İçeriğe geç

Onikiye Bir Var – Sancho’nun Sabah Yürüyüşü – Gülerek Ölmek Kitap Alıntıları – Haldun Taner

Haldun Taner kitaplarından Onikiye Bir Var – Sancho’nun Sabah Yürüyüşü – Gülerek Ölmek kitap alıntıları sizlerle…

Onikiye Bir Var – Sancho’nun Sabah Yürüyüşü – Gülerek Ölmek Kitap Alıntıları

İnsanlar, mantıklarının normal akışına uymayan olayları bu üç hece ile ne güzel ortadan kaldırıverirler. TE- SA-DÜF
Dakikaların değerini biz ancak yılbaşından yılbaşına anlıyor, onların geçişini ancak o gece- o da 11.55’ten 12’ye kadar- dikkatle takip ediyoruz. O da neden ? Aklımız sıra, geçen bir yılı kapayıp, gelen bir yılı açtıklarından. Yılbaşı geçince de yine alt kamaraya inip gazetemize dalıyoruz. Halbuki hangi günün hangi dakikası,bir eski yılı kapayıp yenisini açmıyor? Neden bu dikkati her günün her saatine, her dakikasına, her saniyesine çevirmiyoruz?
Çünkü, öyle değil mi, yeryüzünde hiç bir şey, istediğini ele geçirmek kadar hayal kırıcı değildir.
“Bütün çabalar boşuna… Ne yaparsa yapsın, istediği kadar havalanacağım diye çırpınsın, sonunda insanoğlu da yaralı leylek gibi rezil ve perişan yan üstü toprağa yuvarlanmıyor mu? Kaderimiz aynı: Uçamayacağını bilmek, yine de uçmaya yeltenmek”
Giden mala hayıflanmamayı öğrendiğimiz, böyle avuntular bulup çıkardığımız gün, mutluluk basamağına ilk adımı atmış sayılabiliriz.
Hem ben size bir şey söyleyeyim mu, şu satırların yazıldığı sırada Ases diye biri yok artık.
O, yalnız iki sezon oynadı. Her iyiyi aşağı aşağı çeken böyle bir ortamda daha fazla yaşatamazlardı onu da, ondan. Ya değişecek, ya futbolu bırakacaktı.
Ases, şimdi bir muslukçu ustasıdır
Madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari, geçişini iyice hissetsek.
Küçüklüğünü kabullenmek, aslında yalancı bir büyüklüğü sürdürmekten daha mi az yüreklilik ister? Evet hepsini anlatmak. Olduğu gibi, Olmadığı bir şeyi oynamak, onu iğreti ve üstüne bol gelen bir elbise gibi taşımak yerine. Bir kere de olduğu gibi görünmek. Hem de bütün o gülünç ayrıntılarıyla. Gülerek ölmek özentisine kadar,
Mahatma Gandi
Kendimi zeki bulmam. Bazı şeyleri başkalarından daha geç kavrarım. Ama buna aldırmam. İnsan zekâsının gelişmesinde bir sınır vardır. Kalbin gelişmesinde ise hiçbir sınır yoktur
Hürlüğümü korumak için bağlanmaktan korkup hep kopmaya kopabilmeye baktım..
Giden mala hayıflanmamayı öğrendiğimiz, böyle avuntu bulup çıkardığımız, bulamayınca da icat ettiğimiz gün, mutlu basamağına ilk adımı atmış sayılabiliriz.
Goethe üstadımız, Başkalarının acısını paylaşmak marifet değildir. Asıl zar olan, başkalarının başarısına sevinebilmek, başkalarının saadetine gönül dolusu katılabilmektir buyurmuş.
Vapur geri geri gitse, ulaşacağımız sahil, bu sefer de ilk kalktığımız zamansızlık ülkesi olmayacak mı? İster öne git, ister geri; dünyanın denizleri biter efendi. Madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari, geçişini iyice hissetsek.
Zaman geçiyor. Bizler zamanın içinde yüzdüğümüz halde zamanın geçişini değil de, o geçtikten sonra, sadece geçmiş olduğunu hisediyoruz.
Saatin kalitesi, kurgu mekanizmasında, yani zembereğindedir. Zemberek saatin değil, hayatın da özü, temeli. Bir bakıma, hepimiz kurulu birer saat değil miyiz? Yaşama, bir kurulma ve çözülme, bir dolma ve boşalmadan başka ne? Yaşlılıkta ölen, kurgusu biten; gençlikte ölen, zembereği bozulan.
An ânı kovalıyor, anlar sonsuzlukta eriyor.Çarşamba perşembeyi, perşembe cumayı sürüklüyor. Kasım aralık oldu, aralık ocak, ocak şubat olacak. Şubat da mart. Ve biz, karanlığın içinde şu vapur gibi zamanı yara yara ilerliyoruz. Nereye? Bir zamansızlık ülkesine doğru
İçimi, geri kalmış saat huzursuzluğu kaplardı.
İnsanlar mantıklarının normal akışına uymayan olayları bu üç heceyle ne güzel ortadan kaldırıverirler.‘Tesadüf’
Dünya ‘nın en nankör yaratığı insanla en sadık yaratığı köpek arasındaki, dünya tarihi kadar eski çözülmez sıkı fıkılık, aslında köpeğin insana değil, insanın köpeğe muhtaç oluşundan geliyor.
Goethe
Başkalarının acısını paylaşmak marifet değildir. Asıl zor olan, başkalarının başarısına sevinebilmek, başkalarının saadetine gönül dolusu katılabilmektir.
Zaman geçiyor, bizler zamanın içinde yüzdüğümüz halde zamanım geçişini değil de, o geçtikten sonra sadece geçmiş olduğunu hissediyoruz.
O da şafağa düşen aklarda, alnımızdaki kırışıklıklarda, böyle yapışan lumbago ağrılarda, nihayet hastalıkta, ölümde
Eskiden beri az yaşamaktan, erken ölmekten korkarım. Sade ben mi herkes korkar.
Bu nedenle ileri geliyor ben düşündüm ve buldum
Hayatı keşif yaşamamaktan. Hayatı keşif yaşamaktan ne anlıyorum? Sevmek, sevilmek, eğlenip yan gelmek,çubuğunu yakıp gününü gün etmek mı ? Hayır..
Keşif yaşamaktan sadece zamanın geçişini hissetmeyi anlıyorum.
İnsanlar her bakımdan saate benziyorlar. Hatta güleceksiniz belki;boş zamanlarımda öbür insanları da kendim gibi saati benzetmek en sevdiğim hayal oyunlarından biri. Tanıdıklarımı yakınlarımı bakıp bu saat olsa nasıl bir saat olurdu diye düşünüyorum.
Ne kadar değerli ne kadar hünerli olursa olsun durmuş saat sönmüş fenere benziyor.
Ne var ki durmuş saatlerin bir meziyeti hiç değilse günde iki defa doğru saati göstermesidir. Ayarsız saat bunu bile beceremez. Saatin kalitesi kurgu mekanizmasında yani zembereğindedir.
Zemberek saatin değil hayatın özü temeli.
Bir bakıma hepimiz kurulu birer saat değil miyiz?
Yaşama, bir kurulma bir çözülme, bir dolma ve boşalmadan başka ne?
Yaşlılıkta ölen kurgusu biten gençlikte ölen zembereği bozulan
“Mutluluğuna bir makul sebep aradı. Bulabilse sanki bu mutluluk daha da bir dört başı mamur olacaktı.Bulamadı.”
“An ânı kovalıyor, anlar sonsuzlukta eriyor.Çarşamba perşembeyi, perşembe cumayı sürüklüyor. Kasım aralık oldu, aralık ocak, ocak şubat olacak. Şubat da mart. Ve biz, karanlığın içinde şu vapur gibi zamanı yara yara ilerliyoruz. Nereye? Bir zamansızlık ülkesine doğru ”
“Son zamanlarda içimde, kurgusunun bitmekte olduğunu sezen bir saat çaresizliği bar.”
“Zemberek saatin değil, hayatın da özü, temeli. Bir bakıma, hepimiz kurulu birer saat değil miyiz? Yaşama, bir kurulma ve çözülme, bir dolma ve boşalmadan başka ne?”
“Yaşamak güzel şey, hanımlar beyler ” dedi. “Hele burnunu kırıp, küçüklüğünü bilip yaşamak.”
“İnsan son ânında hayatını bir baştan sona görürmüş.”
“Sakin bir deniz, sadece şairane bir imgedir. Aslında deniz durmadan huzursuzluk içindedir. Her an bir fırtına patlayabilir. Hem de en umulmadık zamanda.” Ve tecrübeli dedektif şöyle devam ediyordu: “Unutmayın ki, kötülük güneşin altında daima pusudadır.”
“Aklı normal rayda işlemeyen insan ikna edilemez. Ayrıca, aklı normal rayda işleyen insan da ikna edilemez, onur denen burnu büyük budala içimizde bağdaş kurup oturdukça.”
An an’ı kovalıyor, an’lar sonsuzlukta eriyor.
Bir müteahhit malzemeden çalarsa.
Önce yollar bozulur,
Sonra topuklar çarpılır,
Sonra kafalar yamulur.
Düzenler eciş bücüş olur.
Şurada bir yudumluk ömrü kalmış, bırak heyecanla geçirsin..
İnsanlar mantıklarının normal akışına uymayan olayları bu üç heceyle ne güzel ortadan kaldırıverirler.‘Tesadüf’
Unutmayın ki kötülük güneşin altında daima pusudadır.
Vapur, Kızkulesi açıklarında Işte Salacak’a yaklaşıyoruz. Naşurası Selimiye, şu yeşil ışık Haydarpaşa mendireği şu mavi lambalar Kordon Otelinin değil mi? Vapur yana dönüyor. Işte Kadıköy İskelesi.
Bir böyle geçişin adım adım bilincine vararak gelmek var, bir de aşağı kamarada gazete okuyup a gelmişiz diye şaşakalmak
Ömrümüz, alt kamarada gazete okuyan yolcununkine ne kadar benziyor.
İster öne git ister geri, zamanın denizleri biter efendi Madem zamanı durdurmanın çaresi yok. Madem zaman akacak. Bari, geçişini iyi hissetsek.
Politikacıları neye benzetiyorum biliyor musunuz? Topkapı müzesinde gördüğüm istenince nihavend, istenince acemaşiran makamında çalan çalgılı eski saatlere
İçimi, geri kalmış saat huzursuzluğu kaplardı.
Zaman geçiyor. Bizler zamanın içinde yüzdüğümüz halde zamanın geçişini değil de, o geçtikten sonra,sadece geçmiş olduğunu hissedebiliyoruz.
Madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari, geçişini iyice hissetsek.
İnsanlar mantıklarının normal akışına uymayan olayları bu üç heceyle ne güzel ortadan kaldırıverirler.
‘Tesadüf’
Ama zaman daha geçmeden, henüz geçerken, onun geçişini adeta gözle görür gibi şuurlu ve uyanık bir şekilde hissedebildiğimiz gün, öyle geliyor ki bana, bizden habersiz geçmiş zamanın bizde yaratabileceği bütün acı süprizleri ortadan kaldırmış olacağız.
Yağışsız bir havada yürümekten güzel şey var mı dünyada? Gel gör ki, kaldırımlar kaldırım değil. İnsanlar gibi köpeklerin de kültürü, görgüsü, düşünüş tarzı, hayat üslubu, sıkı sıkıya kaldırımlar ile orantılı.
Bir müteahhit malzemeden çalarsa,
tiki tiki praf
Önce yollar bozulur,
tiki tiki praf
Sonra topuklar çarpılır,
tiki tiki praf
Sonra kafalar yamulur,
Düzenler eciş bücüş olur.
Sonra müteahhitler malzemeden çalmaya başlar
tiki tiki praf
Şimdiye kadar neyi tuttumsa hep iğreti, parmaklarımın ucuyla, hemen, kolayca bırakabilmek için tuttum.
Madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari, geçişini iyice hissetsek.
İnsanlar, mantıklarının normal akışına uymayan olayları bu üç hece ile ne güzel ortadan kaldırıverirler.
‘Sevgi, dostluk şu dünyada o kadar az bulunan şeyler ki.’
Dünya ‘nın en nankör yaratığı insanla en sadık yaratığı köpek arasındaki, dünya tarihi kadar eski çözülmez sıkı fıkılık, aslında köpeğin insana değil, insanın köpeğe muhtaç oluşundan geliyor.
tiki tiki praf
Bütün mesele bu.
tiki tiki praf
Bütün mesele bu.
Hey gözünü sevdiğim asalet!..
Biz insanlar, bazen hayvanları bile kendimiz kadar aşağılık ve kötü niyetli yapabiliyoruz.
Madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari, geçişini iyice hissetsek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir