İçeriğe geç

Parla Kitap Alıntıları – Tunç İlkman

Tunç İlkman kitaplarından Parla kitap alıntıları sizlerle…

Parla Kitap Alıntıları

“siz, diz çöktüğünüz için onlar büyük görünüyor, ayağa kalkın.”
Bahçesi büyük hapishanelerde özgürüz sanıyoruz.
Anılar, sus payı
Aşk konmayı değil, uçmayı öğretir bir tek. Bu yüzden sonu düşmektir.
Dede ile torunlar birbirini neden bu kadar severler, bilir misiniz?
Hayır, neden?
Çünkü, dedim, biri henüz Allah’tan gelmiştir. Diğeride yakında Allah’a dönecektir. Gelen, gidecek olana bir ulak gibi mesaj taşımıştır aslında. Bu mesajın adı sevgidir.
İnsan, demişti, sırlarını sadece karşısında soyunmaktan utanmayacağı biriyle paylaşmalı .
Çünkü geceler sır tutmayı bilir.
Ne güzel olurduk biz, dudağım alnına denk. Yağmur döver pencereyi ve sen üşümeyesin diye aklımıza sevmekten başka bir şeyin gelmeyeceği sıcacık bir yatak olurdum. Ah Ne güzel ölürdüm ben, sırf sen uyanma diye. İnan bak elimden gelse gecenin şu sessizliğinde yankılanan kalp atışlarımı bile durdururdum.
Oysa ben yalnız seni diledim, yıldız kaymayan gecelerde de!
Kokundan bahsetmeyeceğim, yağmur düştü düşeceğine toprağa böyle çaresiz kalmamıştı.
Ve birini tanımak adını değil, acısını bilmekten geçiyordu.
“Benim şehriminse sana kıyısı yokmuş.” demekten alamadım kendimi.
“Dede ile torunlar birbirini neden bu kadar severler, bilir misiniz?”
“Hayır, neden?”
“Çünkü,” dedim, “biri henüz Allah’tan gelmiştir. Diğeri de yakında Allah’a dönecektir. Gelen, gidecek olana bir ulak gibi mesaj taşımıştır aslında. Bu mesajın adı sevgidir.”
Bir yanlışa gönülden inanmak, onu doğru yapmıyormuş. Bilmiyordum.
Sen acımadan geçmişsin, güzelliğinden belli. Her nerede görsem tanırım ve her nerede tanısam ağlarım böyle bir güzelliğe. Ama yollar var bizi rast getirmeyen, dünyanın en uzak yeri gibisin.
Kız uçurum, benim kanatlarım yok.
Benim sende gördüğümü aynalar kıskanır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Adını değil, acısını bilince tanırsın birini.”
“oysa ben yalnız seni diledim, yıldız kaymayan gecelerde de.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“ve birini tanımak adını değil, acısını bilmekten geçiyordu.”
Bir doğuyu gizlemek nasıl ki yalansa, bir ölüme izin vermek de cinayettir.
Dede ile torunlar neden birbirini bu kadar severler, bilir misiniz?
Hayır,neden?
Çünkü dedim, biri henüz Allah’tan gelmiştir. Diğeri de yakında Allah’a dönecektir. Gelen, gidecek olana bir ulak gibi mesaj taşımıştır aslında. Bu mesajın adı sevgidir.
Hadi dedi, uyumak yaşamayı bilmeyenlerin işi.
Luna bana sarıldı. Yani, bizi görenler bana sarılıyor sanabilirdi ama aslinda o tüm hücrelerime sahip çıkıyordu.?
Hem beklemek iyi bir şey olsaymış kar zamanla çamura dönüşür müymüş?
Geçmişi anarız sadece, dedim ben de, geleceği ise umarız. Ancak aslında hepimiz sonsuz bir şimdiye mahkumuz. Yani şu anda hissetmiyorsak, bu yeti alınmışsa elimizden, biçare tutsaklarız..
Bir de bahçemiz vardı, şehrin orta yerinde devasa bir alanı kaplayan. Bir de ondan da büyük bir bahçe vardı tabii. Adına ‘dünya’ diyor ve bu bahçenin sınırlarını göremediğimiz için bir hapishanede olduğumuzu anlayamıyorduk.
Şu size az evvel bahsettiğim yaprakları hatırlıyor musunuz? Hah, ben o suda salınan yaprak kalmak istiyorum işte. Bakın yaşım da 33 yani .Ters çevirirseniz aynı çiçeğe benzer.
İçimdeki göz kamaştıran karanlığı delme güdüsüyle olacak, beni pek kuvvetli ışık yayan bir lambanın altına oturtup sordular:
Parla’yı sen mi öldürdün?
Derdim ki;uyku bu kadar tatlıysa ölümden korkmamalıyız belki de. Ancak uyku değil, kabusmuş provası ölümün. Şimdi anlıyorum
Birini tanımak adını degil, acısını bilmekten geçiyor.
Bu şehrin sana kıyısı yokmuş
Ama yollar var bizi rast getirmeyen,Dünyanın en uzak yeri gibisin ..
Şair mi yuttun akşam akşam?
Hevesim, ki bir kış günüdür Aralık’ta hemen kararan.
Çünkü senin bir gülüşün var, dünyadaki bütün çiçeklerin aynı anda açtığına eminim. Yanağında oluşan o çukura saklanıp ölene kadar orada yaşayabilirim.
Aşk kimseye sahip olamamakmış meğer. Aşk, kimseye ait hissetmemekmiş de ayrıca.
Bu şehrin sana kıyısı yokmuş.
Bahçesi büyük hapishanelerde özgürüz sanıyoruz.
Hatta en büyük kusurumuzdur belki, kendimizi kusursuz zannetmek.
İnsan, diye sordum kendi kendime, gökyüzünü görmeden yapabilir mi? Belki de, diye cevapladım sonra, gökyüzü kuşların hapsidir
Ama yollar var bizi rast getirmeyen, dünyanın en uzak yeri gibisin.
Aşk çok sevmektir ve söyleyin bana, çok su verilen çiçekler solmaz mı?
Bilseler, gülmezler. Bilmemek mutluluğu beraberinde getiriyor çünkü. Ne kadar az bilirsen o kadar çok gülersin. Ne zaman çok gülen birini görsem, ilk cahilliğine üzülürüm mesela. Gözden kaçırdığı kaç acımazsızlık var ki derim içimden, mutlu olabilmiş!
Ancak biliyor musunuz, insan kendisiyle konuşmadan kendini tanıyamaz.
Ve birini tanımak adını değil, acısını bilmekten geçiyordu.
En güçlü görünen zincir bile en zayıf halkası kadar güçlüdür..
Dede ile torunlar birbirini neden bu kadar severler,bilir misiniz?
Hayır, neden?
Çünkü,biri henüz Allah’tan gelmiştir. Diğeri de yakında Allah’a dönecektir. Gelen, gidecek olana bir ulak gibi mesaj taşımıştır aslında. Bu mesajın adı sevgidir.
Yolumuz nereye düşer bilmem ama ben derin bir acıdan geçiyorum.
Geçmiş bir bavul değildir. Onu bir garda unutarak çıkaramazsın hayatından. Gölgen gibi takip eder seni. Uykunda bile rahat bırakmaz seni.
Aşk, hakkında atıp tuttuğum her bir lafı afiyetle yediriyor şimdi bana.
‘Siz diz çöktüğünüz için onlar büyük görünüyor, ayağa kalkın!’
utanmamak hayvanlara mahsus. İnsan, utandığı kadar insandır.
Bahçesi büyük hapishanelerde özgürüz sanıyoruz.
Kimse kusursuz değil. Hatta ben büyük kusurumuzdur belki, kendimizi kusursuz zannetmek.
Seni olmadığın biri yapar aşk. Gözün başka bir şey görmez olur. Varsa yoksa içindeki o haylaz duygu Bir onu memnun etmeye uğraşırsın. Doğru-yanlış tartmadan, yalnız ona hizmet edersin. Aşk sevgili dostum, insanı kendinin kölesi yapar.
mucizelere inanmadığını biliyorum senin. Ancak gerçeğim olmayı hiç denemedin ki?
Bilmezsiniz, ben kalbimi kendi ellerimle gövdemden ayırıp bu masanın üzerine koymuşum. Siz beni değil, onu dinliyorsunuz. Çünkü geçmiş kalptir;geçmiş günler hafızada değil, kalpte birikir.
Aşk konmayı değil, uçmayı öğretir bir tek. Bu yüzden sonu düşmektir.
Özgürlüğünüz olduğuna inandığınız birinin tutsağı olduğunuzu fark ettiniz mi hiç
küçük, mutlu bir zümre var. Dünya dönüyorsa, onların yüzü suyu hürmetine dönüyor.
Bazense ziyadesiyle gecikip hayatınızın sonuna dek yanınızda taşıyacağınız pişmanlığı boynunuza bir gerdanlık, yok, daha da kötüsü, bir tasma gibi asardınız.
Aşk yeryüzündeki en büyük bencillikmiş.
Kimse dört dörtlük olamazmış. İnsan en çok kusurlarından ibaretmiş. Kusurlarımızmış aslında hayatımızı şekillendiren ve bu kusurlarımız doğrultusunda kendimize bir yaşam kurarmışız.
Hangi ağaç söz verebilir yaprağına sonbaharın gelmeyeceğini?
Şiir zaten sırdır. Şiir, şairlerin kendilerine dahi itiraf edemediklerini bir takım kelimelerin arasına saklayıp günah çıkarmalarıdır aslında.
Aşk hiçbir zaman suç olmamalıydı, değil mi?
Oysa ben yalnız seni diledim, yıldız kaymayan gecelerde!
ben her akşam, nereye gittiğimi bilmez yürüyüşlere çıkıyorum. Beni kaybediyor sokaklar. Kime sorsam; yabancısı senin
Ama yollar var bizi rast getirmeyen, dünyanın en uzak yeri gibisin.
Kokundan bahsetmeyeceğim, yağmur düştü düşeceğine toprağa böyle çaresiz kalmamıştı.
Geceler iyi sır tutar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir