İçeriğe geç

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine Kitap Alıntıları – Arthur Schopenhauer

Arthur Schopenhauer kitaplarından Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine Kitap Alıntıları

Bütün budalaların başına gelen en büyük bela fikirlerle ilgilenmemeleridir ve can sıkıntısından kurtulmak için sürekli olarak gerçekliklere ihtiyaç duymalarıdır.
Dar kafalı insan aslında en mutlu insandır, her ne kadar talihinde gıpta edilebilecek hiçbir şey yoksa da
Ruh zenginliği yegâne hakiki zenginliktir, çünkü diğer bütün zenginlikler beraberinde kendilerinden daha büyük dert ve bela getirirler.
Okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, insanın canlı canlı gömülmesidir.
Herhangi bir duygu veya heyecanla renklenmediği kadarıyla günlük olağan hayat yavan ve usandırıcıdır: ve eğer herhangi bir heyecanla hareketlenirse çok çabuk acı verici hale gelir.
Cahil insanların boş saatleri ne kadar acınaklıdır!
Bir ahmağın hayatı ölümden daha berbattır.
İnsan ki çok zor toplanır, fakat kolayca dağılıverir.
İnsanın yapıp ettikleri değildir sadece zamanın tutsağı, bir yanıyla insan da dahil olmak üzere dünyadaki her bu tutsaklığa dahildir.
Eğer bu hayat gerçekten güzel olsaydı, herkes büyük bir sevinçle uyanır ve hiç istemeyerek uyurdu; oysa durum bunun tam tersi.
Başkalarının düşüncelerini okumak, kişinin davet edilmediği bir yemeğin artıklarını alması yahut bir yabancının yırtık dökük elbiselerini üzerine geçirmesi gibidir.
Eğitimli öğrenimli insanlar kitapların içindekileri okuyanlardır. Düşünürler, dâhiler ve dünyayı aydınlatıp insan soyunun ilerlemesine katkıda bulunmuş olanlar, doğrudan tabiat kitabından yararlananlardır.
Bir insan bilmediği bir şeyi zihninde evirip çeviremez, düşünemez; bu yüzden önce bir şeyi öğrenmelidir; fakat bir insan ancak üzerine düşündüğü şeyi bilir.
Üslup bir kimsenin bütün fikirlerinin, ne kadar çeşitli olursa olsun yoğrulup şekillendiği hamurdur.
Üslup zihnin fizyonomisidir ve mizaç yahut kişilik için bedenin fizyonomisinden daha güvenli bir ipucu sunar.
Yürümek için baston ne ise, düşünce için Kalem de odur, fakat nasıl ki insan en kolay bastonsuzken yürürse, en kusursuz biçimde de elinde kalem yokken düşünür.
Honorayprovecho no caben en un saco. (Onur ve para aynı keseden bulunmaz) İspanyol Atasözü
Yazar sayfayı doldurmak için yazmaya tevessül eder etmez okuru aldatmaya başlamış demektir.
Optimus magister bonus liber: En iyi öğretmen iyi bir kitaptır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İnsan nazarında dünya dünyalığını zamanın göz açtırmamasında bulur, bir Arap darbımeselinde söylendiği gibi, insanın yapıp ettikleri değildir sadece zamanın tutsağı, bir yanıyla insan da dahil olmak üzere dünyadaki her şey bu tutsaklığa dahildir.
İnsan olmak ve insan olarak kalmak giderek zorlaşıyor.
İnsan ne ise ve ne olacaksa sevgi sayesinde olur ve sevgiyle olacaktır: olmaya yazgılı olduğu şeyin yükünü yüklenmekten yüksünmeyerek (amor fati). Ve onun ikiz kız kardeşi olan samimiyetle. Ve hepsine kol kanat geren hakikatle.
İnsan birine kendini kul köle ederken onunla daha üstün bir bilgiye, daha üstün bir erdeme ulaşacağına inanıyorsa eğer, bunda hiçbir küçülme yoktur. Gönüllü köleliğin de gerçekten biricik utanılmayacak şekli erdem uğruna köleliktir.
Dünyada kitaplardan daha tuhaf satış metalarına rastlamak galiba imkânsızdır: Anlamayan kimseler tarafından basılır, anlamayan kimseler tarafından satılır, anlamayan kimseler tarafından okunulur, hatta tetkik ve tenkit edilir; ve şimdilerde artık onları anlamayan kimseler tarafından kaleme alınmaktadır. Lichtenberg
Mevcut edebiyatımızın tümünün neredeyse yüzde doksanı halkın cebinden birkaç kuruş aşırmaktan başka bir hedef gözetmez .
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz, büyük bölümü itibariyle kaybolur.
Sefalet ve ihtiyaç yoksul insanı sınırlar; onun işi yahut uğraşı bilgisinin yerini alır ve düşüncelerini işgal eder.
Gerçek ihtiyaçlar olmaksızın gerçek zevklerden söz edilemez.
Ruh zenginliği yegâne hakiki zenginliktir, çünkü diğer bütün zenginlikler beraberinde kendilerinden daha büyük dert ve bela getirirler.(Lukianos)
Yalnızlık hoş, serbest zaman en yüksek iyi, diğer her şey lüzumsuz, hayır hatta bir yüktür.
Dünyadaki bütün akıllar biraraya gelse akıldan nasip almamış birisi için hiçbir kıymet ifade etmez.
Neticede herkes yalnız kalır ve önemli olan şey yalnız kalanın kim olduğudur.
Sıradan insanlar sadece zamanlarını nasıl harcayacaklarını düşünürler; herhangi bir yeteneğe sahip insan onu kullanmaya çalışır..
İnsanın bu dünyadaki seçimi bir yandan yalnızlığın, diğer yandan bayağılığın ötesine çok fazla geçmez.
İhtiyaç içerisinde bulunmak ve sefalet, ıstırap üretir.
Talih insafsız ve acımasızdır, ve insanlık acınacak durumdadır.
Gürültü ve şamatayla sesini en fazla duyuran budalalıktır.
Dünya sefalet ve ıstırapla doludur; ve eğer bir insan bunlardan yakasını kurtarırsa, bilsin ki can sıkıntısı her köşe başında pusuda beklemekledir.
Herkes aklını kullanmak yerine inanmayı tercih eder.
Yürümek için baston ne ise düşünce için kalem de odur, fakat nasıl ki insan en kolay bastonsuzken yürürse, en kusursuz biçimde de elinde kalem yokken düşünür. İnsan ancak yaşlanmaya başladığında bir baston kullanmayı ister, (baston artık onun için bir yük değil, bir yardımcıdır) kalem de böyledir.
bugünün edebiyatının içler acısı durumunun baş müsebbibi kitapların para kazan­mak için yazılıyor olmasıdır. Para ihtiyacı içerisinde olan her­kes oturup bir kitap yazıyor ve halk da para verip onu satın alacak kadar budaladır. Bunun ikinci sonucu dilin yıkımıdır.
Gerçek bilgi sahibini hiçbir zaman kibirlendirmez, şüphesiz bu temeli sağlam bir düşüncedir.
Gerçek bilgi sahibini hiç bir zaman kibirlendirmez,şüphesiz bu temeli sağlam bir düşüncedir
Bir insan her zaman oturup okuyabilir,fakat düşünemez
Hiç bir zaman kötü kitaplar çok az ya da iyi kitaplar çok fazla okunmaz:Kötü kitaplar zihin için zehir mesabesindedir,aklı harap ederler.İyi olanı okumak için kötü olanı hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli:Çünkü hayat kısa ve hem zaman hem dinçlik insan için sınırlı
Bir insanın okuduğu her şeyi muhafaza etmesini istemek,yediği her şeyi midesinde muhafaza etmesini istemekten farksızdır.Yediği şey onu bedenen, okuduğu şey de zihnen beslemiştir ve o bunlarla ne ise o olmuştur.Nasıl ki,beden kendisiyle türedeş olanı hazmederse,bir insan da kendisini ilgilendiren-dikkatini çeken şeyi muhafaza edecektir;bir başka deyişle kendi düşünce sistemiyle örtüşen yahut amaçlarına denk gelen şeyi bünyesinde alıkoyacaktır
ahmaklar için yazanlar her za­man karşılarında geniş bir dinleyici kitlesi bulurlar
Çok bilgelikte çok keder var; ve bilgisini arttran kede­rini artırır
dar kafalı insan aslında en mutlu insandır, her ne kadar talihin­de gıpta edilebilecek hiçbir şey yoksa da
Sıradan insan hayatının mutluluğunu kendi dışındaki şeylere, mala mülke, şana şöhrete, kadın ve çocuklara, dostlara, cemiyete ve benzerine bağlar, dolayısıyla bunları kaybettiği yahut hayal kırıklığına uğratıcı bulduğu zaman, mutluluğunun temeli çöker. Bir başka deyişle onun çekim merkezi kendi dışındadır; her heves ve arzuya bağlı olarak bu mütemadiyen yerini degiştirir. Eger bayağı bir insansa, bir gün bu onun sayfiyedeki evi olacak, bir başka gün yeni satın aldığı atlar olacak ya da dostlara ziyafet vermek yahut seyahat etmek olacaktır-sözün özü lüksle, şatafatla dolu bir hayat Bunun sebebi zevkini kendi dışındaki şeylerde arıyor olmasıdır. Kuvveti sıhhati gitmiş birisi gibi kaybettik­lerini macunlarla ve ilaçlarla yeniden ele geçirmeye çalışır, oysa yapması gereken kaybettiklerinin hakiki kaynağını, kendi hayat gücünü geliştirmektir.
Akıllı adam her şeyden evvel ıstıraptan ve tacizden (ha­rici sıkıntıdan) azâde olmak için çabalayacak, sessizliği ve boş vakti, dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklen­medik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır; ve böylelikle sözüm ona hemcinsle­riyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra, münze­viyane bir hayatı tercih edecektir, hatta eğer büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir.
Çünkü bir insan ne kadar kendi kendisine yeterse, baş­ka insanlara o denli daha az gereksinim duyacaktır had­dizatında başka insanlar da ona o kadar az tahammül edebilecektir. Yüksek bir zihin düzeyinin bir insanı top­lum dışına itebilmesinin nedeni budur. Doğrudur, eğer zihnin niteliği nicelikle telafi edilebilseydi, bu insanların büyük dünyasında bile yaşama zahmetine değerdi; fakat şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı adam etmez.
Haricen, ihtiyaç içerisinde bulunmak ve yoksunluk ıstırap üretir; buna karşılık eğer bir in­san sahip olması gerekenlerden daha fazlasına malikse bu se­fer de yakasını can sıkıntısına kaptırır. Dolayısıyla aşağı sınıfta­kiler günlerini ihtiyaçları tedarik için sürekli bir mücadele ile, bir başka ifadeyle, ıstırapla geçirirken yüksek sınıflar can sıkın­tısıyla biteviye ve çok kere umutsuz bir savaş halindedirler.
Eğer bu dünya gerçekten düşünen insanlarla dolu olsaydı her türden gürültü bu denli evrensel biçimde tahammül görmezdi.
bir insan salt okumak uğruna gerçek dünya ile bağını koparmamalıdır
Hayatlarını okuyarak geçirenler ve bilgeliklerini kitaplardan elde edenler bir ülke hakkındaki tam ve doğru bilgiyi seyyahların anlattıklarından elde etmeye çalışanlara benzer. Bu insanlar birçok şey hakkında bir yığın şey söylerler; ama aslında ülkenin gerçek durumu hakkında açık sarih, doğru ve tutarlı bir bilgiye sahip değillerdir.
Halbuki bütün meziyeti öğrenim görmüş olmaktan ibaret olan adamın zihinsel kazanımları her türlü renkle kaplı. olsa olsa sistematik biçimde düzenlenmiş, fakat uyumdan, bağıntıdan ve anlamdan yoksun büyük bir palete benzer.
Kendi kendisine düşünmesini öğrenmiş bir insan kendi kanaatlerini kendisi oluşturur, otoritelere ancak daha sonra başvurur, başvururken de amacı sadece kendi görüşlerini onlara teyit ettirmek ve böylelikle kendine olan inancını
güçlendirmektir.
Eğitimli öğrenimli insanlar kitapların içindekilerini okuyanlardır. Düşünürler, dahiler ve dünyayı aydınlatıp insan soyunun ilerlemesine katkıda bulunmuş olanlar, doğrudan tabiat kitabından yararlananlardır.
Çıplak hakikat her zaman en güzelidir ve ifadesi ne kadar basit ise bırakacağı izlenim de o kadar derindir; bunun nedeni kısmen dinleyicinin zihnini ikincil düşüncelerle dikkati dağılmış olmaksızın, doğrudan ele geçirmesidir.
doğrusunu söylemek gerekirse, yazarların çoğu lüzumsuz sözcüklerle düşünce
sefaletlerini gizlemeye çalışırlar.
İnsanlar olağanüstü şeyleri söylemek için herkesin kullandığı dili kullanmalılar, fakat tam tersini yapıyorlar. Hiçbir kıymeti olmayan fikirleri muhteşem , görkemli sözcüklere büründürmeye çalıştıklarına ve çok sıradan düşüncelerine
en acayip, en işitilmedik, e n yapmacık, en nadir ifadeleri giydirdiklerine tanık oluyoruz.
Ne var ki yazmanın en kolayı kimsenin anlayamayacağı şekilde yazmaktır; öte yandan derin meseleleri herkesin anlayacagı biçimde yazmaktan daha zor bir şey yoktur.
çünkü kötü olanı göremeyen kimse iyi olanı da göremez.
Kitap eleştirileri halkın hayrına olacak yerde genellikle yayıncıların ve satıcıların menfaatleri için kaleme alınmaz mı?
Bir düşünce ifade edilir edilmez (ya da sözcüklerini bu­lur bulmaz) içimizdeki varlığını yitirir, yahut en derin anla­mıyla keskinliğini ve ciddiyetini kaybeder. Başkaları için va­rolmaya başlarsa içimizde
Maalesef bu eğitim sistemi ile insan yetiştirme şansını kaybettik.
fakat şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane
akıllı adam etmez.
Eğer bu dünya gerçekten düşünen insanlarla dolu olsaydı, her türden gürültü bu denli evrensel biçimde tahammül görmezdi.
doğru olarak anlaşıldığında felsefe, her ne kadar çok yavaş işlerse de en kuvvetli maddi güçtür.
Herhangi önemli bir kitap (ilk okumanın ardından) hiç vakit kaybedilmeden bir
kez daha okunmalıdır.
ahmaklar için yazanlar her zaman karşılarında geniş bir dinleyici kitlesi bulurlar
insanlar bütün zamanların en iyisi olanı okumak yerine hep en yeninin peşine düştüklerinden yazarlar kendi dönemlerinde şöyle veya böyle egemen olan fikirlerin dar alanına sıkışıp kalırlar; ve bu yüzden dönem kendi bataklığı içinde biteviye çırpınıp durur.
Üslup zihnin fizyonomisidir ve mizaç yahut kişilik için bedenin fizyonomisinden daha güvenli bir ipucu sunar.
Her nereye dönseniz derhal kendinizi düzelmez, yola gelmez bir insan güruhuyla karşı karşıya buluyorsunuz, her tarafı her bir köşeyi doldurmuşlar,
tıpkı yaz sinekleri gibi sürü halinde her yere doluşup her şeyi kirletiyorlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir