bulunur, ikna ile sallanmaz ve ona yalnızca Tanrı’lar ve insanlar arasında çok az insan sahip olabilir.&”
Sofistler: &”İnsan herşeyin ölçüsüdür.&”
Sofist bir yaratıcıdır, ancak yanılsamaların yaratıcısıdır.
Var olmayanı ne bilebilir ne de dile getirebilirsin.
Sokrates’in felsefeyi ilk kez bütün derinliği ve belirleyici özelliği ile ortaya koyan kişi olduğunu söyleyebiliriz.
Bireyin doğruyu arama, doğruya sahip olma ve ihtiyacı ile doğru olduğuna inandığı şeyin doğru olduğunu başkalarına, onlarla ortak olarak paylaştığı ve hesabı verilebilir bir yöntemle gösterme talep ve gerekliliğinin kesiştiği yerde ortaya çıkar.
Bedenin doğası, tüm bir dünyanın doğasından ayrı olarak bilinemez.
Var olmayanı ne bilebilir, ne de dile getirebilirsin.
Parmenides, gerçeklikten tümüyle yoksun olanın düşünülemyeceğini ilan etmişti.
Bir olan gerçek varlık dünyası var ise, nasıl olur da aynı zamanda, ne tümüyle gerçek, ne de tümüyle var olmayan olan, bir Görünüş dünyası var olabilir?
Sofist bir yaratıcıdır, ancak yanılsamaların yaratıcısıdır.
İnsanların hem bilimde hemde gündelik yaşamda, sözcükleri değişmez bir biçimde, sözcükle adlandırılan şeyin “özünü” bilmeksizin ya da ona ilişkin bir açıklama vermeksizin kullandıklarını açıkça farkeden ilk kişiydi.
Doğru inanç ise ikna yoluyla üretilir, ussal temellere dayanmaz, ikna ile değiştirilebilir ve ona insanların tümü sahip olabilir.
Bilgi eğitimle üretilir, her zaman temellerine ilişkin doğru bir açıklamayla birlikte bulunur, ikna ile sallanmaz ve ona yalnızca Tanrı’lar ve insanlar arasında çok az insan sahip olabilir.
Bilgi teriminin çok muğlak olduğudur. Önünün anlamlarını bulgulayıncaya dek, yanlış yargıyı gerçek anlamı içinde açıklayamayız.
Bildiğimi nasıl bilebilirim? Ona sahip olduğum zaman, bilgiyi nasıl tanıyabilirim ve onun bilgi olduğundan nasıl emin olabilirim ?
Anlığa daha önceden orada bulunmayan bilgiyi verdiklerini savlayan eğitim profesörleri kör gözlere görü kazandıracağını öne süren birine benzerler.
Madem ki yanlış düşünmek diye bir şey vardır, yanlış düşünmek, eğer var olmayanı düşünmek anlığın içinde, şu yada bu biçimde, hiç bir şey bulunmadığı anlamına geliyorsa “ var olmayanı düşünmek” olamaz.
Yanlış olanı düşünmek var olmayanı düşünmektir; ancak bu hiç bir şeyi düşünmektir; ve bu yine, şöyle yada böyle, düşünmemektir: öyleyse, yalnızca var olan şeyi düşünebiliriz, ve tüm yargılar doğru olmak zorundadır.
Hiçbir ayrıl olmaksızın herşeyin değişiyor olması durumunda, dilin hiçbir sabit anlama sahip olamayacağıdır.
Bir şeyi öğrenmiş olan ve onu anımsayan bir insan onu bilmeyebilir mi?
Merak duygusu filozofun temel, belirleyici özelliğidir.
İnsan herşeyin ölçüsüdür.
Algı her zaman oluş süreci içinde olanın algısıdır.
Usla anlaşılır nesnelerin gerçek varlığı her zaman aynıdır ve hiçbir zaman, her ne türden olursa olsun değişme kabul etmez; oysa duyu tarafından algılanan birçok şey, hangi bakımdan olursa olsun, hiçbir zaman aynı durumda kalmaz.
Herkes algıladığının, kendisi için varoluşu ya da gerçekliğinin tek ölçüsü ya da ölçütü ya da yargıcıdır.
İlk amacı, çıplak algı bilgidir, önermesinin tam anlamını gün ışığına çıkarmaktır.
Bilgi, algıdan başka bir şey değildir.
Tanrı beni bir ebe olarak hizmet etmeye zorlar, ancak doğurma yetisini benim elimden almıştır.
… bir işte bir deneyim olmaksızın beceri kazanmak, insan doğasının gücünü aşar.
İnsanlar yoksa bilgili oldukları için, Bilge değil midirler?
Tıpkı gebe kadını doğurtan ebe gibi, Sokrates’in işlevi de kendi düşüncelerini üretip aktarmak değil, onların anlıklarında doğum sancıları çeken düşünceleri meydana çıkarmak…
Olgunluk döneminin bakış açısı içinde, varlığın tanımının yalınç bir biçimde güç olduğuna inanıyorum.
PLATON’UN MAĞARA ALEGORİSİ
Bir mağaranın içinde, dışarıdan gelen ışığa arkalarına dönük olarak ömürlerini geçirmiş olan insanların tek gördükleri önlerine vuran hayvan, insan ve nesne gölgeleridir.
Gerçek formunu hiç görmemiş bu insanlar için tek gerçeklik bu gölgelerdir.
Hapis olan kişilerden biri bir gün aniden serbest kalır.
Mağaranın dışındaki dünya ile karşılaşır. Tamamen ışık ile yani gerçek ile tanışan bu kişinin gözleri neredeyse körlük yaşar.
Zamanla şimdiye kadar gerçek sandığı gölgelerin aslında gerçek olmadığını ve gerçeklerin birer karanlık yansıması olduğunu anlamaya başlar..
Hayatın gerçeğini anlayan bu kişi mağaraya dönüp diğer insanlara gölgelerin sahte olduğunu ve asıl gerçeğin dışarıda olduğunu anlatmaya çalışır. Ancak dışarıyı hiç görmeyen bu insanlar anlatılanı idrak edemezler ve kızgınlıkla karşı çıkarlar…
Platon’un mağara alegorisi yani benzetmesinde bir şeyleri anlamaya başlamış olan filozofların bunu halka anlatamayışını örneklemek istemiştir.
Bu metafor günümüz dünyası ve düzeni içinde hala geçerlidir. Çünkü insanlar anlayabildikleri kadarını kabul edip kendi anlayışlarının ötesinde anlatılanları kabul etmezler. Bu yüzden gerçekleri anlatanlar bir şekilde toplum içinde baskı altına alınır.
Işığı – gerçeği görmek doğruyu duymak rahatsız edicidir. Bu yüzden zihin karanlığı ve esareti seçer.
Cahillik mutluluktur.
Gerçek ile yüzleşmek ve özgür olmak cesaret ister.
Herkesin bir gün mağaradan çıkabilecek kadar cesur olması dileğiyle.
Tanrı beni bir ebe olarak hizmet etmeye zorlar, ancak doğurma yetisini benim elimden almıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir