İçeriğe geç

Ölümüne Sadakat Kitap Alıntıları – Nick Hornby

Nick Hornby kitaplarından Ölümüne Sadakat kitap alıntıları sizlerle…

Ölümüne Sadakat Kitap Alıntıları

.
Duygulu olduğumu düşündü, sanırım bununla fazla bir şey söylemediğimi ve her zaman belli belirsiz sinirli göründüğümü kastediyor.

.
Duygusal müziğin büyük bir gücü vardır: Sizi ileriye taşıdığı anda sizi geri getirir, böylece hem nostaljiyi hem de umudu aynı anda hissedersiniz.

.
Zor olan, talimat kitabı olmadan ve tüm önemli parçaların nereye gitmesi gerektiğine dair hiçbir ipucu olmadan, parça parça kendinizi yeniden inşa etmeye çalışmaktır.

.
Kendi dünyamın merkeziymişim gibi hissetmiyorum bile, öyleyse nasıl başka birinin merkeziymişim gibi hissedeceğim ?

.
Bu insan kimyasının bir gizemi ve ben bunu anlamıyorum. Bazı insanlar, duyular söz konusu olduğunda, kendilerini evlerinde gibi hissederler.

.
İnsan bir günde milyonlarca şeydir.

.
İlişkilerde çalışmak zorundasın. Bir şeyler ters gittiğinde onları öylece terk edemezsiniz.

.
Kötü bir hafta geçirdim.
Ne oldu ?

Hiçbir şey olmadı. Kafamda kötü bir hafta geçirdim, hepsi bu.

İnsanlar, silahlarla oynayan çocuklar ve şiddet dolu filmler izleyen gençler için kaygılanıyorlar; bir tür şiddet kültürünün onları ele geçireceğinden korkuyoruz. Kimse kırık kalpler, reddedilme, acı, hüzün ve kayıp üzerine binlerce —kelimenin tam anlamıyla binlerce— şarkı dinleyen çocuklar için kaygılanmıyor.
.
Ayrılık gibi iyi bir derleme kaseti yapmak zordur ve göründüğünden daha uzun sürer.

Dikkat çekmek için bir katille başlamalısın.

Öyleyse bunu bir adım öteye taşımalısın ya da biraz sakinleştirmelisin. Oh, pek çok kural var.

Onun ne kadar harika olduğunu anlamak için epey bir zevk sahibi olmak lazım sanırım ve insanların çoğu buna sahip değil.
Büyüdüğümde olmak istediğim insan değilim.
.
Önce ne geldi, müzik mi, sefalet mi ?

Müziği mutsuz olduğum için mi dinledim ? Yoksa müziği dinlediğim için mutsuz muydum ?

Tüm bu kayıtlar sizi melankolik bir insana mı dönüştürüyor ?

.

.
Duygulu olduğumu düşündü, bu yüzden çok fazla söylemediğimi ve her zaman belli belirsiz kızgın göründüğümü kastettiğini düşünüyorum.

.

.
Eskiden düşünürdüm ve sona erme şeklimize bakılırsa, belki de hala yapıyorum.

Tüm ilişkilerin, sırf sizi başlatmak ve sizi huysuzluğa itmek için, bir aşk gibi şiddetli dürtüye ihtiyacı olduğunu düşünürdüm. Ve sonra, o itmenin enerjisi gittiğinde ve durma noktasına gelen bir şeye geldiğinizde, etrafınıza bakmanız ve neye sahip olduğunuzu görmeniz gerekir.

Tamamen farklı bir şey olabilir, aşağı yukarı aynı, ancak daha yumuşak ve daha sakin bir şey olabilir veya hiçbir şey olmayabilir.

.

Hangisi önce başladı müzik mi, ızdırap mı? ızdırap çektiğim için mi müzik dinliyordum? Yoksa müzik dinlediğim için mi ızdırap çekiyordum?
Zamanınızı birlikte geçirmeye değer herkesi kaybetme riskiniz vardır, tabii kaybetmek konusunda fazla paranoyaklaşıp kaybedilemeyecek, büyük olasılıkla kimseye çekici gelmeyecek birini seçmediyseniz.
.
Kendi dünyamın merkeziymişim gibi bile hissetmiyorum, peki başka birinin merkeziymişim gibi nasıl hissedebilirim ?

.

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ben kendimi dünyanın merkeziymiş gibi bile hissetmiyorum, bu haldeyken nasıl başkasının hayatının merkeziymiş gibi hissedebilirim ki?
Ben kendimi dünyanın merkeziymiş gibi bile hissetmiyorum, bu haldeyken nasıl başkasının hayatının merkeziymiş gibi hissedebilirim ki?
Genellikle doğum günlerimin tadını çıkartırım, ama bugün pek hoşuma gitmiyor. Buna benzer yıllarda doğum günleri askıya alınmalı. Doğada değilse bile insanoğlunun dünyasında bir yasa olmalı; yalnızca, hayat tıkır tıkır işlediğinde yaşlanmanıza izin veren bir yasa.
‘’O günlerde mutsuzluğun sahici bir anlamı vardı. Şimdiyse sadece can sıkıntısı var; nezle olmak ya da beş parasız kalmak gibi bir şey. Beni gerçekten darma duman etmek için benimle çok önceden beraber olman gerekirdi.’’
“Ben hayatımdan memnun olduğumu söylemedim ki. Ben iyi olduğumu söyledim, yani grip değilim, trafik kazası geçirmedim, şartlı tahliye edilmedim, ama neyse.”
“Ve çok yalnız insanlar en öfkeli olanlardır.”
Zamanınızı birlikte geçirmeye değer herkesi kaybetme riskiniz vardır
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Neredeyse otuz yılımı insanların kırık kalpler üzerine söylediği şarkıları dinleyerek geçirdim.”
Hassiktir Ne zaman bitecek bu boktan iş?
Neredeyse otuz yılımı insanların kırık kalpler üzerine söylediği şarkıları dinleyerek geçirdim, peki bunun bana hiçbir faydası oldu mu?
Bok oldu.
Bizim dışımızda herkes mutlu
Erkek olduğuma memnunum sanırım, ama bazen , yirminci yüzyılın sonunda bir erkek olduğum için mutsuz oluyorum.
ciddenn efendi, duyarlı bir herifin karikatürü gibi görünüyorum.
Hakli elbette, siktiriboktan götün tekiyim
Burada her şeyiyle tam bir dünya var;benim içinde yaşadığım dünyadan daha güzel, daha pis, daha şiddetli, daha şefkatli, daha renkli
Bir kadın, bir adamı terk eder ve adam mutsuz olur
Ben daima, kadınlarin beni kurtaracağını, beni daha iyi bir yaşama yönlendirecegini, beni değiştirip özgürlüğe kavuşturacagini düşünüyorum.
Ben hoşgörü, anlayış, tavsiye ve para istiyorum-sıralama önemli değil –
Kadınlarla aram iyiyse, bugün nedeni sahip olduğum erdemle değil sahip olamadığım kusurlardir.
Sizin ilk aşkınız hüsranla sonuclandiginda paramparça olmaya yatkın birine dönüşmemesi mümkün mü?
Dövme yaptıracak bir tip olmadığımi söylemeliyim;hiçbir zaman rock’n-roll cehenneme kadar yolun var yozluguna ya da bira göbekli, kaslı bir vücuda sahip olmadım.
ve seks bile istemedim;özellikle seks istemedim. Tanrım lütfen seks olmasındı, yetmişlerin başlarının en pis ve en ürkütücü icadiydi o
O günler geçti gitti. Cehenneme kadar da yolları var.
biz birbirimizi perişan edemeyecek kadar yaşlıyız;bu da kötü değil iyi bir şey.
insan mükemmel olandan çok yolunda gitmeyenler hakkında fikir sahibi olmaya daha yatkın.
Sormak istediğim bir sürü şey var, ama hepsi de aslında cevabını istemediğim sorular.
Zalim ve belirsiz bir dünyada güvenecek bir şey edinmek için birbirimize bel bağlıyoruz.
-sinirli bir kahkaha atıyor sanki ben geri zekalıymışım gibi, belki de öyleyim, ama onun düşündüğü biçimde değil-
‘Herkes ne seviyorsa onu dinlesin’ sözünün Fleming’in yeni cesur dünyasında adamı ipe götürecek türden bir düşünce olduğunu sanıyordum.
Herkesin inancı zaman zaman sınanmak ister.
Hangisi önce başladı müzik mi, ıstırap mı? Istırap çektiğim için mi müzik dinliyordum? Yoksa müzik dinlediğim için mi ıstırap çekiyordum?
İki tür adam vardır: telefon edenler ve etmeyenler; ben ikincisinden olmayı tercih ederdim, gerçekten ederdim. Onlar adam gibi adamlardır; kadınların bizim yüzümüzden ağlayıp inledikleri zamanlarda akıllarından geçirdikleri adamlar.
Olup bittiği zaman her şeyi görebiliyorum -geçmiş konusunda çok iyiyim.
Anlayamadığım şey şimdiki zaman.
Akıntıya kapılmanızı önlemek için mümkün olduğunca çok ağırlığa ihtiyacınız var; etrafınızda insanların bulunmasına, bir şeylerin sürüp gitmesine ihtiyaç duyuyorsunuz, yoksa yaşam, paranın suyunu çektiği, seti, mekanı ya da yardımcı oyuncuları olmayan, sadece tek başına bir adamın yapacak hiçbir şeyi ya da konuşacak hiç kimsesi olmadan gözlerini kameraya dikip öylece durduğu bir filme benziyor.
İnsanlar, silahlarla oynayan çocuklar ve şiddet dolu filmler izleyen gençler için kaygılanıyorlar; bir tür şiddet kültürünün onları ele geçireceğinden korkuyoruz. Kimse kırık kalpler, reddedilme, acı, hüzün ve kayıp üzerine binlerce şarkı dinleyen çocuklar için kaygılanmıyor.
Tanıdığım en mutsuz insanlar, pop müzikten en çok hoşlananlardır ve bu mutsuzluğa pop müziğin yol açıp açmadığını bilmiyorum ama, bildiğim bir şey var ki insanlar mutsuzluk üzerine yazılmış şarkıları mutsuzluğu yaşamaya başladıklarından çok daha uzun zamandır dinliyorlar.
Tüm enerjini hayatın bir kısmına yöneltip, sonra birdenbire bunun yalnış kısım olduğunu fark edivermek zordur.
Bana öyle geliyor ki müziği (ve kitapları ve sinemayı ve tiyatroyu ve hissetmenizi sağlayan herhangi bir şeyi) varlığınızın merkezine yerleştirirseniz aşk hayatınızı hale yola koymak, onu bitmiş bir ürün gibi düşünmeye başlamak size uymaz. Onu kurcalamak, canlı ve çalkantılı tutmak zorundasınızdır; onu parçalarına ayrılana dek kurcalamalı ve ilmek ilmek sökmelisiniz ki en baştan başlamaya mecbur kalın. Belki de bizim gibiler, bütün gün duygusal şeyler sindiren insanlar, hayatı yüksek perdeden yaşıyor ve bunun bir sonucu olarak da kendilerini hiçbir zaman tümüyle mesut hissetmiyorlar: ya mutsuz ya da coşarcasına, sırılsıklam mutlu olmak zorundayız; ama dengeli, sağlam bir ilişki sırasında bu ruh hallerini yakalamak oldukça zor oluyor.
Duygusal müziklerde sizi hem geçmişe hem de geleceğe sürükleyen muhteşem bir yan var; böylece, aynı anda hem geçmişe özlem duyuyor, hem de umutla doluyorsunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir