İçeriğe geç

Öncelikli Meseleler Fıkhı Kitap Alıntıları – Yusuf el-Karadavi

Yusuf el-Karadavi kitaplarından Öncelikli Meseleler Fıkhı kitap alıntıları sizlerle…

Öncelikli Meseleler Fıkhı Kitap Alıntıları

İnsan bedeniyle mi yoksa aklı ve ruhuyla mı insandır?
Şüphesiz kendi topraklarımız içerisinde gerçek mücadelemiz, laik ve Marksizm kalıntısı olan bu gerçek fanatiklerle olmalıdır. Bunlar ki, Batı liberalizmin’in elbiselerini giymiş bütün silah ve kalemlerini, İslami Uyanışa, onun yeniden dirilmesine, davetinin çarptırılmasına, davetçilerinin düzeninin bozulmasına karşı yapılan bir savaşa Akın etmek için seferber etmişlerdir. Bunların çabaları arasında, islami uyanıştan insanları nefret ettirmek için siyasal İslam ve radikalizm gibi kavramlar icat etmek, ülkenin kuvvetlerini asla sonu gelmeyen ve mutlaka yeniden, farklı şekilde ve değişik isim altında meydana gelecek kanlı çarpışmaların içine çekmek için, Müslümanlarla hakim sistemler arasında tefrika çıkarmak da vardır.
Nebiler ancak, halka İhsan etmek, onları hidayete erdirmek, Dünya ve ahiretlerinde onlara faydalı olmak için gönderildiler, halvete çekilmek, insanlardan uzaklaşmak ve onlardan kaçmak için gönderilmediler.
Bugün, özellikle farklılıkları kabul eden Özgür ülkelerde İslam davetinin önünde engeller bulunmamaktadır. Böylece Müslümanlar davetlerini sözlü, yazılı ve görüntülü olarak muhataplarına ulaştırabilmektedirler. Aynı şekilde farklı dillerde ve anlamaları için her toplumun kendi diliyle bütün dünyaya görüntülü yayınlar yoluyla daveti ulaştırabilmektedirler. Fakat bugün müslümanlar gerçekten de son derece ihmalkardırlar. Dolayısıyla da yeryüzü milletlerinin İslam’ı bilmemelerinden sorumludurlar.
İman, insanı, yeni bir ruh, yeni bir akıl, yeni bir azim ve yeni bir felsefe ile yepyeni bir varlık olarak inşa eder. Nitekim bu durumu biz Firavun’un sihirbazların da görmekteyiz. Hani bunlar Musa ve harun’un rabbine iman etmiş, Firavun’un baskıcılığına meydan okumuş, küçümseyerek ve üstünlük edasıyla ona şöyle demişlerdi: (Ey firavun!) Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz. Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin.

|Taha 72

Aynı durumu Hz peygamberin ashabında da görmekteyiz. Nitekim imanları onları, cahiliyeden İslam’a yani putlara tapmaktan koyun gütmekten milletleri yönetmeye, Allah’ın yolunu bulma konusunda insanlığa önderlik etmeye ve onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmaya götürmüştü.

Apaçık haramların içine düşmüşlerken insanları mekruhlarla savaşarak meşgul etmek caiz değildir.
Şeyhülislam ibni teymiye şöyle demiştir: kafir olan hakikat günahkar bidat ile evlenmiş bu evlilikten dünya ve ahiretin hüsranı doğmuştur.
Bid’at, din konusunda insanların sonradan ortaya çıkardığı ve icat ettiği şeylerdir. İster itikadi alanda, isterse ameli sahada olsun fark etmez, dinde sonradan icat edilen hususlara bid’at denir.

Bid’at iki şekilde meydana gelir:

1-Allah’ın resulü vasıtasıyla gönderdiği ve kitabında indirdiği hakikatin aksine inanmakla olur. Buna, itikadi veya kavli bid’at denir.

2-Allah’a, meşru kılmadığı ve dinde sonradan ortaya konulan şekil ve uydurulmuş hükümlere göre ibadet etmekle de bid’at meydana gelir.

Durumumuzu düzeltmek istiyorsak, bugün meşgul olmamız gereken en önemli mesele, doğru bir başlangıçla işe başlamaktır. Bu da şekil olarak değil, gerçek anlamda, aklıyla, ruhuyla, cismiyle, ahlakıyla dengeli insan yetiştirmekle olur. Dengeli bir insan yetiştirmek için onun aklını kültürle, ruhunu ibadetle, bedenini sporla, ahlakını erdemle, askerlik yönünü sertlikle, sosyal yönünü paylaşmacılıkla, siyasi yönünü bilinç ve ihtiyatlılıkla inşa etmeli ve onu hem din hem de dünya için hazırlamalıyız ki, kendisi için sâlih başkaları için de ıslah edici olsun. Böylece de Yüce Allah’ın Asr sûresinde zikrettiği dünya ve ahiret ziyanından kurtulsun.
Allah’ın indirdiği dışında bir şeyle hükmetmek, hükmedenin durumuna göre küçük ve büyük küfür diye ikiye ayrılır. Eğer kişi, Bu olayda Allah’ın indirdiğiyle hükmedilmesi gerektiğine inanır fakat isyan ederek uygulamaz, buna karşılık cezayı hak ettiğini kabul ederse bu küçük küfürdür. şayet bir hükmün Allah’ın hükmü olduğuna kesin olarak bilmesine rağmen, hükmün uygulamanın gerekli olmadığına ve istediğini yapmakta serbest olduğuna inanmışsa Bu da büyük küfürdür.
Nafileyle meşgul olup farzı ihmal eden aldanmıştır.
Dindarlar içerisinde 5, 10, 20 ve 40 defa hac yapan vardır. Bunlar her sene Ramazan ayında umre yapar, binlerce Dinar ve riyal harcarlar. Halbuki Somali gibi bazı ülkelerde insanlar gerçekten açlıktan ölmektedirler. Bosna Hersek Filistin, Keşmir ve diğer bölgelerde de insanlar toplu ölüme, tasfiye ve soykırıma maruz kalmaktadırlar. Bunlar, açları doyurmak, çıplak kalmışları giydirmek, hastaları tedavi etmek, mültecileri barındırmak, yetimleri himaye etmek, yaşlı, dul ve engellileri korumak veya kendilerini savunmak için gerekli silahları satın almak için diğer kardeşlerinin herhangi bir yardımına muhtaçtırlar.
Hz peygamber kocası seferde değilken kadının ondan izinsiz nafile oruç tutmasını yasaklamıştır. Çünkü kocanın karısı üzerindeki hakkı nafile oruç tutmasından daha gereklidir.
Bazı dindarlar görüyoruz. Bunlar gece namazı kılmak da sonra, ücretle çalıştıkları işlerine bitkin ve yorgun bir şekilde gitmekte ve vazifelerini gerektiği gibi yerine getirmemektedirler. Şayet bunlar, Allah ihsan’ı (bir şeyi en iyi şekilde yapmayı) her şeyin üzerine yazmıştır hadis-i gereğince, bir işi en iyi şekilde yapmanın farz olduğunu, o işte yapılması gerekeni yapmamanın emanete hıyanet olduğunu ve aldıkları ücretin haram yolla mal yemek olduğunu bilselerdi elbette gece namazını azaltırlardı. Çünkü nihayetinde bu namaz, Allah ve resul’ünün zorunlu kılmadığı ve nafile den öteye geçmeyen bir ibadettir.
Nebiler ancak, halka İhsan etmek, onları hidayete erdirmek, Dünya ve ahiretlerinde onlara faydalı olmak için gönderildiler, halvete çekilmek, insanlardan uzaklaşmak ve onlardan kaçmak için gönderilmediler.
Bu sebeple haddizatında faziletli bir iş olmakla birlikte Kur’an hafızlarına yapılan saygıyı abartılı bulmaktayız. Nitekim çeşitli ülkelerde düzenlenen Kur’an yarışmalarında kıymetli ödüller verilir. Bir şahsa verilen ödül onbinleri bulur. Bu da takdir ve şükran’la anılacak bir iştir. Fakat Bu ödüllerin bir misli veya yarısı hatta dörtte biri, tefsir, hadis, fıkıh fıkıh usulü, akait ve davet gibi çeşitli ilim dallarında üstün başarı gösterenlere verilmez. Halbuki ümmetin bu ilimlere ihtiyacı hafızlıktan daha çoktur, bu ilimlerin faydası daha büyük ve kapsamlıdır.
Sizden biriniz öyle bir meselede fetva veriyorsunuz ki, bu mesele Hz. Ömer’e getirilseydi kesinlikle bunun fetvasını vermek için Bedir ehlini toplardı!

|Ebu hüseyn El eşari

Kişinin cahil olarak ölmesi, bilmediğini söylemesinden daha iyidir.

|İbni sirin

İlimsiz amel edenin bozdukları düzelttiklerinden daha çoktur.

|Ömer bin Abdülaziz

Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bilgi amelin rehberi ve yol gösterenedir.
Hakkı söylemediğiniz zaman sizde hayır yoktur, söylediğinizi dinlemediğimiz zaman biz de hayır yoktur.

|Hz.ömer

Yakında, aç kurtların sofralarına saldırdığı gibi, her taraftan bir takım ümmetler üzerinize üşüşecektir. Sahabe: ya resulallah, o gün biz azınlık mı olacağız ki, üzerimize üşüşecekler?, Diye sorunca Hz peygamber (sav) şöyle buyurdu: aksine siz sayıca çok olacaksınız, fakat Selin üzerindeki köpük gibi olacaksınız, Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu çekip alacak Ve kalplerinize vehen yerleştirecek. Sahabe dedi ki: vehen nedir, ya resulallah? Hz peygamber (sav) de: dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır. buyurdu.

|Ebu davud

Eğer içinde Keskin bir akıl ve pak Bir Gönül yer almıyorsa cüssenin iriliği hiç mühim değildir.
Bir gün ibni Mesud (r.a) ağaca çıkmış, son derece ince ve zayıf olan baldırları gözükmüştü. Bunu gören sahabilerden bazıları gülmüş, bunun üzerine de Hz peygamber (sav) şöyle buyurmuştu: baldırlarının ince oluşuna mı gülüyorsunuz, canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki, elbette o baldırlar mizanda Uhut dağından daha ağırdır.

|Ebu davud

İmam Gazali, kendi dönemindekileri, eğitim görenlerin çoğunluğunun fıkıh ve benzeri ilimlere yönelmeleri dolayısıyla yadırgamıştır. O dönem öyle bir dönem ki, Müslüman memleketlerinde sadece Yahudi veya hıristiyan Doktorlar var, müslüman kadın ve erkeklerin tedavisi onlara teslim, canlar ve mahremiyetler onların önüne konuluyor, oruç tutanın orucunu bozması ve yaralının teyemmüm yapması gibi dini işlerle ilgili hükümler ise onlardan alınıyordu!
Şüphesiz ilim, amellerin tercihe şayan olanını olmayanından, Üstün olanını olmayanından, sahihini fasitinden, makbul olanını olmayanından, sünnet olanını bidat olanından ayıran ve din nazarında her amelin kıymetini ve pahasını biçen şeydir.
Nerede israf varsa orada mutlaka zayi edilen bir hakkın olduğunu gördüm!

|İbn mukaffa

Toplumun yıldızları ve en parlak isimleri, alimler, edebiyatçılar, fikir ve davet adamları değil, aksine sanatçı adı verdikleri erkek ve kadınlar, futbolcular ve benzerleridir. Gazete, dergi ve radyolarda, her ne kadar önemsiz olsa da, ancak bunlar, bunların yaptıkları, kahramanlıkları, maceraları ve haberleri konu edinilmektedir. Bunların dışında kalanlar ise tamamen gölgede, hatta sükut ve unutma vadilerinde kalmaktadır. Bir sanatçı öldüğünde yer yerinden oynar, gazete sayfaları onlardan bahseden yazılarla dolar taşar. Fakat bir alim veya edebiyatçı ya da büyük bir ilim adamı öldüğünde neredeyse onun ölümünü kimse hissetmez!
Toplumun yıldızları ve en parlak isimleri, alimler, edebiyatçılar, fikir ve davet adamları değil, aksine sanatçı adı verdikleri erkek ve kadınlar, futbolcular ve benzerleridir. Gazete, dergi ve radyolarda, her ne kadar önemsiz olsa da, ancak bunlar, bunların yaptıkları, kahramanlıkları, maceraları ve haberleri konu edinilmektedir. Bunların dışında kalanlar ise tamamen gölgede, hatta sükut ve unutma vadilerinde kalmaktadır. Bir sanatçı öldüğünde yer yerinden oynar, gazete sayfaları onlardan bahseden yazılarla dolar taşar. Fakat bir alim veya edebiyatçı ya da büyük bir ilim adamı öldüğünde neredeyse onun ölümünü kimse hissetmez
Ey bedenine hizmet eden, onun hizmeti uğrunda ne kadar gayret gösteriyorsun.
Kendisinde ziyan olan bir şeyden kar mı bekliyorsun?
Ruha yönel, onun faziletlerini Kemale erdir.
Zira sen bedenle değil, ancak ruh ile insansın.

|Ebul feth el busti

İslam ülkelerinin tamamında acayip ayrılmalar görmekteyiz. Sanat ve lüksle alakalı olan hususlar ilim ve öğretimle alakalı olanların tamamen önüne geçilmiş. Gençlikle ilgili faaliyetler de, beden eğitimine verilen önemin zihin eğitimine verilene öncelendiğini görmekteyiz. Sanki gençleri koruma ve onlara önem verme, sadece onların bedeni yönlerini korumaktan ibarettir. insan bedeniyle mi yoksa aklı ve ruhuyla mı insandır.
kendi işlerinde samimi olan bazı Müslümanların camilerle dolu şehirlerde cami yapmak için yardımda bulunduklarını gördüm. Bu kişiler bazen yarım milyon bir milyon veya daha fazla dolar veya cüneyh ödeme yükümlülüğü altına girmektedirler. Ancak bu meblağın bir mislini yarısını hatta çeyreğini İslam Daveti için küfür ve imansizliga karşı koymak için dinin yerleşmesi ve hakim olması için veya yapacak adam bulunup da mali kaynağin bulunamadığı benzer büyük hedefler için talep ettiğin vakit seni dinleyen bir kulak ya da kabulle karşılayan bir cevap bulamazsın.

çünkü onlar adamlardan oluşan bir bina değil, taşlardan oluşan bir bina yapmaya inanıyorlar.

En üstün cihat zalim bir imamın (hükumdar) karşısında doğru sözü dile getirmektir.
İnsan ilk olarak iman ile inşa edilir. Yani kalbini sahih bir akidenin etkilemesiyle olur. Bu öyle bir akidedir ki, kişinin kâinata ve insana, hayata ve âlemin Rabbine, insanın yaratıcısına, hayatı bağışlayana bakışını düzeltir.
Kalplerde imanın tohumları öyle ekilmeli ki, Rabbinin izniyle yemişlerini versin ve tevhit kelimesi olan La ilahe illallah ruhta hakikate; hayatta küfrün ve hayatın karanlıklarını darmadağın eden bir nura dönüşebilsin.
Kur’an, insanların dayanağı, dinin aslı ve İslâm’ın hayat pınarı ve kaynağıdır. Sünnet ise özellikle açıklayıcı ve beyan edicidir.
Kendin için ölümden sonra seni hatırlatacak bir şey yükselt, zira insan için hatırlanmak ikinci bir ömürdür.
Ebû Husayn el-Eşarî: “Sizden biriniz öyle bir meselede fetvâ veriyorsunuz ki, bu Hz. Ömer’e getirilseydi kesinlikle bunun fetvasını vermek için Bedir ehlini toplardı!” Demiştir. Acaba bu zat çağımızdakilerin cüretini görse ne derdi?
O halde mümin insanın gayesi daima en iyiye ve en yükseğe ulaşmak olmalıdır. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
“Allah’tan cennet istediğiniz zaman Firdevs’i isteyin. Zira o, cennetin ortası ve âlâsıdır, onun üstünde Rahman’ın arşı vardır.
(Buhari)
Zira insan için hatırlanmak ikinci bir ömürdür!!!
İslam devleti fakirlerin hakkı için savaşan ilk devlettir.
Bir sanatçı öldüğünde yer yerinden oynar, gazete sayfaları ondan bahseden yazılarla dolur taşar. Fakat bir alim veya edebiyatçı ya da büyük bir ilim adamı öldüğünde neredeyse onun ölümünü kimse hissetmez.
Aldananlar arasında farzları ihmal edip fazilet ve Nafile kabilinden olan amellerle meşgul olanlar da vardır.
Biz şeytan sizin bir düşmanınızdır. Öyleyse onu düşman edinin. (Fatır 35/6)
Başka bir şey değil, sadece iman, insana gelecekle ve sonuçla ilgili bu büyük sorunların, tatminkar cevabını verebilir. Hayata hedef, anlam ve değer katar. Böyle bir imanı olmadan bu varlık aleminde insan, yolunu kaybetmiş bir toz parçası veya kıymetsiz bir zerre olarak devam edecektir.
Dağınık küçük odunlar biriktiği zaman yakıcılığı şiddetli bir ateş tutuşturur. Önemsenmeyen küçük günahlar da böyledir.
Genel olarak bazı dindarların, özel olarak da davetçilerin, özden çok şekle ve kalp amellerinden daha çok, elbiseyi kısaltma, bıyığı kırpma, sakalı uzatma, kadın örtüsünün şekli, minberin basamaklarının sayısı, namazda kıyam esnasında el yada ayakların vaziyeti gibi bazı zahiri amellere yoğunlaşmalarına hayret ederiz. Bu ameller öz ve ruhtan çok, şekil ve görünüş ile ilgilidir. Bunların durumu ne olursa olsun dinde öncelikli bir yer tutamaz.
Bilgi amelden önce gelir, çünkü bilgi amelin rehberi ve yol gösterenidir. Fakat ilim ancak amel ile faydalı olur.
Nice ömürler vardır ki periyodu geniştir ama imkanları azdır. Nice ömürler de vardır ki periyodu kısa fakat imkanları çoktur. Kimin ömrü bereketli kılınmışsa kısa bir zamanda Allah’ın, sözlü ifadelere sığmayan ve işaret edilemeyen nimetlerinin farkına varır.
Allah’ın dini konusunda derin bilgi (fıkıh) sahibi olmanın güzelliklerinden birisi, dinin getirdiği yükümlülüklerin maksadını anlamamızdır. Böylece söz konusu hükümleri gerçekleştirmeye çalışır, dinin hedef ve maksatları ile ilişkisi olmayan hususlarda kendimize ve diğer insanlara zorluk çıkarmamış oluruz.
Kişinin bilerek yediği bir dirhem faiz, Allah katında günah olarak 36 kere zina etmesinden daha şiddetlidir.
Okumak ilmin anahtarıdır.
Akıllı, iyiyi kötüden ayırt eden değil, iki hayrın hangisinin daha hayırlı ve iki şerrin hangisinin daha şerli olduğunu bilendir .
Kendin için ölümden sonra seni hatırlatacak bir şey yükselt,
zira senin için hatırlanmak ikinci bir ömürdür.
İman, insanı yeni bir ruh, yeni bir akıl, yeni bir azim ve yeni bir felsefe ile yepyeni bir varlık olarak inşa eder.
Kâfirlerden hayvan boğazlamayı haram sayanlar bu konuda hayvanın yararını(maslahatını) hedeflemiş ve doğrudan sapmışlardır. Zira böyle yapmakla onlar,sıradan bir canlının yararını üstün canlı olan insan yararının önüne geçirmişlerdir.
İbn Mukaffa; nerede israf varsa orada mutlaka zayi edilen bir hakkın olduğunu gördüm.
İman daima kurtuluşun can simididir. İnsanın içinin değişmesi ve kalbini düzeltmesi ancak iman sayesinde olur.
İnsanların rahatsızlık verdiği ve başına belalar geldiği vakitlerde de onların içinde kalarak gerekli sabrı göstermek, onlardan ayrılmaktan daha faziletlidir. İnsanların verdiği rahatsızlığa sabretmek için onlarla iç içe olan mümin, insanların eziyetine dayanamayıp kaçan müminden daha hayırlıdır. Hayır için insanlarla senli-benli olmak, hayır için onlardan uzaklaşmaktan daha hayırlıdır. Şer için insanlardan uzaklaşmak, şer gayesiyle onlarla senli-benli olmaktan daha hayırlıdır. Eğer kişinin insanlarla beraber olmasının şerri izale edeceği veya azaltacağı bilinirse, o vakit insanlarla senli-benli olmak, uzletten daha hayırlıdır. Her halükarda en faziletli olan amel, Allah’ın razı olduğu şeyleri tercih etmek ve her vaktin münâsip vazifeleriyle meşgul olmaktır.
Allah’tan sakınmak ki bu, Allah’ın öncekilere ve sonrakileri tavsiyesidir, dünya ve ahiretteki kazançların, Fazilet ve hayırların esasıdır- aslı ve özü itibariyle Kalbe ait bir şeydir. Bundan dolayı hazreti peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem bir hadislerinde 3 defa kalbine işaret ederek şöyle buyurmuştur: Takva buradadır Buhari, Edep,57 , Müslim, Birr .32 Ebu Davud ,Edeb, 47, Tirmizi ,Birr,24 Peygamber, kalbine doğru eliyle yaptığı görünür bir hareketle birlikte bu ifadeyi 3 defa tekrarlamak suretiyle bunu akıllara ve Ruhlara yerleştirmeyi amaçlamıştır. Kur’an’da takva ile Kalbe ait kılmakla bu duruma işaret etmiştir. İlgili ayetlerden biri şöyledir: İşte bu (akılda tutulmalıdır,) kim Allah’a ait nişanelere saygılı davranırsa, bu kalplerin takvalı olmasındandır. Hac, 32.ayet
Ben, ezberin mutlak anlamda hiçbir öneminin olmadığını insandaki hâfızanın boş olduğunu söylemek istemiyorum. Bu doğru bir şey değildir. Fakat benim dediğim şudur: Ezber, sadece malumat ve hakikatlerin bir hazinesi olup daha sonra onlardan istifade etmek için yapılır. Ezberin bizzat kendisi hedef değildir. Aksine o, başkaları için bir araçtır. Müslümanların içine düştükleru yanlış ise, ezbere anlamadan daha çok önem vermeleri sebeple- haddi zatında faziletlu bir iş olmakla birlikte- Kur’ân hafızlarına yapılan saygıyı abartılı bulmaktayız. Nitekim çeşitli ülkelerde düzenlenen Kur’ân yarışmalarında kıymetli ödüller verilir. Bir şahsa verilen ödül onbinleri bulur. Bu da takdir ve şükranla anılacak bir iştir. Fakat bu ödüllerin bir misli veya yarısı hatta dörtte biri, tefsir, hadis, fıkıh, fıkıh usulü, âkaid ve davet gibi çeşitli ilim dallarında üstün başarı gösterenlere verilmez. Halbuki ümmetin bu ilimlere ihtiyacı hafızlıktan daha çoktur, bu ilimlerin faydası daha büyük ve kapsamlıdır.

Ülkelerimizdeki genel eğitimin kusurlu yönlerinden birisi de, kavrama ve özümsemeye değil de sadece ezbere dayalı olmasıdır. Bu yüzden insanlar öğrendiklerini genellikle imtihandan sonra unutmaktadırlar. Şayet eğitim ezbere değil de, kavramaya, özümsemeye ve zihnin derinliklerinde canlandırmaya dayalı olsaydı bu kadar erken kaybolup gitmezdi.

Kendi içlerinde samimi olan bazı Müslümanların, camilerle dolu şehirlerde Cami yapmak için yardımda bulunduklarını gördüm. Bu kişiler bazen yarım milyon, bir milyon veya daha fazla dolar veya Cüneyh ödeme yükümlülüğü altına girmektedirler. Ancak bu meblağın bir mislini, yarısını hatta çeyreğini, İslam Daveti için, küfür ve imansızlıga karşı koymak için, dinin yerleşmesi ve hakim olması için veya yapacak adam bulunup da mani kaynağın bulunamadığı benzer büyük hedefler için talep ettiği vakit seni dinleyen bir kulak ya da kabulle karşılayan bir cevap bulamazsın. Çünkü onlar adamlardan oluşan bir bina değil, taşlardan oluşan bir bina yapmaya inanıyorlar!
Toplumun yıldızları ve en parlak isimleri, alimler Edebiyatçılar, fikir ve davet adamları değil, aksine sanatçı adı verdikleri erkek ve kadınlar, futbolcular ve benzerleridir. Gazete, dergi, televizyon ve radyolarda her ne kadar önemsiz olsa da, ancak bunlar, bunların yaptıkları, kahramanlıkları, maceraları ve haberleri konu edilmektedir. Bunların dışında kalanlar ise tamamen gölgede, hatta sükut ve unutma vadilerinde kalmaktadır. Bir sanatçı öldüğünde yer yerinden oynar, gazete sayfaları ondan bahseden yazılarla dolar taşar. Fakat bir âlim veya edebiyatçıya da büyük bir ilim adamı öldüğünde neredeyse onun ölümünü kimse hissetmez!
Durumumuzu düzeltmek istiyorsak, bu gün meşgul olmamız gereken en önemli mesele, doğru bir başlangıçla işe başlamaktır. Bu da şekil olarak değil, gerçek anlamda, aklıyla, ruhuyla, cismiyle, ahlakıyla dengeli insan yetiştirmekle olur. Dengeli bir insan yetiştirmek için onun aklını kültürle, ruhunu ibadetle, bedenini sporla, ahlakını erdemle, askerlik yönünü sertlikle, sosyal yönünü paylaşmacılıkla, siyasi yönünü bilinç ve ihtiyatlılıkla inşa etmeli ve onu hem din hem de dünya için hazırlamalıyız ki, kendisi için Salih başkaları için de ıslah edici olsun. Böylece de Yüce Allahın Asr suresinde zikrettiği dünya ve ahiret ziyanından kurtulsun.
Pek çok kişi hz. Peygamberin şu hadisini zikreder:evlenin, çoğalın, zira diğer ümmetler karşısında sizin çokluğunuzdan iftihar ederim. Fakat hz. Peygamber, diğer ümmetler karşısında kendi ümmetinin cahilleri, fasıkları (ahlaksız ve günahkarları) ve zalimleriyle değil, ancak iyileri, Salih amel yapanları ve faydalı olanlarıyla iftihar edecektir.
Ferdi ve sosyal hayatımızda en çok tesiri olan hususlardan olan iletişim ve kültür meselesine de uygun yer vermek gerekmektedir. Bugün iletişim vasıtaları, insanların çoğunun akıl,meyil,zevk,fikri ve psikolojik yönelişlerini inşa eder hale gelmiştir. Dolayısıyla hiçbir durunda bu vasıtaların, eylem, düşünce ve yaşayış bakımından müslüman insanın ve müslüman cemaatin hayatı için İslamın en yüce referans olduğuna inanmayanların eline bırakılması caiz olmaz.
Büyük ateş küçük kıvılcımlardan oluşur.
Bu gelişen teknolojiyi öğrenmek, teknolojide ve ona ulaştıran ilimlerde üstün duruma gelmek, dinin gerekli kıldığı bir fariza ve olgunun mecbur kaldığı bir zaruret haline gelmiştir. Bugün teknoloji, Müslüman milletlerin önceliklerinin başında yer almaktadır.
Devemin yuları kaybolsa elbette onu Allah’ın kitabında bulurum!
Allah’a itaat için yapacağınız ameller konusunda dinç vakitlerinizden ve kalbinizi başka şeylerin meşgul etmediği zamanlardan yararlanın. Çünkü ancak bu durumlarda ibadetten lezzet alırsınız, usanmaz ve maksadınıza ulaşırsınız.
İbn Mesut şöyle demiştir “Bir topluluğa akıllarının ermediği bir şeyi konuşursan bazıları için fitne olur.”
Sonuç itibariyle beden insanın kılıfı ve bineğidir. İnsanın Aslı ve hakikati ise ancak aklı ve kalbidir.
iyiliği ile tanınan bir adam benimle karşılaştı bana falan şeyhin kerametlerine inanıyor musun diye sordu dedim ki bu şeyhin hayat hikayesini okumadım dedi ki işte sana onun hayat hikayesini genişce anlatan bir kitap bir zaman sonra benimle karşılaştığında görüşün nedir diye sordu Ben de kitabi okumayı unuttum dedim Tepki göstererek nasıl olur dedi Ben de şöyle cevap verdim Bu önemli bir iş değil senin arkadaşını tanımadan Öldüğüm zaman Allah bana ondan ve onun kerametlerinden soracak değil ki
Iman şubeleri hareket halindeki otomobile benzer, herbirinin görevi ve değeri vardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir