İçeriğe geç

Operasyon 1915 Kitap Alıntıları – Ozan Bodur

Ozan Bodur kitaplarından Operasyon 1915 kitap alıntıları sizlerle…

Operasyon 1915 Kitap Alıntıları

Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânı veremez Türkler
Ebedi hadimü’l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler!
Türk siperlerinden bir afiş yükselmeye başlamıştı.
“Kayıp yok!”
Türkler ölümle bile eğleniyorlardı…
Çakallar rüya gördü diye kurtların soyu tükenmez…
Hintli müslümanlar konusunda Hindistan coğrafyasına gönderdiği istihbarat elamanları ile çalışma yapan Teşkilât-ı Mahsûsa, Pencap bölgesinde İngilizler’e karşı başlatılacak büyük bir ayaklanmanın ön çalışmalarını hac mevsiminde Kâbe’de yapmıştı. Tarihe, İpek Mendil Komplosu olarak geçen bu operasyonda Hindistan müslümanlarınin İngilizler’e karşı hangi bölgede ve ne şekilde ayaklanacağının planı ipek mendillerin içine işlenerek istihbarat elemanları tarafından Hindistan müslümanlarına dağıtılmıştı. Bugün okuduğumuz tarihte pek anlatılmasa da bu komplo nihayetinde Hindistan’ın muhtelif yerlerinde yirminin üzerinde ayaklanma çıkmıştı. Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılarak İslâm Cumhuriyeti sıfatıyla kurulmasının tarihi derinliği de bu çalışmalara dayanıyordu. Hatta dünya savaşını kaybedip milli mücadele vermek zorunda kaldığımız yıllarda Anadolu’ya akan yardımların arkasında da bu çalışmalar vardı. Hindistan müslümanları, işgale uğrayan Türkiye’ye yardım için büyük bir kampanya başlatmıştı. Aslında kendi ihtiyacı olmasına rağmen üstündeki son kıyafetten tutun da, satacak bir şey olmadığı için uzun saçlarını kestirip perukçulara satanlara, hatta insanın ciğerini delse de esir pazarında çocuklarını satıp yeter ki Türkler ayakta kalsın diyenlere kadar pek çok müslümanın yaptığı yardımları organize eden kurumun adı ise Hint Hilafet Komitesi’ydi (Indian Committee of the Caliphate). Toplanan para miktarı 1,500.000 milyon İngiliz sterlini civarındaydı. O yıllarda 1 İngiliz sterlini 9 Osmanlı lirası, 1 lira da 6,6 saf altına denkti. Hemen Ankara’ya ulaştırılan bu para, Maliye Bakanlığı tarafından Hazine’ye değil, doğrudan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın emrine tahsis edilerek Osmanlı Bankası’na yatırılmıştı. Milli mücadele döneminde bir diğer önemli yardım da Enver Paşa’nın faaliyet gösterdiği Türkistan’dan, Buhara Türkleri’nden gelmişti. Bu yardım çok daha ciddi idi. Yaklaşık 100.000.000 altın ruble toplanmıştı. Bu paranın %80’ine Rus Devrimi’nin lideri Lenin el koymuş ve ancak 20.000.000 rublesi Ankara’ya ulaşmıştı. Büyük Taarruz’dan önce, Ankara hükümetinin mali imkânları dibe vurunca bu yardımların bir kısmı Batı Anadolu Ordusu’nun teçhizatına harcanmıştı. Kalan kısmı yine Mustafa Kemal’in tasarrufunda kaldı.Nihayetinde elde kalan yardım paralarıyla Türkiye İş Bankası kuruldu. Ancak ne hikmetse bizim çocuklarımız kendi tarihlerinde bu yardımların geçmişini “1917’de devrim yaşayan Ruslar gönderdi” diye okudu. Hatta bugün Taksim Anıtı’nda Mustafa Kemal ile birlikte duran Rus generallere bu temsil ettirildi ama aynı generallerin birkaç yıl sonra bize bu yardımları gönderen Buhara Türkleri’ni kılıçtan geçirdiğini kimse öğretmedi!
Futbol, Türkler ve istihbarat deyince atlamamamız gereken meseleler var. Önemle belirtmek isterim ki İngiliz, Fransız, Rum ve siyonistler Türkiye içinde istihbarat toplamak, göç ve toplumsal olayları tasarımlamak için birçok spor kulübü kurmuştu. Sadece bir örnekle geçecek olursak, Yunan ligi takımlarından AEK, Rum faaliyetleri için İstanbul’da kurulmuştu. Tüm bu casus faaliyetlerinin içinde Abdülhamid Han’ın Türkiye’de yapılacak operasyonlar için kurdurduğu bir kulüp vardı ki gerçek tarihi bizde pek anlatılmaz. Bu kulübün adı Bereketiko Jimnastik Kulübü’dür. Şimdiki adıyla yazacak olursak Beşiktaş Spor Kulübü! Şimdi yaslanın geriye ve tane tane okuyun. Ben size futbolun sadece yeşil sahalarda oynanmadığını anlatacağım: Türkiye’nin üç büyük kulübü açısından düşündüğümüzde; Galatasaray kulübünün kurucularını bir araya getiren etken, her birinin Galatasaray Lisesi öğrencisi olmasıydı. Fenerbahçe kulübünün kurucularını bir araya getiren etken, her birinin Kadıköylü ve ağırlıklı olarak Saint Joseph Lisesi çıkışlı olmalarıydı. Türkiye’nin ilk spor kulübü olan Beşiktaş’ın kurucularını bir araya getiren etken ise tümüne yakınının Çerkez-Çeçen asıllı ve savaşçı ruhlu gençler olmasıydı. Bir önemli etken daha var ki diğer kulüplerde bunu pek göremiyoruz; Beşiktaş’ı kuran bu gençlerin birçoğu birbiriyle akrabaydı. Şimdilerde herkes ünlü komitacı Fuat Balkan’ın Beşiktaş kulübünün bir numaralı üyesi olmasından dolayı Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün kurucusu olduğunu zannediyor. Halbuki yanlıştır. Beşiktaş’ı kuran adam kulübün dört numaralı üyesi olan Mehmet Şamil Şhaplı’ydı! Beşiktaş Jimnastik Kulübü ilk kurulduğundaki ismi Bereketiko Jimnastik Kulübü’ydü. Peki, nedir bu Bereketiko? Bereketiko, Kafkasya’nın en büyük savaşçılarından biri kabul edilen Şhaplı Kubilayko Muhammed’in torunu ve Mehmet Şamil’in de baba tarafından dedesiydi. Tam adı Bereketiko Hasan’dı ki o da namlı bir savaşçıydı. Kulübü kuran Çerkez ve Çeçen gençlerden her biri kurdukları spor teşkilatına onun Kafkasya’da nam salan ismini vermekten onur duyarak Bereketiko Jimnastik Kulübü demişlerdi! Daha sonra isim Bereketiko Beşiktaş Jimnastik Kulübü, Osmanlı Beşiktaş Terbiye-i Bedeniye Mektebi ve en son Beşiktaş Jimnastik Kulübü olarak değişecekti Yani Beşiktaş’ı kuran gençler, Kafkas dağlarının en büyük iki savaşçısı olan Kubilayko Muhammed ve Şeyh Şamil’in ortak torunuydu. Bu iki müthiş savaşçıya Kafkas halkları tarafından verilen unvan ise Kafkas Kartalı’ydı. Bu bağlamda kurucularının hepsi Çerkez ve Çeçen kökenli olan Beşiktaş’a sembol olarak kartalın seçilmesi asla tesadüf değildi. Beşiktaş’ın kuruluşuna hâkim olan güçlü Çerkez damarı hâlâ yaşıyor mu diye merak edenleriniz olabilir. Bu soruyu sadece bir isimle cevaplamak mümkün, o da rahmetli Süleyman Seba. Beşiktaş’ın iki onursal başkanından biri olan eski MİT mensubu Seba, her ne kadar biyografisinde doğum yeri Hendek yazsa da Abhazya kökenli bir Çerkez’di.
Türkler ve İslâm !
Filozofları bile çıldırtan bir konu. Ve o ruhun hayat damarı hâlâ Türkler’in elinde;
hilafet makamı ! Hindistan’da hep birlikte gördük, İngiliz dostlarımızın milyonlarca altın akıtarak yapamadığı şeyi, Abdülhamid’in Hindistan müslüman larına gönderdiği bir Kur’ân-ı Kerîm yaptı.
Türkler’in ruhu ise İslâm’dır. Bu ruh öldürülmediği müddetçe müslümanların birçoğu Türkler’e bağlı kalmaya devam edecektir
Teşkilat mahsusa’nın Filistin hücresinde görev yapan Getruda kod adlı bu Yahudi kadın bölgede faaliyet gösteren siyonistler hakkında merkeze onlarca rapor göndermişti. . Gerçek adı mı? Mina Wiezmann’dı. İsrail’in ilk cumhurbaşkanı olacak olan Haim Wiezmann’ın kız kardeşi, yine İsrail’in 7. Cumhurbaşkanı olacak olan Ezer Wiezmann’ın da halasıydı!
ne geldiyse başımıza cehaletten geldi.
Biz ötesine “bizim” dedikçe ötesi biz değildi artık!
Türkler Birinci Dünya Savaşı içinde Çanakkale’de cereyan eden çatışmaları kazanmıştı ama Mondros’tan Lozan’a uzayan süreçte Çanakkale Şehidlikleri’nin en güzel yerlerini kaybetmişti!
Türk, Halep’ten Kızıldeniz’e kadar memleketi bildiği her yerde kendisini yabancı hisseder olmuştu.
Öyle ki Osmanlı Devleti zor durumda kaldığında İngiliz propagandasının kandıramadığı birçok Hintli müslüman maddi ve manevi desteklerini esirgememişti.
Otuz üç sene saltanat sürdüm. Padişahlığım müddetince ferdin hürriyetine, şahsiyetine daima taraftar idim. Fakat gelişigüzel bir özgürlüğü hiçbir zaman hoş görmedim. Kültürümüze uymayan müstehcen yazıların ve resimlerin basin hayatına hakim olmasına asla müsaade etmedim.
Ancak at izi ile it izinin birbirine karıştığı bu coğrafyada artık tüm manzarayı daha net görmeye başlamıştı.
Sayın Pergola, ortada buz gibi bir gerçek var ki eğer biz, İsrail’i kurmak istiyorsak dostum Jabotinsky’nin savunduğu gibi Türkler’le savaşmak, hatta onları yenmek zorundayız.
Ben size futbolun sadece yeşil sahalarda oynanmadığını anlatacağım.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Engin tecrübelerim bana dünyada her kurumun, her insanın bir fiyatı olduğunu gösterdi.
Tüm Doğu Avrupa’yı gezerek Mesih’i beklemek yerine mücadele etmenin daha mantıklı olduğunu anlattı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Oldukça realistti; halkı için bir şeyler yapabilmenin yolunun kendisini geliştirmekten geçtiğini iyi kavramıştı. Bu hırsla İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca’yı çok iyi derecede öğrendi.
Zehirli bir yılanın karşısındaki savunmasız bir kuşun ürkekliğini kendine yakıştıramıyordu.
Beylerimiz denize nazır köşklerinde gününü gün ediyorlar. Savaş çıkmış, garibanın çocugu cephede ölmüş, çok mu kafa yoruyorlar zannediyorsun?
Az önce dedim ya, her yerde hain üretmek için okullar açtılar diye, bir önemli husus daha var; bu memleketin en üst düzey okullarına sızmayı başardılar. Harbiyede, tıbbiyede ve sonra mülkiyede kendi planlarına göre bir kadro yetiştirdiler.
Bu (Kur’an), müslümanların elinde kaldıkça İngilizler hiçbir zaman onlara hakim olamayacaklardır. İngiliz politikalarının uygulanabilmesi için yegane çözüm müslümanları bu kitaptan uzaklaştırmaktır!
Bana öyle geliyor ki birazdan söz edeceğim siyonist kuşatmayı torunlarımız tarih kitaplarında bile okumayacaklar.
Fransa’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın ve şimdi de Amerika’nın açtığı okullara bak hele. O çocukların düşünüşü bizden farklı, yarın düşleri ve gerçekleri de bizden farklı olacak. Elli sene sonra bizi beğenmeyecekler azizim, bizi sevmeyecekler, en kötüsü kendilerini bize ait hissetmeyecekler.
Bize düşen aziz borç asırlık zamanlardan
Tarihi temizlemek sahte kahramanlardan
N.F.K.
Ve tüm haritada Bağdat’ın, Basra’nın, Şam’ın, Kudüs’ün ve hatta Çanakkale’nin düşmesine aldırmadan direnen tek bir yer kalmıştı. Peygamber beldesinin anahtarını bir İngiliz subayına verdi dedirtmem! diye haykıran Fahrettin Paşa komutasındaki Medine!
İngiliz askerlerine nazaran daha düşük kalori ile beslenen, zeytini tane tane ve dişleri parçalayan bir peksimetle yemek zorunda kalan bu adamları çılgına çeviren şey, üstüne bastıkları siperlerin arkasında koca bir vatan olduğunu bilmeleriydi
İngiliz kurmaylar Türkler’in elinde yeterli sayıda silah ve mermi olmadığını biliyordu. Zaten Türkler hakkında bildikleri tek doğru şey buydu. Bilmedikleri en önemli şey kendilerinin home , Türkler’in ise vatan dediği şeyin sadece silah ve mermiyle savunulmayacağıydı.
Ertuğrul Koyu, Batı dominantlığında yaşanan, üstelik hiçbir işe yaramayan, anlamsız ve boş İngiliz kahramanlarına şahit oluyordu.
Art arda çekilen kurma kolları, ülkelerinden binlerce kilometre uzakta yer alan bir karaya çıkarma yapmak ve hayatlarının hiçbir döneminde karşılaşmadıkları insanların vatanlarını işgal etmek için gelen düşman askerleri için söylenen bir ölüm melodisiydi.
Bir aslanın postundan kırk tilkiye kürk yapacaklar!
NO CASUSALTİES ! ( KAYIP YOK !)
* Türk siperlerine yapılan şiddetli bombardumandan sonra kaldırılan pankart .
 “Türkiye Ruhunu kaybetti. Toprak mı ? En değersiz şeyimizdir belki de ! Belki de en değersiz şeyimizi kaybedince her şeyimizi kaybettiğimizi anladık. Ruhumuzu “ …

Cemil Meriç

Türkiye ruhunu kaybetti Toprak mı?
En değersiz şeyimiz belki de!
Belki de en değersiz şeyimizi kaybedince herşeyimizi kaybettiğimizi anladık; ruhumuzu

Cemil Meriç

Lütfen Ömer Lütfi Bey kardeşim, böyle yıpratmayın kendinizi. Sonra sağlığınıza da zararlı!
Sağlık mı? Kendimi artık hiç düşünmüyorum Hayrettin Bey kardeşim, inan. Artık sadece torunlarımızı düşünüyorum. Bu çocuklar ileride uyandıklarında, Batılı güçler bunları yaparken siz ne yapıyordunuz,diye bizden hesap soracaklar. Ne yaptınız koca devleti diyecekler! Haklı olarak mezarımıza tükürecekler!
***
Şehadet parmağını İsrailli askerlere uzatarak,
Bir gün gelecekler
diye ağlayan Gazzeli çocuğa
Birinin ölmesi için ruhun bedeni terketmesi gerekir. Türkler’in ruhu İslâm’dır.Bu ruh öldürülmediği müddetçe Müslümanların birçoğu Türkler’e bağlı kalmaya devam edecektir.
Kör bir adamla bacakları olmayan bir adam birlikte yol almak istiyorlarsa ,en makul yol kör adamın bacakları olmayanı sırtına almasıdır. Bu şekilde bacakları olmayan adam, kör olan adama yön tarif ederken kör olan da mesafeyi kat etmiş olacaktır. Türkler iki yüz yıldır bu şekilde yol aldılar. Kördüler, topaldılar ,hastaydılar ama bir şekilde mesafe alıyorlardı. Açıkçası yıllar boyunca Abdülhamid nefretiyle beklediğimiz bu ihtiraslı adamlara intikam almaları için sadece bir fırsat verdik. Sonuç ortada ; Osmanlı’da işler tam bir komediye döndü. Kör olan adamlar yön tarif ederken bacakları olmayanlar onları taşımaya çalışıyor. Çok değil, bir süre sonra ayaklarımızın önüne düşecekler, işte o zaman bize düşen şey onların canlı vücutları üzerinde lazım olan organı almaktır.O organa ister Siyon deyin ister İsrail , ama bu ameliyat şarttır.
Biz Türkler, beğenmediğiniz bu askerlerimize peygamber efendimiz’in (s.a.v) ismine hürmeten Mehmetçik deriz. Üstleri başları bakımsızdır ama her birinin göğsünde Ashâb-ı Bedir duası asılıdır.
Abdülhamid’in Ruslar’ı Japon ittifakıyla sıkıştırma planı çerçevesinde Japonca eğitimi almaya başlayan o subaylardan biri de Mustafa Kemal’di! Yamada 1931 yılında Türk-Japon Dostluk Derneği Başkanı olarak Ankara’ya gelince Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Yamada’yı Sensei yani Hocam diye karşıladı ve Hatırlar mısınız diyerek ekledi, Harbiyede Japonca dersi alan öğrencilerden biriydim
Osmanli yönetimini Batı kamuoyunda zor duruma sokmak için 5 Eylül 1876 tarihinde Bulgarlar hakkinda basilan altmış dört sayfalık o mes’um raporu kaleme alan kişi de odur. Devletimizin, ayrılmak isteyen Bulgarlar’ın
isyanlarna karşı aldığı önlemleri alçakça ve eşi görülmemiş bir zulüm olarak ifade etmiştir. Pervasız bir şekilde, hiristiyanların rahat etmesi için Türkler’in dünyadan tasfiye edilmesi gerektiğini anlatmıştır. Bizi insanlık
dışı bir örnek’ olarak nitelemiştir. Anlayacağın, azılı bir Türk düşmanıdır!l Ancak onunla alakalı en önemli husus başka bir ayrıntıdadır. 1882 yılında İngilizler’in Osmanlı coğrafyasına yerleşmek konusunda çektiği sıkıntıların
konuşulduğu Ingiliz Parlamentosu’nda konuşma kürsüsüne elinde Kur’ân-ı Kerîm ile çıkan adam da odur. Parlamento üyelerine doğru kutsal kitabımızı göstererek,
Bu, müslümanların elinde kaldıkça Ingilizler hiçbir zaman onlara hakim olamayacaklardır. Ingiliz politikalarinin uygulanabilmesi için yegâne çözüm müslümanları bu kitaptan uzaklaştırmaktır! demiştir. Gladstone’un
bu ifadeleri zamanla Ortadoğu kaynaklarına ulaşmak isteyen Ingiltere’nin saklı, ajandasındaki gizli politikasi haline gelmiştir. Bölgede kendilerini sürekli Ruslarla
karşi karşiya getirip, bu çatışmalardan devletine yaşam sahası inşa eden Abdülhamid’den nefret etmelerinin
altinda yatan sebep de budur. Abdülhamid, Islâm birligi siyaseti ile ısrarla Ingiliz politikalarına direnirken
Onlar da ısrarla Abdülhamid’in bu kurnazlıklarına karşı politika üretiyorlardı. Onun imajını lekelemek için her türlü oyunu oynuyorlardı. Mesela Ermeni isyanlarının
bastirilmasının ardından lakabı bir anda Kızıl Sultan olmuştu. Ona bu çirkin lakabı veren Glastone’dan başkası degildi.
Ruhumuzu çalan adam hahambaşı Haim Nahum.
“ Türkiye ruhunu kaybetti Toprak mı? En değersiz şeyimizdir belki de! Belki de en değersiz şeyi kaybedince her şeyimizi kaybettiğimizi anladık; ruhumuzu ”

Cemil Meriç

Kadın ve rüşvet kapıdan girince, iman bacadan çıkar
“Biz ölümden korkmayız, imanla harp eder, ölümü kovalarız!”
“Filistin çok asil ve güzel bir kadın, ama 500 yıldır Türk diye bir adamla evli!”
, Osmanlı’nın tüm dış borçlarının ödenmesi karşılığında Filistin!
“Herkesi bir kenara bırak, bir yahudi yurdu istiyorsan bu Türkler’i göz ardı etme!”
Unuttuk İlhan’ı, Kara Oğuz’u,
İşledik seni gözbebeğimize.
Bağışla ey şef’i kusurumuzu, bin küsur senelik emeğimize.
Nedense kimseler dinlemez eyvah!
O kadar saf olan dileğimizi.
Bir ümmî isen de Yâ Resûlullah,
Ancak sen okursun yüreğimizi.
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir, Cânân’ı veremez Türkler.
Ebedî hâdimül-Haremeyniniz,
Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler!
Kadın ve rüşvet kapıdan girince,imam bacadan çıkar
Sen bizi kimlere bırakıp gidiyorsun Türk?
Filistin çok asil ve güzel bir kadın, ama 500 yıldır Türk diye bir adamla evli.

Theodor Herzl

Bize düşen Aziz borç asırlık zamanlardan tarihi temizlemek sahte kahramanlardan
Kudüs, ey Kudüs! Seni unutursam sağ elim hünerini unutsun!
Ey Kudüs! Eğer seni anmazsam ve en büyük sevincimden üstün tutmazsam dilim damağıma yapışsın!
National Bank of Turkey, yaptığı siyasi ve ekonomik operasyonlarla yahudi sermaye sahiplerini ve siyonist kadroyu Filistin de kendilerine bir vatan kurmakla motive ederken , Anglo-Leovantine Banking Company de Osmanlı bürokrasisi içine çöreklenen siyonist şebekeyi harekete geçirerek İngilizler in Osmanlı petrollerine konmasının önünü açıyormuş.
Osmanlı Devleti içindeki siyasi gruplaşmaları Batılılar’ın nasıl yorumladığına hiç dikkat ettiniz mi? O adam diyor ingiliz partisine yakın, şu bakan diyor rus partisine yakın veya bu delege fransız partisinden diyorlar.Neden ? Aslında o yöneticilerin göbek bağıyla bağlı oldukları ülkeleri işaret ediyorlar. Mehmet Kâmil paşa ingiliz partisinden, Mehmed Ali paşa ise fransız. Rus ve alman partisinden olan da vardı ama koca memlekette Türk partisinden adam yoktu!!
Onun düşmanı olan adamları yan yana koyup bir de yanlarına kendimizi koyduktan sonra bu tabloya bakıp Biz ne yapıyoruz? sorusunu kendimize sormadık.
Biz ölümden korkmayız! İmanla savaşır ve ölümü kovalarız!
Kurt eniği kurt olur.
Birinci Dünya Savaşı’nı çıkaran şey Alman militarizmi değil, Osmanlı’nın paylaşılma sorunudur.
Üç Kral Oteli İsviçre Basel de ilk dünya siyonist kongresi nin yapıldığı oteldir.1680 li yıllarda yolcu hanı olarak kullanılmıştı. Avrupanın beş yıldız taşıyan en eski otellerinden biridir. Çesitli odalarında Napolyon, Kraliçe 2. Elizabeth , Picasso , Thomas Mann gibi ünlüler ağırlamıştır . Zaten ismini de bu özelliğinden alır. Dünya Siyonist Kongresi Teşkilatı nın ilk başkanı olan Theodor Herzl, otelin Ren nehrine bakan odalarından birinde kalmıştı. Bugün eşsiz manzarası ve Theodor Herzl adıyla müşterilere sunulan bu bölüm tüm otelin en pahalı odasıdır.
Bu olaydan tam 100 yıl sonra, yani 29 Ağustos 1997 de yine aynı toplantı salonunda Avrupa nın elli ülkesinden gelen temsilciler ile Avrupa İslâm Konferansı toplanmıştı. Siyonizme cevap mahiyetinde olan bu toplantıyı organize edip kongreye başkanlık eden isim ise rahmetli Necmettin Erbakan dı..
Bir aslanın postundan kırk tilkiye kürk yapacaklar.
Türkiye ruhunu kaybetti Toprak mı? En değersiz şeyimizdir belki de! Belki de en değersiz şeyimizi kaybedince her şeyimizi kaybettiğimizi anladık; ruhumuzu

Cemil Meriç

Unuttuk İlhan’ı, Kara Oğuz’u,
Işledik seni gözbebeğimize.
Bağışla ey şef’i kusurumuzu,
Bin küsur senelik emeğimize.
Nedense kimseler dinlemez eyvah!
O kadar saf olan dileğimizi.
Bir ümmî isen de Yâ Resûlullah,
Ancak sen okursun yüreğimizi.
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir, Cânân’ı veremez Türkler.
Ebedî hâdimü’l-Haremeyniniz,
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler!
Sarah büyük bir iştahla anlatmaya başladı:

Türkler gerçekten kadına karşı çok hassas bir yaradılışa sahipler. Bu hassasiyetleri yaşlı ve hürmet gösterilmesi gereken bir kadın için de, yardıma muhtaç olan küçük bir kız için de aynı. Hele güzel, alımlı ve kibar kızlarımıza karşı son derece müşfikler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir