İçeriğe geç

Piraye’ye Mektuplar Kitap Alıntıları – Nazım Hikmet Ran

Nazım Hikmet Ran kitaplarından Piraye’ye Mektuplar kitap alıntıları sizlerle…

Piraye’ye Mektuplar Kitap Alıntıları

&“&”

Karıcığım. Artık içimi satırlarla dökemez oldum.. Senin sesini duyarak, gözlerini görerek konuşmaya ihtiyacım var. Yani hasret cana yetti anlayacağın!
İşte ömrüm bu. Bu ömür içinde sevgili iki meşgalem var, seni düşünmek, yazı yazmak.
Sevgilim, bir tanem. Hep rüyalarımda, yüreğimde, aklımda, fikrimdesin. Dünyanın en güzel kitabını okur gibi seni düşünüyorum. Seni düşünerek geçen vakit, yeryüzünün en güzel musikisini dinlerken geçen vakte benziyor. Seni düşünmek, senin sesini, şeklini gözümün önüne getirmek en büyük saadetimdir.
Seni, tabiatı sevdiğim gibi de seviyorum, tabiatın her mevsimi nasıl güzelse, sen de öyle güzelsin ve güzel kalacaksın.
Sevgilim, ah sevgilim, seni nasıl seviyorum biliyor musun? Dinle anlatayım: Ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse, sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, Lenin’in inkılabı ve inkılabın Marx’ı sevdiği kadar, velhasıl seni Nazım Hikmet’in Hatice Zekiye Pirayende Piraye’yi sevmesi gibi seviyorum.
Seni ağız, göz ve kafa ve gönül dolusu seviyorum.
Üzüleceğiz ama sonra güleceğiz…
unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.
Geceleri uyku tutmuyor. Kabahat sende! Beni uyutmuyorsun. Senden davacıyım.
Yazacak çok, ama kudret yok!
Eğer daktilom yanlış yazıyorsa kabahat onda değil, sana mektup yazarken aklımın ve ellerimin senin yanına giderek beni makinemin üstünde sersem bırakmalarıdır.
Her şeye rağmen, dünyanın en mükemmel insanlarının hayatları ve kavgaları pahasına karanlık günler artık aydınlanmaya başlıyor. Memleketim, halkım senin ve benim için hiçbir zaman kaybolmayan umudum daha güneşli bir hale gelmektedir.
Gökyüzü ellerin gibiydi….
Saadet bu kadar kısa sürdüğü ve süreceğini bildiğimiz halde onun içindeyken kıymetini ne az biliyoruz.
Yaşım otuz sularında,fakat seni 14 yaşında bir mekteplinin ve 60 yaşında bir felsefe adamının ikiz aşkıyla seviyorum..
İyi şiirler, dostluk, aşk ve şarap gibidir. Eskidikçe kıymetleri artar.
Sevmek korkunç şey.
Senin gözlerin benim gözlerimdir, elim, ayağım, yüreğim ve kafamsın.
Benim bir tanem.
Sen harikulade güzelsin
toprak sıcak ve güzeldir."
Sen lüzumundan fazla güzeldin. Ben senden uzakken senin lüzumundan fazla güzelleşmene tahammül edemiyorum.
Ben hiçbir şey olmayabilirim,hatta şairliğim bile bir yıldız parıltısı olabilir,fakat muhakkak ki,bir şeyim,âşığım karıcığım, dolu dizgin,uçsuz bucaksız âşık…
Senin sevginle doluyum. Senin hatıranla doluyum. Senin rengin ve çizgilerinle doluyum.
Sen meğerse nasıl herşeyimmişsin benim… Seni sevmek benim içimde,toprağı,suyu, güneşi,hayatı ve fikri sevmekle birbirine karıştı. Sen ciğerlerimdeki nefes, gözlerimdeki ışık, kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce gibisin. Neyi düşünsem, seni düşünüyorum. Neyi görsem, seni görüyorum.
Seni düşünüyorum, seni düşünüyorum. Hepsi o kadar işte… Seni düşünüyorum
Seni seviyorum, Ama nasıl çıldırasıya…
Kendi derdime düşmedim. Senin derdindeyim.
Geceleri rüyamdasın… Hep sen, hep sen…
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Şimdi uykusuz başımın boşluğu içinde yalnız boydan boya sen varsın.
Piraye’ye yazdığı mektubu şöyle sonlandırıyor Nazım Hikmet:
&‘Senin bana nasip olman şahsi hayatımın en değer biçilmez talihidir’
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Hayatımda senden başka hiçbir şeyim olmasaydı, yine sırf senin için yaşamak bir saadet olurdu.
Gönlümde,gözümde,aklımdasın biriciğim… Sen hudutsuz derecede içimdesin… Hudutsuz derecede sana sevdalıyım. Öyle bir âşığım,öyle bir âşığım ki, ancak Fuzulî şairin yüreği böyle aşkla çarpabilmiştir…
Şu kâinat denen nesnenin içinde en çok sevdiğim yürek, üstüne en çok titrediğim insan kalbi göğsündekidir. Ve ben işte böyle, büyük ve korkunç bir tezat cehenneminin içinde yanarak, bu en aziz bildiğim kalbin üstüne delice saldırdım…
Seni seviyorum! Sana bayılıyorum! Sana hayranım! Selamlar!
Bir tanem!
Son mektubunda:
Basım sızlıyor,
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem"
diyorsun
"yaşayamam!"
Yaşarsın karıcığım!
Kara bir duman gibi dağılır
hatıram rüzgârda!
Yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı!
En fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı!
Resmin cebimde,göğsümün üstünde,günde beş altı defa çıkarıp bakıyorum.
Dün gece rüyamda yine seni gördüm. Uyandığıma pişman oldum!
Ben hiçbir şey olmayabilirim, hatta şairliğim bile bir yıldız parıltısı olabilir, fakat muhakkak ki, bir şeyim, aşığım karıcığım, dolu dizgin, uçsuz bucaksız aşık…
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Sen meğerse nasıl her şeyimmişsin benim… Seni sevmek benim içimde, toprağı, suyu, güneşi, hayatı ve fikri sevmekle birbirine karıştı. Sen ciğerlerimdeki nefes, gözlerimdeki ışık, kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce gibisin. Neyi düşünsem, seni düşünüyorum. Neyi görsem, seni görüyorum.
Teselli, ekseriya, tamiri mümkün olmayan hadiseler karşısında verilir ve alınır.
Çocuk gibi ağladım.
O kadar hiç,
o kadar boş,
manasız,
Öyle haksız yere senden uzağım ki…
Seni görünce söyleyeceklerimi unutuyorum…
Gündüzlerimde, gecelerimde,ellerimde, gözlerimde, yüreğimde ve kafamdasın…
“Dün seni sevdim,
Bugün de seviyorum,
Öbür gün borcum olsun.
Yaşarsam söz, yine seni seveceğim.”
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Her sıkıntılı ve üzüntülü zamanında pencereden tabiata, gökyüzüne, ağaçlara ve denize bak. O zaman bu muazzam kâinat içinde seni üzen sebeplerin bütün hiçliğini ve senin kadar sevilen, bir insan tarafından bile olsa, bir kadının sıkılmaması lazım geldiğini hissedersin.
Seni seven kalbim ve kafam seni aldatmadı ve aldatmayacak.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Üzüleceğiz ama sonra güleceğiz.
Sen meğerse nasıl her şeyimmişsin benim…
Senin bana nasip olman, şahsi hayatımın en değer biçilmez talihidir.
Gel, hiç durmadan gel. Seni görmek bir insan gözünün yapacağı en güzel ve ışıklı bir iştir gibi geliyor bana.
Birbirimizi.
Ve bir insan davasını sevebildik.
Yaşadık diyebiliriz.
Hani gelirsen – bu o kadar güzel olur ki, bu kadar güzel şey yeryüzünde kolay kolay gerçekleşmez. –
Ben taaa senin yanında dahi hasretim sana."
Halbuki her şeye rağmen yaşamak istiyorum. Her şeyden önce senin için yaşamak.
Bilsen nasıl göresim geldi çocuklarımı! Sonra bazen çocuklar unutkan olurlar diye düşünüyorum. İçim cızzz ediyor.
Köpoğlu dünya. Artık insanlarla nasıl konuşmak lazım geldiğini biliyorum.
Niye bir an evvel ölemedim. Ölüm acısı-malum ya- çabuk untulurdu.
Senin sevginle doluyum. Senin hatıranla doluyum. Senin rengin ve çizgilerinle doluyum.
Ah karıcığım, vah karıcığım, senin ne cimri bir kocan var. Hani bana öyle geliyor ki, seni sevmekte de biraz cimri olsa da, seni de, kendisini de bu kadar üzmese, memnun olacaksın. Sakın ha olma. İkimiz de icap ederse kahrolalım, ama ben seni sakın, daha bir parçacık da olsa daha az sevmeyeyim. Zaten buna imkan yok.
Seni seviyorum. Seni öyle özledim, seni öyle seviyorum ki bu iki &” fiilden &” başka ne yazsam boş ve saçma ve lüzumsuz geliyor bana. Beni kırk yaşımda böyle aşık ve genç bir yürekle her an yeniden yarattığın için sana minnettarım.
Hiç ölmeye niyetim yok. Seni bir daha ağlatmamak için, seni bahtiyar edebilmek için, elimden geldiği, gücümün yettiği kadar uzun yaşamaya çalışacağım.
Sevgilim,
Ben eğer bir parça iyi ve kuvvetli ve bir şeyler yazabilen bir
insansam bu senin eserindir. Benimle övünüyorsan, kendi eserinle övünüyorsun demektir.
Sen meğerse nasıl herşeyimmişsin benim… Seni sevmek benim içimde, toprağı, suyu, güneşi, hayatı ve fikri sevmekle birbirine karıştı. Sen ciğerlerimdeki nefes, gözlerimdeki ışık, kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce gibisin. Neyi düşünsem, seni düşünüyorum. Neyi görsem, seni görüyorum.
Herkese selam, sana hasret.
Ne tuhaf değil mi? Senin en güzel günlerinin geçtiği bu gök altında benim şimdi, bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen saatlarım uzayıp gidiyor…
Seni asarlarsa, seni kaybedersem, yaşayamam." Diyorsun.
Yaşarsın karıcığım. Kara duman gibi dağılır hatıram rüzgarda, yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı, en fazla bir yıl sürer 20. asırlarda ölüm acısı…
Ne güzel şey hatırlamak seni..
Seni düşünüyorum, seni düşünüyorum. Hepsi o kadar işte… Seni düşünüyorum.
Bir derecesini geçtikten sonra felaket denen şeyin acısı duyulmuyor.
Seni seviyorum. Ama nasıl çıldırasıya…
Kendi derdime düşmedim. Senin derdindeyim.
Geceleri rüyamdasın… Hep sen, hep sen…
Gözlerine bakarken,
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma.
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde,
kayboluyorum…
….sana geberesiye hasretim var ,işte bu kadar.
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti.
Sen şehrim kadar güzelsin
şehrim senin kadar acılı.
Üşüyorum, Piraye..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir