İçeriğe geç

Otağ-1 – Büyük Doğuş Kitap Alıntıları – Ahmet Şimşirgil

Ahmet Şimşirgil kitaplarından Otağ-1 – Büyük Doğuş kitap alıntıları sizlerle…

Otağ-1 – Büyük Doğuş Kitap Alıntıları

Dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı. Zamanızı bu açıdan görün ve yararlı iş yapmaya bakın.
Görüldüğü üzere Türklerin İslâmlaşmasında tasavvufî faaliyetlerin büyük payı olmuştur. Bu faaliyeti gerçekleştirmek için binlerce sufi emek vermiş İslâm’ı anlatmak için halkın her kesimine hitap etmeye çalışmışlardır.
Askerî fetihler ve ticari ilişkiler yanında onlar kadar Türklerin İslâmlaşmasına katkı sağlayan en önemli faktörlerden biri, tasavvufî faaliyetlerdir.
Türkler arasında pek çok eshab-ı kiramın yerleştiği onları irşat ettiği fetihlerde şehit düştüğü bilinmektedir.
Aslında İslamiyet’in farklı din, dil, ırk, kültür ve sosyal gruba mensup insanlar arasında böylesine geniş çaplı bir dönüşümü sağlamasını anlayabilmek için en önemli husus; onu tanımakta yatmaktadır. Zira bu dinin evrensel mesajlarını alanlar ve olun insanlık için çizdiği huzur ve mutluluk tablosunu görenler hayranlıktan öte birşey hissetmiyorlardı.
Abbasîler dönemi İslâm tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Şüphesiz ki Türklerin Müslümanlarla savaşları sırasında İslam’la en rahat bir biçimde tanışması ve kaynaşması bu devletlerin hizmetine girenlerde görülmüştür.
Aslında dikkatle incelenirse İslamiyet’ten önceki Türk hükümdarlarında görülen hâkimiyet anlayışının çok küçük nüanslar dışında İslâm hukukuna benzediği görülmektedir.
Türklerin İslamiyet’i kabulü şüphesiz dünya tarihinin en mühim hadiselerinden biridir.
Gün doğusu, gün batısına daima üstündü. Bu yüzden doğuya hükmeden batıya hükmedenden üstün olurdu.
İnsan amel işlerken bu ameline Allah’ın nazarıyla bakmalıdır, böyle ondaki kusurları kendisi de görüp ıslah edebilir.
Yeme içme, giyim kuşam ve mesken konularındaki aşırı tutku ve arzuları önleyebilmenin prensibini başına gelecek şu üç gerçeğin devamlı olarak hatırlanmasına bağlardı, “Ölümü tadacağım, kefeni giyeceğim, mezarı mesken edineceğim.”
“Dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve yararlı iş yapmaya bakın.”
Kişi tanınmamasını ve bilinmemesini ganimet bilmelidir.
Bişr-i Hafî’ye bu ilime yüksek derecelere nasıl kavuştun diye sorduklarında, “az yemekle” demiştir. “Yiyip gülen ile yiyip ağlayan aynı olmaz.” diye buyurmuştur.
“Her şeyin bir zekâtı vardır. Aklın zekâtı da uzun uzadıya hüzünlenmek ve derin düşünmektir. Bu yüzdendir ki, Resulullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hüznü aralıksız ve kesintisizdi.”
“İnsanın, yanında bulunanlarla tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara güzel ahlâk ile davranması, geceleri sabaha kadar ibadet ile gündüzleri hep oruçlu geçirmesinden hayırlıdır.”
Bir defasında böyle buyurdu, Akıllı, zeki, derviş, zengin ve cimrinin kimlere denildiğini yedi yüz tane âlimden sordum. Hepsi de birbirine yakın cevaplar verip şöyle dediler, ‘Dünyayı sevmenen kimse akıllıdır. Dünyanın aldatıcı ve yalan olan zevklerine aldanmayan kimse zekidir. Allahü Teâlâ’nın takdir ettiğine razı olan, kanaat eden zengindir. Dünyaya ait arzusu bulunmayan, Allahü Teâlâ’nın rızasını isteyen kimse derviştir. Allahü Teâlâ’nın verdiği nimetlerden mahlûkuna faydalı olanları vermekten kaçınan cimridir.
Yine bir gün zamanını nasıl geçirdiğini sorduklarında şu cevabı verdi, Benim dört bineğim vardır; Allahu Teâlâ’dan bir nimet gelince şükür bineğine binerim. Taat gelince ihlâs bineğine biner onunla ilerlerim. Bela gelince sabır bineğine biner yoluma devam ederim, Günah vaki olunca tövbe bineğine biner istiğfar ederim.”
Allahü Teala’ya nasıl kavuşulur? diye sordular. Onlara cevap olarak, Allahu Teala’yı tanımak isteyen bir kimsenin kalbinden şu üç perde kalkmadıkça ona kavuşamaz:
1- Ebedî ihsana karşı, dünya ve ahiretin mülkünü ona verseler sevinmemelidir.
2- Dünya ve ahiret mülkü onun olsa, bunu daha sonra ondan alsalar kaybettim diye üzülmemelidir.
3- Övülmeye ve meth olunmaya aldanmamalıdır.
Zenginlerden birisi kendisine bin altın getirdi, Bunu kabul buyurun, dedi. İbrahim bin Edhem Hazretleri, “Ben fakirlerden bir şey almam, buyurdular. O zat, Ben fakir değilim, deyince, Bu sahip olduğun maldan daha ziyadesini ister misin? diye sordu. O zat Evet, deyince, Bu altınları al götür, zira fakirler içinde en fakir sensin. Bu halin fakirlik değil midir? cevabını verdi.
Yine bir gün İbrahim bin Edhem’den biri nasihat istedi. Bunun üzerine o buyurdu ki,
Altı şeyi kabul edersen, hiçbir işin sana zarar vermez. O altı şey şunlardan ibarettir: Günah yapacağın zaman, Onun rızkını yeme! Rızkını yiyip de isyan etmek olur mu? Ona asi olmak istersen, onun mülkünden çık. Mülkünde olup da ona isyan etmek, olur mu? Ona isyan etmek istersen gördüğü yerde günah yapma, yani görmediği bir yerde yap. Onun mülkünde olup rızkını yiyip, gördüğü yerde günah yapmak uygun değildir. Can alıcı melek ruhunu almaya geldiği zaman, tövbe edinceye kadar izin iste. O meleği kovamazsın. Kudretin varken, o gelmeden önce tövbe et. O da bu saattir zira Melekü’l-Mevt ani gelir. Mezarda Münker ve Nekir ismindeki iki melek, sual için geldikleri vakit, onları kov. Seni imtihan etmesinler.
Soran kimse dedi ki, Buna imkân yoktur.
Şeyh buyurdu ki, Öyle ise onlara şimdiden cevap hazırla. Kıyamet günü Allah, ‘Günahı olanlar cehenneme gitsin, diye emredince, ben gitmem de.
Bundan dolayı o kimse tövbe etti. Ölünceye kadar tövbesinden vazgeçmedi.
Bir gece tahtı üzerinde uyuya kalmıştı. Gece bir gürültü ile uyandı. Tavan sallanıyordu. Seslendi, Kim o? damdaki, Tanıdık biriyim, devemi kaybettim onu arıyorum, dedi. İbrahim bin Edhem, Hey şaşkın, ne diye damda arıyorsun? Damda deve mi olur? deyince, damdaki zat, Ey gafil, Allahu Teala’ya altın taht ve süslü elbiseler içinde arıyorsun. Damda deve aramak bundan daha mı acayip? dedi. Bu sözlerden sonra kalbi Allahu Teala’nın aşkı ile yandı ve şimdiye kadar yaptığı bütün günahlara, hata ve kusurlara tövbe etti.
Aslında İslâmiyet’in farklı din, dil, ırk, kültür ve sosyal gruba mensup insanlar arasında böylesine geniş çaplı bir dönüşümü sağlamasını anlayabilmek için en önemli husus; onu tanımakta yatmaktadır. Zira bu dinin evrensel mesajlarını alanlar ve onun insanlık için çizdiği huzur ve mutluluk tablosunu görenler hayranlıktan öte bir şey hissetmiyorlardı. Belki İslâm dairesine girmesi için insanların tek bir şey yapmaları gerekiyordu. O da İslâm’ı ideolojik olarak reddetmeden incelemekti. İkincisi ise; Müslümanlarda görülen yüksek ahlak ve meziyetlerdi.
İslâm’ın kılıç zoruyla veya bir menfaat karşılığı yayıldığına dair bu nevden görüş ve düşünceler bugün artık geçerliliğini kaybetmiştir. Zira tarihte zorla ihtida örneklerine rastlanmakla birlikte bunun İslâm’ın yayılış sürecinde kayda değer bir faktör olmadığı anlaşılmıştır. Bir defa İslâm’ın bizatihi kendisi Müslüman olmak içir zorlamayı uygun görmemektedir. Diğer taraftan bu görüş daha çok misyonerlerin İslâm’ı kabullenmiş olanları aslı inançlarına döndürebilmek sevdasıyla uydurdukları bir propaganda vasıtasından başka bir şey değildi.
İslamiyet’in dünyada emsali görülmeyecek bir tarzda çok kısa süre içerisinde de geniş bir coğrafyada yayılarak birbirinden çok farklı kültürlere mensup insanlarca benimsenmesini açıklamak üzere Batılı araştırmacılar tarafından çeşitli izahlar yapılmıştır. Bunlar özellikle şu üç meseleyi öne sürmektedirler: Fethedilen bölgelerde kılıç zoruyla İslâm’ı mabeynciler kabullenme,
İslâm hâkimiyetine giren gayrimüslimlerin cizye gibi ekonomik yaptırımlardan kurtulmak istemeleri,
İdari mekanizmada kendilerine yer bulma arzuları.
fetihler memleketlerden önce insaların kalbinde vuku bulmuştur..
Her şeyin bir zekâtı vardır. Aklın zekâtı da uzun uzadıya hüzünlenmek ve derin düşünmektir. Bu yüzdendir ki, Rasulullah’ın hüznü aralıksız ve kesintisizdi..
Dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve yararlı iş yapmaya bakın..
Hak yoluna nice sohbetler olur
İman nuru ile kalpler nurlanır
Türk elleri bu nur ile şenlenir
Dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve yararlı iş yapmaya bakın.
Bişr-i Hafi
Kalp katılığı
Ağlamamak
Utanmamak
Dünyaya fazla rağbet etmek
Uzun emelli olmak
Fudayl Bin Iyâd
İman edenlerin Allah’ı zikretme ve O’ndan inen Kur’an – ı Kerim sebebiyle kalplerinin ürperme zamanı hâlâ gelmedi mi?
El Hadid Suresi (16. Ayet)
Ya yeni bir yol bulacağız
Ya yeni bir yol açacağız
Kartacalı Anibal
Türk İslâm’a, İslâm Türk’e yar olur.
Türklerin İslâmlaşmasında tasavvufi faaliyetlerin büyük payı olmuştur. Bu faaliyeti gerçekleştirmek için binlerce sufi emek vermiş İslam’ı anlatmak için halkın her kesimine hitap etmeye çalışmışlardır.
‘’En zor işler üçtür; darlıkta cömert olmak, kimsenin görmediği yerlerde de haram ve şüphelileri yapmamak, korktuğunuzun yanında doğru söylemekten çekinmemek.’’
Kişinin ameli az olursa, düşünce ve sıkıntıya müptela olur.
Yaşarken gösterişi seven insanlar öldükten sonra bile cenazelerine çok kişinin katılmasını isterler. Kişi tanınmamasını ve bilinmemesini ganimet bilmelidir.
Bugün yumuşak elbiselere, lezzetli ve nefis yemeklere fazla rağbet etmeyiniz. Zira yarın ne giyecekleri ne de bu yemekleri bulamayacaksınız.
Türklerin Müslümanlık yorumunu tasavvuftan ayrı düşünmek mümkün değildir. Türk-İslam tasavvurunun oluşum devrinde İslam anlayışının temsilcilerinden ziyade, İslam öncesi devirdeki mistik din adamı, şaman ve kamların rolüne ait birçok özellik taşıyan, eskiyle yeniyi temsil eden mistik dervişler büyük bir rol oynamıştır.
Ya yeni bir yol bulacağız
Ya yeni bir yol açacağız
Kartacalı Anibal
Peygamber Efendimizi çeşitli vaatlerle ve olmadık tehditlerle bu davadan vazgeçirmeye çalıştılar. Bu maksatla Ebu Talib’i kendisine gönderdiler fakat Hazreti Peygamberimiz amcasına şu tarihi cevabını verdi;
Ey amca! Şunu bil ki, güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler ben asla bu dinden ve bu onu insanlara tebliğ etmekten, bildirmekten vazgeçmem.
Türk İslâm’a
İslâm Türk’e yar olur.
Efsanedir şeriat,ferzanedir hakikat,
Dürdanedir tarikat,âşıklara münasip.
Dünyayı,sevmeyen kimse,akıllıdır.Dünyanın aldatıcı ve yalan olan zevklerine aldanmayan kimse,zekidir.Allah-ü Teâlâ’nın takdir ettiğine razı olan,kanaat eden,zengindir.Dünyaya ait arzusu bulunmayan,Allah-ü Teâlâ’nın rızasını isteyen kimse derviştir.Allah-ü Teâlâ’nın verdiği nimetlerden,mahlûkuna faydalı olanları vermekten kaçınan,cimridir.
Bir gün zamanını nasıl geçirdiğini sorduklarında şu cevabı verdi:
Benim dört bineğim vardır;Allah-ü Teâlâ’dan bir nimet gelince şükür bineğine binerim.Tâat gelince ihlâs bineğine biner onunla ilerlerim.Belâ gelince sabır bineğine biner yoluma devam ederim.Günah vaki olunca tövbe bineğine biner istiğfar ederim. (İbrahim b. Edhem)
Türklerin İslâm’ı tanıması üç şekilde gerçekleşecekti:
Birincisi Müslüman orduların fetihleri sırasında çıkan çatışmalarda,
İkincisi Müslüman tüccarlarla olan ticaretlerinde,
Üçüncüsü ise mutasavvıfların faaliyetleri sonucunda.
Ömer bin Abdülaziz (radıyallahu anh) Türk ülkelerinde İslâm’ın yayılması açısından yepyeni bir çığır açacaktır.
Abbasîler dönemi İslâm tarihinde bir dönüm noktasıdır.
İslâmiyet’in farklı din, dil, ırk, kültür ve sosyal gruba mensup insanlar arasında böylesine geniş çaplı bir dönüşümü sağlamasını anlayabilmek için en önemli husus; onu tanımakta yatmaktadır.
İslâm’ın kılıç zoruyla veya bir menfaat karşılığı yayıldığına dair bu nevden görüş ve düşünceler bugün artık geçerliliğini kaybetmiştir. ( )
Bir defa İslâm’ın bizatihi kendisi Müslüman olmak için zorlamayı uygun görmemektedir. Diğer taraftan bu görüş daha çok misyonerlerin İslâm’ı kabullenmiş olanları aslî inançlarına döndürebilmek sevdasıyla uydurdukları bir propaganda vasıtasından başka bir şey değildir.
Türklerin Müslümanlık yorumunu tasavvuftan ayrı düşünmek mümkün değildir.
Maveraünnehir’in İslâmlaşmasının en etkili âmili, bölgenin etrafında zaviyelerini kuran sufilerin ruh kudretleri ve kerametleridir.
Dünyayı sevmeyen kimse akıllıdır. Dünyanın aldatıcı ve yalan olan zevklerine aldanmayan kimse zekidir. Allahu Teâlâ’nın takdir ettiğine razı olan, kanaat eden zengindir. Dünyaya ait arzusu bulunmayan, Allahu Teâlâ’nın rızasını isteyen kimse derviştir. Allahu Teâlâ’nın verdiği nimetlerden mahlûkuna faydalı olanları vermekten kaçınan cimridir.
Beş şey bedbahtlık alâmetidir: Kalp katılığı, ağlamamak, utanmamak, dünyaya fazla rağbet etmek,uzun emelli olmak.
Kim, din kardeşi için diliyle sevgi ve hulûs gösterir de içinden ona düşmanlık ve kin beslerse Allah ona lanet eder, dilsiz yapar ve kalp gözünü köreltir.
Şöhreti seven kimse, Allahtan korkmaz.
Horasan’daki tevekkül ağırlıklı tasavvuf anlayışını Maveraünnehir’e taşıyan kişilerden biri olduğu söylenebilir.
Müsteşrikler her meseleyi maddi anlamda değerlendirmek eğilimindedirler.
Türk İslâm a, İslâm Türk e yar olur.
Riskinin bir başkasına verilmeyeceğini bilerek Allah a tevekkül et.
Allah in gözetiminden bir an bile uzak kalamayacagini bilerek günah işlemekten haya et
Kendisi adına bir başkasının yerine getiremeyecegini bilerek amelleri titizlikle eda et
Ecelin peşinde olduğu bilerek her an yakalanacakmis gibi hazırlıklı ol.
Hâtim-i Esam
Dua günahları terk etmektir.
Bişr-i Hafî
Dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve yararlı işler yapmaya bakın.
Dua , günahları terk etmektir.
Almış Han adına yaraşır bir şekilde İlahi tebliği can ve başım üzerine aldım ve kabul ettim ya Resullallah diyerekw kabullendiğini ve İslam’ın kılıcı olduğunu haykırmış ve Türk milletinin meşalesi olmuştur
Hz.Muhammed’in muhatap çevresi tüccarlardı.Mekkeliler Medine’ye hicret ettiklerinde ilk yapacakları iş ticaret yapmak olacaktı.Halbuki ticaret Yahudilerin elindeydi.Hz.Muhammed kısa süre içerisinde Müslümanlar için yeni ticaret alanı oluşturdu.Kendisi de evvelce ticaret yapan Peygamber Efendimiz ticarete öyle bir ufuk getirdi ki insanlar Müslümanlarla ticaret yapmak için can atarken dinlerine de saygı duymaya başladılar.Çünkü onlar konuştukları zaman yalan söylemez,borçlarını zamanında öder, sattıkları malı övmez aldıkları malı kötülemezlerdi.Dolayısıyla İslam’ın insanlar arasında gönülden kabulünde tüccar taifesinin payı çok büyüktür.
“Ana ve babanın evlatlarına duaları bir peygamberin ümmetine olan duası gibidir.”
Kötülüklerini gizlediğin gibi iyiliklerini de gizle.
Şöhreti seven kimse, Allah’tan korkmaz.
Dua, günahları terketmektir.
Sabır, susmaktır.
“Şöhret arayan kimse ahiretin hazzına ulaşamaz.”
“Güzel yüzlerden niceleri cehennemde çirkinleşir ve emirlerden (başkanlardan) niceleri orada esir olur.”
“İman edenlerin, Allah’ı anmak ve vahyedilen gerçeği düşünmekten dolayı kalplerinin heyecanla ürperme zamanı gelmedi mi?” (Hadid,57/16) mealindeki ayetten çok etkilendi.
Yaptıklarına tövbe ederek kendini tamamen ibadete verdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir