İçeriğe geç

Osmanlı Şiir Tarihi (3-5) Kitap Alıntıları – E. J. Wilkinson Gibb

E. J. Wilkinson Gibb kitaplarından Osmanlı Şiir Tarihi (3-5) kitap alıntıları sizlerle…

Osmanlı Şiir Tarihi (3-5) Kitap Alıntıları

&“&”

Şinasi’nin yaptığı hizmetlerin büyüklüğünü, Türk edebiyatını ölümün eşiğinden nasıl güçlü ve sağlıklı bir hale getirdiğini, yeniliğin önderlerine verdiği gerçeklik ve tabiilik dersleriyle onları geleceğe nasıl hazırladığını, edebiyatın hedef ve maksatlarını halkının gözünde nasıl ulvileştirdiğini düşünecek olursak, onu izleyenlerin kendisine duyduğu büyük saygının ne demek olduğunu ancak anlayabilir, ona gösterilen aşın sevgiyi mazur görebiliriz.
Şinasi böylece milletinin edebiyatını yenileştirme yolunda zahiren asımın ruhuna aykırı bir gidiş tutmuş gibi görünse de aslında daha derinlerde bulunan temayüllere uygun hareket ediyordu. Görünüşte asrının ruhuna aykırıydı; çünkü o dönemde hâkim olan, İran edebiyatı taraflısı bir iyileştirme hareketiydi ve bu İrânîleşmenin yeniden nüksetmesi zarurî olarak sun’îliğin güçlenmesi demekti. Ancak onun çalışmaları bu görünürün altında gizlice ve sessizce devam etmiş, millî vasıflarının özüyle ahenk içinde olduğundan da yürütmekte olduğu inkılâp, ortaya koyduğu prensipler, ölümünü müteakip on sene içerisinde hem şiir hem de nesirde yenilenmiş, hâkim bir edebiyat dilini ortaya çıkarmıştır.
Tevfik Bey, geçmişin yamalı bohçasını dağıtma işine samimî bir niyetle başlayan bu reformcuyu bir yerde, edebiyat dilinin aykırılıklarının azraili olarak tanımlar.

Böylece Türk dilinin özünün tekamül ettirilmesi işi bütün modern okulun hedeflerinden biri olur. Bu işin gerçekleştirilmesinde sun’î bir takım kaynaklar değil tamamıyla dilin kendi kaynakları kullanılmıştır. Ancak uzun süredir dilde kullanılan ve Türkçeleşmiş olan Arapça, Farsça kelimelerin yerine hemen hemen unutulmuş Tatar sözcükleri ikame edilmeye çalışılmamıştır; ne ayna gözgü, ne de cennet uçmak yapılmıştır. Yapılan iş, şimdiye kadar tamamen ihmal edilen Türkçe dilbilgisinin bir sisteme bağlanması, yerli dilde bulunan kullanılmamış malzemenin ortaya çıkarılması ve yalnızca bölgesel olarak konuşma dilinde bulunan pek çok kelime ve kaideyi edebiyat diline sokmaya çalışmak olmuştur.

Şinasi’nin ikinci derecede yaptığı yenilik noktalama işaretlerini yazı diline takdim etmek olmuştur.

Şinasi Efendi
Şinasi, o zamana kadar ihmal edilen Türkçenin özünün geliştirilmesi gerektiğini farketmiş ve bu yolda ilk adım olarak da asırlardır yazı dilinde hayatî önemi haiz ne varsa hemen hemen hepsini boğmuş olan aşın Farsça unsurları, gereksiz süslemeleri ve faydası olmayan ilavelerin temizlenmesiyle meşgul olmuştur.
Şinasi Efendi
Onun bütün yapacağı iş iletişim sağlayabilecek bir edebiyat dili meydana getirmekti; Şinasi, bu işi gerçekleştirmeye girişti ve ondan sonra gelenler de büyük bir başarıyla bunu devam ettirdiler. Fakat onların izledikleri yol daha önceki Türk bilim adamlarının bir edebiyat dili oluşturmak yolunda Farsça sözlüklerdeki bütün kelimeleri ve pratikte bütünüyle Farsça grameri dile adapte etme yönündeki düşüncelerinden farklı bir yoldu. Şinasi ve onu izleyenler Fransızca kelimeleri ve Fransızca gramer kaidelerini (bir kısım kelime ve kurallar ârizî olarak dile girmiş olsa da) Türkçeye dahil etmeye çalışmadılar. Daha çok, fikirlerin Fransızcada nasıl ifade edildiğini, hakim edebiyat üslubunun ölçülerinin ne olduğunu görmeye çalıştılar ve oradan aldıkları derslerle dili daha sade ve daha güçlü bir hale sokmaya çalışarak Türkçenin, modern Avrupa dilleri arasında bir yer edinmesi için uğraştılar.
5. CİLDE BROWN’UN ONSOZU

Osmanlı Şiir Tarihinin bu beşinci cildinin yayımlanması, dostum Gibb’in dul eşi ve annesinin arzularıyla üzerime aldığım zorunlu görevin en önemli kısmını sona erdirmektedir; Gibb’in, kısa süren hayatını adadığı büyük eserin hazırlanması ve yayımlanmasının temin edilmesi için geçen süre altı senedir. Onun yazdığı her şey artık oryantalistler, bilim adamları, edebiyat tarihi öğrencileri ve okuyucular tarafından kolayca elde edilebilir hale gelmiştir.

Osmanlı Türkleri için ne söylenirse söylensin, samimi ve dürüst hiçbir okuyucu, onların tarih sahnesinde göründüğü 13. asırdan itibaren edebiyata karşı ilgisiz olduklarını söyleyemez. Aksine bana öyle geliyor ki zamanımızdaki en büyük hataları edebiyata fazla önem vermeleri (Burada özellikle Modern Dönemi ve bu cildin konusu olan öncüleri kastediyorum.) ve edebiyattan, edebiyatın veremeyeceği yenilik ve çözüm çareleri beklemeleri olmuştur. Son zamanlarda Gibb’den kalan, Türklerle ilgili dokümanları dikkatle inceledim; onlarla ilgili söylenenlerden hiçbiri beni Türk ediblerinin medhedilmesinde, Özellikle de Ziya Paşa, Namık Kemal Bey, Ekrem Bey, Muallim Naci, Abdulhak Hamid Bey, diğer modern Osmanlı edebiyat önderlerinin medhedilmesi ve eserlerinin muhtevalarının önemli bir kısmını içine alan kılı kırk yaran ikinci derecede öneme sahip tenkiterinde olduğundan, daha fazla etkilememiştir. Kendi kendime hep şöyle dedim: Farzedelim ki Türkler, Arap ve İran edebiyatlarıyla aynı kıymette, onlarla karşılaştırılabilecek bir edebiyata sahiptiler, peki ya Araplar ve İranlılar, edebî tenkit sanatında Osmanlı Türklerininkine yaklaşacak bir seviyeye ulaşmışlar mıydı acaba!"

Son cildin önsözünde belirttiğim gibi Gibb’in, sempati duyduğu Modern Dönemin tarihini tamamlayacak kadar yaşamamış olması büyük bir kayıp olmuştur. Avrupa’nın ilgilendiği kadarıyla bu modern Osmanlı edebiyatı bir tür adamsız ülke edebiyatıdır. Oriyantalistler bir sanat kolu olarak sadece modern olmakla kalmayıp Avrupa tarzı bir edebiyata zaman ve emek harcamakta isteksiz olurlarken Modern edebiyat akımlarını inceleyen öğrencilerin de yeni dönemin edebiyatçılarınca kullanılan dil hakkında bile az da olsa malumatları olmadığından bu dil (Osmanlıca) Arapça ve Farsça’dan daha zor bir vaziyet içerisinde kalmıştır. Bununla birlikte ben, (daha önce mütereddid olmakla birlikte) bu Modern Türk Edebiyatı’nın gerçek bir değer ve kıymeti haiz olduğunu görmeye başladım. Ne varki bu edebiyatı inceleyecek ve bir değerlendirmesini yapacak zaman bulacağımı zannetmediğim için Batı Avrupada yetişen bir Türk bilim adamının bu dönem edebiyatının tarihini tam olarak ortaya koymasını ve bir değerlendirmesini yapmasını ısrarla ümit ettiğimi burada belirtmek zorundayım.

Bu arada hâlâ öyle ümit ediyorum ki Gibb’in tamamlanmamış eseri, burada ismini zikretmek özgürlüğüne sahip olmadığım ve bir süredir bu eserle ilgilenen muktedir bir Türk edebiyatçısı tarafından tamamlansın. Yeni dönemin önderlerinin çoğuyla şahsen tanışmış, İngilizceyi ve Fransızcayı çok iyi bilen ve bu eserin tamamlanması için samîmî bir istek duyan bu zat, Gibb’in, işleyecek kadar yaşamasına fırsat olmayan dönemin önemli bir kısmını şimdiden tedkik etmiş durumdadır. Ancak İstanbul semalarına hakim olan şüphe atmosferi ve bilhassa "Genç Türkler" olarak bilinen (Modern edebiyat bağlılarının çoğu bu gruba dahildir.) zümrenin fikirlerine karşı olunması dolayısıyla onun bu görevi son derece zordur; çünkü yaşadığı sürece eserleri, modern okulun en parlak ışığı olmayı sürdürecek olan Kemal Bey’in de eserleri hükümet tarafından yasaklanmış ve İstanbul’da bulunamamaktadır. Bu sebeple ek’in zamanında tamamlanabileceğini zannetmiyorum. Ben de böyle belirsiz bir tarihin gelmesini beklemektense daha fazla gecikmeden Gibb’in kendisinin yazdığı ve R.A Nicholson’un hazırladığı indeksle birlikte Modern Dönem hakkındaki üç bölümü yayınlamak ve böylece Gibb’in eserini tamamlamayı tercih ettim. Bunu Gibb’in tercümelerini yaptığı şiirlerin orjinal metinlerini içeren altıncı cilt izleyecektir. Yukarıda dolaylı olarak kendisinden bahsettiğim Türk dostum şayet çalışmalarını bitirir ve bunlar da elime ulaşırsa altıncı cilde bir yedinci cilt ilave edilebilecektir. Şu anda altıncı cilt (antoloji)de hazır vaziyettedir ve herşey yolunda giderse seneye yayımlanmış olacaktır. Sonuç olarak yazmalar, matbu eserler ve Gibb’in not defterleri arasında yaptığım yorucu bir çalışma sonucu tercümesi yapılan şiirlerin orjinal metinlerinin istisnasız tamamını bulmaktan dolayı büyük bir memnuniyet duyduğumu belirtmek isterim.

1901 Aralık ayında yüklendiğim zor görevim hemen hemen bitmiş olduğu için sürür duyuyorum, şükrediyorum. Ancak bir üzüntüm var ki o da derin bir sevgi ve engin bir alakayla çalışmaların bir an önce tamamlanmasını gözleyen Gibb’in annesinin, eseri göremeden ölmüş olmasıdır. Yegane avuncum ise dostluğunu ve sevgisini her zaman zevk ve minnetle anacağım büyük ve samîmî bir bilim adamına çok değer verdiği bir çalışmasına katkıda bulunmuş olmamdır.

1 Ağustos 1907
Edgard G. Browne

Kendi kendime hep şöyle dedim: Farzedelim ki Türkler, Arap ve İran edebiyatlarıyla aynı kıymette, onlarla karşılaştırılabilecek bir edebiyata sahiptiler, peki ya Araplar ve İranlılar, edebî tenkit sanatında Osmanlı Türklerininkine yaklaşacak bir seviyeye ulaşmışlar mıydı acaba!"

Edgard G. Browne

Osmanlı Türkleri için ne söylenirse söylensin, samimi ve dürüst hiçbir okuyucu, onların tarih sahnesinde göründüğü 13. asırdan itibaren edebiyata karşı ilgisiz olduklarını söyleyemez.

Aksine bana öyle geliyor ki zamanımızdaki en büyük hataları edebiyata fazla önem vermeleri (Burada özellikle Modern Dönemi ve bu cildin konusu olan öncüleri kastediyorum.) ve edebiyattan, edebiyatın veremeyeceği yenilik ve çözüm çareleri beklemeleri olmuştur.

Edgard G. Browne

İlhamı artık Doğu yerine Batı Avrupadan gelen Osmanlı şiirinin Modern Dönemi ikiye ayrılmaktadır; biri hazırlık, diğeri olgunlaşma dönemi. îlki Şinasi’nin Fransız şairlerinden tercümeler yayınladığı 1859 (1275)’da başlar; ikincisi ise Hamid Bey’in Sahra’sının görüldüğü 1879 (1296)’dur.
4. CİLDE BROWN’UN ONSOZU

Dördüncü cildinin tamamlanmasıyla bizi kadîm sistemin sonuna ve hemen hemen günümüze kadar getiren, merhum dostumun Osmanlı Şiir Tarihi isimli eseriyle ilgili olarak bana düşen iş sadece gerekli düzenlemeleri yapmak olmuştur. Bu noktaya gelinceye kadar önümde duran eserde, eğer müellif biraz daha uzun yaşamış olsaydı ya ufak tefek tadilatlar yapacak ya da ilaveler yapacaktı; bunun dışında eser hemen hemen tamamlanmıştı ve sadece ehemmiyetsiz değişikliklere ya da birkaç yerde açıklamalara ihtiyaç duyuyordu. Mesela Yeni Dönem’le ilgili olarak: Yeni Dönem’de İran terkedilmiş, Fransa’ya yönelinmiştir ve Türk dili hemen hemen yeniden inşa edilmiştir. Bu dilin yapısı ve bu dili konuşanların edebî idealleri o kadar büyük bir ölçüde değiştirilmiş ki, bununla ilgili olarak müellifin dokümanları arasından sadece üç bahis bulunabilmiştir.

Bunlardan birincisi Yeni Dönemin Doğuşu" başlığını taşımaktadır. Bu bölümde dönemin karakteri, hareketin başlaması ve önemli temsilcilerinden Şinasî, Ziya Paşa, Kemal Bey, Abdulhak Hamid Bey, Ahmed Midhat Efendi, Ahmed Vefik Paşa ve Ebu’z-Ziya Tevfik Bey gibi önde gelen temsilcileri ele alınmaktadır. İkinci bölümde Şinasi (M. 1826-1871 )’nin hayatı ve eserleri; üçüncü bölümde ise Ziya Paşa (M. 1830-1880) ele alınmıştır. Bu son ciltle ilgili dokümanların yanısıra müellifin, modern dönemle ilgili olarak da pekçok müsvedde ve not defterlerinde bol miktarda tercüme ve notları bulunmaktadır.

Bayan Gibb’in, Cambridge Üniversitesi’ne cömertçe bağışladığı eserler arasında bulunan matbu ve taşbasma eserlerden de böyle bir niyeti olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bu dokümanlar arasında en değerlisi Türk şiir tarihinin tamamıyla ilgili olarak, elime geçen bir taslaktır ki, en meşhur şairlerin isimlerini, belli başlı eserlerini, onların hususiyetleriyle ilgili yorumlan içermektedir. Gibb, bu taslağı bir dostu için yazmış; o da bu bilgiyi büyük bir nezaketle bana tevdi etti. Çünkü bu notlar modern dönemle ilgili olarak yazarın maksadını gösterdiği için büyük öneme sahiptir; şüphesiz biraz daha yaşamış olsaydı eserini, mezkur konuyla ilgili son bir ciltle mütekâmil hale getirecekti. Kısa olduğu için burada nakletmekte bir sakınca görmüyorum.

Yeni Dönem (M. 1859-…)
(Bu dönemin ilhamı Avrupadan özellikle de Fransa’dan gelmektedir.)
Şinasî ( Ölümü M. 1871); az sayıda şiirleri, Fransız şairlerinden tercümeleri (1859), Manzum Masallardı bulunmaktadır. Tercüme şiirleri, Türkçe’ye bir Avrupa dilinden yapılmış ilk şiir tercümeleridir ve bu şiirler yeni bir çığır açmıştır.

Kâzım Paşa; Divan’ı, Makalid-i Aşk’ı, Bâz u Hunfesa’sı bulunmaktadır. Makalid-i Aşk, Kerbela’da şehid edilen Hz. Hüseyin için yazılmış mersiyelerden oluşmaktadır. Bâz u Hunfesa ise iki paşa için yazılmış hicivlerdir.

Hakkı Bey; Divan’ı bulunmaktadır. Şiirler Nef’i’nin üslubunu andırmaktadır.

Hersekli Arif Hikmet Bey
Nevres; Divan’ı bulunmaktadır.
Mezkur dört şair divan edebiyatı çerçevesinde şiirler yazmışlardır.

Edhem Pertev Paşa (Ölümü M. 1873) Victor Hugo ve Jean Jacques Rousseau’dan tercümeleri bulunmaktadır.

Ziya Paşa (Ölümü M. 1880), Divan’ı, Zafer-name, Harabat (antoloji)’ı bulunmaktadır. Büyük bir şairdir. Zafer-name, Ziya Paşa’nın politik ve şahsî düşmanı olan başvezir Ali Paşa hakkında yazılmış bir hicviyedir.

Abdulhak Hamid Bey; pek çok şiirinin yanısıra şu manzum piyesleri bulunmaktadır: Nesteren, Tezer, Eşber. İlk şiir kitabı Sahra’dır. Diğerleri ise Belde, Hacle, Makber, Ölü, Bunlar O’dur (Bu şiirler merhum eşinin anısına yazılmışlardır.), Bir Sefile’nin Hasbi-hali. Hamid Bey Avrupai nazım şekillerini Türkçeye ilk takdim eden şairdir. Yukarıda zikredilen manzum piyeslerinin yanısıra pekçok mensur piyesleri de vardır. Ayrıca henüz basılmamış pekçok eseri bulunmaktadır.

Kemal Bey ( Ölümü M. 1888); özellikle vatan-perverane yazılmış pek çok şiiri bulunmaktadır. Hamid’in 1879’da Sahra’sını yayımladıktan sonra Avrupai nazım şekilleriyle şiirler yazmıştır. Muhtemelen Türklerin bu dönemde yetiştirdiği en büyük şairlerinden biridir. Her türde eseri bulunmaktadır; çoğu mensurdur.

Ekrem Bey, şiirleri bulunmaktadır. Zemzeme adında üç bölümden oluşan şiirleri vardır. Hamid Bey’i izleyenler içerisinde en iyisidir. Şimdi ise genç Türk şairleri onu üstad olarak görmektedirler. Çok yazan bir şairdir, fakat şiirlerinin çoğu dergilerde ve başka yayın organlarında kalmış olup henüz bütünüyle bir araya getirilmemiştir.

Muallim Naci ( Ölümü M. 1893); modern dönemin önemli bir şairi ve münekkididir. Ateş-pare ve Şerare isimli şiirlerinin adıyla anılan iki derlemede pek çok şiiri bir araya getirilmiş ve yayınlanmıştır.

Hamid, Kemal, Ekrem ve Naci modern şiirin gerçek kurucularıdır. Kısa sürede pek çok genç erkek ve kadın şair onları izlemeye başlamıştır, fakat bu şairlerin eserlerini henüz ayrıntılı olarak inceleme fırsatım olmadı. Birkaç yıl önce Cenab Şehabeddin ve Tevfik Fikret adında iki şair Fransız sembolist ve empresyonistlerinin eserlerini kendilerine model alarak yeni bir şiir tarzı başlatmışlardır. Hamid ve Ekrem Bey hariç, bu iki yenilikçi şair muhtemelen, yaşayan en iyi Türk şairleridir.
Yukarıdaki özet Gibb’in Osmanlı Şiir Tarihi isimli eserinin son cildinin muhtevasını göstermektedir. Bunların yanısıra yazar muhtemelen, modern Türk şairlerinden Faik Ali, İsmail Safa, Hasan Suad, Celal Sahir ve Kadir gibi pek çok yazardan ve Küçük Şeylerdin yazarı Sami Paşa-zade Sezai Bey; Aşk-ı Memnu yazarı Halid Ziya Bey; İffet’in yazarı Hüseyin Rahmi; Eylül’ün. yazan Mehmed Rauf gibi pek çok yazardan da bahsedecekti. Şiir Tarihi’nin bu önemli kısmının halen yazılmamış olması büyük bir kayıp ve üzüntü vericidir; zira bildiğim kadarıyla ve eserinden de anlaşılabileceği gibi, Osmanlı şiirine gerek bilgisi, gerekse duyduğu alâka dolayısıyla, Gibb’in dışında herhangi bir Avrupalının onun gibi sağlıklı yaklaşabileceğini zannetmiyorum. Onun mezkur dört ciltte söyledikleri Osmanlı şiir tarihi ile ilgili sözleri, ebediyete kadar olmasa da uzun yıllar söylenebilecek son sözler olarak kalacaktır. Fakat onun, yeni edebiyat dönemi ile nihayete eren bu fevkalâde dönüşüme adadığı edebiyat tarihinin son cildini kim tamamlayabilecekti? Şiir Tarihi’nin baskıya hazırlama işine giriştiğim zamandan beri bu soru zihnimi işgal etmiştir. Onun eserine layık bir şekilde, bu görevin ikmal edilebileceği şeklindeki, ümidimi teyit edecek bir yol da bulabilmiş değilim.

Durum bundan ibarettir ve görevimin bitiminde üzerinde düşünülmesi gereken bir husus olarak şimdilik bir kenarda duracaktır. Elinizdeki bu ciltten başka iki cilt daha olacaktır. Beşinci cilt Gibb’in Yeni Edebiyat Dönemi ile ilgili olarak yukarıda yazdığı üç bölümü ihtiva edecektir. Ben de elimden geldiği kadar bu dönemle ilgili bazı Türk dostlarımdan elde edebildiğim bilgilerle bu cildi desteklemeye çalışacağım. Ayrıca Mr. R. A. Nicholson’un bir süredir üzerinde çalıştığı bu eserin tamamının bir indeksini de eklemeye çalışacağım. Son cilt ise önceki ciltlerde İngilizceye tercüme edilmiş olan şiirlerin orjinal metinlerini ihtiva edecek olup bütün dönemlerin en tipik şiirlerinden oluşan bir antoloji görevi görecektir.

İkinci cildin önsözünde, ayrıca üçüncü ciltte bahsettiğim iki önemli konudan yine burada da kısaca bahsetmem gerekecektir: Mr. Gibb’in kütüphanesi ve annesi bayan Jane Gibb tarafından kurulan Gibb Memorial Fonu.

Gibb’in British Museum’a tahsis edilen fevkalâde değerli yazmalar koleksiyonu 3. cildin önsözünde bahsettiğim sebeplerle benim muhafazam altında bulunmaktadır ve bu eser tamamlanıncaya kadar da kütüphaneye verilmeyecektir. 2. ciltte bahsettiğim matbu eserlere gelince, Gibb’in dul eşi bayan EJ. W. Gibb tarafından, kocasının dostlarına ve mesai arkadaşlarına dağıtılmak üzere ayrılmış; Avrupalılarca Türkiye hakkında yazılmış matbu hayli değerli bir koleksiyon da yine bayan Gibb tarafından İstanbul’daki İngiliz Sefareti Kütüphanesine bağışlanmıştır. Bununla birlikte matbu ve taşbasma eserlerin tamamı – az sayıda Farsça eserle birlikte- bayan Gibb tarafından cömertçe, Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır. Özellikle edebiyat alanında hayli zengin bu değerli koleksiyon çoğu ender bulunan 300 cilt eseri ihtiva etmektedir. Bu eserlerin pek çoğunda Gibb’in el yazısıyla notlar ve yorumlar bulunmaktadır. Bu koleksiyonun, yakında yayımlanacağını ümit ettiğim bir katoloğunu da kısa süre önce tamamlamış bulunmaktayım.
Gibb’in hatırasını yaşatmak ve eserini tamamlamak amacıyla bir fon kuran annesi 26 Şubat 1904’te vefat etmiş ve ne yazık ki hayatının sonuna kadar yakın bir ilgiyle takip ettiği; oğlunun, hayatını adadığı ve kurduğu vakfın da ilk meyvesi olacak olan eserin tamamlanmasını görmek nasib olmamıştır. Vakfın Arapça, Farsça ve Türkçe çalışmaları ilerletmek bilhassa önemli metinleri ve tercümelerin yayımlanmasını sağlamak amacıyla da mirasından hayli yüklü bir miktarı yine vakfa bağışlamıştır. Anılar serisinin altı ya da yedi cildi hazırlanmakta veya tamamlanmış durumdadır. İki eserse -Bayan Beveridge’in Babür-name’si ve benim İbni İsfendiyar’ın muhtasar Taberistan Tarihi- hemen hemen yayımlanmak üzeredir. Vakıf mütevelli heyeti, vakfın hizmet sınırları içerisine giren, yani Türk, Arap, İran medeniyeti, edebiyatı, felsefesine dair eser yayınlamak isteyen bilim adamlarıyla irtibat sağlamaktan son derece memnun olacaktır. Vakıf ya da mütevelli heyetiyle ilgili bütün haberleşmelerin adresi ilk etapta Mr. Julias Bertram, Clerk of the Trust, 14, Suffolk Street, Pall Mall East, London, S.W. şeklinde olacaktır.

7 Mayıs 1905
Edgard G. Brown

3. CİLDE BROWN’UN ONSOZU

Müteveffa EJ.W. Gibb’in Osmanlı Şiir Tarih’ni halka sunarken bu mukaddimede dostumun eseri ve hatırasıyla ilgili olarak üç ayrı konudan kısaca bahsetmek istiyorum. Bunlar: Yazarın sabrı ve ilmî çalışmalarının neticesi olan bu eser ve özellikle şimdiki kısmı ve bunu takip eden kısım; el yazmaları koleksiyonu ve bayan Gibb tarafından oğlunun hatırasını ebedîleştirmek ve hayatını adadığı bu çalışmaları devam ettirmek amacıyla Montgomerie Crescent Kelvinside, Glasgow 13’te kurulan ve cömertçe finanse edilen Trustees of the Gibb Fund’unun halihazırda yayını için çalıştığı eser. Bu üç husustan burada temas edilen sırayla bahsetmek istiyorum.

Bu cilt Kanûnî devrinin başlangıcından (1520/926), Gibb’in Klâsik dönemin tamamlanması ve geçiş devresinin başlangıcı olarak mütalaa ettiği Nâbî’nin ölümüne kadar (1712/1124) yaklaşık iki yüz yılı içerisine almaktadır. Bunun yanısıra Nâbî ile birlikte meşhur Türk şairlerinden Lâmi’î, Zâtî, Fuzûlî, Fazlî ve Bâkî gibi bazı şairleri de içine almaktadır; fakat bana göre elimizdeki cilt herşeye rağmen 1. ciltte ele alınan ilk döneme ve bundan sonraki dönemin mevzuunu teşkil edecek olan Modern dönemi de içine alan Klâsik devir sonrasına nazaran ikinci derecede bir öneme sahiptir.

Bu cilt, II. cilt gibi, baskı için son olarak yazarı tarafından gözden geçirilmemekle birlikte tamamen kendi eseridir; yalnız tarafımdan baskıya verilmeden önce orada burada mümkün olduğu kadar az da olsa tashihten geçirilmiştir. Bu önsözün yanısıra ilave ettiğim tek şey zeyllerdir; hatta burada da B Zeylinde olduğu gibi A Zeyli için de müsvedde notları zaten elimin altında hazırdı. Bu ciltte tercüme edilen her şiirin metinleri tarihi tamamlayacak olan orijinal metinler cildi için arkadaşımın açık ve dikkatli kalemiyle istinsah edilmiştir. Böylece ikinci ciltte tercüme edilen şiirlerin orijinalleri yazar tarafından çıkarılmadığı için tek tek yazmaları taramam ve zeyl kısmında bana rehber olan belirsiz kara kalem notlarından A Zeyli &‘nin yazımı son derece sıkıcı ve zor olurken B Zeyli’nin tertibi son derece kolay olmuştu.

Şimdi de eserin geri kalan kısmından ve müteakip ciltlerin genişliği ve sayısından bahsetmem gerekecektir. Kontrol edilmeyi, yeniden gözden geçirilmeyi, düzenlenmeyi ve baskıya hazırlanmayı bekleyen müsvedde malzemeler, altısı Geçiş Devri etiketli, yedisi Romantik Devir ve üçü Modem Devir olarak metinleri de içine alan on altı pakette toplanmıştır. Sabık iki devir aşağı yukarı eş zamanlı olduğundan Okullar" olarak tanımlanması herhalde daha münasip olacak ve onlara tahsis edilen on üç bölümün tertibinde, yazarın amacının bu kısmında benimsemeyi tasarladığı plânın ve özellikle bu iki okulu birbirinden ayırıp ayırcağıcağını ya da iki okulu birbirinden ayrı tutmayı tamamen imkânsız hale getirecek olan, şimdiye kadar izlenen kronolojik sırayı sürdürüp sürdürmeyeceği hususunda kesinlikle tatmin olamadığımdan bir sıkıntı olacağı kanaatindeyim. Şu durumda eserin önceki kısımlarına daha uygun ve daha kolay olmasından kronolojik sıralamayı tercih ederim. Gerçekten bu dokümanların paketleri üzerinde işaretli dönemler ve okulların isimlerinin, yazarın her halükârda taslağını çizdiği son tertibi göstermediği kanaatine vardım. Çünkü 4. cildin konusunu teşkil edecek olan 4. Dönem 1. cildin 130-132. sayfalarıyla ilişkilendirilmişti. Zira yazar bu 4. Dönem ya da Geçiş Dönemi’nin bütün hadiselerinin izahı için bu cildin baskıya hazırlanmasında duyulan gözden geçirme ve tashih gibi gözden geçirilmesi gereken bol miktarda malzeme bırakmıştı.

Pek çok şekilde bütün dönemlerin en ilginci olan ve bu dönemin hedefleri ve gerçek kıymeti hususunda yazarın engin etraflı bilgiye sahip kanaatleriyle daha da ilginçleşen 4. Dönem’de durum maalesef hiç de aynı olmamıştır. Burada yalnız üç bölümden oluşan, arkadaşımın yazdığı malzeme daha azdır: Yeni Devrin Zuhuru isimli önsöz kabilinden bir bölüm; Şinasî’ye tahsis edilen bir bölüm ve Ziya Paşa’ya ayrılan bir bölüm. Yeni okulun üçüncü büyük öncüsü ve birçok bakımdan en önemlisi Kemal Bey hakkında Gibb tarafından hacimli müsveddeler arasında, genellikle dağınık, yarım yazılmış sayfalar, tercüme parçalar, biyografi ya da tenkit notlarının arasında orada burada olan malumattan başka birşey yazılmamıştır. Bu eksikliği, hatta Londra’daki Osmanlı elçisi ve kendisi de Modern Dönemin önemli temsilcilerinden ve beni ilk defa onunla tanıştıran, Gibb’in bir dost ve mesai arkadaşı olarak büyük değer verdiği Cambridge Üniversitesi Türkçe öğretmeni Halil Halid Efendi’nin çok değerli dostlarından Abdulhak Hamid’in yardımıyla dahi bu kifayetsizliği gidermenin iktidarım dahilinde olduğunu zannetmiyorum. Gibb’in vasiyetiyle Cambridge Üniversitesine hediye edilmiş, kütüphanesindeki taşbasma ve matbu kitapların havi olduğu zengin malzemelerden, eksik olmakla birlikte, Kemal Bey ve Modern okulun yazarları hakkında bazı izahlar derleyebilirdim. Bundan dolayı ve kocasının hayatını adadığı eserin hızlı ve kolay bir şekilde tamamlanması için ve başka sebeplerle yardımlarını esirgemeyen Bayan Gibb’e sırası gelmişken en içten şükranlarımı ve takdirlerimi ifade etmek istiyorum.

Yukarıda sözü edilen ve henüz düzenlenmemiş müsveddelerin hacminden söz edecek olursak diyebiliriz ki herhangi bir ilave yapmaksızın ayrıca birbuçuk ciltlik daha bir malzeme bulunmaktadır; veya tasarladığım gibi öyle bir indeksle, tüm delileri tashih eden ve bu cildin hazırlanmasında işbirliğinden dolayı minnettar olduğum Cambridge Üniversitesi Farsça öğretim üyesi mesai arkadaşım ve halefim Mr. R. A. Nicholson’la şimdilik iki kaim cilt hazırlamakta mutabakata varılmıştır. Son olarak Şiir Tarihi’nin İngilizce ciltlerindeki tercüme şiirlerinin orijinallerinin yer alacağı bir cilt olacak, böylece de altı ciltle tamamlanmış olacaktır. Ancak en iyi şartlar altında eserin 1910’dan önce tamamlanabileceğini söyleyebilirim, aksi bir durum eserin zuhurunu daha da geciktirebilir. Gerçekte, bir ömrü kuşatacak şekilde plânlanmış büyük bir eser nasıl birdenbire onu inşa edenden mahrum bırakılır ve tamamlanması, zaten kendi işlerinin altında ezilen ve yazarın bir ömür verdiği bir mesele hakkında üstünkörü malumatı olan birinin omuzlarına yıkılır?

Şimdi üzerinde birkaç şey söyleyeceğim ikinci meseleye geliyorum. Bu, yaklaşık yirmi yıl önce büyük maliyete ve emeğe mal olan, eserinin hazırlanması için özel bir maksatla derlenip birkaç yıl önce (Sanırım evlilik zamanında) yaptığı vasiyetinde British Museum’a bıraktığı Türkçe eserlerdir. Düzenlemem için bana tevdi edilen ve buruk bir vazife addettiğim 2. ciltteki ilk mukaddimemin 15. 16. sayfalarında, kütüphanelerin, özellikle ödünç kitap vermeme şeklindeki politikalarıyla İngiltere’deki diğer kütüphanelere kötü örnek olan Oxford’daki Bodleian ve Manchester’deki John Rylands kütüphanelerini belirtmeliyim, tutumuna işaret ettim ve yazmaların müzeye tesliminin eser tamamlanıncaya kadar ertelenmesinin gerekli olduğunu ifade ettim. Geçen aya kadar (1904 şubat ayı) yazmalar Bayan E.J.W. Gibb’in korumasındaydı, fakat o zaman Bayan Gibb bunları benim nezaretime devretmek istedi; binaenaleyh şimdi oldukları yere, son cildin yayımlanmasına kadar ve son olarak British Museum’a nakledilinceye kadar Cambridge’e gönderdi. British Museum’a gitmeden önce bu benzersiz koleksiyonun bir tanıtımım II. cildin önsözünde yaptığımdan daha ayrıntılı olarak ileride yayınlanmayı düşünüyorum.

Mezkur mukaddimede bahsettiğim bir konudan, Gibb’in cömert ve asil annesi tarafından kurulan ve finanse edilen "Gibb Memorial Fonu" hakkında da burada bir ölçüde söz etmek istiyorum. Geçen cildin önsözünde bu fondan bahsettiğimde sadece bir tasarı halindeydi, fakat birbuçuk sene önce bu tasarı gerçekleşmiştir. Yıllık geliri 200 sterlini aşmaktadır ve benim de içlerinde bulunduğum Bay Amedroz, A.G. Ellis (British Museum Doğu Yazmaları bölümü’nden), Guy Le Strange, R.A. Nicholson, Dr. E. Denison Ross ve vakıf sekreteri Julius Bertram’dan oluşan ve Bayan Gibb’in onayına tabi bir kurul tarafından yönetilmektedir. Bu kurula, maksada göre paranın sarfedilebilmesi için geniş yetkiler verilmekle birlikte gelirin şimdilik genellikle metinlerin yayınlanması, tercümeler, örnekler ve benzer şekilde Türkçe, Arapça önemli eserlerin yayınlanması için kullanılmasına karar verilmiştir. Babür Şah’ın anılarının Çağatayca orijinal metniyle faksimile olarak yayımlanması vakfın ilk icraatı olmuştur. Hindli bir âlime ait olan bu yazma ödünç olarak İngiltere’ye gönderildi ve İlminsky’nin yayınladığı metinden farklı olmakla kalmayıp daha tam metni içerdiği görülmektedir. Moğol adı verilen Hind Hanedanı’nın Türk kurucusunun bu hatıratının ehemmiyeti (son derece ender olan Türkçe) yazmanın korunması ve yayımlanmasını gerekli kılmış ve Babür ve varislerinin hayatını uzun süredir hususî çalışmasının hedefi yapan Shottermilli Bayan Baveridge metnin tashih ve şerhini üstlenecekti. Kurul bu teklifi memnuniyetle kabul etti ve faksimile eseri Nops of Ludgate Hill’e teslim etti. Şimdi bütün klişeler hazır durumda, fakat kendi tecrübelerimden de anladığım kadarıyla her türlü ihtiyata rağmen noktalama gibi ufak tefek kusurların giderilmesi ister istemez çok zaman harcanmasını ve çabayı gerektirdiğinden yaklaşık altı yedi yüz sayfalık bir muhtevası olan cildin ortaya çıkışını geciktirmiştir.

Bu, ilk ve ileri seviyede bir çalışma olmakla birlikte Gibb Fonu’nun yayınlamak üzere teşebbüse girdiği tek eser değildir. British Museum’da bulunan ve Şems-i Kays adında biri tarafından 13. asrın Fars Atabeklerinden birisi için yazılan aruz, vezin, kafiye ve diğer şiir sanatlarıyla alakalı son derece ender bulunan El-Muaccem fi Maâyiri’l-Acâm adında bir yazma bulunmaktadır; yayımlanmasını, ender bulunuşu, eskiliği, Sa’dî’nin şöhret olduğu asırdan önceki ilk klâsik dönem İran şairlerince kabul edilen kaidelere ışık tutması bakımından ve pek çok Fehleviyyat’la İran ağızlarında söylenmiş muhtelif şiirleri de ihtiva etmesi bakımından tarafımızdan yayınlanmasını cazib kılan, bilhassa bunun gerçekleşmesini bizzat istediğim bir eserdir. Bu itibarla Ludgate Hill ve Beyrut Imprimerie Catholique’den fotoğrafları Donald Macbeth tarafından mükemmel bir surette alman metnin tesis edilebileceğini tahkik ettikten sonra baskıya hazırlama ve şerhetme görevini üstlendiğim bu önemli eseri yayınlamaya karar verdik ve şu sıralarda resimleri alınmaktadır.

Fon tarafından yayımlanması tasarlanan üçüncü eser, Moğollar hakkındaki önemli bilgi kaynaklarından biri olan Reşidü’d-Din Faülullah’ın Câmiud-Tevârih isimli büyük tarihinin yayınlanmamış olan kısmıdır. Kurulumuz, Paris Biblioteque Nationale Doğu Yazmaları Bölümü’nden M. Blochet’in, uzun süreden beri Moğol tarihiyle alâkalı bu büyük eserin bir kısmı üzerinde çalıştığını öğrenince yayınlanması plânlanan seriye bu eserin de dahil edilmesini teklif etti.

Teklif, Blochet tarafından kabul edildi ve ümit edilir ki doküman yakında baskıya hazır hale getirilecektir. Eser, Fon’un kıtasal acentası olan Leydenli Brill’er tarafından yayınlanacak olup Bay Bernard Quatritch de onların İngiliz acentası olmayı kabul etmiştir.

Son olarak Hind Yazmaları Dairesi’nden temin ettiğim, şüpheli ve zor kısımlarını British Museum’a ait iki yazma ile karşılaştırarak okuduğum, yayımlanmamış önemli bir eser olan İbni İsfendiyar’ın Taberistan Tarihi’nin bir yorumunun ya da özetinin yayınlanması önerilmiştir. Basılması için en kısa sürede göndermeyi ümit ediyorum. Fon gerçekte şimdilik herhangi bir yayın gerçekleştirememekle birlikte bazı önemli eserlerin yayımlanması için bütün hazırlıklar yapılmış olup birkaç yıl içinde de yayımlanmış olacak ve böylece gelecekte doğulu eserler adına geniş tecrübelerimiz olacak ve elbette Bayan Gibb’in de ümitleri gerçekleşecektir.

28 Mart 1904

EDWARD G. BROWNE

Tevfik Bey, geçmişin yamalı bohçasını dağıtma işine samimî bir niyetle başlayan bu reformcuyu bir yerde, edebiyat dilinin aykırılıklarının azraili olarak tanımlar.

Böylece Türk dilinin özünün tekamül ettirilmesi işi bütün modern okulun hedeflerinden biri olur. Bu işin gerçekleştirilmesinde sun’î bir takım kaynaklar değil tamamıyla dilin kendi kaynakları kullanılmıştır. Ancak uzun süredir dilde kullanılan ve Türkçeleşmiş olan Arapça, Farsça kelimelerin yerine hemen hemen unutulmuş Tatar sözcükleri ikame edilmeye çalışılmamıştır; ne ayna gözgü, ne de cennet uçmak yapılmıştır. Yapılan iş, şimdiye kadar tamamen ihmal edilen Türkçe dilbilgisinin bir sisteme bağlanması, yerli dilde bulunan kullanılmamış malzemenin ortaya çıkarılması ve yalnızca bölgesel olarak konuşma dilinde bulunan pek çok kelime ve kaideyi edebiyat diline sokmaya çalışmak olmuştur.

Şinasi’nin ikinci derecede yaptığı yenilik noktalama işaretlerini yazı diline takdim etmek olmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir