İçeriğe geç

Peru Travması Kitap Alıntıları – Mehmet Mollaosmanoğlu

Mehmet Mollaosmanoğlu kitaplarından Peru Travması kitap alıntıları sizlerle…

Peru Travması Kitap Alıntıları

Hepimiz hatalarımızı sulandırıp bulanıklaştırma konusunda gayet becerikliyiz, sıvılaşan herşeyi istediğimiz kaba sokabiliriz değilmi? Kızım! Kanser hastalığı onun kaderi değildi kısmetiyle ve o iradesine kullanabilecek yaşta olmadığından bizim irademizle hastalanmıştı. nişasta bazlı şekerden üretilmiş rengarenk gıdalar yedire yedire, rafine undan yapılmış pastaları börekleri boğazına tıka tıka, anne sütü yerine fabrikasyon mamaları yüklene yüklene, oynayıp oyalansın diye eline tabletleri vere vere, üşüyüp hastalanmasını diye doğadan doğadan saklaya saklaya, mikrop kapmasın diye sokaktan tarladan Kaçıra Kaçıra, lanet bir hastalığın pençesine düşmesine vesile olarak Aslında en baştan kaybetmiştik kızımı. bitmeyen tükenmeyen telaşlarımız olasılıklarımız içinde kızıma acelesiz ve doya doya yaşayabileceği bir dünya sunamamıştık.
Yaşam bana hiç adil davranmamıştı!
Geçmiş insanların yakasını asla bırakmaz.
Olsun! diye fısıldadı inançla. Bu dünyada olmayana yapacak bir şey yok fakat aynı yere bastığımız, aynı gökyüzüne baktığımız birisini nerede olursa olsun kurtaracak güce ve sevgiye sahibiz.
Tarih boyunca büyük yıkımlar küçük hatalar yüzünden oldu.
İnsanlar kelimeleri icat ettiğinden beri hisleriyle konuşmayı unuttu. En büyük ayrıcalığımız zannettiğimiz dil birbirimizi anlamamıza asla yetmedi, bir ağacı dahi dinleyebileceğimiz hislerimiz böyle köreldi
Bu kız çok mu güzeldi bana mı güzel geliyordu?
Ümit insanı en son terk eden duygudur.
Vedasız ayrılıklar kapıları aralık bırakır.
Evrende güzelliklerle kötülükler iç içe kabul fakat yaşam bu konuda bana biraz adaletsiz davranıyor. Çok güzeldi dediğim ne varsa kısa sürede kaybediyorum.
İnsan bilemediği şeylerden korkar, anladın mı?
Daha fazlasını isterim. dedim boynumu bükerek. Geleceğimi söyle, kendini kimsesiz hissetmesin.
Her insanın hayatında önemli kişiler vardır, unutulması asla mümkün olmayan kişiler
Zaman buzlukta dondurulup saklanmaz ki, dere gibi akar gider, uzaklaştıkça silinir belirsizleşir. Hiçbir şeyin aynı kalmayacağı anlatılmadı mı size?
Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış insanın cesareti tehlikeli bir silahtır ve o silahı ustaca kullanmasını bilen her zaman kazanır.
Umutsuz aşka düşenlerin rüyaları cennettir ama cehenneme uyanırlar. Korkum buydu işte, o cehenneme çekilmek.
Zeki kadındı Manolya. Güzelliğin ve zekânın nadiren buluştuğu örneklerdendi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bak etrafına, yoksulluk çeken insanlar altın varaklı saraylarda yaşayanlara laf söyletmiyor.
Kötülük bitmiş miydi? On beş kadar çocuk kurtuldu diye yeryüzünün bütün çocukları huzura mı ermişti? Politikacılar dünyayı çocukların güvenle büyüyeceği bir gezegen haline getirmek bahanesiyle bombardıman uçaklarını kaldırıp Yemen, Suriye, Filistin, Myanmar gibi ülkelerde çoluk çocuk katlederken mi bitecekti kötülük! Şirketler boyalı şekerleri satıp para kazanırken mi, eğitim adı altında çocuklar yarış atına döndürülmüşken mi, düşünce ve inanç özgürlüğüne sahip olmayan ülkelerin halkı özgür ülkelere doğru kaçmaya çalışırken çöllere, denizlere çocukları kurban verirken mi?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bazıları aşklarının ömür boyu karşılıksız kalacağını asla kabullenemez, şartların olgunlaşacağı vaktin geleceğini, beklemesi gerektiğine inandırır kendini. Ve bir gün kendini kandırdığını anlar ya, tehlike o zaman başlar işte
Kötülük bitmiş mıydı? On beş kadar çocuk kurtuldu diye yeryüzünün bütün çocukları huzura mı ermişti? Politikacılar dünyayı çocukların güvenle büyüyeceği bir gezegen haline getirmek bahanesiyle bombardıman uçaklarını kaldırıp Yemen, Suriye, Filistin, Myanmar gibi ülkelerde çoluk çocuk katlederken mi bitecekti kötülük! Şirketler boyalı şekerleri satıp para kazanırken mi, eğitim altında çocuklar yarış atına döndürülmüşken mi, düşünce ve inanç özgürlüğüne sahip olmayan ülkelerin halkı özgür ülkelere doğru kaçmaya çalışırken çöllere denizlere çocukları kurban verirken mi?
İnsan yüzleşemeyeceği kötülükler yaptığı bir başkasını görmeye tahammül edemez.
Tarih boyunca büyük yıkımlar küçük hatalar yüzünden oldu, bazen bir liderin ihtirası, bazen bir kadının saplantılı aşkı, bazen de boşboğazlıklar
Karanlığa uyanan gözler ışığa ihtiyaç duymaz yahut ışığı hatırlamayan göz karanlığı da hatırlamaz ve görevini yapar.
Evren kadar kalın ansiklopedileri okumak için evren kadar İnce zekalar gerekir.
İnsanlar güzel şeyleri mahvetmeyi her zaman çok iyi beceriyor.
Kızım! Kanser hastalığı onun kaderi değildi, kısmetiydi ve o iradesini kullanabilecek yaşta olmadığından bizim irademizle hastalanmıştı. Nişasta bazlı şekerden üretilmiş rengarenk gıdaları yedire yedire, rafine undan yapılmış pastaları börekleri bogazina tıka tıka, anne sütü yerine fabrikasyon mamalara yüklene yüklene, oynayıp oyalansın diye eline tabletleri vere vere, üşüyüp hastalanmasın diye doğadan saklaya saklaya, mikrop kapmasın diye sokaktan, tarladan kaçıra kaçıra Lânet bir hastalığın pençesine düşmesine vesile olarak aslında en başta kaybetmiştik kızımı. Bitmeyen telaşlarımız, tükenmeyen olasılıklarımız içinde kızıma acelesiz ve doya doya yaşayabileceği bir dünya sunamamıştık.
Yeryüzü özgür halkların gezegeni olmadı hiçbir zaman; inandırılmış, uyuşturulmuş topluluklar dinle ve milliyetle kullanışlı hale getirildi.
Üç beş muktedirin, yüz binlerin neye inanıp inanmayacağını belirlediği bir dünyada yaşıyoruz.
Doğa fısıldar, sürekli fısıldar, bizde fısıldayanı değil bağıranı duyarız.
İnsanlar kelimeleri icat ettiğinden beri hisleriyle konuşmayı unuttu. En büyük ayrıcalığımız zannettiğimiz dil birbirimizi anlamımıza asla yetmedi, bir ağacı dahi dinleyebileceğimiz hislerimiz böyle köreldi
Kaybettiklerinizi geri veren evrenin adı nimet, kendinizi kaybedip yeniden bulduğunuz evrenin adıysa sevdadır.
Oysa bağırarak söyleyecek kadar dopdoluydu yüreğim.
Varsayımlarla umutlanırken her şey birden nasıl umutsuzluğa döner.
Vedasız ayrılıklar, kapıları aralık bırakır.
Evren de seni katmış önüme, bilinmez yollara ışık olsun diye!
Çaresizliğin cesareti büyüktür, yıldızları süpürür göğe bir Samanyolu daha sığdırır.
Cennetin cehenneme bükülmesi kadar korkunç bir değişim yok evrende.
Kısmetleri genellikle biz kendimiz yaratırız, bazısı da gökten gelir. Gökten gelene kader denir.
Ne var ki bütün türkülerin hikayesi hazindir. Türküler ne kadar yanıksa o kadar can yanmış da olabilir.
Hayat acıttıkça insan kendi tatlandırıcılarını üretir, şerbetlenme deriz buna.
İnsan bilmediği şeylerden korkar, anladın mı?
İnsan bazen seçenekleri kalmayınca inanmak istemediklerini de denemeye başlar ve muğlaklığın pençesine düşer.
İsimler duadır,
Her fısıldandığında kadere yön verir.
Yaşadığın imkansızlıklar aleminden bir mümkünler âlemine sürüklendiğini göreceksin o zaman.
Konuşmak başka, anlamak başka Siz insanlar da hep konuşursunuz gel gör ki birbirinizi anlamadığınız için savaşırsınız.
Rüyalar gecenin külkedileridir.
Hangimiz rüyalarımızın ne tür haberciler olduğunu anlayabildi ki?
Güneş akşam giderken günü süpürür, geceyse süprüntüleri öğütür.
Voodoo büyülerinden Amazon şamanlarının ceset asma ayinlerine kadar uzanan kayıtdışı ilimleri bildiğimiz kitaplar asla yazmadı, hiçbir okul öğretmedi ve biz kavrayışsız diplomalar aldık. Bu ağaç dediler, bu taş, bu da ekmek Hepsi için birer hikaye uydurdular. Öğrendiğimizi zannederken unutturdular, aklımızın, şuurumuzun ve bilincimizin muhteşem senkronizasyonuna izin vermediler. Sonra ne oldu ? İnsanlar hastalandı, insanlar savaştı, insanlar yalnızlaştı ve sonunda tümü birden bağlanmış atlar gibi huysuzlaştı. İnsan düştükçe doğa düştü, dünya düştü, gökyüzündeki melekler düştü .
Kala kala aksak bir yaşam kaldı, o da düşerse hayat düşecek.
Hayat düşünce cennet düşecek.
Ve hepimizin sefil ruhları, cehennem zebanilerinin magmadan yapılmış içkilerine meze olmaktan başka işe yaramayacak .
Büyük şehirler insanı robotlaştırıyor, oysa kırsal hayat düşünmeyi ve sorgulamayı bilene sınırsız fırsatlar sunuyor.
Olacak olan olur en fazla geciktirirsin.
Geçmişin hataları geleceğin travmalarıdır.
Benimse olmazlarımla olurlarım birbirine karışmıştı epeydir.
Her insan kendi kısmetini yaratırmış.
Cennete gitmek için değil cenneti ayağımıza getirmek için çalışıyoruz.
İnsanlar ekonomik politikalarla, siyasallaşan yargıyla, sosyal sınırlamalarla ağızlarına sıçılırken kutsallarına tek laf söyletmeme çabasındalar. Kendi haysiyetlerini sağlama almadan kutsal bulduklarını meşru hale getiremeyeceğini dahi idrak etmekten yoksun olanlardan söz ediyorum, belanın kaynağından.
Bu kadar muğlak doğruları olan insanoğlu hakiki doğruyu bulmadan ölüp gideceğine göre gerçekler nerede biliyor musunuz? Tarifi olmayan bir başka zamanda ve mekânda.
Hiçbir zaman mevcut düşünce biçiminiz ölünceye kadar aynı kalmıyor, her şey gibi insan da değişiyor, gelişiyor. Öngörülerinizin ve düşüncelerinizin doğruluğunu iddia ederek yarın utanacağınız bir ortama zemin hazırlamayın, bunu asla yapmayın, yarın değişir çünkü, alaycı bir fısıltı, imalı bir nazar yanınıza kâr kalır.
İnsan başına ne geldiğini bütünüyle anlatamadığı, idrakinin yetmediği durumlarda acil karar vermek zorunda kalabilir yoksa idraksizliğinin içinde boğulması işten bile değildir.
Umutsuz aşka düşenlerin rüyaları cennettir ama cehenneme uyanırlar.
Dere her zaman aynı suyla akmaz. Zaman da öyle derenin suyu gibi bazen azalır bazen çoğalır, arada da taşar. Kusursuzluk hiçbir zaman yaşamın temellerinden olmadığı halde insanların beklentileri dereden hep aynı suyun akması yönünde oldu. Ama dere bazen taştı.
Zaman derenin suyu gibi bazen azalır bazen çoğalır, arada da taşar.
Kötülükten doğanlar uzun yaşar, iyiliğinkilerin ömrü kısadır.
Dünya geçmiş tarihlerde de bazı doktorların ciddi hastalıklar üzerinde yaptıkları özgün çalışmalarla tıbbi bir devrime yaklaşmak üzereyken esrarengiz şekilde öldürüldüklerine çok kez şahit oldu.
Umutsuzluk umutla nasıl yarışır?
İnsan tükenir umut tükenmez, ölüm son umut olacak olarak oracıkta beklemektedir.
Hangimiz geçmişteki sıradan bir muhabbetin uzak gelecekte anahtar olabileceğini düşünürdü ki!
Kader göğün lisanıdır, kısmet yerin. Fakat hiç kimse yazgılarının ne kadarı gökten ne kadarı yerden geldiğini bilemez
Kader göğün lisanıdır, kısmet yerin.
Bazı toplumlarda cahilin sopası aydının kitabından daima daha güçlüdür.
Bir sömürü treni insanları ray yapmış, üzerinde sarsa sarsa gidiyordu işte.
Kanser bu işin lokomotifiydi şüphesiz.
Kanser dahil hiçbir hastalık alkali ortamda var olamaz . Bir hücreyi 48 saat boyunca oksijen seviyesinin yüzde otuz beşinden mahrum bırakmanız, onun bir kanser hücresine dönüşmesine yol açabilir. Yenilen ve içilen genetiğiyle oynanmış gıdalar, gazlı içecekler, marketlerin rengârenk raf ürünleri, cipsler hepsi hücrelerin yapısını bozuyor, oksijen akışını kesiyor, oksijen alamayan hücre ise çürüyordu. Çürüyen hücreler küf benzeri bir yapıya dönüşüyor, vücut reddettiği bu küfümsü yapının etrafını sarıyor ve tümör böyle oluşuyordu
İnsan şartların bukalemunudur ya, her şeye bir şekilde ayak uyduruyor.
Dünya felaketlerle dolu bir kazan. Başını biraz çıkarabilen sevinç denen temiz havadan soluyabiliyor ama uzun sürmüyor, kazan bataklık gibi geri çekiyor içine insanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir