Juan Rulfo kitaplarından Pedro Paramo kitap alıntıları sizlerle…
Pedro Paramo Kitap Alıntıları
Zamanla solmayacak anı yoktur, istediği kadar canlı olsun.
İçimizde Tanrı’nın sevdiği tek kul yok. Gözlerimizi göğe bile kaldıramıyoruz, utançtan yanıyorlar. Utanmakla her şey düzelmiyor.
“Ya hayat nedir Justina, hayat kocaman bir günah değil midir? Bak, duymuyor musun? Dünyanın gıcırdadığını duymuyor musun? Dinle.”
“Hiçbir şey duymuyorum, Susana. Ne yazık ki kulaklarım seninkiler kadar keskin değil.”
“Şaşardın. Benim duyduklarımı duyabilsen şaşardın.”
“Baban öldü Susana. Evvelsi gece ölmüş, bu sabah gömdüklerini bildirmek için geldiler. Yol çok uzak diye buraya kadar getirmemişler. Artık yapayalnızsın Susana.”
“Otuz yıldır dönmeni bekliyorum, Susana,” diye söylendi Don Pedro. “Her şeyi ele geçirmek istedim. Öyle bir şeyi, iki şeyi değil, her şeyi. Canımızın çekebileceği her şeyi hepsini senin için istedim.”
“Dinle. Yukarıda yağmur yağıyor. Damlaları duyuyor musun?”
“Biri tepemizde yürüyor sanki.”
“Artık korkmamalısın. Seni korkutamazlar artık. Güzel şeyler düşün, çünkü uzun bir süre gömülü kalacağız burada.”
Peki ama nasıl yaşayacağız?
İnsan gibi yaşayacaksınız.
“Şu yüzüme bak!”
Özelliği olmayan, sıradan bir yüzdü.
“Yüzünde ne görmemi istiyorsun?”
“Günahlarımı göremiyor musun yoksa? Şu irinli, kızıl yaraları göremiyor musun? Hem bunlar dışardan görünenler. İçimi görsen, bataktan farksız.”
Acı çekiyormuş gibi kıvranıp duruyor. Kötü adam belirtileri taşıyor bu oğlan. Kalk, Donis! Şuna bir bak! Kıvranıyor boyuna, tırnaklarıyla yeri kazıyor. Bak, bak, şimdi de sayıklamaya başladı! Kaç kişi öldürmüş, kim bilir
Derler ki bir yolun inişli çıkışlı olması, sizin gidiyor ya da dönüyor olmanıza bağlıdır. Bir yerlere gidiyorsanız çıkışlıdır yol, dönüyorsanız inişlidir.
Acılarımızda bizim için bir umut gizli.
Sana içimi dökmeye geldim, sen anlarsın çünkü.
Söylediğini kendin duymazsan konuşmak neye yarar.
Annemin bir resmi vardı gömleğimin cebinde, yüreğimi ısıtıyordu.
Dinle. Yukarıda yağmur yağıyor. Damlaları duyuyor musun? Biri tepemizde yürüyor sanki.
Sesi her şeyi kucaklıyordu sanki.
Bir gece daha olmasın yeter .
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ve git başka yerde ağla !
Cehenneme götürüeceği ruhların peşinden bir an olsun ayrımayan Şeytan’a benziyorlar .
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Yüreğin acıdan tükeniyor __ diye düşündü
Hiç bir yere gitmeyeceksin ,çünkü seni benim kadar seven birini asla bulamayacaksın.
Bak bakalım kendini bağışlayabiliyor musun ?
Daha ötesi için artık gücüm kalmadı ve gitmesi için ağzımı açtım .O da gitti .
Onu yüreğime bağlayan kan bağının elime düştüğünü hissettim .
Cennette bana ,benimle ilgili bir hata yaptıklarını söylediler .
__ Uykum yoksa ne diye uyuyacakmışım ki
Şu adam günahların birine benziyor .
Ey hayat, beni hak etmiyorsun !
yorgunluk için en iyi döşek uykudur.
Evleri istila etmek için ,içinde yaşayanların gitmesini bekleyen bir bela .
__ Kim o ?__ diye sorumu yineledim .
__ Canlı bir öfke __ diye yanıtladı beni.
__Gidip ondan bir şey isteme sakın. Bizim olanı talep et .Bana vermek zorunda olduğu ama asla vermediği şeyi .
Bizi unutmuş olmasını ona pahalıya ödet
“Ömrümüz, kurulu dünyalarımızı ikide bir yıkmakla geçiyor.”
“ Zira ne kadar yoğun olursa olsun, unutulup gitmeyen hiçbir anı yoktur ”
“Yaşarken insana ayaklarını hareket ettirten yegane şey, öldüğünde bu ayakların onu farklı bir yere götürecekleri beklentisidir ”
“Hiçbir insandan asla nefret etmemek gerekir.”
..gecenin kefeni usulca yeryüzünü örtüyordu.
Yeryüzü, “bu gözyaşı ırmağı.”
Umut var kısacası. Acılarımızda bizim için bir umut gizli.
Sonra bir gün konuşmaktan vazgeçti, durup dururken susuverdi. Söylediğini kendin duymazsan neye yararmış.
Şimdi gözleri kapalı ve bedeni yavaş yavaş soğumakta olan Cuca, artık gün doğuşunu göremeyecekti; ne güneşi ne de bir başkasını.
-Cehenneme inanır mısın, Justina?
-Evet, Susana. Ayrıca cennete de inanırım.
-Ben sadece cehenneme inanırım -dedi ve gözlerini yumdu.
Ayrıca, Peder Rentería cennete asla gidemeyeceğimi kesin bir dille söylediğinden beri gökyüzüne karşı tüm ilgimi yitirmiştim. Gitmeyi bırak, orayı uzaktan bile göremeyecekmişim Buna sebep işlediğim günahlardı, ama yaşamayı sürdürmek bile başlı başına büyük bir çaba gerektirirken, bunu bana söylememesi gerekiyordu. Yaşarken insana ayaklarını hareket ettiren yegane şey, öldüğünde bu ayakların onu farklı bir yere götüreceği beklentisidir; ama eğer bir kapı kapatılır ve açık kalan sadece cehennemin kapısı olursa, o insan keşke hiç doğmasaydım diye düşünür Benim için cennet, Juan Preciado, şu anda bulunduğum yerdir.
-Burası çok sıcak -dedim.
-Evet, ama bu daha bir şey değil -diye yanıtladı beni-. Sakin olun. Comala’ya vardığınızda sıcağı çok daha şiddetli hissedeceksiniz. Orada insan kendini közlerin üzerinde, cehennemin tam gözbebeğinde zanneder. Derler ki, ölüp de cehenneme giden Comala’lıların çoğu battaniyelerini almak için geri dönerlermiş.
Gökyüzü o kadar yüksek, gözlerimse bakmaya o kadar gönülsüzdüler ki, toprağın nerede olduğunu bilerek mutlu bir şekilde yaşıyordum.
“Dünya neden böyle eziyor, hırpalıyor bizi bilmem, neden yüreğimizi paramparça ediyor, toprağı kanımızla suluyor? Ne günah işledik? Neden çürüdük böyle? Annen hiç değilse Tanrı’nın bağışına sığınabileceğimizi söylerdi. Sen onu da yadsıyorsun.
Bu köy yankılarla doludur. Duvarların oyuklarına ya da taşların altına sıkışmış yankılar. Sokakta yürürken başka ayak sesleri de duyarsın, hışırtılar, kahkahalar gelir kulaklarına. Bugüne kadar gülmekten yorgun düştükleri izlenimini uyandıran eski kahkahalar. Kullanıla kullanıla aşınmış sesler.
Rahip Renteria yatağında dönüyordu durmadan; daha gözünü kırpmamıştı. Bütün olanlardan ben sorumluyum, diyordu kendi kendine. Zenginleri kızdırmaktan çekinirim. Ekmeğim onlardan geliyor çünkü. Yoksullardan beş kuruşluk çıkarım yok. Dualar karın doyurmuyor ki. Şimdiye kadar bu böyle sürüp gitti. Sonuç ortada. Suç bende. Beni seven herkesi aldattım; onlarsa hâlâ inanıyorlar bana, kendileri için Tanrı’ya şefaat etmemi istiyorlar. Bu güvenin karşılığında ne geçiyor ellerine? Cennet’in anahtarı mı? Yoksa ruhları mı arınıyor? Hem ruhları arınsa ne olur, son anda
Annem. “ Yeşil tarlalar. Rüzgâr başaklar arasında kımıldarken, ya da ikindiüstü, yağmur tarlaları dalgalandırırken bakars n ufuk çizgisi bir iner, bir kalkar. Toprağın rengi, yonca ve ekmek kokusu. Taze bal kokan bir köy ”
Şu kadınlar da nedense hep kuşkulu olurlar. Tanrı’dan gizlice haber mi alıyorlar ne?
Hükümetin tutar yanı yok; hepiniz madrabaz, aşağılık adamlarsınız.
Hayata anlam veren tek şey, öldükten sonra daha iyi bir yere gidebilme umududur;
Umut var kısacası. Acılarımızda bizim için bir umut gizli.
“Ben senin yüzünden seviyorum burayı , senden başka her şeyden de nefret ediyorum. Burada doğduğuma pişmanım.”
Annemin bir resmi vardı gömleğimin cebinde, yüreğimi ısıtıyordu;
Yaşarken insana ayaklarını hareket ettirten yegâne şey, öldüğünde bu ayakların onu farklı bir yere götürecekleri beklentisidir.
– Öldü mü? Peki neden?
-Neden olduğu anlaşılamadı. Belki de üzüntüdendir. Sürekli iç çekerdi.
-Bu kötü bir şeydir. Her iç çekiş insanın yitirdiği bir yudum yaşamdır.
Ama o intihar etti.Tanrı’nın emrine karşı geldi.
Başka çaresi kalmamıştı. Bunu da iyiliğinden yaptı zaten.
Son anda her şeyi berbat ettin -ona böyle demiştim- Son anda.Cennete gitmek için o kadar sevap biriktirmişken hepsini bir çırpı da yitiriverdin.
Peder Renteria yatağında dönüp duruyor, ama bir türlü uyuyamıyordu:
Bütün bu olanların suçlusu benim -dedi kendi kendine-Bana maddi destek olanların üzerine gidemiyorum. Zira şurası bir gerçek ki, bütün masraflarımı onlar karşılıyor. Yoksullardan hiçbir şey alamıyorum; dualar karın doyurmuyor ki. Bugüne dek hep böyle oldu. Ve işte geldiğimiz nokta. Hepsi benim suçum. Beni seven, bana inanan Tanrı katında kendilerine aracılık etmem için bana koşan insanlara ihanet ettim.
Ey hayat, beni hak etmiyorsun!
İnsanı her bir tarafından sıkan, sanki toprağı kanımızla ıslatacakmışçasına bizi paramparça ederek tozumuzu avuç avuç oraya buraya boşaltan bu dünya.
Hepsi böyle der giderken. Şuraya gitmem gerek, buraya gitmem gerek. Sonunda o kadar uzaklaşırlar ki gittikleri yerde kalmak daha, kolay gelir
Derler ki bir yolun inişli çıkışlı olması, sizin gidiyor ya da dönüyor olmanıza bağlıdır. Bir yerlere gidiyorsanız çıkışlıdır yol, dönüyorsanız inişlidir.
Onun ağzı tarafından öpülmedikten sonra ben bu dudaklarla ne yapacağım?
Denizde sadece çıplak yüzmeyi bilirim
– Eğer ölüysen, ne diye beni görmeye geliyorsun?
Yüreğinin sönmesine izin verme.
Ben acımı gizli bir yere sakladım.
Biz ne yaptık? Ruhumuz neden çürüdü bizim?
– Peder, bırak ölüler hakkında Tanrı hüküm versin.
şu kadınlara söyle fazla yaygara koparmasınlar, bu kadarı benim ölümüm için çok fazla. Kendi ölüleri olsa bu kadar iştahla ağlamazlar.
insanda nah şöyle, altı okka taşak olması gerekir.
Beni senin mezarına gömdüler
Ben kimseye rahatsızlık vermiyorum.
Hadi buraya gel, benimle birlikte uyu.
– Ben böyle iyiyim.
– Yatağa gelsen daha iyi olur
Hayat hakkında az da olsa bir şeyler öğrenmek için yanıp tutuşuyoruz.