İçeriğe geç

Öğretmenim Hasan Ali Yücel Kitap Alıntıları – Mehmet Başaran

Mehmet Başaran kitaplarından Öğretmenim Hasan Ali Yücel kitap alıntıları sizlerle…

Öğretmenim Hasan Ali Yücel Kitap Alıntıları

Hasan Ali, El koyduğumuz ilköğretim davasını gerçekleştirerek, Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında hatta en ücra yerlerinde kendi kendine açıp solan çiçek bırakmayacağız demektedir.
Fenalık, olgunlaşmaya başlandığı halde can acıtan iyilikleri takdir edememektir.
“Bir kişinin atacağı dev adımlarından çok, bin kişinin atacağı insan adımlarını istiyordu Yücel.”
İnsan olmadan Türk, Türk olmadan Müslüman olunur mu?
Uğur Mumcu’ya göre Türk toplumu, iki büyük ve başarılı sivil örgütlenme gerçekleştirmiştir: Biri Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Kuva-yı Milliye, ikincisi toplumsal kurtuluşu gerçekleştirecek olan Köy Enstitüleri.
İş, insanın niteliğinin temel öğesidir. İş, insanı yaratan, onu kuvvetlendiren, onu geliştiren, kısacası onu insan yapan öğedir. İş, insanın hem miyarı, hem mimarıdır… İş olmasaydı, bu insan ve onun bu uygarlığı hiçbir zaman doğmayacaktı.
Esasen hiçbir sanat eseri bitmiş sayılmaz. Çünkü insan için kemale varmak mümkün değildir. Hele büyük sanatkarlar, büyük oluşlarını, daha mükemmele gidebilmek kudretini taşımalarına borçludurlar.
Millet için yaşamada biriz, ölmede beraberiz. Türk olmanın bahtiyarlığında kardeş, Türkü bahtiyar etmeye arkadaş ve ülküdaşız.
Unutmayalım ki tarihe geçmek liyakatini kazanan her devir, kendi tapınağını kendi eliyle yapar.
Şunun için ki, kendisini bir neslin parçası olarak duyanlar, on nesil içinde vazifesini yaparak “ben”likten “biz”liğe yükselebilirler.
…Biz Avrupa’ya garba en köklü adımı XIV. asır içinde attığımı halde, elan bocalamamızın sebebi, ortasına kadar geldiğimiz bu medeni ülkenin, fikir tarafına hiç iltifat etmemiş olmamızdır. Oysa daha eski asırlarda Yunan kaynaklarını çok daha iyi bilen İslam bilginleri ve filozofları vardı. Sonra bu kaynağı arayıp tarayan çıkmaz oldu. İslam felsefesi ve kelamı, ilmi dediğimiz şey, Yunanlı düşünüşün İslam inançlarına tatbiki değil midir?
Kulak verin doğruya, güzele
Acı çeken toprağı insanı dinleyin
Bozkırdaki başağı, başaktaki köyü
Konuşan o değil mi derinlerden
Bize bizi bulduran sesiyle
Önce kendisi için okumayan, okuduğunu bir hayat, bir zevk yapamayan; hiç kimse için faydalı bir zeka olamaz.
Büyük romancımız Yaşar Kemal’e göre Türk toplumunun yirminci yüzyılda övünebileceği üç şey vardı: Atatürk’ün gerçekleştirdiği özüne dönüş ve bağımsızlık politikası;Hakkı Tonguç’un gerçekleştirdiği demokratik eğitim;Nazım Hikmet’in getirdiği insancıl,ulusal şiir…
“Önce öğretmen” diyordu Cumhuriyet eğitimi…
Uzun savaş yıllarının sıkıntılarını oya çevirmeye kalkışanlar,geçmiş özlemcileri,Atatürk karşıtları,1946 seçimlerinden sonra oluşturulan kadroyla,Cumhuriyetin temellerine saldırmaya,laik eğitime karşı çıkmaya başladılar.Hasan Âli bakanlıktan ayrıldı,yerine bir gerici getirildi.Yeni hükümete göre köy enstütüleri komünist yuvasıydı,millileştirileceklerdi.Klasikler,zararlı düşünceler yayıyordu.Hasan Âli komünistleri korumuş,ülkeyi uçurumun kenarına getirmişti.12 Mart’tan,12 Eylül’den çok önce de,eğitim kesiminde büyük bir kıyım yaşandı.
Dini bayrak ederek hatim mevlüt okutup
Kendi adamlarını eller üstünde tutup
Kurdular memlekette benzersiz bir idare
İktidarda kalmada onlarca buydu çare…
Bütün bu düşünceler bir anafikirde toplanıyor:
Ne için yaşadığımızı bilmek. Fikirlerin en gücü. Başı ve sonu. İşte ülkü budur. Gerçek sevgi budur. İyi yaşayarak, yaşamımızın amacını iyi bilerek ve ona yaklaşmanın saadetini duyarak, kaderimizin bizi getireceği ana, güleryüzle, gözümüz arkada kalmaksızın varmak Hayatı vazifen bittiği anda bitirmek. Ne aldanmak ne aldatmak; ne avunmak ne avutmak. Gözüpek, yüreği yumuşak olmak. Doğruyu kuşun ötmesi gibi sıkıntısız söyleyebilmek Tabiatın yok ettiği anları inandırmak. Küsmeden kızmadan sapıkları yola getirmek Büyükleri saymak küçükleri sevmek.
Her zaman içimden hecelediğim bu gerçek kuralları tekrar ederken, yağız çehreli, kesik saçlı, sakalı bıyığı tıraşlı, temiz yüzlü, canlı, milletine inanlı, yeni bir neslin arasına katıldığımı duyuyorum
Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, ünlü ve yüce bir toplum olarak yaşatır ya da tutsaklığa, yoksulluğa sürükler.
Bu savaş yılları içinde bile, dikkatle hazırlanması gereken ulusal eğitim programları geliştirmeliyiz. Bütün eğitim sistemimizin verimli olarak çalışacağı temelleri hazırlamalıyız. Benim inancıma göre ulusumuzun geri kalmışlığında, geleneksel eğitim yöntemleri en büyük etken olmuştur. Ulusal eğitimden söz ettiğim zaman, bütün geleneksel inançlardan, doğudan ya da batıdan gelen bütün yabancı etkilerden arınmış, ulusal niteliğimize uygun eğitimi anlıyorum.
El koyduğumuz ilköğretim davasını gerçekleştirerek Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında hatta en ücra yerlerinde kendi kendisine açıp solan çiçek bırakmayacağız.
Türkçe yazma ve ifade, düşünme yetisinin aracıdır, aydın olmanın şartıdır. Ne yazık ki, son otuz yılın eğitim politikaları doğal olarak aydın sayılmaları gereken üniversite düzeyine gelmiş insanların çoğunluğuna anadil eğitimi bile verememektedir.
Düşünceden korkuyu kaldırmakla başlardı çağdaşlaşmaya yönelme. Düşünmenin, özgürleşmenin yollarını açacaktı öğretmen. Onların emekleriyle kökleşip boy atacaktı devrimler. Önce öğretmen diyordu Cumhuriyet eğitimi
Bu nasıl demokrasi, bu nasıl toplum böyle! Kuyusu kazılıyor da, gıkı çıkmıyor.
Atatürk ve Hasan Ali, Kayseri Lisesi’nde bir felsefe dersine girmişler. Arada; ”Bu dille felsefe, düşünme öğretilebilir mi çocuklara Hasan Ali? ” demiş paşa. ”Türkçeleştirilmeli terimler ” Bakanken yapacağı felsefe kongresinin çekirdeği olmuştu bu uyarı.
Hasan Ali Yücel: ”Sen, oy verecek olanların zihinlerini kulluk eğitimiyle kötürümleştir, her işi Amerikalı akıl hocalarının güdümüne bırak, köylerde yarım kalmış okulları bile tamamlatma, demokrasicilik oyna. ”
Düşünmenin, özgürleşmenin yollarını açacaktı öğretmen. Onların emekleriyle kökleşip boy atacaktı devrimler. Önce öğretmen diyordu Cumhuriyet eğitimi
Düşünceden korkuyu kaldırmakla başlardı çağdaşlaşmaya yönelme.
Aydınlanmanın babası sayılan düşünür E. Kant, aydınlanma kavramını şöyle açıklamaktadır:
“Aydınlanma , insanın, kendi suçuyla aklını bir başkasının kılavuzluğu olmadan kullanamayış durumundan kurtulması demektir.”
Demek ki ergin olamamanın nedeni, aklın kendisinden değil, aklı kullanmayı göze alamayan, kullanma kararı veremeyen insandan kaynaklanır. Bundan dolayı “aklını kullanma cesaretini göster” sözü, aydınlanmanın parolası olmuştur.
Yurttaşlar Yasası ile kadın erkek eşit haklara kavuşuyordu. Ama bu hakların gerçekleşmesi, ulusal ve laik, karma, işlevsel eğitimle; eğitimde fırsat ve olanak eşitliği sağlamakla olacaktı. Dünyada o yıllarda üç yüz milyon müslüman vardı, ama bunlar şunun bunun kölesi olmaktan kurtulamıyorlardı, çünkü ulusal ve akılcı eğitimden yoksundular.
“El koyduğumuz ilköğretim davasını gerçekleştirerek Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında hatta en ücra yerlerinde kendi kendisine solan çiçek bırakmayacağız.”
Kızlar , ah bu köy kızları ! Keşke enstitülere daha çok kız alabilseydik dedi. Asıl okumaları, kurtarılmaları gereken onlar çünkü.
İnsanları yoksul, öküzleri yorgun, yıllar kötü, düşler karanlık, can zorda. Sınırlara uzanan gözlerime, bütün bunlar, bir harita çiziyordu toprağa. Sahici vatan haritası.
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
El koyduğumuz ilköğretim davasını gerçekleştirerek Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında hatta en ücra yerlerinde kendi kendisine açıp solan çiçek bırakmayacağız.
Cumhuriyet, laiklik ilkesiyle , milletimizin ana meselelerini tabiat üstü görüşten alıp, tabiat içi anlayışa getirerek toplum hayatımızda kesin , verimli bir değişme yaptı ( ) 1923 yılından bu yana , yepyeni bir yaşayış filizlenmeye başladı.
Devlet başkanına göre ilköğretimi gerçekleştirememiş toplumlarda haklar ve vazifeler gönüllere sığıp yerleşemez. Bilmeyen , siyasi ve ekonomik kudret sahiplerinin elinde tıpkı ortaçağda olduğu gibi köle hayatı sürer. Asıl acıklı olan , durumuna ilgisiz kalır.
Tonguç siyasete kurban edilmiş davamızın unutulmaz şehididir.
Güz kırları gibi hüzünlü derin yüzüne baktım. Eğitimimiz altın hasatlar kaldırmıştı o yüzden. En büyük aydınlanmacımızdı o.
Evet , evet, ülkemizin aydınlanma çağıydı Hasan Ali
Büyük romancımız Yaşar Kemal’e göre Türk toplumunun yirminci yüzyılda övünebileceği üç şey vardı: Atatürk’ün gerçekleştirdiği özüne dönüş ve bağımsızlık politikası; Hakkı Tonguç’un gerçekleştirdiği demokratik eğitim; Nazım Hikmet’in getirdiği insancıl, ulusal şiir
Bakanlık, yürüttüğü seferberlikle bir düşünce ortamı, okuyan bir Türkiye yaratma yolundadır. Klasiklerin ilk okuru İnönü’dür. Köy enstitülerinde serbest okuma saatleri uygulanmakta, kitap ekmekle bir tutulmaktadır.
türkiye’de liseler lise oluncaya kadar, bu toplum kendini layık olduğu düzeye çıkarabilecek liderlere kavuşamayacaktır. daima kolaycıların, üstünkörücülerin yüzdenci ve klişecilerin hayhuyu içinde çalkalanıp gideceğiz. -Falih Rıfkı
Halkın tümünün eğitim hakkına kavuşturulamadığı ortamda, işçilerin örgütlenip grevli toplu sözleşmeli haklarını alıp sendikalarını kuramamışsa, toprak reformu gerçekleştirilerek feodal ilişkiler kırılamamışsa, o halkın önüne konacak sandıklardan çıkacak sonuç, demokrasi değildir. Kağıt demokrasisi, parmak basma demokrasisi denir ona; Amerika bunu gerçekleştirmek istiyor. Bizde yapılmak istenen bu
Uğur Mumcu’ya göre Türk toplumu; iki büyük ve başarılı sivil örgütlenme gerçekleştirmiştir: Biri Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Kuva-yı Milliye, ikincisi toplumsal kurtuluşu gerçekleştirecek olan Köy Enstitüleri.
Eğitimdir ki, bir ulusu ya özgür, bağımsız, ünlü ve yüce bir toplum olarak yaşatır ya da tutsaklığa, yoksulluğa sürükler.

Mustafa Kemal Atatürk

Köy enstitüleri hakkında ne düşündüğünü söyle, kim olduğunu söyleyeyim.

Sabahattin Eyüboğlu

Unutmayalım ki tarihe geçmek liyakatini kazanan bir devir, kendi tapınağını kendi eliyle yapar.
El koyduğumuz ilköğretim davasını gerçekleştirerek Türk vatanının dağlarında, bayırlarında ve kırlarında hatta en ücra yerlerinde kendi kendisine açıp solan çiçek bırakmayacağız.
Amaç, bilgili, bilinçli, daha çok üreten, hakça bölüşen, giderek yönetime de ağırlığını koyabilecek yurttaşlar yetiştirmektir. Bunun yolu da eğitimin gücünü kullanarak kız ve erkek köy çocuklarının ülkeyi eğitim alanına dönüştürdükleri, köy enstitüleridir.
Bütün düşünceler ana fikirde toplanıyor: Ne için yaşadığını bilmek. Fikirlerin en güçü, başı ve sonu. İnanmayanları inandırmak, küsmeden kızmadan sapıkları yola getirmek. Uyuyanları uyandırmak. İğrenmeden, kirlilikleri temizlemek.
Bir değil bin gül açıyordu Anadolu’da
Ekmeği ikiye bölsen

Aydınlık sesi duyuluyordu halkın
Köyleri tutmuştu aşkın ve terin hünerleri

Bir oldular da Bolu Beyi’yle
Kapattılar enstitüleri

Tenkit ihtiyacı, anlamaktan geldiği kadar anlamamaktan da doğar.
Unutmayalım ki tarihe geçmek liyakatini kazanan her devir, kendi tapınağını kendi eliyle yapar.
Bu nasıl demokrasi, bu nasıl toplum böyle! Kuyusu kazılıyor da, gıkı çıkmıyor
Kızlar, ah bu köy kızları! Keşke enstitülere daha çok kız alabilseydik, dedi (Hasan Ali Yücel). Asıl okumaları, kurtarılmaları gereken onlar çünkü
Yurttaşlar Yasası ile kadın erkek eşit haklara kavuşuyordu. Ama bu hakların gerçekleşmesi, ulusal ve laik, karma, işlevsel eğitimle; eğitimde fırsat ve olanak eşitliği sağlamakla olacaktı. Dünyada o yıllarda üç yüz milyon müslüman vardı, ama bunlar şunun bunun kölesi olmaktan kurtulamıyorlardı, çünkü ulusal ve akılcı eğitimden yoksundular.
“Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız, ünlü ve yüce bir toplum olarak yaşatır ya da tutsaklığa, yoksulluğa sürükler.” (M. Kemal)
Çocuklarım:
Daima zihninizde tutmanızı istediğim bir büyük gerçeği size söyleyeceğim. Her inanın başında ve her inandan önce Türklüğe iman edeceksiniz. Tarihimiz bize gösteriyor ki Türk’e kim bütün yüreğiyle inanmışsa o, memleket İçin tuttuğu her davada muvaffak olmuştur. İşte Atatürk, işte İnönü Biz nasıl size inandık, sizleri bu kutsal çatının altında topladıksa, siz de okutacağınız köylü yavrulara tıpkı bizim size inandığımız gibi inanacaksınız. Onların çalışkanlığına, temiz ruhluluğuna, ahlakına ve zekâsına güven besleyeceksiniz. Köylere dağılıp öğretmen olduğunuz zaman, benim bu sözümü her vakit hatırlayınız:
“Türk’e inanmayan Türk değildir.”
Biz ilim ve felsefede imtiyaz ve aristokrasi kabul etmiyoruz. Bütün bilgimiz ve dilimiz, halk dilinin içindedir. Ve öyle olacaktır. Başka milletlerin ilim ve felsefe adamları bu kurala uyarak büyük olmuşlardır. Biz, kuşdili değil, Türk dili söylemek istiyoruz. İlim için, felsefe için, her türlü insan için, Türk dilini dile getirmek istiyoruz.
Aydınlanmanın babası sayılan düşünür E. Kant, aydınlanma kavramını şöyle açıklamaktadır:

“Aydınlanma , insanın, kendi suçuyla aklını bir başkasının kılavuzluğu olmadan kullanamayış durumundan kurtulması demektir.”
Demek ki ergin olamamanın nedeni, aklın kendisinden değil, aklı kullanmayı göze alamayan, kullanma kararı veremeyen insandan kaynaklanır. Bundan dolayı “aklını kullanma cesaretini göster” sözü, aydınlanmanın parolası olmuştur.

“Girişimin amacı ve dayanağı köyde üretimi çoğaltmak, teknikleştirmek, alabildiğine akılcı düzeye ulaştırmaktır. Özetle dağınık, bitkin, perişan köyü canlandırmaktır.” (İsmail Hakkı Tonguç).
Öylesine canlandırılmalıydı ki bir daha hiç kimse ona köle muamelesi yapmamalıydı. Daha çok üreten, hakça bölüşen, giderek yönetime ağırlığını koyan bilince ulaşmalıydı.
Atatürk’ün deyişiyle “ tam bağımsız ve onurlu yüce bir toplum yaratmaktı Cumhuriyet eğitiminin amacı.”
Şu sözlerle açıldı Neşriyat kongresi:

Cumhuriyetimiz, Türk zekasını madde üstünde işletmeyi ve işi maddeleştirmeyi, ekonomik ve endüstriyel çalışmalarının prensibi bellemiştir. Bu prensip, ancak ilmi metotlara dayanarak gerçekleştirilebilir.
Türk vatanının bütün servetlerini, toprağın üstünde ve altında, havada ve suda ancak bu zihniyetle tam semereli bir hale getirmek mümkün olacaktır. Kemalist rejimin maarifi teknik ve pratik hayata birbiri arkasından gelecek kuvvetli nesiller yetiştirmeyi başlıca vazifelerinden sayar. 3.3.1939

Mustafa Kemal’in üç aylık yurt gezisine bakanlık temsilcisi olarak katılan Hasan Ali, yurt gerçeklerini daha derinden kavramış, kurtuluşun önderini sofrasında, söyleşilerinde yakından tanımıştır:

Atatürk’ü tanıdım gezisinde evinde
Köşe konuşmasında açıktan söylevinde
Nasıl işliyor gördüm yüreğiyle kafası

Her zaman içimden hecelediğim bu gerçek kuralları tekrar ederken yağız çehreli, kesik saçlı, sakalı bıyığı tıraşlı, temiz yüzlü, canlı, milletine inanlı, yeni bir neslin arasına katıldığımı duyuyorum:

Kulak verin doğruya, güzele
Acı çeken toprağı insanı dinleyin
Bozkırdaki başağı, başaktaki köyü
Konuşan o değil mi derinlerden
Bize bizi bulduran sesiyle

Hasan Ali, köklü bir zihniyet değişikliği gerek diyordu. Yargı kararı önemliydi evet ama davasında görmüştü, adalet de kimi zaman
Toplumumuzun insan harcayan değil, insanı kazanan, değerlendiren sağlıklı bir işleyişe gereksinmesi vardı.
Hoşgörü, sağduyu egemen olmalıydı. Dar görüşlülükten, bağnazlıktan kurtulmadıkça
Devrim, on yılın çok yıprattığı çarkları, köklü biçimde elden geçirmeliydi.
Düşman eline geçmiş yurdundan göçtüğü anavatana hayatının yarım asrında yaptığı tek iş; okumak, okutmak ve okuyup okutacakları yetiştirmek olmuştur.
Bütün bu düşünceler, bir anafikirde toplanıyor:
Ne için yaşadığımızı bilmek. Fikirlerin en güçü. Başı ve sonu.İşte ülkü budur. Gerçek sevgi budur. İyi yaşayarak, yaşamımızın amacını iyi bilerek ve ona yaklaşmanın saadetini duyarak, kaderimizin bizi getireceği ana, güleryüzle, gözümüz arkada kalmaksızın varmak Hayatı vazifen bittiği anda bitirmek. Ne aldanmak ne aldatmak; ne avunmak ne avutmak. Gözüpek, yüreği yumuşak olmak. Doğruyu kuşun ötmesi gibi sıkıntısız söyleyebilmek Tabiatın yok ettiği anda. Cemiyetteki varlığının en yükseğine varmak, inanmayanları inandırmak. Küsmeden kızmadan sapıkları yola getirmek; uyuyanları uyandırmak. İğrenmeden kirleri temizlemek Büyükleri saymak küçükleri sevmek.
Bütün bu düşünceler, bir anafikirde toplanıyor:
Ne için yaşadığımızı bilmek. Fikirlerin en güçü. Başı ve sonu.İşte ülkü budur. Gerçek sevgi budur. İyi yaşayarak, yaşamımızın amacını iyi bilerek ve ona yaklaşmanın saadetini duyarak, kaderimizin bizi getireceği ana, güleryüzle, gözümüz arkada kalmaksızın varmak Hayatı vazifen bittiği anda bitirmek. Ne aldanmak ne aldatmak; ne avunmak ne avutmak. Gözüpek, yüreği yumuşak olmak. Doğruyu kuşun ötmesi gibi sıkıntısız söyleyebilmek Tabiatın yok ettiği anda. Cemiyetteki varlığının en yükseğine varmak, inanmayanları inandırmak. Küsmeden kızmadan sapıkları yola getirmek; uyuyanları uyandırmak. İğrenmeden kirleri temizlemek Büyükleri saymak küçükleri sevmek.
Varlığını büyük bir ideale kurban etmedikçe büyük adam olunamaz.
Türkçe düşünmek demek, besin olarak aldığımız maddeleri vücudumuzda kan yapar gibi kelime olarak nereden ne alırsak alalım onu kendi dilimizin dehası ile yoğurmak demektir.
Bu memleketin asıl sahibi ve toplumumuzun ana öğesi köylüdür. Bu köylüdür ki, bugüne kadar eğitimden yoksun bırakılmıştır. İzleyeceğimiz eğitim politikası, köylünün cehaletten kurtarılması olacaktır.
Eğitimdir ki, bir ulusu ya özgür, bağımsız, ünlü ve yüce bir toplum olarak yaşatır ya da tutsaklığa, yoksulluğa sürükler. (M.Kemal)
Kant, aydınlanma kavramını şöyle açıklamaktadır : “Aydınlanma, insanın kendi suçuyla düşmüş olduğu ergin olamayış durumundan yani kendi aklını bir başkasının kılavuzluğu olmadan kullanamayış durumundan kurtulması demektir.”
Tüm gericiler , Atatürk düşmanları, başarılarını çekemeyenler saldırıya geçtiklerinde doğrunun , güzelin, yeninin savunucusu Sokrates gibidir : Ben devlet adamlığı sıfatımı muhafaza ederek mücadele etmekteyim. Meydan nutku çekemem, edep benim siyasal içgüdümdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir