Fyodor Dostoyevski kitaplarından Ölüler Evinden Anılar kitap alıntıları sizlerle…
Ölüler Evinden Anılar Kitap Alıntıları
&“&”
..manevi yoksunluklar, bütün maddi azaplardan çok daha ağırdır.
Bir insanı ezip mahvetmek, ona en korkunç bir katilin bile duyunca titreyeceği kadar ağır bir ceza vermek isteyenlerin, insana yaptığı işin tamamen anlamsız, faydasız olduğu duygusunu vermesi yeterlidir.
İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir.
Belki yanılıyorum, ama herhangi bir kimse hakkında, yalnızca gülüşüne bakarak hüküm vermek kabildir bence; onun için hiç tanımadığımız birinin gülüşü daha ilk karşılaşmanızda hoşunuza giderse karşınızdakinin iyi bir adam olduğundan tereddüt etmeyiniz.
Duyduğuma, okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliğe delaletmiş.
Sen ne satıyordun?
— Her şeyi, bazen kendi uydurduklarımı.
— Her şeyi, bazen kendi uydurduklarımı.
— Seni Bender vebası seni!
— Sibirya ülserine tutulasın!
— Boynuna Türk kılıcı insin!
— Sibirya ülserine tutulasın!
— Boynuna Türk kılıcı insin!
Sürgün hayatında hürriyet yokluğundan ve zorla çalıştırmadan başka, belki diğerlerinden daha korkunç bir azabın olduğunu zamanla öğrendim: Zorunlu ortak hayat.
Bir keresinde aklıma şöyle bir fikir
geldi: Bir insanı ezip mahvetmek, ona en korkunç bir katilin bile duyunca titreyeceği kadar ağır bir ceza vermek isteyenlerin, insana yaptığı işin tamamen anlamsız, faydasız olduğu duygusunu vermesi yeterlidir.
geldi: Bir insanı ezip mahvetmek, ona en korkunç bir katilin bile duyunca titreyeceği kadar ağır bir ceza vermek isteyenlerin, insana yaptığı işin tamamen anlamsız, faydasız olduğu duygusunu vermesi yeterlidir.
Belki bunlar da ötekilerden, yani duvarların
dışındakilerden daha kötü değildirler.
dışındakilerden daha kötü değildirler.
Ah, domuz kader bana
ne oyunlar oynadı!
ne oyunlar oynadı!
-Demek paranız var ha? Demek keseniz dolu, ha?
Ne ötüp duruyorsun kuş gibi?
— Kuşum ya, ne olacak?
— Ne kuşusun?
— Öyle kuş işte.
— Ne kuşu?
— Öyle dedik ya.
— Kuşum ya, ne olacak?
— Ne kuşusun?
— Öyle kuş işte.
— Ne kuşu?
— Öyle dedik ya.
Ne diye her yere burnunu
sokuyorsun! Çekilsene be!”
— Nasıl? Aldın mı ağzının payını?
sokuyorsun! Çekilsene be!”
— Nasıl? Aldın mı ağzının payını?
Tanrı bile unutmuş seni,yat da geber! Ona buna sataşma!
Ne demeye sürgüne gelirsiniz, çay
içmeye mi? Çay içmeyi mi, ha?
Cevap versenize be!..
içmeye mi? Çay içmeyi mi, ha?
Cevap versenize be!..
..burada da kötü insanların yanında iyi insanlar da bulunuyor.
Sürgün bebek gibidir; ne görse ister..
Kanuni ve tabii bir şekilde mülk sahibi olamayan, işsiz insan yaşayamaz; ahlakça düşer, hayvanlaşır. Bunun için hapishanede herkes tabii bir ihtiyaçla, bir çeşit kişisel korunma duygusuyla kendisine bir sanat, bir uğraşı bulurdu.
Evet, suç belirli, basmakalıp bir görüşten doğmaz sanırım; suç felsefesi tahmin edildiğinden biraz daha güç anlaşılır.
İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir.
İnsanın ait olmadığı bir çevrede yaşamasından feci bir şey olamaz.." Ölüler Evinden Anılar, Dostoyevski
Eğer bir insanı tümüyle ezmek, yıkmak istiyorsanız, ona en dehşet verici katili bile titretecek türden korkunç bir ceza verecekseniz, o zaman ona kesinlikle, her açıdan yararsız ve anlamsız bir iş vermek yeter.
Sonsuza dek içinde dışlanmışlık
ve yalnızlığın acısını çekecektir…
ve yalnızlığın acısını çekecektir…
Ulu Tanrım, acı bizlere, merhamet et!
İnsanın, ne derece büyük olursa olsun, her türlü felâkete alışıvermesi, ürkütüyordu beni….
Fakat gerçeğin etkisi bilinenlerden, duyulanlardan çok daha başka oluyor.
Bir amaç ve içinde bu amaca ulaşma isteği olmadan hiç kimse yaşayamaz.
Bugünkünün benzeri kaç bin gün daha beni bekliyor?
manevi yoksunluklar, bütün maddî azaplardan çok daha ağırdır….
Suçu kaderlerine atarlardı…
Beni neden sarhoş evlendirdiniz!
Ruhum, şekerim."
Olgun, ama çok yakışıklı, çok zeki bir adamdı.
Hürriyet, yeni hayat, yeniden doğuş… Ah ne tatlı bir an bu!
İnsanlar için başarı ne kadar önemli…
Yaşıyoruz desek değil, öldük desek o da değil…
Yüzlerce arkadaş arasında bulunduğum halde, kendimi ne kadar derin bir yalnızlık
içinde hissettiğimi hatırlıyorum.
içinde hissettiğimi hatırlıyorum.
Yalnız, ta içimden gelen bir dirilme, yenilenme, yeni hayata kavuşma isteğinin
umutlanmak için kuvvet, sabır verdiğini iyi hatırlıyorum. Ben de dayandım zaten; bekledim, her geçen günü sayarak bekledim…
umutlanmak için kuvvet, sabır verdiğini iyi hatırlıyorum. Ben de dayandım zaten; bekledim, her geçen günü sayarak bekledim…
— Önce öğren, sonra konuş, daha iyi!
Aklıma cehennemin de mutlaka buraya benzeyeceği düşüncesi gelmişti."
Ama insan yedi canlıdır! İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir…..
Ruh ve şahsi gelişim asla belli ölçülere vurulamaz.
…ufak bir sevgi işareti bekleyerek herkesin gözünün içine bakardı. Ama uzun yıllar boyunca benden başka kimseden sevgi görmemişti.
Olgun, ama çok yakışıklı, çok zeki bir adamdı.
— Karga karganın gözünü oymaz!
Hiç insan öldürmediği halde , bir katilden daha cani insanlar gördüm , umudumuzu öldürenleri gördüm . "
Zorlayan yok; güle güle git..
Göğün sonsuz maviliğindeki parlak ve sıcak güneş..
“Ruhum, şekerim.”
Bu prangaların yıllardır ayağımda olduğuna inanmak çok güçtü…
Herkesin dediğine ne bakıyorsun. Canın isterse…
Yaşarken canlıya benzer bir yanımız yok..
En zorlu bu günlerimde bana ruhsal yönden büyük acılar çektirdi…
Hayır, ben yaşamak istiyorum ve yaşayacağım..
Öyle de battım, böyle de..
Anlaşılacağı gibi, herkesin bir şeylerle oylanması gerekiyordu…"
Asker yârim olsun , varsın kaburga kemiğim kırılsın!
Fakat gerçeğin etkisi bilinenlerden, duyulanlardan çok daha başka oluyor…
Hiç insan öldüremediği hâlde, bir katilden daha cani insanlar gördüm, umudumuzu öldürenleri gördüm….
Çocuklar gibi sevinirler, sonra da çocuklar gibi sevmeye başlarlardı…
İnsanın, ne derece büyük olursa olsun her türlü felakete alışıverdiğini daha o zamanlar sezmeye başlamak da ürkütüyordu beni. Ama bütün bunlar şimdiden düşünülecek şeyler değildi; şimdi çevremdeki her şey aykırı, her şey korkunçtu."
zehirli, bana işkence eden bir keder gitgide içime kaplıyordu…
Gülü seven, dikenine katlanır..
Başında saç olsa, üzüntüsünden yolardı kesin..
Hayır, ben yaşamak istiyorum ve yaşayacağım.
Söz arasında şunu da söyleyeyim ki, çay ilk zamanlar, aşağı yukarı biricik gıdamdı.
zehirli, bana işkence eden bir keder gitgide içime kaplıyordu.
Fakat gerçeğin etkisi bilinenlerden, duyulanlardan çok daha başka oluyor.
Yineliyorum: Sürgün hayatımın ilk günlerini benim için en çekilmez hale getiren oydu. İçine düştüğüm bu çirkeflik ve alçaklık beni korkutuyordu. Buradaki her şeyi, herkesi iğrenç ve aşağılık sanıyordum. Ama herkesi A. gibi sanmakla yanılmışım.
Günahkâr da olsan, sana merhamet etmeliyim.
Çünkü insancıllık, şefkat, hastaya karşı
kardeşçe merhamet göstermek, hasta için çoğu zaman ilaçtan daha gereklidir.
kardeşçe merhamet göstermek, hasta için çoğu zaman ilaçtan daha gereklidir.
— Hadi gidelim!
Para güvercin misali, bir konar başına, bir uçar gider!